- ÇALIŞMA BAKANI PROF. DR. VEDAT IŞIKHAN IĞDIR’DA
- Çanakkale Zaferi'nin 109. Yılı Iğdır’da anıldı
- NAHÇIVAN’IN KURULUŞUNUN 100. YIL FOTOĞRAF SERGİSİ IĞDIR’DA AÇILDI
- DENETİMLİ SERBESTLİK KURSİYERLERİNE BUDAMA EĞİTİMİ
- BİK ERZURUM ŞUBE MÜDÜRÜ TAHSİN ŞAHİN’DEN GÖREV ZİYARETİ
- İL JANDARMA KOMUTANLIĞI TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ GÜZERGAHLARI İLE AFİŞ-PANKART ASILABİLECEK YERLERİ BELİRLEDİ
- İL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ GÜZERGAHLARI İLE AFİŞ-PANKART ASILABİLECEK YERLER,
- TAZİYE VE TEŞEKKÜR MESAJI
- TAZİYE TEŞEKKÜR MESAJI
- Taziye Teşekkür Mesajı
- ÜLKÜ BAŞKAN PROJELERİNİ TANITTI
- Karakoyunlu'dan Ülkü Öcal'a Destek
- Vekil Cantürk Alagöz ve Ülkü Öcal Sanayi Sitesini Ziyaret Etti
- IĞDIR’DA OY VERME SAATİ 07.00-16.00 OLARAK UYGULANACAK
- ULAŞTIRMA BAKANI ABDULKADİR URALOĞLU’NA MUHTEŞEM KARŞILAMA
Çağımızın en önemli facialarından birisi olan Hocalı Katliamının üzerinden geçen 20. Yıl, acıları azaltacağı yerde, daha da artırmıştır. Zira vahşetin failleri ellerini, kollarını sallayarak dolaşmakta, hatta daha da ileri giderek vahşetin mağdurlarını suçlu gösteriyor ve maalesef bazı çevrelerde buna adeta alkış tutuyorlar…
1828-30 yılları arasında Rusya’nın yayılma Stratejisi gereği, başta İran olmak üzere çeşitli bölgelerdeki bir kısım Ermeni’yi, Tarihî Türk yurdu olan Dağlık Karabağ’a göç ettirmesiyle bölgede dramın kapısı aralanmaya başladı.. Dağlık Karabağ’a yerleştirilen ve desteklenen Ermeniler, bölgenin esas sakinleri olan Azeri Türkleri ile zaman zaman çatışma içerisine girmişlerdir. Bu çatışmalar Çarlık Rusya’sının da desteği ile Azeri Türklerinin aleyhine gelişmeye başlayınca, bir kısım Azeri Türkü, bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. 1905-07 ve 1918-20 yılları arası “Büyük Ermenistan” ’ı kurmayı amaçlayan Ermenilerin baskısı sonucu, yeni göç dalgaları ile çok sayıda Azeri Türkü, bölgeden ayrılmak zorunda kaldı.. Tabiiki bu durum Dağlık Karabağ da Azeri Türk nüfusunun azalmasına sonucunu doğurmuştur.
1920 yılı sonrasında “Sovyet Vatandaşı” adı altında uygulanan yeni politika gereği, çatışmalar kısmen durmuşsa da, bu seferde çeşitli bahanelerle Azeri Türkleri Karabağ’dan alınarak Muğam bölgesinde zorunlu zorla göçe tabii tutulmuştur..
Böylece 1928 den itibaren Dağlık Karabağ bölgesinin Türk’ten arındırılması politikası meyvelerini vermeye başlamış, Ermeni nüfusu, Türk nüfusunu geçmiştir.
Bunu fırsat bilen Ermeniler, 1923 yılında beridir Azerbaycan Devletine bağlı “Özerk Cumhuriyet “ statüsü taşıyan Dağlık Karabağ ‘ın hukuki durumunu değiştirme ve Ermenistan’a bağlama gayretine girdiler. Bu amaca ulaşmak için 1987 Yılından itibaren, Bağımsızlık talepleri çeşitli platformlardan dillendirilmeye başlandı. Bu durum haliyle tepkilere yol açtı ve 1998 yılından itibaren Türklerle silahlı çatışma noktasına gelindi.
Dağlık Karabağ’da bunlar olurken, diğer taraftan daha sinsi bir plan uygulanmaya başlanmıştır. Buna göre; Ermenistan Devleti, Ermenistan’da bulunan bütün Türkleri ülkeden çıkarmak için faaliyetlerini yoğunlaştırdı. ” Ermenilerden başka kimsenin yaşamadığı, Ermenistan” politikası gereği, Azeri Türklerine karşı tutumlarını sertleştirmeye başladılar. Azeri Türklerinin korku ve sindirme yöntemleri ile Dağlık Karabağ’dan olduğu gibi, Ermenistan’dan çıkarılması için düğmeye basılmıştır.. Bu plan bütün hızı ile yürütülürken , Ermenistan SSC Parlamentosu 22 Kasım 1998 tarihli gizli oturumunda ; Ermenistan’daki Azeri Türklerinin ülkeden çıkarılması kararını almış ve hemen uygulamaya geçilmiştir. Böylece 243.682 Azeri Türkü birkaç ay içerisinde, Tarihi köklerinden koparılarak Ermenistan, Azerbaycan’a sürülmüştür..
Bu durum karşısında gerekli basireti gösteremeyen dönemin Azerbaycan Devlet Başkanı Vezirov ve ekibi, zorla yurtlarından çıkarılan Azeri Türklerine gerekli desteği vermemişlerdir. Böylece; göçmenlerin iyi bir şekilde yönlendirilerek Dağlık Karabağ’a yerleştirilmesi ve bölgedeki Demografik yapının Azeri Türklerin lehine değiştirilmesi fırsatı kaçırılmıştır.
Bütün bu çalışmalarında ciddi bir dirençle karşılaşmayan Ermeniler, “Büyük Ermenistan” ’ı kurma konusunda cesaretlenmelerine imkan buldular. Ermeniler, lehlerine olan durumu iyi değerlendirerek, Azerbaycan Cumhuriyeti‘ne karşı saldırıya geçmiş ve netice olarak Azerbaycan topraklarının % 20’ni, tüm uluslar arası kuralları bir tarafa iterek işkal ettiler.. Ağdam, Fuzili, Kelbecer , Laçin bölgeleri Ermeniler tarafından işkal edilirken büyük daramlar yaşanmıştır. Dramın en büyüğü de , insanlık Tarihine kara bir leke olarak kaydedilen” Hocalı Faciası”dır.
Hocalı kasabası 25-26 Şubat 1992 ‘de yüzyılın en acımasız soykırımına maruz kalmış ve kasaba neredeyse tamamıyla yok edilmiştir. Hocalı bölgesi, bu katliamın yaşandığı sırada Azerbaycan silahlı kuvvetlerinin koruması altında olmadığı için, yalnızca 150 kişilik hafif silaha sahip küçük bir milis gücü tarafından savunuluyordu. Ancak 366. Rus motorize Alayının ateş gücünü arkalarına alan Ermeni kuvvetleri karşısında dayanması mümkün değildi. Neticede insanın kanını donduran facia yaşandı. 613 savunmasız kişi hunharca katledilirken,487 kişi ağır yaralı olarak kurtulabilmiş. 1275 kişi esir alınırken, yüzlerce kişiden halen haber alınamamıştır..
Peki niçin Hocalıda böyle büyük bir facia meydana geldi ..? Çünkü Hocalı; stratejik olarak Ermeniler açısından önemliydi. Stratejik olarak Karabağ Dağ silsilesinde Ağdam- Şuşa-, Askeran – Yollarının üzerinde olan Hocalı, aynı zamanda da önemli bir Hava alanına da sahipti.
Hocalıda yapılan katliam, Soykırımın bütün tariflerine uymaktadır. “Cenevre sözleşmesi”, “İnsan Hakları Beyannamesi”, “Sivil ve Siyasi Haklar Ulusla Arsı sözleşmesi” , “Ateşkes Zamanında ve Askeri çatışmalar zamanı kadın ve Çocukların korunması Beyannamesi” ve BM “ Soykırım Suçunun önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi’nin 2. Maddesinde yer alan “ milli, etnik, ırki veya dini bir gurubu kısmen veya tamamen imha etme” biçiminde tanımlanan Jenosit/Soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir. Ayrıca “BM soykırım Anlaşmasının” , soykırımı düzenleyen hükümlere tamamen uymaktadır.
Uluslararası Hukuk açısından Soykırım tanımına uyan Hocalı Faciasının, Uluslar arsın camiada Soykırım olarak kabul ettirilmesi için çaba harcama gerekmektedir. Bunun için tüm sivil toplum kuruluşları ve diğer platformlar ortak aklın gerektirdiği bir strateji belirleyerek çalışmalara başlanmalıdır. Bu şekilde Türkleri Soykırımcı olarak göstermek için büyük uğraş veren çevrelere karşı bir nebzede olsa ciddi bir karşılı verilmiş olunur. Böylece, hem çağımıza kara bir leke olara geçen bu facianın sorumluları ortaya konulacak, Hem de Tarihi tersyüz eden, kronik Türk düşmanı çevrelerine karşı ciddi bir tavır sergilenmiş olunacaktır..
Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.