Ekrem BAYDAR BİR GÜN ELBET BARIŞACAĞIZ!...
Tarih : 2009-03-19
Tüm Yazılar

Ekrem BAYDAR



     Geçen akşam bir arkadaşım aradı Frankfurt’tan. Can dostum, kardeşim, çocukluk arkadaşım, ortaokuldan, liseden, üniversiteden aynı yurttan ve de aynı odadan okul arkadaşım sevgili Selahattin Taştan... Otuz yılı aşkın süredir Almanyada yaşıyor. Beraber büyüdük İdirmavanın tozu, topraklı ve de çamurlu yollarında, sokaklarında... Çocuk yaşta,  babası Kürt bir komşusu tarafından bıçaklanarak öldürülünce, uzun zaman yetim kalan Selahattin ve iki kız kardeşi anneleri ile birlikte yaşamaya devam ederler. Ancak o günün (ellili yılların) koşulları ve ekonomik zorluklarının yanında bir de üç çocukla dul kalmanın zorluklarına dayanamayan annesi, eski siyasi simalardan olan rahmetli Mecit Seylan’la evlenir ve çocuklarını büyütür, okutur evlendirir. Rahmetli Mecit Amca da bir güne bir gün, bu çocukların babası Azeridir, bende Kürt'üm, bana ne bunlardan demedi. Onları kendi çocukları gibi sevdi, saydı ve o çocuklar tarafından da sevildi sayıldı. Bu gün çocuklarından biri Albay rütbesiyle orduda görev yaparken, biri eğitim ordusunda öğretmen, bir diğeri de öğretmenliği bırakarak Almanya'ya yerleşti. Kızlar da evlenerek çoluk çocuğa karıştılar. Düşüncelerinde hiçbir zaman Kürt Azeri düşmanlığı yapmadılar. Ailece birbirimizi çok sever ve sayarız. Ayrı anne ve babadan iki kardeşiz desem az olur. Her ne ise…
    Evet; Telefonda hasret giderip, hoş beş sohbetten sonra, neden yazılarıma çok uzun zaman ara vermemin hesabını da sevgili Selahattin’e verdikten sonra, söz döndü dolaştı Iğdır'a ve Iğdır’daki seçime geldi. Teknoloji Dünyayı çok küçültmüştür. Hiç bir şey artık Kaf Dağının ardında görünmez değildir. Klavyenin bir tuşuna basmakla görmek istediğin her şey bilgisayarının monitöründe ayna gibi önündedir. Buradan binlerce kilometre uzaktan da olsa yalan konuşmaya gerek kalmıyor.
"Nasıl, gine orada ırkçılık üzerine mi yürütülüyor politika" diye sorunca Selahattin;  Ben, yok ta diyemiyorum. Em küm edeceğimi anlayınca, bana şu öğütte bulundu!  "İzlediğim kadarı ile Iğdır hala bıraktığımız yerdedir. Sana bir şey söyleyeyim mi kardeşim! Iğdır ne zaman siyasi barışa kavuşur biliyor musun? Ne zaman diye sorduğumda ise o bütün düşüncelerini şu bir iki cümleye sığdırdı. Azeriler; "Kürt'ün evinde ye, iç, Ermeni’nin evinde de yat" sözünden, Kürtler de; Celli celale, Male Ecem helale." (Azerinin malını helaldir diyerek çalıp yiyebilirsin) Düşüncesinden vazgeçtikleri gün, Iğdır siyasi barışa kavuşur. Aksi takdirde seçimden seçime havanda su dövmeye devam edeceğiz. İkimiz de kısa bir suskunluğun ardından, sen de haklısın diyerek ve de geçmişten bu güne kadar Iğdır’da edindiğim siyasi tecrübeme dayanarak sevgili Selahattin'e şu fıkrayı anlattım. Bak dinle ben de sana bir şey anlatayım.
     Bir gün bir Kürt’le bir Azeri bir kilo üzümüne kumar oynuyorlar. Kaybeden taraf diğerine bir kilo üzüm alacak. Ancak alınan üzümü birlikte yiyecekler. Şans bu ya Kürt oyunu kaybediyor. Azeri diyor ki “Haydi kirve git üzümü al getir”. Kürt istemeye istemeye bir kilo üzümü alıp getirerek, masaya koyuyor birlikte yemeye devam ediyorlar. Azeri, Kürdü yenmenin sevinci içinde, keyifle üzümleri tek tek kopararak yemeye devam ederken, Kürt’te;  “Nasılsa üzümün parasını ben vermişim, ben zahmet çekip yıkamışım, masaya kadar ben getirmişim, hele bunun keyfine bak” Düşüncesi ile üzümü, salkımı ile alıp ağzına koyarak beş altı tanesini birden yutuyor.  Böyle giderse üzümlerin çoğunu Kürdün yiyip bitireceğini anlayan Azeri, Kürde dönerek “Kirve yavaş ye,  o öyle yenmez. üzümdür bu,  Allah korusun, boğazında kalacak. Şöyle benim gibi tek tek  yiyeceksin” der. Kürt’te ona dönerek yenilginin verdiği acıyla kaşlarını da “ Yok” Der gibi yukarı kaldırarak “Yok kirve, O senin dediğin Armuttur.” Der. İkimiz de birbirimize ne demek istediğimizi anlayarak bir süre güldükten sonra yakında görüşmek üzere diyerek telefonlarımızı kapattık.  Iğdır’da Kürdün varlığı Azerinin siyasi sermayesi olmuştur. Azerinin varlığı da Kürdün siyasi sermayesi olmuştur. Bu iki kavramı çok iyi kullanan kendisini çok başarılı bir politikacı saymıştır ve de kabul görmüştür. Bu güne kadar böyle gelmiştir. Bundan sonra da böyle gidermi onu bilemem ama Bir tek düşüncem vardır!  “Aman Kürt Kazanmasın” , “Aman Azeri Kazanmasın” Düşünceleri için harcadığımız enerjimizi, Iğdır’ın birliğine, Iğdırlı olmanın bütünlüğüne, sosyal barışına, ekonomik, kültürel ve de siyasi barışına harcamış olsaydık, Belki de bu günleri yaşamamış olacaktık. Türkiye’de, Güneşin İlk doğduğu yer Iğdır  dır.  Güneş ilk doğduğu yeri aydınlatamamışsa burada günah güneşin değil, güneş ışınlarını gerisin geri yansıtan Iğdırlılarındır. Bilmem anlatabildim mi?
       Şimdi biz ne dersek diyelim, kimi översek övelim, bizim her dediğimiz armuttur. Çünkü Iğdırlı seçmen kendince en doğru kararı 29 Martta verecektir.  Hepimiz aynı geminin içindeyiz..  Görünen o ki gemi su almaya devam ediyor, kurtulmak için birbirimizin boğazına sarılsak ta, birlikte batacağız. Çünkü batan geminin içinde savaşanların galibi yoktur. İnşallah kışkırtmalara gelmeden, yıkmadan, dağıtmadan, kırmadan, sağduyu ile bu seçimi atlatır, Güneşin ışınlarında birlikte aydınlanırız.

                                                                                                                                   
       
     
 
 


Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.