Ekrem BAYDAR Ana Yüreği Ve Alınacak Ders
Tarih : 2014-05-23
Tüm Yazılar

Ekrem BAYDAR



Daha birkaç ay öncesine kadar televizyonlarımızı açamaz, günlük gazetelerimizi okuyamaz olmuştuk. Ne zaman televizyonumuzun düğmesine dokunsak, elimize bir gazete alsak, hemen karşımıza Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden, Türkçe Kürtçe ve çeşitli şivelerden ağıtlar söyleyen anaların, bacıların, taze gelinlerin, körpecik çocukların feryatları çıkıyordu.

                      Onların yakarışları ve akıttıkları gözyaşları, yüreğimizin ta derinliklerine iniyor, yüreğimizi acıtıyordu, sızlatıyordu. Başlıyordun kendi kendine sorular sormaya… Kim, neden, niçin, niye? Şöyle olsaydı, böyle olsaydı, kim haklı, kim haksız gibi bir sürü cevapsız kalan sorular. Kimi dağda kimi bağda, uzanmış boylu boyunca tığ gibi, zıpkın gibi delikanlılar, üzeri bayraklarla örtülü daracık tabutların içine…” Suçlu sensin! Suçlu sizsiniz! Suçlu hepinizsiniz!” Dercesine yine bizim omuzlarımızda ebediyete gidiyorlardı dönmemecesine… Evet; “ Ateş düştüğü yeri yakar.” Ama çevresinde de kıvılcımlar sıçratarak silinmesi zor olan manevi acı izler bırakır. O tabutların ardından söylenen ağıtlar, Türkçe de söylense, Kürtçe de söylense, dağdakilerin de, bağdakilerin de suratına tokat gibi inerek bir gerçeği haykırıyordu. “Yeter… Yeter… Yeter… Artık durdurun bu kanı, kurudu gözpınarlarımız. Bu ülke hepimizin, hepimizin sığacağı kadar yer vardır.” Diye hayıflanır dururduk. Kim ne yaparsa yapsın, hangi entrikayı çevirirse çevirsin. Hangi dili, dini, ırkı, mezhebi, kendi politikası adına kullanırsa kullansın. Ama bu ülkenin insanlarını birbirlerine düşman edemeyeceklerdir. Bu ülke insanlarını birbirine bağlayan o kadar çok bağ vardır ki… Eğer bu ülkede Türk’ün anası Kürt çocuğu için, Kürt’ün anası Türk çocuğu için ağlıyorsa ve Kürt’ün anası ölümü pahasına hangi ırktan olduğunu bilmediği ve sele kapılan bir asker için kendisini sele kaptırıyorsa, bizi birbirimizden ayırmaya kimsenin gücü yetmez.

                Unutmayalım ki; “Duraklarımız farklı olsa da bindiğimiz dolmuş aynıdır.” Hiç kimse de kendisini bu ülkenin tek kurtarıcısı olarak görmesin. Bundan bir süre önce Doğubayazıt ve köylerinde yağan yağmurdan dolayı sel meydana gelir. Yukarıdan aşağıya inildikçe selin şiddeti artıyor. Ortadirek (Dızasor) köyü de düzlükte olan köylerden biri. Yanından da dere yatağı geçiyor. Yukarıdan gelen sele kapılan koyun, çadır direkleri, yatak yorgan vs. gibi eşyaları kurtarmaya çalışan köylüler o anda tatbikat yapan askeri araçlardan birinin dere yatağını geçerken devrildiğini, bazı askerlerin de sele kapıldığını görüyorlar ve hemen oraya koşarak sele kapılan birkaç askeri, diğer askerlerin de yardımıyla kurtarmaya çalışıyorlar.

                Ortalık ana baba günü. Bağrışmalar, çağrışmalar, ağlamalar herkesi şaşkına çeviriyor. Köylülerle birlikte boğazına kadar suya gömülen askerler, arkadaşlarını kurtarmaya çalışırken, hızı artan sel, el ele tutuşan askerlerden birini önüne katıp sürüklemeye başlıyor. O anda askerin sürüklendiğini gören yaşlı bir kadın hiç tereddüt etmeden ölümü göze alarak kendisini suya atarak askeri yakalıyor. Bu sefer ikisi birden sürükleniyor. Kenardan Kürtçe bağırıyor köylüler. (Berde mete’ berde’, hune’ tev bixenıqın.) “ Bırak teyze bırak ikiniz birde boğulacaksınız.” (Bernadım, ew guneye, ew eskere, cewe’ diya wi riya wi e.) Yaşlı kadın bir yandan ağzına dolan suyu boşaltmaya çalışırken, bir yandan da bağırarak cevap vermeye çalışıyor. “Bırakmam, o askerdir, anası onun yolunu gözlüyor.” Diyerek askere sıkı sıkı sarılarak bırakmak istemiyor. Neyse ki bir süre sonra asker ve onu kurtarmaya çalışan yaşlı kadın, köylüler ve diğer askerler tarafından kurtarılıyor. Sevinç alkışları arasında birbirlerine sarılarak ağlayan askerin ve yaşlı kadının gözyaşları birbirine karışıyor ve orada bulunan herkesin gözünü yaşartıyor. Ve o askerlerin komutanı da yaşlı kadına, ”Nerede ise boğulacaktın” diyerek elini öpüp, “sizin gibi analar oldukça kimse bizi birbirimizden ayıramaz, düşman edemez.” Diyor.

                Bu sefer de o komutanın dedikleri defalarca alkışlanıyor. Mutlu bir sonla hep birlikte yakın evlerin birinde sıcak bir çay içiyorlar. Şimdi gelin bu iki toplumu birbirinden ayırarak düşman edin bakalım becerebilecek misiniz? Yok, kardeşim artık yeter. Süreç hepimize güzel günler vaat ediyor. Geçmişin acılarını unutmasak da, yaşanan onca acıya yeni acılar ekleyerek yaşamımızı ve geleceğimizi daha acılı günlere teslim etmeyelim. NOT: Soma’nın karadan doğan o kapkara, kara gününü yüreğimde yaşayarak Somalıların ve tüm Türkiye’nin başı sağ olsun. Ekrem BAYDAR

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.