Alem Hüseyin’e Ağladı

Tarih : 2014-11-03 / Kategori : Genel Haber

Alem Hüseyin’e Ağladı

       Hz. Hüseyin şehit edilişinin 1375. Yılın da Iğdır ve çevresinde anıldı.

 

       Peygamber efendimizin torunu imam Hz. Hüseyin’in Kerbela da 72 yakını ile birlikte Yezit ve adamları tarafından şehit edilişinin 1375. yıldönümü Iğdır ve çevresinde bir kez daha gözyaşları ile anıldı.

                 Iğdır ilinde muharrem ayının girmesiyle birlikte il de yaşayan Caferi mezhebine mensup vatandaşların 2 ay sürecek olan yası devam ederken muharrem ayının 10. günü yani Aşura günü Hz. Hüseyin’in Kerbela da Yezit  tarafından şehit edildiği gün  nedeniyle Iğdır da Caferilere ait bütün camileri dolduran binlerce kişi Hz. Hüseyin için ağıt yakıp gözyaşı akıttılar.

           Camilerdeki bu ağıtlar hoparlörler den yayınlandı. Siyah giyinmiş gençler desteler oluşturarak

zincirle sırtlarını dövdü, sinelerine vurdular. Caferi ve Sünni mezhebine mensup vatandaşlar özellikle kadınlar “Kasım otağı denilen” beşiğin altından geçip adak olarak beşiğe başörtü bağladılar para attılar. İhsan olarak şerbet, çikolata, pasta dağıttılar, bazı kişiler Aşura için il dışından gelen misafirlere ihsan yemeği dağıttılar. İş yerleri açılmadı. Şehirlerarası otobüsler  öğlene kadar çalışmadı. Sabah erken saatlerde camileri dolduran vatandaşlar Hz. Hüseyin için gözyaşı döktü. Cami imamları tarafından okunan Kuran-ı Kerim dinlendi, deste gurupları zincir vurarak Zübeyde Hanım Bulvarına  doğru yürüdüler.. İhsanlar dağıtıldı.

                   Iğdır Ehlibeyt Alimler Derneği tarafından organize edilen Aşura törenine  Saat 9.00 da Zübeyde Hanım Bulvarında  binlerce insan toplanmaya başlandı...Burada  toplanan binlerce insan Hz. Hüseyin için ağıtlar yakmaya başladılar yas tuttular. Caferiler  kan akıtmak yerine Kızılay’a kan bağışında bulundular. Program, önce  Kuranı Kerim okunmasıyla başladı.Sonra Hz.Hüseyn’in özelliğini İslam’ı yaşatmak için verdiği mücadeleyi Yezit tarafından uğradığı eziyeti, vahşeti anlattılar.

        Açılış konuşmasını yapan Ehli Beyt  Alimler derneği Başkanı Veli Beder, “Mezarlığa değil de, şehir meydanına toplanmamız hususunda çeşitli sözler sarf edilmektedir. Bunlar gereksiz ifadelerdir. 10 gündür burada zahmetimizi çeken Emniyet mensuplarına ve Valimize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Deste gençlerine, cemaate sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, Allah ibadetlerinizi kabul etsin” dedi.  

 

                Günün anlam ve önemine ilişkin konuşmayı Iğdır Ehl-i Beyt Alimleri Derneği üyesi Cafer Yücal yaptı ve konuşmasında şöyle dedi:

                “Aşura hadisesi öyle bir hadisedir ki, her zamana hitap eder, her zamanın sıkıntılarına cevap verir ve her döneme ışık tutar… Aşura evrensel bir boyuta sahiptir… Çünkü Aşura’nın kahramanı imam Hüseyin (a.s.) bütün zamanların hidayet meşalesidir… Bütün zamanlardaki insanlar için kurtuluş gemisidir… Bu yüzden bizlerin de Huseyni kıyama bu gözle bakmamız ve bu yönünden faydalanmamız gerekir.

                İmam Hüseyin’in evrensel kıyamının nedenlerini araştırdığımızda, günümüzde de mustarip olduğumuz, sıkıntıları ile yüz yüze geldiğimiz bir çok konunun cevabını barındırdığını, çözüm yollarını gösterdiğini hayretle müşahede ediyoruz. Her Aşura kıyamı ile ilgili araştırma yaptığımızda, bir başka boyutunu keşfediyor, bir başka yönü ile tanışıyoruz…

                Mesela İmam Hüseyin’in (a.s.) neden kıyam ettiği sorusunu, bunca zulme neden maruz kaldığı ve tahammül ettiği, ailesini, hatta küçük çocuklarını dahi bu kıyama ortak etme sebeplerini araştırdığımızda, birçok geçerli sebeple karşılaşırız. Ancak bu sebeplerin en çarpıcı olanlarından birisi Hz. Peygamber’in, ilahi vahiyle getirip yerleştirdiği Öz Muhammedi İslam’ın çarpıtılması, yozlaştırılması ve içinin boşaltılması gayretlerine karşı direniştir… Evet, İmam Hüseyin’in kıyamında bu alçakça çabaya karşı büyük bir direnç görüyoruz. Hani Hz. Peygamber buyurmuştu ya: “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim.” İşte bu hadisin anlamı, Kerbela’da aydınlık bir güneş gibi ortaya çıkmıştır… Evet Hüseyin Hz. Resulullah’tandır, çünkü O’nun kızının oğludur, O’nun soyunu devam ettirendir. Kur’an’ı Kerim, İmam Hüseyin’i Hz. Peygamber’in “oğlu” olarak tanımlamıştır. Mübahale ayeti diye meşhur olan Al-i İmran Suresi’nin 61. Ayetinde, Ben-i Necran Hıristiyanları ile lanetleşmek için “getirin oğullarınızı, getirelim oğullarımızı, getirin kadınlarınızı getirelim kadınlarımızı, kendiniz gelin ve kendimiz gelelim ve lanetleşelim. Allah’ın laneti yalancıların üzerine olsun” diye buyrulmuş, bunun üzerine Hz. Resulullah da “oğullar” olarak İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i, kadınlar olarak sadece Hz. Fatıma’yı (s.a.) ve “kendisi” olarak da kendisi ile beraber Hz. Ali’yi götürmüştür… İşte bu yüzden Kur’an’ın “Resulullah’ın oğlu” olarak tanıttığı Hüseyin Resulullah’tandır. Peki, Resulullah nasıl Hüseyin’den oluyor? Bu sorunun cevabını arayalım.

                Bir öğretinin iki boyutu vardır: Birisi o öğretiyi, o davayı, o mektebi inşa etmek, kurmak, vücuda getirmektir… Ama en az bunu kadar önemli olan şey de o davayı, o mektebi, o öğretiyi değişmeden, olduğu şekliyle devam ettirebilmektir. İşte İmam Hüseyin Kerbela’da bunu yapmıştır… İşte bu yüzden Hz. Resulullah da Hüseyin’dendir, çünkü onu ve davasını onaylamaktadır… Daha sağlığında İmam Hüseyin’in “hidayet meşalesi” olduğunu buyurarak, bütün Müslümanlara “Ben de Hüseyin’denim” sözüne açıklık getirmiştir… Hz. Resulullah, İmam Hüseyin’i “Hidayet Meşalesi” olarak ümmete tanıttığında İmam Hüseyin 5-6- yaşlarında idi… Hz. Peygamberin, Kendisi Peygamber olarak hayatta iken, daha 5-6 yaşlarında olan İmam Hüseyin’i “Hidayet meşalesi ve Kurtuluş Gemisi” olarak tanıtması, İmam Hüseyin’in yaşadığı sürece bu vasıflara sahip olduğunun en büyük delilidir. Ve Hz. Peygamberin hitabı, sadece o zamanın Müslümanlarına değildir. Çünkü dediğimiz gibi daha kendisi hayatta iken ve İmam Hüseyin 5-6 yaşlarında iken Müslümanlara bu sözü buyurduğuna göre, bu hitap, ta kıyamete kadar bütün Müslümanlaradır… Bütün bunlar da İmam Hüseyin’in ve kıyamının “evrensel” olduğunun apaçık delilidir…

                Ve Yezid… Yezid’in yozlaştırdığı ve adına İslam diyerek gerçek çehresini gizlemek istediği inancın İslam ile bir ilgisi yoktu… Evet, Yezid de görünürde namaz kılıyor, oruç tutuyor, Cuma namazlarını, bazen de günlük namazları kıldırıyor, İslam adına hutbe bile veriyordu… Ama bu ibadetlerin hepsinin içi boşaltılmış, yerine şeytani hevesler ve şeytani iktidar hırsı doldurulmuştu… Kerbela’da yapılanlara baktığımızda “Merhamet” dini İslam”dan eser görebiliyor muyuz? Hz. Resulullah alemlere “rahmet” olarak gönderilmemiş miydi? Kendisini, doğduğu, büyüdüğü şehirden bin bir zulüm ile çıkaran Mekkelileri, Mekke’nin fethinde affetmedi mi? Onlara merhamet etmedi mi? Aslında hayatı “merhamet” üzere değil miydi? Taif şehrinde, kendisini taşlayarak şehirden çıkaran Taiflilere dahi beddua etmeyen bir Peygamber değil miydi kendisi?... Ve Kur’an Hz. Resulullah için Tevbe Suresi’nin 128. Ayetinde şöyle buyurmuyor mu:

                “Gerçekten kendinizden olan öyle bir peygamber size geldi ki, sıkıntınız ona ağır gelir, size düşkündür ve müminlere karşı şefkatli ve merhametlidir.”

                Müminlerin sıkıntısını dahi kendisine dert edinen şefkatli ve merhametli Peygamber’in dini “Merhamet” dini değil midir?

                Peki, bu merhamet dini İslam, Kerbela’da, daha 6 aylık süt emer bir çocuğu, hem de babasının kucağında boğazından oklayacak hale nasıl geldi? Kendi Peygamberinin evladına ve Ehl-i Beyt’ine, kurda kuşa, börtü böceğe dahi yasak olmayan suyu yasak edip, onları susuzluktan öldürür hale nasıl dönüştü? Merhamet dini İslam, bir “cinayet dini” haline nasıl getirildi? Bu adına İslam dedikleri şey, gerçekten Hz. Muhammed’in getirdiği İslam mı idi? Kendisi gibi düşünmeyen, kendi düşünce ve kabullerine boyun eğmeyen herkesi öldüren, esir eden bu din, gerçekten İslam mı idi? İslam diye sunulan bu yeni dinin, İslam ile alakası olmadığı nasıl ortaya konacak, sahteliği nasıl sergilenecekti? İşte İmam Hüseyin’in Kerbela’da kanı, canı, evlatları, bütün yaranı pahasına ortaya koyduğu şey buydu… Sahte İslam ile Öz Muhammedi İslam’ı ayırt edebilme… Hz. Resulullah’ın getirip yerleştirdiği İlahi dinin değiştirilmesine engel olma ve bu ilahi dinin orijinal bir şeklide devamını sağlama…

                Burada şunun da altını çizmek gerekiyor: Kerbela hadisesi Yezid’in iktidarının ilk 6 ayında meydana gelmiştir. Herhalde Yezid, iktidara gelir gelmez orijinal haliyle ortada olan İslam’ı birden bire yozlaştırmadı… Bu yozlaşma uzun süreden beridir vardı ve iktidarda olanlar, özellikle de Muaviye bu yozlaştırmanın baş sebebi idi… Yani Yezid aslında bir sonuçtur… Ve Aşura kıyamı iyi incelenirse, bu yozlaştırma çabalarının nasıl ve nereden başladığı, sapmanın başlangıç noktasının neresi olduğu da ortaya çıkacaktır…

                Ve şimdi biz, İmam Hüseyin’in, o bütün varlığıyla direnerek, kanıyla set çekerek ortaya koyduğu sahte İslam tehlikesi ile birebir yüzleşiyoruz… Günümüzde de “İslam” adına, tekbirler getirilerek insanlar, hem de Müslümanlar öldürülüyor, vahşice başlar kesiliyor, kesilen başlarla İslam adına top oynanıyor… Kadınlar, kızlar, bu adına “İslam” dedikleri inanç gereği “cariye” olarak alınıyor, köle diye satılıyor… Her kafadan bir ses çıkıyor, her gün yeni bir “İslam” tanımıyla, yeni bir “İslam” uygulamasıyla karşı karşıya kalınıyor… Yezid’in “cinayet dini” yeniden “İslam” adına sergileniyor… Resulullah’ın “Hidayet meşalesi ve Kurtuluş gemisi” olarak Müslümanlara işaret ettiği Ehl-i Beyt’ten kopunca ortaya envai çeşit İslam tanımı çıkıyor… O gün İmam Hüseyin’in kanıyla ortaya koyduğu bu sahte İslam çehreleri, ne yazık ki yeniden aynı sahte isimle arz-ı ednam ediyor… İşte Kerbela hadisesi ve Aşura kıyamından uzak kalınınca, İmam Hüseyin ve kıyamı unutulunca, Hidayet önderleri Ehl-i Beyt’ten kopunca ortaya böylesine garabet inançlar çıkıyor ve maalesef adına da İslam deniyor…

                Bu gün coğrafyamızda “IŞİD” adı ile ortaya çıkan ve kendisine “İslam devleti” diyen cinayet örgütünün varlığı ne kadar acıdır!... El Kaide, Taliban, Vahhabiyet gibi çeşit çeşit ve aslında birbirini besleyen cinayet şebekeleri, hangi maskeleri takarak kendilerini “İslam” olarak tanıtabiliyorlar? Ve en önemlisi, insanlar, gençler bu cinayet şebekelerine “cihad edeceğim” diye, “Cennete gideceğim” diye, yani yine İslam adına nasıl katılıyorlar ve cinayetler işliyorlar ve  kendileri de “Cennet” diye Cehennemin yolunu tutuyorlar? Sırf mezhebinden veya ırkından veya kendilerine katılmadıklarından dolayı, pazaryerlerini, alış veriş merkezlerini, camileri, hatta insanların toplu olarak bulunduğu her mekanı “intihar eylemleri” ile havaya uçuran, çoluk çocuk, kadın, yaşlı demeden, masum insanları hunharca katleden ve karşılığında da “cennet” uman böyle bir anlayışın kökleri nereden geliyor?... Ve bu anlayışı besleyen güçlerin Yezidi özellikleri fark edilmiyor mu?...

                Öyleyse Öz Muhammedi İslam’ın o munis ve rahmet çehresi ile yeniden tanışmak, Merhamet dininin kucaklayan bağrına sığınmak için İmam Hüseyin ve kıyamı dikkatlice ve derinlemesine araştırılmalı ve özümsenmelidir…

                Aşura kıyamının bir başka yönü de vahdete yaptığı vurgudur… Aşura, kucaklayıcı, birleştirici, davet edici bir çehreye sahiptir… Bunu İmam Hüseyin’in Kerbela’sında açık ve net bir şekilde görüyoruz… İmam Hüseyin, öldürmeye odaklı düşmana karşı “yaşatmaya” ve “diriltmeye” odaklanan bir davranış sergiliyordu… Çünkü o Rahmet peygamberinin dininin muhafızı idi… Rahmet imamı idi… Mesela, yolunu kesen, kendisini Kerbela’ya gelmeye mecbur eden Hür b. Riyahi’yi pişmanlığı karşısında bir an bile tereddüt etmeden affetmiş ve bağrına basmıştır… Ve o Hür, bu gün Kerbela kıyamının unutulmaz çehreleri arasındadır… İmam Hüseyin, Kendisine ok yağdıran, olmaz zulümleri reva gören, ölüm sunan topluluğa karşı, sürekli merhamet hisleri ile yönelmiş, onların bu “öldüren” mantığı terk etmeleri, yeniden dirilebilmeleri için çırpınıp durmuştur… Yaranını öldüren, gencecik evladını kılıçlarla parça parça eden, kardeşinin kollarını keserek ve kılıçlarla, mızraklarla delik deşik eden güruha karşı susuzluktan can vermek üzere olan 6 aylık yavrusunu göstererek merhamet hislerini harekete geçirmek, donmuş vicdanlarını uyandırmak ve “belki bir pişman olan olur” diye ümid ederek hitap etmiş, ancak o zalim topluluğun cevabı, 6 aylık yavruyu boğazından oklamak olmuştu… Buna rağmen yine de onları gerçeğe, merhamete, Öz Muhammedi İslam’a davet etmekten geri durmamış, hatta başının kesileceği son ana kadar davetinden el çekmemiştir… Ve O’nun dirilten mesajlarının duyulmasını önlemek için Yezid ordusunun komutanı Ömer b. Saad, askerlerine gürültü çıkararak İmam Hüseyin’in duyulmasını önlemek istemişti… Çünkü İmam Hüseyin Müslümanların “yaşatan” bir mantık etrafında birleşmesi için çırpınıyor, “öldüren” mantığı terk etmeleri ve kucaklaşmaları için olması gereken her şeyi yapıyordu…

                Şimdi biz de eğer Hüseyinci isek, İmam Hüseyin’in bu yüce şahsiyeti etrafında bir araya gelebilme ve kucaklaşabilme erdemini gösterebilmeliyiz… Bakın burada Şiiler, Sünniler bir aradalar… Caferiler, Aleviler, Hanefiler, Şafiiler hepimiz bu meydanda, İmam Hüseyin’in yüce davası etrafında, O’nun yüce şahsiyetinin gölgesinde bir aradayız… Bu tablo ne kadar güzel bir tablodur? İnanın bu tablo İmam Hüseyin’i sevindiren, şad eden bir yapıya sahiptir… Sahte İslam adına Müslümanları katleden, mezhep savaşı çıkararak coğrafyaları kana boğan, kardeşi kardeşe kırdıran, kendisi gibi düşünmediği için karşısındakini “düşman” ve “öldürülmesi gereken” olarak gören Şeytani anlayışa karşı, işte bu Hüseyni tablo ile karşı koymalı, kucaklaşarak, sarılarak, birbirini kardeş görerek bu şeytani planı boşa çıkarmalıyız. Gerçekleştirdiği büyük devrimle Emperyalizmin menfaatlerine çomak sokan, onların maskesini indiren ve onlara kuvvetli bir şamar vuran İmam Humeyni bakın ne diyor: Ey Müslümanlar! Birleşiniz, birleşiniz… Ateşli ve ateşsiz silahlarınızı, yani kalem, söz ve makinalı tüfeklerinizin namlusunu birbirinize değil, insanlık düşmanlarına çevirin.”

                Şia’nın büyük Müçtehidlerinden Ayetullah Sistani de diyor ki: “Sünniler bizim kardeşten de öte, canımızdırlar”… Ve İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei de buyuruyor ki; “Şii- Sünni kavgası yapanlar, zalimlerin, Emperyalistlerin ekmeğine yağ sürmektedirler…”

                Bu gün bölgemizde insanları katledenler, bu Şiidir, bu Sünnidir diye ayrım yapmıyorlar… Kendileri gibi düşünmeyen herkesi, ister Şii olsun, ister Sünni olsun, İster Türkmen olsun, ister Kürt olsun, ister Arap olsun fark gözetmeden kesiyor, öldürüyorlar… Tam bir Yezid politikası güdüyorlar… Bu zulme karşı, bu Yezid İslamına karşı, Öz Muhammedi İslam’ın gerçek temsilcisi İmam Hüseyin’in “yaşatan, dirilten” öğretisi ve sevgisi etrafında Hüseyni bir duruşla karşı koymaktan başka bir çaremiz var mı?

                İmam Hüseyin’in o az, ama tarihe parmak ısırttıran yüce ashabına baktığımızda çeşitli ırklardan insanlar görüyoruz. Mesela Habeşi biri olan siyahi Covn bunlardandır… Siyah derilidir, Arap değildir, ama o yüce 72 kişilik şehitler ordusunun bir ferdidir… Bu bile “ırkçılığa” karşı verilen en güçlü Hüseyni itiraz değil midir? İmam Hüseyin’i sevmek, O’nun gemisine binmek, Irkçılığın da, Mezhepçiliğin de, ayrımcılığın da, öldüren mantığın da panzehiridir…

                Iğdır’ımızda da İmam Hüseyin sevgisi etrafında kenetlenmiş şu topluluk, Kürdüyle, Türküyle, Terekemesi, Göçmeni, Lazı ile, Şiisi Sünnisiyle; ayrımcılığın, ırkçılığın, mezhepçiliğin, kendisi gibi düşünmeyenleri tekfir eden zihniyetin, öldüren bakış açısının önündeki en büyük engeldir…

                Selam olsun Hüseyin’e ve O’nun pak ve yüce takipçilerine, sevenlerine ve onun izini kaybetmeyenlere…”

                    Hz. Hüseyn’i anma merasimi nedeniyle emniyet geniş  tedbirler aldı. Zübeyde Hanım bulvarına  giden yollar trafiğe kapatıldı. İl Merkezinde,  Aralık, Tuzluca, ilçelerinde ve çevre illerde  de anma merasimleri düzenlendi. Kızılay kan merkezinin kurduğu çadıra giderek kan verdiler. Binlerce insana ihsan yemeği ikram edildi.

Facebook Beğenenler

  1. MENDERES ŞIKTAŞ 2014-11-04 12:37:11

    1350 yıl önce kerbelada imam hüseyin ve ailesine yezid tarafından yapılan bu çirkin saldırı ve kıyımı nefretle kınadığımızı ve lanetlediğimizi bir kezde sizin aracılığınızla duyurmak bir hz.hüseyin seveni olarak boynumuzun borcudur.Ama bu arada Iğdır ehlibeyt derneğinin aşure törenleri ile ilgili törenlerin belediye meydanında yapılmasına karar vermelerini şiddetle kınıyorum nedenmi?Önce şu bilinmeli 1350 yıldır devam eden bu törenler birilerinin tavsiye kararları ile 1-2 kişi tarafından alınması yanlış bu kararlar en ucra köşedeki ehlibeyt hz.hüseyin sevenlerine danışılmalıydı.hüseyn sevgisi dilinde olan kişilerin tafsiyeleri dikkate alınmamalıydı.böyle giderse azınlıkta olduğumuz ığdırda bu törenler bu dernek yöneticilerin tutum ve davranışlarından dolayı ileriki yıllarda belkide yasaklanacaktır.Tanrı Türkü Korusun

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.