Cabbar ŞIKTAŞ Prof. Dr. Ferman Demirkol ile Hasbihal…
Tarih : 2017-09-17
Tüm Yazılar

Cabbar ŞIKTAŞ



 Prof. Dr. Ferman Demirkol ile Hasbihal…

 

Geçtiğimiz hafta salı günü sabahladık, Prof. Dr. Ferman Demirkol ve Eğitimci İşadamı Serdar Kavza ile uzun ve keyifli bir sohbete beraberdik... İstanbul Ataköy’de oturduğumuz çay bahçesi kapandı, ama henüz sohbetimiz bitmediği için sohbete devam ediyorduk. Bir taraftan çimleri sulamak için açılan fıskiyeler ıslatmasın diye yer değiştiriyoruz, bir taraftan da sohbetin yarattığı heyecan ile sohbetimizi sürdürüyorduk.  

 

Ferman hoca, 1989 yılında başlayan ve Azerbaycan'da bir dönem Merhum Ebilfez Elçibey'in çalışma arkadaşı olduğu yılları, gelişmeleri anlatıyordu.  Merhum Haydar Aliyev'e darbe girişiminde bulunulduğu ütopyasının perde arkasını, Azerbaycan'dan Merhum Süleyman Demirel tarafından özel uçakla aldırıldı olayının arkasında ki Engin Alan paşa gerçeğini açıklıyordu.

 

Bu konuşmalarımız tamamıyla dost sohbetinde konuşulan sözlerdi. Saat sabaha karşı 03’00’ü gösterdiğinde, hocam izniniz olursa bu konuşmalarımızı yazıya dökmek istiyorum dedim. Ferman hoca hiç tereddüt etmeden tabi ki, ben bu söylemlerimi her platformu da dile getiriyorum zaten. Ancak bilinçli bir akreditasyon uygulandığından dolayı söylemlerim duyulmuyor, yazmanızda hiçbir sakınca görmüyorum dedi.  

             Ferman hoca 1990’lı yıllarda Azerbaycan’da yaşanan gelişmeleri anlatırken, ben de 1991 yılında gittiğim Nahcivan'da yaşadığım olayları ve sonrasında şahit olduğum gelişmeleri paylaşıyordum.

 

1991 Yılında gittiğim Nahcivan’da, tanıştığım Merhum Haydar Aliyev ile yaşadığımız olayları, Merhum Aliyev’in büyük bir devlet adamı olduğunu, dünya siyasetini bilen yegana kabiliyet sahibi kişilerden olduğunu, Nahcivan’da bağımsızlıktan sonra ilk Milli Ordunun yaratıldığını, Ruslar’ın Nahcivan’ı terk ederken,  hiç bir silah ve mühimmat götürmelerine izin vermediğini, halkın yoğun sevgisi olduğunu, ortaya koyduğu politikalarla dünya çapında isminden söz ettirebildiğini anlatıyordum.

             Ferman hoca aynen şöyle dedi:

             “Merhum Aliyev isteseydi beni öldürtürdü. Ama öyle bir sebep, hiç olmadı. Benim gelişim Engin Alan Paşa’nın bilgisi dahilindeydi.

            Benim darbe yapacağımı, sözde darbe yapmak istediğimi, o yıllarda ABD desteği ile Azerbaycan'a yerleşen ve bir dönem benimle eğitim alanında girdikleri sürtüşme sebebiyle Fetullah Gülen (FETÖ) örgütünün bilinçli bir dedikodu operasyonuydu.

            O yıllarda bana bütün TV kanallarını, gazeteleri  yasaklayıp kendimi ifade etme şansı bile vermemişlerdi.

            Ben her zaman şunu söyledim. Biz kişiler bazında Azerbaycan'ı değerlendirmedik, bizim için aslolan Azerbaycan Devletinin bütünlüğüdür.

           Kaldı ki benim topum tüfeğim yok ki darbe yapayım, bu tamamen bir iftiraydı. İftira merkezi de FETÖCÜLER idi, ben Merhum Haydar Aliyev'in devlet adamlığı, dünya siyaset becerisini o yıllarda bile takdir etmiş ve hatta Merhum Elçibey ile de paylaşmışımdır.

            Bazı çevreler Sayın Mihriban Aliyev'in Cumhurbaşkanı yardımcısı olmasını yadırgayabilirler, oysa ben önemsiyorum. Ve ümitle bakıyorum. Mihriban Hanım Milli duruşu olan bir şahsiyettir. Azerbaycan Devletinin her geçen gün büyümesinin, dünyaya entegre olmasının yanında, böylesi milli duruşlu şahsiyetlere de ihtiyacı olduğunu savunuyorum.

            Beni şu anda muhalefet cephesinde görüyorlar, oysa ben her daim Azerbaycan'ın birlik ve bütünlüğünden, güçlü bir Azerbaycan'dan yana olmuşumdur. Azerbaycan’dan ayrıldığım günden bu günü kadar bana hiç kimse Azerbaycan aleyhinde konuşmuşsun diyemez.

 

Dediğim gibi beni potansiyel bir muhalefet görüp, gösteren çevreler o yıllarda Azerbaycan’da kök salmak isteyen FETÖCÜLER idi. Fetullah Gülen örgütü 1990’lı yıllarda Azerbaycan’a gelmeye başladılar. ABD’nin sonsuz desteğini alan bu yapı, dini ve kısmen milli motifleri kullanıyordu. Henüz yeni bağımsızlığını elde etmiş bir ülke, henüz iç karışıklığı bitirememiş bir ülke ve KGB’nin etkin bir biçimde yarattığı kaos ortamından çıkmaya çalışan bir ülkenin, FETÖ’nün gerçek yüzünü görebilmesi, anlayabilmesi taktir edersiniz ki mümkün değildi. FETÖ ilk okulunu açtığında Türk dilinde eğitim vereceğiz diye okul açma talebinde bulundular. Buna onay verildikten sonra okulu İngiliz dilinde eğitim vermek üzere değiştirmek istediler. Ben buna karşı çıktım. Benim karşı çıkmamla birlikte aramızda ciddi sürtüşmeler başladı. FETÖ’cüler cenahında ben istenmeyen kişi ilan edilmiştim. Suret Huseyinov’un Gence’de başlattığı ayaklanma ve akabinde kardeş kanı dökülmesin diyen Cumhurbaşkanlığını bırakıp Nahcivan’ın Kelekli köyüne dönen Merhum Elçibey’in ardından bir belirsizlik başladı. Bu belirsizlik içerisinde hepimiz sadece bekliyorduk, bu esnada Merhum Aliyev Azerbaycan’a geldi ve Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. Kısmi itirazlar olsa da, genel anlamda çokta bir itiraz söz konusu olmadı. Bu sırada benim Merhum Haydar Aliyev’e suikast girişiminde bulunacağım, darbe yapacağım söylentisi yayılmaya başlandı. Bura da ki maksat benim Azerbaycan’dan uzaklaştırılmak istenmemdi. Benim orada uzaklaşmamı isteyen esasında Aliyev’de değildi. Aliyev ve çevresini bana karşı kışkırtan, beni sevilmeyen adam ilan eden FETÖ örgütüydü. Doğrusunu söylemek gerekirse başarılı da oldular.

 

Ben Türkiye’ye döndükten sonra arkamdan etmedik laf bırakmadılar. Kendimi savunamadığım, söylenenlere cevap veremediğim için bir anlamda kabullenmiş pozisyonuna düştüm.

 

Ben Azerbaycan’a kendi başıma gitmemiştim. Nihayetin de Nihat Çetinkaya ağabeyimde öyle, Türkiye Cumuhuriyeti tarafından gönderildik.  

 

Hatta, Mikail Göleli, Atilla Kaya, Mustafa Yenişeker ve birkaç arkadaş da Merhum Alparslan Türkeş’in talimatıyla oradaydılar.

 

Elbette işin içini bilmeyenler, bizlerin orada yaşadığı eziyeti hissetmeyenler, Azerbaycan’ın birlik ve beraberliğini, bağımsızlığını, kalkınmasını önemsemeyenler, bizlerin arkasından olur olmaz sözler sarf etmiş, beni darbeci, muhalif olarak göstermişlerdir.

 

Şüphesiz bu karalama merkezleri artık deşifre olmuştur. Bölgenin parlayan yıldızı olan Azerbaycan, artık birilerinin karalamasıyla, birilerinin övgüsüyle değil, devlet politikasıyla hareket etmektedir.

 

Dediğim gibi ben Azerbaycan’dan geldiğim günden beri hiçbir platformda Azerbaycan aleyhtarı konuşma yapmamış, Azerbaycan aleyhinde olmamışımdır. Türkiye bizim vatanımız, canımız, ciğerimiz ise, Azerbaycan’da bizim vatanımız, canımız, ciğerimiz ,vazgeçilmezimizdir.

 

Elbette Ferman Hocanın anlattıkları bunlardan ibaret değildi. Çok konulara değindi. Ancak not almadığım için bu kadarını yazabildim.

 

Geçmişte yaşanan ve yanlış anlamalara sebep olan hadiselerin gün ışığına çıkması bakımından kaleme aldığım bu yazının kamuoyu tarafından mutlaka bir değerlendirmesi olacaktır. Ben bu değerlendirmenin olumlu yönde olacağını, gerçeklerin kulaktan dolma değil, bire bir şahsın kendisinden işitilerek bilinmesinden yanayım.

 

Umarım bu yazım hem Türkiye’de, hem de Azerbaycan’da ilgili kişiler tarafından dikkate alınarak okunur.

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.