Arslantürk AKYILDIZ Adını Koyalım....
Tarih : 2007-10-01
Tüm Yazılar

Arslantürk AKYILDIZ



Son dönemlerde, Avrupa Birliği süreci peşinde koşanlar, yeni bir kavramı yerleştirmeye çalışıyorlar kıymetli okuyanlarım. Bunlar, "Türküm" yerine "Türkiyeliyim" tarzında bir yolu tutmak suretiyle "Türklük" kavramını ikinci plana itmek istemektedirler. Şüphesiz Ulus-Devlet süreci, sosyolojik bir gerçektir; "ümmet"ten "millet"e geçişin bir aşamasıdır. Osmanlı, yönetimi boyunca kavmini sevme-tanıma gerçeğini dışlayarak, "Hanedan-ı Osmanî" Yönetim biçimini desteklemiş, devleti kuran Egemen Toplum'u -Türklüğü- dışlamıştır. Türklük olgusunun, "Hanedan-ı Osmanî" uğruna fedâ edilmesi, İslâm'ın "kavmini tanıma" ve "sevme" duygusuna da ters düşmüştür. Cumhuriyet dönemi ile başlayan ulus-devlet olgusu, Osmanlı'nın çevreye ittiği, dışladığı Türklük olgusunu gündeme getirmek suretiyle "millet-yapma"nın yolunu açmıştır. Artık, kavmini inkâr eden ve kendi hanedan sistemini merkeze alan bencil bir ümmet ideolojisine dönülemezdi. Cumhuriyet ile birlikte, dil-tarih tezleri ve üniversiteleşme yolu ile "ümmet'ten millet'e geçilmiştir. Bu oluşumda, "Türklük" olgusu, sistemin temel yapısını meydana getiriyordu. Çünkü, devleti kuranlar "Türkler"di. Sosyo-antropolojik anlamda, Türkler, hem çoğunluğu teşkil ediyor, hem de egemen toplumdu. Bu nedenle, Büyük Toplum veya Standart Kültür, bir ortak payda olan "Türklük" olgusunda birleşmek durumunda idi. Böylece, "Türklük" üst kimlik konumuna geçmiş, öteki etnik gruplar da alt-kimliği oluşturmuşlardı. Cumhuriyet'in ideolojisi bu idi, "Türklük" şemsiyesi altında tüm alt-kültürleri bir araya getirmek suretiyle, "ümmet"ten "millet"e geçilmiştir. Atatürk: "Ne mutlu Türküm diyene" sözü ile bu gerçeği ortaya koymuştur. Atatürk, bu sembol ifadesinde tüm alt kültürleri "Türk" olmaya zorlamıyor, sadece "Türklük" şemsiyesinde birleşmeyi öneriyordu. Böylece, "millet olma"nın sosyolojik anlamda yöntem ve kurallarını ortaya koymuştur. Maalesef bilhassa 17.yy.'dan sonra gelişen dünya şartları, gereği şekilde değerlendirilemediği için, çağın gerisinde kalmaya başladık. Bu durumun verdiği kötü durumdan kurtulmak amacıyla, Tanzimat'tan beri Batı norm ve değerlerine yönelmeye başladık. Cumhuriyetle birlikte daha fazla yaklaştığımız Batılılaşma zihniyeti, aynı zamanda modernleşme (çağdaşlaşma) olgusu ile eşdeğer tutulmak suretiyle, pekiştirilmiştir.Tüm yeniliklerin ve değerler sisteminin Batıdan gelebileceğine yönelik inanç ve düşüncesi yerleşik bir kanaat haline getirilmiştir. Ancak günümüzdeki bazı çevrelerin yaptığı gibi Çağdaş olmayı, medeniyet mahsullerini kullanmak tam manası ile Batıya teslim olmayı gerektirmez. Cumhuriyetle birlikte çağdaşlaşmanın gerektirdiği birçok devrim niteliğinde inkılaplar yapılmıştır. Ancak en az bunun kadar önem verilen "Üst kültürü" perçinleme çalışmaları da yapılmıştır. Tarih, Dil, Güzel sanatlar….. gibi birçok sahada çok önemli çalışmalar başlatılmıştır. Böylece bizi bir arada tutacak üst kimlik olan "Türklük" kuvvetlendirilmeye çalışılmıştır. Günümüzde, bazı çevrelerin, küreselleşme ve Avrupa Birliği'ni arkalarına alarak, "millet-olma" gerçeğini dışlayan ve etnisiti bilincini öne çıkaran bir zihniyet varsa, tarihsel yanılgı içindedirler. Avrupa Birliği ve küreselleşme olgusu, hiçbir vakit toplumların ulusal kimliklerinin silinerek, ütopik bir yapılaşmaya dönebileceği tarzında algılanmamalıdır. Avrupa Birliği'ni oluşturan ulusların ortak para birimi, simge ve benzeri görünümleri olabilir, hattâ duygu, düşünce ve stratejik noktalarda birliktelik sağlayabilirler, ancak bu ulusların kendilerine özgü kültür değerleri, inanç sistemleri, dil ve tarih bilinçleri olduğu unutulmamalıdır. Türkiye, birliğe katılmakla değerler sistemini korumak isteyecek mi? Koruması mümkün olabilecek mi? Ne ölçüde birlik çatısı altında kimlik ve kişilik niteliklerini sürdürebilecektir? Daha da önemlisi Türkiye, katılımcı üye olarak Standart Kültür değerleriyle mi, yoksa alt-kültür unsurlarıyla mı topluluk içinde yerini alacaktır? Kanımca, tüm bu hususlar tartışılmalı, akademik bir çözüme bağlanması gerekmektedir. Bu gerçeklerin ışığı altında, ulus-devlet olgusunda, bir başka deyimle devleti belirleyen Standart Kültür odak noktasının çatısı altında, dil ve duygu birlikteliğini içeren ortak bir paydada bütünleşmek durur iken, sürekli "Türkiyeliyim" tarzında mesajlar vermenin ne anlamı var? Unutulmamalıdır ki, AB'nin üye ülkeleri üst kimliklerinden tavizi hiçbir zaman düşünmemişlerdir. Aksine üst kimliği, insani normları azami ölçüde koruyarak geliştirmeye ve perçinlemeye çalışmaktadırlar…

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.