Ekrem BAYDAR HAKLISINIZ, KABAHAT BENİM!
Tarih : 2010-05-06
Tüm Yazılar

Ekrem BAYDAR



      Bazı okur arkadaşlarım, dostlarım, soruyorlar, e-mail atıyorlar. Gazeteyi arıyorlar. “Yazılarınızı zevkle okuyoruz, hoşumuza gidiyor ancak, yazılarınıza çok ara veriyorsunuz.” Diye sitem ediyorlar. Haklılar. Gerçekten çok aralı yazıyorum. Çok mu iyi bir yazarım? Hayır. Kalemim çok mu Kuvvetli? Hayır. Ben de kendimi bir şey mi zannediyorum? Hayır. Bu anlamda bana soracağınız her sorunun cevabı, bütün samimiyetimle ifade edeyim ki “Hayır” dır.
       Hani bir çocuğun emziğini şekerli suya batırır ağzına verirsiniz ya! Çocuk her defasında tadından ötürü aynı emziğini emmek ister. Benimki de öyle bir şey galiba. Gurbette olanlar, dışarıda ve içeride olanlar, Iğdır’ı geçmişi ve geleceği ile yaşamak isteyenler, hoşgörü, sevgi, dostluk kardeşlik duyguları içerisinde, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamak isteyenler  ve de en önemlisi, aynı düşünceleri paylaşmak isteyenler  hep yazmamı istiyorlar. Çünkü hepisinin, hepimizin içindeki özlem aynıdır. Gerçekten katıksız, senaryosuz, art niyetsiz, hiçbir siyasi ve ekonomik çıkar beklemeksizin kendi gerçeklerimizi yazmaya çalışıyorum. Bir kez daha bütün samimiyetimle ifade edeyim ki bir tek çıkarım vardır. O da sosyal çıkardır. Çünkü ben de herkes gibi, insanların dilinden, dininden, kültüründen, gelenek ve göreneklerinden, giyim ve kuşamından ötürü dışlanmadığı, sevginin, hoşgörünün, barışın dostluk ve kardeşliğin egemen olduğu bir Iğdır’da ve dolayısı ile bir Türkiye’de yaşamak istiyorum. Bundan doğal ne olabilir? Iğdır sosyal ve kültürel açıdan zengin ve de şanslı bir yerdir. Herkes sosyal ve kültürel açıdan birbirinden etkileniyor, sosyalleşiyor. Ne yazık ki bizler bu güzellik ve zenginliğimizi hep art niyetli ve birbirimizin aleyhine siyasi sermaye ve üstün varlık olarak kullanıyoruz.
        Dünyada bir tane Türkiye vardır.Türkiye’de de bir tane Iğdır vardır. Başka da yok. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın Iğdırlı olan herkes “Ben Iğdırlıyım.” Demek zorundadır.
Tarih Iğdır’daki insanları, Türküyle,  Kürt’üyle,  Azeri’siyle, Lazı, Terekemesi, Göçmeni ile birlikte yaşamaya mahkum etmiştir. Komşuluk ilişkileri, kız alıp vermeler, kirvelikler, asker ve okul arkadaşlıkları, gelenek ve göreneklerimizle,  bizleri koparılması mümkün olmayan zincirlerle birbirimize bağlamıştır. Hangi güç, hangi kuvvet bu zincirleri kırabilir ha… Soruyorum. Hangi güç? Seçimden seçime bazı çıkarcı siyasilerin koparmaya çalıştığı bir güç vardır ki, onun da ömrü bir seçim günü kadardır. Seçimin bittiği gün o da biter.
İşte ben,  bu ve benzeri konulara değindiğim için olacak ki ve okur arkadaşlarım da bu duyguları paylaştıkları ve yaşamak istedikleri için olacak ki  bana sitem ediyorlar. Bu konularda daha sık yazmamı istiyorlar. Ben hep iddia ediyorum. Dünümüz bu günümüzden daha güzeldi. İnsanlarımız, her geçen gün biraz da sevgi ve hoşgörülerini kaybediyorlar. Kendilerinin değil de siyasilerin çirkin çıkarları etkisinde kalarak birbirlerine düşmanca bakıyorlar. Bir zamanlar bizleri sağ- sol diye çatıştırdılar. Azeri - Kürt diye çatıştırdılar Türk- Kürt diye çatıştırmaya. Devam ediyorlar. Dün böyle miydik biz? Babalarımız dedelerimiz böyle mi yaşıyorlardı? Bir konuşturun bakalım, o yaşlıların  geçmişi, geçmişin dostluklarını, arkadaşlıklarını, iyiyi kötüyü nasıl birlikte paylaştıklarını özlemlerini, hasretlerini anlattıklarını bir dinleyin de, sonra dönüp kendi kendimize kim haklı diye soralım. O gün de Iğdır vardı ve bu günde vardır. Yarın da olacaktır. O gün de Iğdır’da Kürtler ve Azeriler birlikte yaşıyorlardı, bu gün de yaşıyorlar, yarın da yaşayacaklar.. Şimdi ne mi oldu? Bizler şimdi hoşgörümüzü kaybettik beyler hoşgörümüzü… Nerede ise bu hoşgörüsüzlük ilkokul sıralarına inecektir. Aslında inmiştir de. Ben inanmazsınız diye inecektir diyorum. Evdeki bakışımızla sokaktaki bakışımız değişti. Dostluk ve arkadaşlıklarımız gittikçe sunileşip yapmacık olmaya başladı. Hepimiz birbirimize takiye yapıyoruz. Korkarım ki bu gidişle, ileriki yıllarda bu takiyeli günlerimizi de arar olacağız.
       Şartlar ne olursa olsun, hangi ortamda, olursak olalım hepimizin birbirimize ihtiyacı var. Birimizin varlığı diğerimize kabus olmamalı, uykusunu kaçırmamalı. Bu memlekette Meşedi Sefer Gulu kadar, Sofu Hamit’in de yaşamaya hakkı vardır. Ömer Kadar Hasanın, Ahmet kadar Mehmet’in de, Ayşe’nin de, Sakine’nin de yaşamaya hakkı vardır.  İnsan olmanın, insanca davranmanın tek sermayesi sevgi ve hoşgörüdür. Sevgisiz ve hoşgörüsüz toplumlarda her zaman çatışma, huzursuzluk ve acı vardır.
    ( Not: bundan sonra daha sık yazılan yazılarda ve yaşanmış hoşgörülü esprilerde, güzelliklerde buluşmak üzere…)

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.