Ermeni Yalanları Ve Ermeni Terörü

Tarih : 2015-04-28 / Kategori : Genel Haber

Ermeni Yalanları Ve Ermeni Terörü

          Her yıl ısıtılarak Türkiye'nin önüne konan Ermeni sorunu, yine sahnelenmeye başladı. Dışarıdan yapılan tahrik ve dayatmalar, içeride de dillendirilerek, dış güçlerin taşeronluğunu üstlenen bazı kendini bilmezler tarafından tekrar gündeme getiriliyor. Türkiye Barış ve kardeşlik için zeytin dalı uzatmayı sürdürmektedir.

 

       Türk Devletinin "çözümü tarihçilere bırakalım" önerisini ret eden Ermeni diasporasının yalandan siyasi sonuç çıkarma oyununu araştıran ve tarihi gerçekleri gözler önüne serecek, gerçek tarihi belge ve anlatımlarla meseleye ışık tutacak… Bu meselede sadece tarihi veriler değil, tarihi gerçeklerin olaylarla birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir…

          Büyük Ermenistan hayali kuran Ermeni diasporasının sözde soykırım yalanı ile amaçlanan, tüm dünyaya seslerini duyurmak, kamuoyunu yanıltmak ve mesnetsiz iddialardan siyasi sonuç çıkarma çabasıdır.

          Dünyayı ayağa kaldırma gayretindeki diaspora tarihi gerçekleri çarpıtıp ABD-AB parlamentolarından siyasi kararlar çıkarma oyununu sürdürmektedir…

          1915 tarihinde yaşanan olayları sebepleriyle değerlendirmekten kaçınan önyargılı yaklaşımlarla Osmanlıyı bölmeyi amaçlayan Emperyalist oyun sürdürülmek istenmektedir…

           Ermenilerin o dönemde egemenlik haklarının ihlal edildiğini söylemeleri zaten bir hayal değil mi? İddialarda yer alan köklü bir yer ve tarih yoktur.

          Zaten Ermenistan diye bir bölgenin zabıtlara geçmesi Ayastefanos anlaşmasıyla olmuştur.

            1877-1878 Rus savaşı sonrasında Rusların boşalttığı bölgede yaşam alanı oluşturmuştur… Ermenilerin bağımsızlık hayalini başlatan süreçte bu tarihte başlamıştır.

           Berlin anlaşması ile de Rus ve İngilizler tarafından kullanılan Ermeniler hep kullanılan taraf olmuşlardır.

Sözde Ermeni soykırımı yalanı ile başlayan süreçte bu propagandanın ürünü olup gerçekte böyle bir mesele bulunduğu söylenemez… 

Ermeni sorunu dedikleri aslında Emperyalizmin Osmanlı devletini yıkma ve paylaşma politikasının uzantısından başka bir şey değildir…

Tarihi bir gerçektir ki, Ermeni meselesi hiçbir zaman sadece, Ermeniler ‘in hareketi olarak gündeme gelmemiştir. 

Bugüne kadar Rusya'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın, Almanya'nın, Yunanistan'ın desteklemediği hiçbir Ermeni hareketi olmamıştır. 

Asya ve Avrupa kıtaları arasında doğal bir köprü olan Anadolu, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazları ve Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu’da petrol ve doğal gaz rezervlerinin yer aldığı enerji kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeostratejik konumuyla bütün dünyanın dikkatini çekmektedir. 

Geçmişte Osmanlı Devleti, bugün de Türkiye bu jeostratejik konumundan dolayı sömürgeci devletlerin çeşitli entrikaların çevirdiği bir alan olmuştur.

Özellikle Fransız İhtilalinden sonra Osmanlı Devleti’ni parçalayarak bu bölgeye hâkim olmak isteyen sömürgeci devletler, Hristiyan unsurları kullanma yolunu da seçmişlerdir. 

“Millet-i Sadıka” adı verilen ve devletin en önemli mevkilerinde görev yapan Ermeniler, kurdukları çetelerle XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren isyan etmeye başlamışlardır. I. Dünya Savaşı öncesinde etkili bir şekilde silahlandırılan Ermeniler, oluşturulan Rus gönüllü alaylarında görev almış, düşmana öncülük etmiş, Osmanlı Ordusunun gerisinde isyanlar çıkarmış, savunmasız Türkleri kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katletmişler ve sonuçta da birçok şehrin işgaline sebep olmuşlardır. 

Ermenilerin, sebep oldukları Anadolu’nun işgali, yüz binlerce masum insanın katliamı ve ihanetleri dolayısıyla yaşadıkları yerlerden göç ettirilmelerinin suçluluğunu kendilerini sözde soykırım mağduru göstererek üzerlerinden atmağa çalışmaktadırlar.

Sahte oldukları ortaya çıkan belge ve fotoğraflarla desteklenmeye çalıştıkları bu soykırım efsanesi, özellikle diasporadaki Ermenilerin batı uygarlığı arasında giderek kaybolan kimliklerinin yegâne koruyucusu olarak da ortaya çıkmıştır. 

Ermeniler, soykırım efsanelerinin terör yoluyla da propagandasını yapmaktan çekinmeyerek geçmişte Talat Paşa’ya, Cemal Paşa’ya Sait Halim Paşa’ya, Cemal Azmi ve Bahattin Şakir Beylere yönelttikleri silahlarını 1973 yılından sonra da Türk diplomatlarına çevirmekte tereddüt etmemişlerdir.  

Boğazın Hasta Adam’ını ortadan kaldırmanın ve topraklarını parsellemenin adını "Şark Meselesi" olarak koyan batılı emperyalist devletler, farklı bir kisveye bürünüp, Ermenilerle izdivaç yaparak, onları Kafkasya'da kendi siyasi ve iktisadi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. 

Sözde Ermeni Soykırım yasasını kabul eden ülkelerin, 21. yüzyılda da taşeron güç olan Ermenileri kullanmaya devam edecekleri görülmektedir.

Türkiye iki asırdan beri "Şark Meselesinin kıskacında bulunmaktadır. Ama maalesef bela kapımızı çalınca bu tarihi meseleyi hatırlıyoruz. Ermeni meselesi günlük politikalarla geçiştirilemez. Uzun vadeli, milli hedefleri belirlenen ve Türkiye'nin milli çıkarları noktasında bir siyaset takip etmek gerekmektedir.

Rusların ünlü tarihçilerinden Kavkaz adlı eserin yazarı V.L.Veliçko, tarihi Ermeni siyasetini, "Ermeniler tarih boyunca devamlı surette efendilerini değiştirmişlerdir. Roma, Bizans, İran, Rus, İngiliz, Fransız, Alman, Türk... Tarih sahnesinde yeni yeni efendi çıktığında, Ermeniler eski efendilerini sistemli olarak satmışlardır" diyerek Ermenilerin tarihi, siyasi ve milli bir şahsiyetten mahrum bir millet oldukları ifade etmektedir.

Fransız tarihçisi Jean Laurent’in Ermeni Taşnak, Hınçak, Ramgavar örgütleri için söylediği şu cümleler gerçekten çok anlamlıdır: ”Ermeni çeteleri, kendilerine bol para veren ve servet sağlayan devletin hizmetine girerlerdi. Bu devlet, onların istedikleri gibi soygun yapmaları ve katliam girişimlerine izin verdiği sürece sadakatlerine güvenebilirdi.”

İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, 11 Mart 1920’de Lordlar Kamarası’nda şunları söylüyordu: “Ermeniler bazı kişi ve çevrelerin kabul ettikleri ve etmeye hazır oldukları gibi masum birer kuzu değillerdir ve şu anda elimde Ermenilerce Türklere karşı girişilen kanlı olayları belgeleyen dokümanlar bulunmaktadır.” 

Son yüz yıl içinde Ermeniler varlıklarını ve kaderlerini Kilise-Terör örgütleri ve fanatik siyaset adamları üçlüsünün ellerine bıraktılar. Bunlar Ermeniliğin devamı ve Ermeni şuurunun canlı ve güncel tutulması görüntüsü arkasında devamlı olarak Müslüman ve Türk düşmanlığı temasını işlediler. 

1880’lerde Anadolu’da ve Kafkaslarda Ermenileri içinde yaşadıkları ve vatandaşları oldukları devletlere karşı isyan ettirdiler. 

1973 Yılında Ermeni terörü Türkiye’nin yurt dışında bulunan büyükelçilerini, dış işleri mensuplarını ve vatandaşlarını hedef aldı. Cinayetler, katliamlar ve bombalı baskınlar, 1985 Yılı sonuna kadar devam etti ve birden durduruldu. Yüzlerce yetişmiş Müslüman Türk aydını katledildi. Dünyanın çeşitli ülkelerinde korku ve dehşet yaratarak kamuoylarının dikkatlerini Ermeniler ve Ermeni iddiaları üzerinde toplamak, Türkiye’yi güçsüz kılmak ve isteklerini kabule zorlamaktı. 

1988 Yılında Ermeni terörü yeniden başlatıldı. Ermeni terör örgütleri ve yandaşları bu kez yeni hedefler seçtiler. Büyük çoğunluğu eski teröristler, Güney Kafkasya’nın doğu bölgesinde üç bin yıllık Türk toprağı ve ata yurdu olan Azerbaycan’ın hudutları içerisinde yer alan Karabağ’da yaşayan Azerbaycan Türkleri üzerine yönlendirdiler. İki yüz bine yakın Azerbaycan Türk’ü üç yıl içinde Karabağ’dan göç ettirildi. 

Yıllar boyunca Ermenilerin Batı devletlerinin destekleriyle yürüttüğü terörist eylemlerinin, isyanların ve savaşların sonunda ölen Ermenilerden kat kat fazla Müslüman Türk ölmüştür. Türkiye Türkleri ve Azerbaycan Türkleri, hatta Hıristiyan Gürcüler, Ermeniler tarafından kadın, çocuk ve yaşlı demeden katledilmişlerdir. 

Ermenilerin bu katliamlarının temel sorumlusu Batılı emperyalist devletlerdir. Çünkü din kardeşliği kisvesi altında Ermeni terör eylemlerine hem maddi olarak hem de silahla bütün Avrupa devletleri ve ABD destek olmuştur.

En son Karabağ’da bir milyon Müslüman Azerbaycan Türk’ünün yurtlarından kovulması, on binlercesinin katledilmesi ve 1990’ların ortasında tüm dünyanın gözleri önünde Ermeni Devletinin Türkiye soykırım uygulamasına rağmen ABD sadece bu kısa sür içerisinde Ermenistan’a tam 1.4 milyar dolar para yardımında bulunmuştur. Yine Rusya, hem ordusu hem de bir milyar dolara yakın askeri yardımıyla bu katliam destek olmuştur. 

Ünlü yazar ve Savcı Samuel A. Weems “Ermenistan Terörist Hristiyan Ülkenin Sırları” isimli kitabında;  "Ermeniler asla doğruyu söyleyen kişiler olarak bilinmezler.", "Ermenistan'ın bir numaralı ihracatı terörizmdir." gibi çok değişik tartışmalı açıklamalar yapmıştır. Ermeni Kilisesi’ni terörizme verdiği destek nedeniyle eleştiriyor. 

Samuel Weems, Gül SELÇUK ile yaptığı röportaj ’da Ben bu kitabın kapağını etkili olması için bu şekilde tasarladım. Ermenilerin Hıristiyan olduklarını düşünerek bu kitaba başladım. Ama araştırmalarımda gördüm ki aslında Hıristiyanlık dünyasında yapmamaları gereken pek çok şeyi yapıyorlar. Birtakım propagandalarda bulunarak Amerika'dan para alıyorlar ve bu paralan kullanıyorlar. Bu kitabın kapağında kanı kullanmamın sebebi, “Ermenilerin aslında kana susamış insanlar olmalarından dolayı.” Amerika'da bile Ermeniler pek çok kişiye suikast düzenledi. Ölüm tehditlerini ben bile aldım. Bu medeni toplumda yapılmaması gereken bir şeydir. Ermeniler ilk Hıristiyan toplum olduklarını iddia ediyorlar ama yaptıkları, inandıklarına uymuyor.

Samuel; Pek çok Ermeni ve Türk Öldü. Çünkü adeta bir iç savaş gibiydi. Ama bu bir soykırım değildi. Ve bu mücadelelerden etkilenen tek Ermeni grubu doğudaki Ermenilerdi. İstanbul'da yaşayan Ermeniler bundan etkilenmediler ki. Bu da ortada bir soykırım olmadığını gösterir. Çünkü bir soykırım meselesi olsaydı, İstanbul'daki Ermeniler dâhil olmak üzere Batı Anadolu'daki bütün Ermenilere saldırılırdı. Şu anda öldürüldüğü söylenen Ermenilerin sayısı gerçeklerle bağdaşmıyor. Ve Ermeniler benim ülkemden para koparmaya çalışıyor.

Onlara düşman değilim, acıyorum. Hristiyan’sanız sevgi ve barışa inanıyorsanız, bunlar hakkında konuşmalısınız ve hedefiniz bu olmalı. Türkiye'de Ermenistan'da olduğundan daha fazla Ermeni kilisesi var. Dolayısıyla burada onlara çok sayıda imkân veriliyor.

 Ermenistan'da kilise ve devlet birdir. Türkiye ve Amerika'da ise ayrı. Beraber çalışmalıyız ve Hıristiyanlığın belirttiği komşunu sev, iyi davran fikrini savunmalıyız. Ama onlar öyle yapmıyorlar. Birbirlerine nefreti öğretiyorlar ve geçmişten nefret çıkarıyorlar. Bu bir trajedidir

Karabağ’ın tarihi kökleri antik devre kadar uzanır. Burası Azerbaycan’ın tarihi eyaletlerinden biridir. Bu bölge, Azerbaycan’ın siyasi, maddi ve manevi merkezidir.  

1918 Yılında Ermenistan kurulur kurulmaz komsuları Gürcistan,  Azerbaycan ve Osmanlı İmparatorluğu’na yönelik sahte toprak iddiaları sürdü. Karabağ sorunu Ermeniler tarafından sahte iddialar esasında yaratıldı. 

İsa’nın doğumundan dört asır önce miladi 8. Yüzyıla kadar Azerbaycan’ın şimdiki Karabağ toprakları Kuzey Azerbaycan’ın en eski devleti olan Kafkas Albanyası’nın eyaletlerinden biridir.  1992 Yılında Ermeniler orayı işgal edene kadar Karabağ hiçbir zaman Ermenistan’ın bir parçası olmamıştır. 

Ermeniler, kendilerini Nuh’un büyük torunu Babil başrahibi Hayk’ın soyundan olduklarını iddia etmeyi severler.  Nuh’un Gemisinin Ağrı Dağı’na oturduğu ümit edildiği için Ermeniler şöyle bir sonuç çıkarırlar ki, Doğu Anadolu Ermenilerin gerçek tarihi vatanı olmalıdır. Bu vahşi iddia masallardan başka hiçbir şeye dayanmıyor. Ortada ne bilimsel ne de arkeolojik kanıt ve ispat yoktur. 

Osmanlı toprakları üzerinde bir "Ermeni Eyaleti" veya bir "Ermeni Vilayeti" yoktu, hiç olmamıştı. Osmanlı ülkesinde Ermeniler yok muydu? Elbette vardı. Tıpkı bugün Fransa’da, ya da Amerika'da Ermeni nüfus bulunduğu gibi Osmanlı ülkesinde de Ermeniler yaşıyordu. Kimi bölgelerde daha az, kimi bölgelerde daha çok Ermeni vardı. 19. yüzyılda Anadolu'nun her köşesinde ezici bir Türk-Müslüman nüfus çoğunluğu vardı. Hiçbir vilayette, hiçbir sancakta ve hatta hiçbir kazada bir Ermeni çoğunluğu yoktu. Hatta Ermenistan'ın başkenti Erivan da dahi XIX. Yüzyılın sonunda, Türk nüfusu %83 iken, bu oran I. Dünya Savaşı sonrasında %4,3’e kadar düşmüştür.

Bin yıldan beri tarihi, kültürü, medeniyeti, insanıyla Kars'ı, Ardahan'ı Ağrısı, Iğdır'ı, Van'ı, Erzurum'u ile Türk Yurdu olan Doğu Anadolu'da Ermeni Devleti kurmaya kalkışmak da baştan beri yanlış idi. 

Osmanlı ülkesinde Ermeniler yaşıyor diye, Doğu Anadolu'da bir "Ermeni Yurdu" veya bir "Ermeni Devleti yaratmaya kalkışmak, bugün Ermenilerin yaşadığı Fransa'da Marsilya Bölgesinde bir "Ermeni Yurdu" bir "Ermeni Devleti istemek gibi imkânsız bir şeydi. 

Ermenilerin yaşadığı ABD'nin Kaliforniya bölgesinde bir Ermeni Devleti kurulmayacağı gibi, Ermeniler ‘in o tarihlerde küçük bir azınlık olarak yaşadığı Doğu Anadolu'da bir Ermeni Devleti kurulamaz.

Ama hayal gücü pek engin olan Ermeni Komitacılar, bu imkânsızı düşündüler. Paris'te Cenevre'de veya Tiflis'te oturup, hiç tanımadıkları Anadolu'da Ermeni Devleti kurmaya kafalarına koydular. Bunu gerçekleştirmek için silaha sarıldılar, terörü bir metot olarak benimsediler ve kan dökmeye ve döktürmeye başladılar. Büyük emellerinin imkânsız olduğunu ve bir çıkmaza saplanmış bulunduklarını fark edince, büsbütün hırçınlaştılar. Taşnak, Hınçak, Ramgavar adlı Ermeni çeteleri pek çok masum Tük kanı döktüler.

1893-1896 yıllarında Doğu Anadolu'da cereyan eden Ermeni terörü günlerinde, Van ve Bitlis'te Rus Konsolosluğu yapan General Mayevski hazırladığı raporunda Ermenileri yoldan çıkaranları ve kullananları şöyle ele vermiştir: "Türkiye Ermenilerin, Türklerin zulüm ve katliamına maruz bulunduklarını Avrupa'ya göstermek icap ediyordu. Program şu şekildeydi: ancak kan dökmek lazımdır ki, Ermeniler serbestisi kazansın. Kan dökünüz! Avrupa sizi himaye eder."

Yine Rus Konsolosu Mayevski "Bitlis ve Van Vilayetleri İstatistiği" adını taşıyan mahrem raporda, Ermeni Taşnak ve Hınçak Çetelerinin bölgede Müslüman Türklere yaptıkları katliamları şöyle ifade etmektedir:

 "Ermeniler tarafından Türkiye’de yapılan katliamların sorumlusu, önce ithal komiteleri ile birlikte hareket eden Ermeni İhtilalcileri, sonra bunları koruyan ve teşvik eden bazı yabancı hükümetlerdir. Türkiye'de komitecilerin girmediği yerlerde yaşayan Ermenilerin, Türklerle bir sorunu yoktu. Türk zulmü bir gerçek olmayıp, isteyerek uydurulmuş siyasi bir hikâyedir. Gerçeği olduğu gibi söylemek icap ediyorsa, doğuda katliam yapanlar Müslümanlar değil Ermenilerdir. Sonra yaptıkları bu zulmü, himayesiz Müslümanlara yüklemişlerdir."

Savaşla hiç ilgileri olmayan, masum bir milyon Türk, Ermeni Çeteleri tarafından sadece Türk ve Müslüman oldukları için katledilmiştir. Doğu Anadolu Bölgesi'nde Taşnak ve Hınçak Çetelerinin katlettiği bir Müslüman-Türk'e ait 185 toplu mezar ve Türk katliamı ile ilgili Osmanlı, Başbakanlık ve Askeri Tarih Arşivlerinde binlerce belge mevcuttur. Arşivlerimiz açık olup, yerli ve yabancı ilim adamlarının bilgisine ve istifadesine sunulmuştur. 

Hayatlarında bir kere dahi arşiv görmemiş, belge tanımamış, tarih ve kültürümüzle yakın-uzak ilişkisi olmamış, Batılı ülke parlamenterlerini, tarihimiz hakkında hüküm yürütmesi yorum yapması, yasa kabul etmesi ilime ve akla sığacak bir davranış değildir. 

Doğu Anadolu Bölgesi'nde katliamlara "Türk Soykırımının” yaşandığı gerçeğini anlatamadığımız için, hayali Ermeni senaryoları dünya kamuoyunda gerçekmiş gibi kabul edilmeye başlandı ve Türk Milleti olarak hakketmediğimiz tarihimize yönelik saldırılarla muhatap olmak zorunda kaldık.

Erzurum Rus İkinci Topçu Alayın Komutanı Yarbay Tverdo-Khlebov hatıratında, "Ermeniler bana 27 Şubat gecesi 3000 Türk'ü öldürdüklerini iftiharla beyan ettikleri zaman, savunmasız, masum, insanların öldürülmesinin bir vahşet olduğunu söylediğim de, bize siz Rus'sunuz, Ermeni Milletinin idealini anlayamazsınız" diye cevap verdiklerini eserinde üzülerek ifade etmiştir. 

Tiflis'te 1919 yılında yayınlanan "Zakavkavzya ve Gürcistan" adlı belgelerden oluşan Rusça eserde, Rusya'nın Doğu Orduları Başkomutanı General Odişelidze'de 1918 yılı başlarında, Erzincan ve Erzurum'da Ermenilerin yerli Türk ahalisine yönelik katliamlarından bahsetmektedir.

Amerikalı General Harbord'un, Erzurum içindeki incelemeleri sırasında, bizzat kendisi Türk tarafına şöyle bir soru yöneltmiştir: "Daha önceden Erzurum'da Ermeni çoğunluğu var mı idi?" Bu soru üzerinde Erzurum Belediye Başkanı Zakir (Gürbüz) Bey, Amerikalı Generali pencere önüne çağırarak Gez ve Kavak Mezarlıklarını gösterip, "Bunlar hep Türk mezarlarıdır. Şehrin öteki yerlerinde de bunların on katı Türk Mezarlığı daha vardır. Şimdi iyi bakın, çevresi duvarlarla çevrili küçük bir mezarlık var. O da Ermenilerin mezarlığıdır. Şimdi Ermeniler mi? Türkler mi çok anladınız mı? Ermeniler ölülerini yemediler ya! Erzurum'un ölüsü de Türk, dirisi de Türk!" diyerek tarihi cevap vermiştir. Gerçekten de Erzurum bin yıldan beri, toprağının altı ile üstü ile Türk vatanıdır. 

 

16 Mart 1920'de İtilaf Devletleri, Son Osmanlı Mebuslar Meclisini basarak 118 Mebus ve devlet adamını Malta'ya sürgün etmişlerdi. İstanbul, İngiltere ve Fransa'nın işgal altında olmasına rağmen, Osmanlı arşivleri de tamamen İngiliz ve Fransız ilim adamlarının eline geçmesine rağmen, Osmanlı Hükümetini soykırımla suçlayacak hukuki değerde hiçbir belge bulamamışlardır.

 

 İngilizler, araştırmalarını ABD Senatosu Arşivinde genişletmişlerdir. Senatonun 3 Temmuz 1921'de yayınladığı bir raporda; "Maalesef, Senato Arşivindeki 33 bin belge arasında soykırımı doğrulayacak hiçbir belge yoktur. Mevcutlar ise, Ermeniler tarafından ifade edilen fakat ikinci elden hiçbir hukuki değeri olmayan belgelerdir" şeklinde tarihi belgelere dayanarak gerçekleri ortaya koymuştur.

 

ABD'li tarihçi Justin Mc Carthy "Ölüm ve Sürgün" adlı eserinde, I. Dünya Savaşından sonra, İstanbul'u işgal edip, Osmanlıların bütün arşiv ve yazışmalarını elleri altında bulunduran İngiltere ve Fransa otoriterlerinin, bütün çabalarına rağmen, Osmanlı Devleti'nin Ermenileri planlı imhasından suçlu olduğuna dair hiçbir delil bulamadığını yazmaktadır.

 

Ermeniler, bugüne kadar Sevr Anlaşmasının geçerli, Lozan Antlaşmasının geçersiz olduğunu dünya siyaset gündemine taşımaya çalıştılar. William Eagleten, "Sevr Antlaşması daha imzalandığı anda ölü doğmuş metinden başka bir şey değildi; çünkü tarih Mustafa Kemal tarafından farklı bir biçimde yazılmaktaydı" şeklindeki sözleri ile Türk Milleti ve Mustafa Kemal Sevr Antlaşmasının ölü doğmuş bir antlaşma olarak kabul etmektedirler. Sevr Antlaşmasına geniş sınırlı bir bağımsız Ermeni Devleti koydurmayı başaran, Avrupa'daki Ermeni politikacılarının hayalciliği, Sevr'in gerçekleşebileceğini uman batılılarınki kadar büyüktü. Fransa'nın en ciddi gazete Le Temps, 1 Aralık 1920 tarihli başyazısında şunları söylüyordu:

 

"Sevr Antlaşmasını hazırlayanlar neye benziyor biliyor musunuz? Tavşanını unutmuş olan ve şapkasından hiçbir şey çıkaramayan bir sihirbaza."

 

Anadolu'yu parselleyen Sevr anlaşmasının Osmanlı Hükümetine zorla dikte ettirildiği Paris'in Sevr Banliyösünde, sözde Ermeni Soykırım Anıtı açılması, şüphesiz Fransızların kendi tarihlerini de okumadıklarını göstermektedir. Çünkü tarihte Türk devletinin bağımsızlığı ve bütünlüğünü ortadan kaldırmak amacıyla hazırlanan Sevr türü antlaşmalar, geçersiz, hukuki değeri olmayan antlaşmalar olarak kalmıştır.

 

Hiçbir tarihi temeli olmayan, 24 Nisan 1915 Sözde Ermeni soykırımı, gerçek dışı ve hayal mahsulü iddialardır. Ermeni propagandası ile "Soykırım" iddiasını tarihi bir zemine dayandırmak mümkün değildir. Osmanlı Hükümeti'nin 27 Mayıs 1915 tarihli çıkardığı kanun, bir soykırım kanunu değil, "Tehcir" kanunudur. Tehcir kanunu, tüm Anadolu'da yaşayan Ermenilere uygulanmamıştır.. 27 Mayıs 19115 tarihli bu kanun, Müslüman Türk ahaliye yönelik katliam yapan Taşnak, Hınçak ve Ramgavar Ermeni Çetelerini kapsamakta idi. 

 

"TÜRK SOYKIRIMI" tersine çevrilerek, tarihi iftira ve sahtekârlıkla "Ermeni Soykırımı" haline sokulmuştur. Hâlbuki Türk Milleti tarihte zulme, katliam, soykırıma uğrayan her millete yardım elini uzatmış ve ülke topraklarına sığınan milletlere kucak açmıştır. 

 

Eğer tarihte Türk Devletleri ülke sınırları içinde yaşayan azınlık milletlere soykırım ve asimilasyon politikaları uygulamış olsaydı, bugün Kafkasya'nın, Balkanların ve Ortadoğu'nun haritası yeniden çizilmesi gerekirdi ve dünya yüzünde var olan başta Ermenistan olmak üzere, birçok devlet ve millet mevcut olmayacaktır.

 

Batılı emperyalist devletlerin büyük kısmı, ön yargılarından kendilerini kurtaramamışlardır. Onlar için Türkler ne yaparlarsa yapsınlar barbardılar. Oysa Haçlıların Kudüs'te kendi ifadeleriyle, "atlarımızla göğüslerine kadar Müslüman kan gölü içinde yarış ettik" tarihi itiraflarını en çabuk unuttular? Milyonlarca Yahudi'yi sanki Almanlar katl etmemişte, sadece Hitler öldürmüştür. Böyle bir mantığı anlamak mümkün değildir. 

 

Sonra ülkelerinin bağımsızlığı için savaşan İrlandalıları kurşuna dizen İngilizlerin barbarlığından kimse bahsetmez. Aynı İngilizler Çin'i ele geçirmek için, bu ülkeye afyon ihraç ederek, emperyalizmin bugün korkunç silahları ile savaşırken, maalesef İngilizlere hiç hesap soran olmamıştır. 

 

Cezayir'deki iki milyon Müslüman katledilmesi ve Vietnam vahşeti ne Fransızlar, ne de Amerikalılar için utanç vesilesidir. Amerika Birleşik Devletleri, II. Dünya Savaşı'nda Japon esirlerini Amerikan askeri elbisesi giydirmek suretiyle Japon Ordusuna karşı savaştırmadı mı? Yani kardeşi kardeşe kırdırmadı mı? Yirmi yıl süreyle Kıbrıs'ta katledilen Türkler yüzünden, batı dünyası Rumları hiç suçladı mı? 

 

Rusların Azerbaycan'da, Dağlık Karabağ'da, Kafkasya'da, Çeçenistan'da, Tacikistan'da döktükleri masum insanların kanlarını hiç gündeme getiren var mı? Ama sıra Türklere geldi mi, işlemedikleri bir suçtan dolayı soykırım yapan devlet olarak barbar diye suçlamaktadırlar.

 

Biz haklı olduğumuzda hiçbir zaman, o konuda haklı olduğumuzu anlatmaya gerek görmüyoruz. Çünkü dünya baksın, görsün, araştırsın ve ondan sonra da bizim haklı olduğumuzu kabul etsin diye düşünüyoruz. 

 

Hâlbuki yapmadığımız, işlemediğimiz bir suçtan dolayı, soykırım suçlamasını devletten önce Türk Milleti olarak bizler redd etmeliyiz. Tarihin her devrinde yönetimi altındaki azınlıklara her türlü sosyal, siyasi, dini, iktisadi, kültürel hakları tanıyan tek bir millet varsa, övünerek söyleyebiliriz ki bu da Türk Milleti'dir.

 

1973-1995 yılları arasında Ermeni Terör Örgütleri olan; ASALA ve Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları tarafından, 21 yabancı ülkede Türk Diplomatlarına yönelik 199 eylem yapılmıştır. Bu eylemlerde, çoğu diplomat 41 şehit 161 yaralı verdik. Eylemlerin yapıldığı ülkelere göre Fransa, 54 eylem ile birinci sırada yer almaktadır. Maalesef Türk diplomatları görev yaptıkları ülkelerde, ASALA Terör Örgütü'ne karşı gerekli şekilde korunmamışlardır. Oysa şehit edilen diplomatlarımız bu devletlerin koruması ve güvencesi altında olmaları gerekirken, maalesef ASALA katilleri bu ülkelerde ya yakalanmamış ya da yakalanan teröristler gerekli cezalara çarptırılmamışlardır.

 

28 Ocak 1973 günü Santa Barbara'da Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar'la Konsolos Yardımcısı Bahadır Demir'i tuzağa düşürüp şehit eden Mığırdıç Yanikian cinayet mahalli olan Baltimore Oteli'nde şu ifadeyi veriyordu:

 

-Evet ben öldürdüm... Bilerek öldürdüm.... İsteyerek öldürdüm... Aylarca önceden planlayarak öldürdüm...

 

-Onlar düşmanımızdı. Türk'tü onlar... Türk oldukları için öldürdüm... İntikam almak için öldürdüm...

 

1973 yılında bu soğukkanlı caninin yaşı 77 idi. Dünyanın hiçbir ülkesinin teröristinin yaşı 77 değildir. Demek bir anlık öfke ya da krizin eseri değildi. Yanikiyan yıllarca bir Türk'ü öldürmek için planlar yapmış, nihayet iki diplomatımızı alçakça şehit etmişti. 

 

31 Temmuz 1980 günü TC. Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip Özmen ve Kızı Neslihan Özmen, ASALA teröristleri tarafından, sırf Türk oldukları için şehit edilmişlerdi. Şehit İdari Ataşesinin oğlu Alper olay sırasında 13 yaşında idi. Alper bir hatıra olarak suikastın yapıldığı arabanın kırılan cam parçalarını ve ölen ablasının saçlarını saklıyordu. Bu acılı şehit çoğu defterine soruyordu:

 

 "Ne o unutuldu mu, kanları parmaklarımızın arasında kalan şehitlerimiz."

 

Madrit'te değerli eşini Ermeni terörüne kurban veren rahmetli Büyükelçi Zeki Kuneralp, oradan ayrılırken ve diploması mesleğini noktalarken diyordu ki; "Evet kolay değildir, Türk olmak. Ama Türk olmanın imtiyazı da o nispette büyük değil mi.?

 

 

 

1915-1919 yılları arasında I. Dünya savaşı içinde Rus Ordusu ile ittifak yapan Taşnak, Hınçak ve Ramgavar Ermeni Çeteleri Doğıu Anadolu Bölgesinde; 

 

Alaca'da, Cinis'de, Ilıca'da, Erzurum Merkezde; Yanıkdere'de, Karskapı'da, Ezirmikli Osman Ağa ve Mürsel Paşa Konaklarında, Erzurum; Yeşilyayla'da Hasankale'de, Tımar'da, Horasan'da, Kars-Subatan'da, Van-Zeve'de, Ağrı'da, Bitlis'de, Iğdır-Oba, Gedikli ve Hakmehmet'te, Nahcivan'da, Zengezur'da ve Azerbaycan'da tam bir Türk Soykırımı gerçekleştirmişler ve bir milyon Türk'ü katletmişlerdir. 

 

Toplu mezarlar ulusal basın önünde açılmış ve vahşetin boyutu ortaya konmuştur.

 

Iğdır İli de Ermeniler tarafından yapılan katliam yerlerinden biridir. 80 li yıllarda bölgemizde yaptığım araştırmalarda Ermeni katliamlarını gören şahitleri bizzat dinledim. 

     Ermeniler, Iğdır Merkez Bayraktutan Köyünde Ağa ÇELİK samanlığına çoluk çocuğu doldurarak yakmışlardır. 

Hakmehmet köyünde Uzun Hasan kuyusuna erkeklerin kafalarını keserek, kurşunlayarak 95 masum insanı, kurban bayramı arifesinde Türklerin kurban bayramını kutluyoruz diyerek öldürerek doldurmuşlar. Görgü tanıklarından Abbas Güneş olayı anlatırken ağlayarak babam ve ağabeyim de bunların içerisindeydi diyordu.

Oba köyünde, köyün erkeklerini bir dama toplayarak ateş vererek yakmışlardır. Görgü tanığı Sakine AKSU, üzüm asmasının altına gizlenip olanları seyrediyordum. Bütün akrabalarım orada can verdi diyordu. Küllük köyünde Yakup GÜREL kuyusuna diri diri insanlarımızı üst üste doldurarak öldürmüşler.

Kadıkışlak ve Necafali köylerinde çoluk çocuğu Balahana denilen iki katlı kerpiçten eve toplayarak yakmışlardır.

Koçkıran köyünde kestikleri Türklerin kanları caminin havuzunu doldurmuştur.

Iğdır Tuzluca İlçesi Gedikli Köyü toplu mezar kazısı 27 Mayıs 2003 tarihinde Türk ve yabancı bilim adamı ve basın mensupları önünde gerçekleştirildi 

Avusturya’dan kazıya gözlemci olarak katılan Bayan Kerstin Tomenendal, kazı sırasında görmüş olduğu manzarayı hatırladığını söylerken gözlerinden yaşlar akıyordu. “İki çocuğum var… Herhalde ben de olsaydım aynısını yapardım… Çocuklarıma sımsıkı sarılır o dehşet anını beklerdim” diyordu... 

Bayan Tomenendal’ın gördüğü manzara, katliam sırasında biri üç yaşında diğeri yedi yaşlarında iki çocuğuna sarılmış ve Ermeniler tarafından kafatası ikiye ayrılmış anne ve çocuklarının iskeletlerinin görüntüsüydü… 

Yakın tarihimizde Ermeniler tarafından 26 Şubat 1992 tarih sayfalarına kara yazı ile yazılmış olan Hocalı katliamının 23. Yılıdır.

Hocalı, insanlık tarihine Rusların desteğinde Ermenistan tarafından yazılmış kara bir sayfadır.

Dağlık Karabağ Bölgesi’nde bulunan Hocalı ’da yapılanlar insanlık dışı bir durumdur. Çocuk, ihtiyar demeden cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği, 56 hamile kadının karnı yarılmış durumda olduğu tespit edilmiştir.

        Hocalı, stratejik bir amaç olmaktan ziyade, aynı zamanda bir öç alma eylemiydi. Hocalı ’da yaşananlar insanlık tarihi için büyük bir ayıp, uluslararası hukuka göre, insanlığa karşı işlenmiş suç kapsamındadır.

       Hocalı katliamı, insanlığın bugün ve gelecekte dersler çıkartması ve bugüne kadar gösterdiği tepki konusunda bir vicdan muhasebesi yapması gereken önemli bir olaydır. 

Hayatta kalanlar bu olayın tahribatından ruhlarını ve hafızaları bir daha asla kurtaramamışlardır. Bu katliamın kurbanlarının çektikleri acıların tüm dünya halkları tarafından anlaşılması gerekmektedir.  

      Kanayan bir yürek, feryat eden bir millet, bir tarihse, bahis konusu olan şehitlerin mübarek emanetiyse, bu çığlıklar duyularak bu ıstıraplar sonlandırılmalıdır.

           Azerbaycan Türklerine karşı yapılan bu katliamın acılarını, kardeş Türk milleti olarak yüreğimizde hissediyor ve her zaman bu katliamı kınıyoruz.

Bu gün yüce milletimize yakıştırılmaya çalışılan “soykırım” suçlamasını yapanlar, tarihten günümüze eli kanlı ve zanlıdırlar. 

Bu gün kendi yaptıklarını görmezden gelip kamuoyu oluşturmaya çalışan Ermenilerin karşısında duran en yakın tarihli belge bu vahşet ve işgaldir. 

Bu gün Milletimizin düşmanlığını yapanların, dünyayı kandırmaya çalışanların hile, tuzak ve iğfalleri fark edilerek oyunlarının bozulması milli, tarihi bir görevdir.      Buna rağmen Dünya, Hocalı Katliamını hatırlamamaktadır.  Ermenilerin yüz yıl önce Osmanlılar tarafından soykırıma uğradığı iftirasını araştırmaya gerek görmeden gerçek olarak kabul etmekte, hatta bununla da kalmayıp kanunlarla tarih yazmaya kalkışmaktadır. Öte yandan da 23 yıl önce Ermenistan tarafından Azerbaycan’da yapılan Hocalı Katliamı konusunda düşünmek bile istememekte ve bunu görmezden gelmektedir. 

Ziya Zakir ACAR

 

Iğdır-Azerbaycan Dil, Tarih ve Kültür Birliğini

 

Yaşatma ve Destekleme Derneği Başkanı

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.