Ama 20 Ocak, Azerbaycan halkının tarihinde, sadece ağıt ve acı ile hatırlanacak gün değil. 20 Ocak hem de halkımızı şan ve şeref günüdür. Unutmamalıyız ki, o gün caddeleri boyamış al şehit kanları bir anlamda milli ülkümüzün uyanan güneşinin kırmızı şafakını simgeliyordu. Halkımız o gün üstüne saldıran dehşet verici kabusa, Sovyet harbiyesinin korkunç güruhuna karşı göğsünü vermeyi ve kendi kimliğini ve metanetini nümayiş ettirmeği başardı. 20 Ocak olayları Azerbaycan halkının özgürlük mücadelesine kalkmak, çiğnenmiş haklarının, istiklalinin iadesi uğrunda savaşmak azmine sahip olduğunu bir daha gösterdi. 1990 yılının 20 Ocağı Azerbaycan'ın istiklal yolunun ilk şehitlik zirvesiydi.
Eski Sovyet Devleti'nin savaş makinesinin o gün Azerbaycan halkına yönelik terör eylemi insanlığa karşı işlenmiş en ağır cinayetlerden biri olarak insanlık tarihinde siyah bir sayfa olarak kalacaktır. İstiklali, ülkesinin toprak bütünlüğü uğruna mücadeleye kalkmış sivil ahalinin cezalandırılması, kitlesel terör neticesinde yüzlerce suçsuz insanın katledilmesi ve yaralanması totaliter Sovyet rejiminin düşüşü arifesinde onun cinayetkar mahiyetini tüm dünyaya bir kere daha gösterdi.
Sovyet Ordusu'nun çok sayılı birliklerinin, özel harekat birliklerinin ve içişleri bakanlığına bağlı birliklerin Bakü'ye saldırısı hususi gaddarlık ve görülmemiş vahşetle takip edildi. Komünist diktatörlüğü Macaristan'a, Afganistan'a Çekoslovakya'ya yönelik yaptığı askeri müdahaleyi o zaman Sovyetler Birliği'nin müttefik cumhuriyetlerinden biri olan Azerbaycan'da da tekrarlamaktan çekinmedi. Azerbaycan'ın komşu Ermenistan'ın saldırısına maruz kaldığı ortamda, Sovyet yönetimi, münakaşayı önlemek için kesin önlemler almak yerine, Azerbaycan'a gönderilen ordu birliklerinin terkibine Stavropol, Krasnodar ve Rostov'dan seferberliğe alınan Ermeni asker ve subayları, Sovyet harbi birliklerinde hizmet eden Ermenileri ve Askeri okulların Ermeni öğrencilerini dahil ederek, Ermeni tarafında yer almıştır.
Baki'ye saldıran askeri birlikler (bazı bilgilere göre 60.000 kişi) "dövüş görevi"ni yerine getirmek için iyi bir psikolojik hazırlıktan geçirilmişlerdi: "Siz Bakü'ye Rusları savunmak için getirilmişsiniz, yerli ahali onları vahşicesine öldürüyor; ekstremistler Salyan Kazarmaları'nın (Bakü'de esas garnizonun yerleşmiş olduğu kışla) çevresindeki evlerin çatılarına keskin nişancılar yerleştirmişlerdir, sadece bu arazide 110 ateş noktası var; apartmanlar, daireler Azerbaycan Halk Cephesi'nin silahlılarıyla doludur, onlar sizi kurşun yağmuruna tutacaklar" ("Şit" Örgütü'nün bağımsız askeri eksperlerinin raporlarından).
Mihail Gorbaçov başta olmakla Sovyet İmparatorluğu'nun yönetimi Bakü'de "Rus ve Ermeni" kozunu maharetle kullandı. Sanki askeri birlikler Bakü'ye Rus ve Ermenileri, asker ailelerini korumak, "aşırı milliyetçiler" tarafından iktidarın zorla ele geçirilmesini önlemek amacıyla gönderilmişlerdi. Aslında ise bu açık riya ve ak yalandı. Çünkü Sovyet yönetiminin delilleri gerçeğe yakın olsaydı bile, Bakü'ye tepeden tırnağa silahlandırılmış askeri birlikler göndermeye ihtiyaç yoktu. Çünkü o zaman Bakü'de içişleri bakanlığına bağlı 11.500 asker, savunma bakanlığına bağlı Bakü Garnizonu'nun askeri birlikleri, hava saldırısından savunma kuvvetleri vardı. 4. Ordu Komutanlığı da Bakü'de konuşlandırılmıştı. Bunlara rağmen 1990 yılı 19 Ocak'ta Mihail Gorbaçov SSCB Anayasası'nın 199. ve Azerbaycan SSC Anayasası'nın 71. maddesini kabaca ihlal ederek, 20 Ocak'tan itibaren olağanüstü hal ilan edilmesi hakkında ferman imzaladı. Lakin KGB'nin "Alfa" grubu 19 Ocak saat 19.27'de Azerbaycan Televizyonu'nun enerji bloğunu bombaladı ve Azerbaycan Televizyonu'nun yayınını imkansız hale getirdi. Gece ise askeri birlikler olağanüstü halden habersiz olan şehre girdi ve ahaliye karşı saldırıya geçti. Gorbaçov'un fermanı geçerli olacağı saate kadar (20 Ocak 1990, Saat 00.00) 9 kişi öldürülmüştür. Bakü'de olağanüstü hal ilan edilmesi hakkındaki bilgi ise halka 20 Ocak sabahı saat 07.00 da Azerbaycan Radyosu aracılığıyla bildirilmiştir. Bu saate kadar öldürülen kişi sayısı 100 civarındaydı. Oysa Gorbaçov'un Azerbaycan'a görevlendirerek gönderdiği yüksek makamlı emisarlar utanmadan Bakü'de olağanüstü hal ilan edilmeyeceğini beyan etmişlerdir. Eli yüzlerce insanın kanına bulaşmış Mihail Gorbaçov başkanlığında Sovyet İmparatorluğu yönetiminin rezil siması, bakınız, buydu…
Tanklar, zırhlı araçlar Bakü caddelerinde önlerine çıkan her şeyi ezmiş askerler her yanı kurşun yağmuruna tutmuşlardır. İnsanlar sadece caddelerde değil otobüslerde hatta evlerinde otururken bile mermilere hedef olmuşlardır. Yaralılar için gelen ambulanslar ve ilkyardım ekiplerine de ateş açılmıştır. Birkaç gün içinde 137 kişi öldürülmüş, 700 kişi yaralanmış ve 800'den fazla kişi gözaltına alınmıştır.
"Şit" ("Kalkan") Örgütü Eksperlerinin raporlarından:
İnsanları özel gaddarlıkla ve yakın mesafeden kurşunlamışlardır. Mesela Y. Meyeroviç'e 21, V. Hanmemmedov'a 10'dan fazla, R. Rüstemov'a 23 mermi isabet etmiştir;
Hastaneler ambulanslar kurşunlanmış, hekimler öldürülmüştür;
İnsanlar süngü bıçakla katledilmiştir. Bunların arasında iki gözü kör B. Yefimtsev de var;
Kalaşnikof tüfeklerinin ağırlık merkezi değişen 5,54 çaplı mermileri kullanılmıştır.
Helak olanlar arasında yetişkin olmayanlar, kadınlar, ihtiyarlar ve engelliler de vardı. Gorbaçov ve çevresindekilerin "aşırı milliyetçiler" olarak adlandırdığı kişiler…
1990 yılının Ocak olayları ayın 19'dan 20'sine geçen gecenin kanlı kıyımları ile bitmedi. Kızıl imparatorluk ordusu bu kanlı misyonunu Azerbaycan'ın ayrı ayrı bölgelerinde de devam ettirdi. Matem içindeki Bakü'de halkın iradesi karşısında geri çekilen Sovyet Ordusu "sakinleleşmişti". Fakat onun özel eğitilmiş birlikleri bölgelerde halen facialar türetiyorlardı. 25 Ocak'ta Neftçala şehrinde katiller yapıldı. Onlarla kişi tutuklandı. 26 Ocak'ta kanlı ordunun hisseleri Lenkeran şehrine dahil oldular. Altı kişiyi çok acımasızca katle yetirdiler. Öldürmediklerine dehşetli işkenceler yaptılar. Diğer bolgelerde de katiller, tutuklamalar, işkenceler devam ediyordu.
20 Ocak'ta tüm dünya Bakü'de yapılan kıyımdan haberdar oldu. Ama o dönemdeki Sovyet İmparatorluğu'nun ideolojik hoparlörü olan "Pravda" gazetesi 22 Ocak 1990 tarihli sayısında bakın neler yazmış: " Olağanüstü hal ilan edilmesi için alınan önlemler neticesinde güya kadın ve çocukların öldürülmesi hakkındaki beyanatlar açık açık fitne özelliğindedir. Bunun garezli bir yalan olduğunu bir daha tekrar etmek gerekir. Onun amacı ahaliyi Sovyet Ordusu'na ve kolluk kuvvetlerine karşı ayaklandırmaktır"…
17 yıl önce "demokratik dünya" Bakü'deki kanlı terör hadiselerini "Sovyetler Birliği'nin iç meselesi" adlandırdı. Sonra da bu "demokratik dünya" eli kanlı Gorbaçov'a Nobel Barış Ödülü verdi.
Gorbaçov'un kıskançlığı ve Ermenilerin fetvası ile 1987'de Sovyetler Birliği yönetiminden uzaklaştırılan, ama bundan sonra da Moskova'nın takip ve baskılarına maruz kalan Haydar ALİYEV Bakü'de gerçekleştirilen facianın ertesi günü 21 Ocak'ta Azerbaycan'ın Moskova'daki daimi temsilciliğine gelip basın toplantısı yapmış ve keskin beyanatla Sovyet yönetiminin Azerbaycan halkına karşı saldırısını açık bir biçimde kınamıştır. Haydar ALİYEV'in Sovyet İmparatorluğunun merkezinde, dünyanın onlarla medya temsilcisinin karşısında verdiği bu beyanat güçlü etki doğurdu.
O müthiş günlerde dünya devletleri Bakü'deki olayları görmezden gelirken, Türk halkı Azerbaycan'daki kardeşlerinin acısını paylaştı. Türkiye'nin çeşitli illerinde halk sokaklara çıkarak Sovyet Ordusunu telin etti. Azerbaycan halkı 1990 yılının ayazlı Ocak günlerinde meydanları doldurarak soydaşlarına yapılan vahşiliğe karşı itiraz seslerini yükselten, yüreklerinin Azerbaycan'la bir vurduğunu haykıran, Azerbaycan'ın kederinin kendi kederleri olduğunu beyan eden tüm Türk halkının ilgisini hiç bir zaman unutmayacaktır.
20 Ocak ve Azerbaycan tarihinde bundan önceki feci olaylar XX. yüzyıl boyunca halkımıza karşı yürütülen düşünülmüş siyasetin tezahürüydü. Azerbaycan Halkına karşı soykırım, Sovyet hakimiyeti yıllarında Azerbaycan topraklarının yavaş yavaş ilhak edilmesi, neticede ülke topraklarının 125.00 kilometreden 87.000 kilometreye düşmesi, Sovyet yönetiminin Ermenilere arka çıkmasıyla başlayan Dağlık Karabağ olayları, Azerbaycan Türklerinin Ermenistan arazisindeki ezeli topraklarından kovulması bu siyasetin aşamalarıdır.
1990 yılının Ocak kıyımı ne kadar feci olsa da Azerbaycan Halkının iradesini, istiklal uğrunda mücadele azmini kıramadı. O dehşetli gecede helak olan vatan oğulları Azerbaycan tarihine parlak sayfa yazdılar, halkın milli özgürlüğü, istiklali için yol açtılar...
Devlet bağımsızlığının kazanıldığı ilk yıllarda iktidar uğrunda mücadeleden başka bir iş bilmeyen o dönemdeki Azerbaycan yönetimi 20 Ocak kıyımının siyasi-hukuki olarak değerlendirilmesi ve suçluların belirlenmesi için bir çaba sarf etmemiştir. Yalnız Azerbaycan halkının umum milli lideri Haydar ALİYEV siyasi yönetime döndükten sonra, 1994 yılında Kanlı Ocak olayları siyasi-hukuki açıdan tam olarak değerlendirildi, facianın suçlularının adları açıklandı…
Bakü'nün en yüksek noktalarından birinde her bir Azerbaycanlı için mukaddes ant yerine çevrilmiş bir mekan var. Bu, 20 Ocak kurbanlarının ve Ermenistan'ın askeri saldırısına karşı muharebelerde helak olanların defnedildiği Şehitler Hıyabanı'dır. Her yıl 20 Ocak'ta binlerce insan burayı ziyaret eder, vatanın özgürlüğü ve istiklali uğrunda canlarından geçmiş Azerbaycan evlatlarının aziz hatırasını ihtiramla yad eder. Yıllar geçecek, nesiller değişecek, lakin vatan evlatlarının hatırası yüreklerde ebediyen yaşayacaktır.
Eski Sovyet Devleti'nin savaş makinesinin o gün Azerbaycan halkına yönelik terör eylemi insanlığa karşı işlenmiş en ağır cinayetlerden biri olarak insanlık tarihinde siyah bir sayfa olarak kalacaktır. İstiklali, ülkesinin toprak bütünlüğü uğruna mücadeleye kalkmış sivil ahalinin cezalandırılması, kitlesel terör neticesinde yüzlerce suçsuz insanın katledilmesi ve yaralanması totaliter Sovyet rejiminin düşüşü arifesinde onun cinayetkar mahiyetini tüm dünyaya bir kere daha gösterdi.
Sovyet Ordusu'nun çok sayılı birliklerinin, özel harekat birliklerinin ve içişleri bakanlığına bağlı birliklerin Bakü'ye saldırısı hususi gaddarlık ve görülmemiş vahşetle takip edildi. Komünist diktatörlüğü Macaristan'a, Afganistan'a Çekoslovakya'ya yönelik yaptığı askeri müdahaleyi o zaman Sovyetler Birliği'nin müttefik cumhuriyetlerinden biri olan Azerbaycan'da da tekrarlamaktan çekinmedi. Azerbaycan'ın komşu Ermenistan'ın saldırısına maruz kaldığı ortamda, Sovyet yönetimi, münakaşayı önlemek için kesin önlemler almak yerine, Azerbaycan'a gönderilen ordu birliklerinin terkibine Stavropol, Krasnodar ve Rostov'dan seferberliğe alınan Ermeni asker ve subayları, Sovyet harbi birliklerinde hizmet eden Ermenileri ve Askeri okulların Ermeni öğrencilerini dahil ederek, Ermeni tarafında yer almıştır.
Baki'ye saldıran askeri birlikler (bazı bilgilere göre 60.000 kişi) "dövüş görevi"ni yerine getirmek için iyi bir psikolojik hazırlıktan geçirilmişlerdi: "Siz Bakü'ye Rusları savunmak için getirilmişsiniz, yerli ahali onları vahşicesine öldürüyor; ekstremistler Salyan Kazarmaları'nın (Bakü'de esas garnizonun yerleşmiş olduğu kışla) çevresindeki evlerin çatılarına keskin nişancılar yerleştirmişlerdir, sadece bu arazide 110 ateş noktası var; apartmanlar, daireler Azerbaycan Halk Cephesi'nin silahlılarıyla doludur, onlar sizi kurşun yağmuruna tutacaklar" ("Şit" Örgütü'nün bağımsız askeri eksperlerinin raporlarından).
Mihail Gorbaçov başta olmakla Sovyet İmparatorluğu'nun yönetimi Bakü'de "Rus ve Ermeni" kozunu maharetle kullandı. Sanki askeri birlikler Bakü'ye Rus ve Ermenileri, asker ailelerini korumak, "aşırı milliyetçiler" tarafından iktidarın zorla ele geçirilmesini önlemek amacıyla gönderilmişlerdi. Aslında ise bu açık riya ve ak yalandı. Çünkü Sovyet yönetiminin delilleri gerçeğe yakın olsaydı bile, Bakü'ye tepeden tırnağa silahlandırılmış askeri birlikler göndermeye ihtiyaç yoktu. Çünkü o zaman Bakü'de içişleri bakanlığına bağlı 11.500 asker, savunma bakanlığına bağlı Bakü Garnizonu'nun askeri birlikleri, hava saldırısından savunma kuvvetleri vardı. 4. Ordu Komutanlığı da Bakü'de konuşlandırılmıştı. Bunlara rağmen 1990 yılı 19 Ocak'ta Mihail Gorbaçov SSCB Anayasası'nın 199. ve Azerbaycan SSC Anayasası'nın 71. maddesini kabaca ihlal ederek, 20 Ocak'tan itibaren olağanüstü hal ilan edilmesi hakkında ferman imzaladı. Lakin KGB'nin "Alfa" grubu 19 Ocak saat 19.27'de Azerbaycan Televizyonu'nun enerji bloğunu bombaladı ve Azerbaycan Televizyonu'nun yayınını imkansız hale getirdi. Gece ise askeri birlikler olağanüstü halden habersiz olan şehre girdi ve ahaliye karşı saldırıya geçti. Gorbaçov'un fermanı geçerli olacağı saate kadar (20 Ocak 1990, Saat 00.00) 9 kişi öldürülmüştür. Bakü'de olağanüstü hal ilan edilmesi hakkındaki bilgi ise halka 20 Ocak sabahı saat 07.00 da Azerbaycan Radyosu aracılığıyla bildirilmiştir. Bu saate kadar öldürülen kişi sayısı 100 civarındaydı. Oysa Gorbaçov'un Azerbaycan'a görevlendirerek gönderdiği yüksek makamlı emisarlar utanmadan Bakü'de olağanüstü hal ilan edilmeyeceğini beyan etmişlerdir. Eli yüzlerce insanın kanına bulaşmış Mihail Gorbaçov başkanlığında Sovyet İmparatorluğu yönetiminin rezil siması, bakınız, buydu…
Tanklar, zırhlı araçlar Bakü caddelerinde önlerine çıkan her şeyi ezmiş askerler her yanı kurşun yağmuruna tutmuşlardır. İnsanlar sadece caddelerde değil otobüslerde hatta evlerinde otururken bile mermilere hedef olmuşlardır. Yaralılar için gelen ambulanslar ve ilkyardım ekiplerine de ateş açılmıştır. Birkaç gün içinde 137 kişi öldürülmüş, 700 kişi yaralanmış ve 800'den fazla kişi gözaltına alınmıştır.
"Şit" ("Kalkan") Örgütü Eksperlerinin raporlarından:
İnsanları özel gaddarlıkla ve yakın mesafeden kurşunlamışlardır. Mesela Y. Meyeroviç'e 21, V. Hanmemmedov'a 10'dan fazla, R. Rüstemov'a 23 mermi isabet etmiştir;
Hastaneler ambulanslar kurşunlanmış, hekimler öldürülmüştür;
İnsanlar süngü bıçakla katledilmiştir. Bunların arasında iki gözü kör B. Yefimtsev de var;
Kalaşnikof tüfeklerinin ağırlık merkezi değişen 5,54 çaplı mermileri kullanılmıştır.
Helak olanlar arasında yetişkin olmayanlar, kadınlar, ihtiyarlar ve engelliler de vardı. Gorbaçov ve çevresindekilerin "aşırı milliyetçiler" olarak adlandırdığı kişiler…
1990 yılının Ocak olayları ayın 19'dan 20'sine geçen gecenin kanlı kıyımları ile bitmedi. Kızıl imparatorluk ordusu bu kanlı misyonunu Azerbaycan'ın ayrı ayrı bölgelerinde de devam ettirdi. Matem içindeki Bakü'de halkın iradesi karşısında geri çekilen Sovyet Ordusu "sakinleleşmişti". Fakat onun özel eğitilmiş birlikleri bölgelerde halen facialar türetiyorlardı. 25 Ocak'ta Neftçala şehrinde katiller yapıldı. Onlarla kişi tutuklandı. 26 Ocak'ta kanlı ordunun hisseleri Lenkeran şehrine dahil oldular. Altı kişiyi çok acımasızca katle yetirdiler. Öldürmediklerine dehşetli işkenceler yaptılar. Diğer bolgelerde de katiller, tutuklamalar, işkenceler devam ediyordu.
20 Ocak'ta tüm dünya Bakü'de yapılan kıyımdan haberdar oldu. Ama o dönemdeki Sovyet İmparatorluğu'nun ideolojik hoparlörü olan "Pravda" gazetesi 22 Ocak 1990 tarihli sayısında bakın neler yazmış: " Olağanüstü hal ilan edilmesi için alınan önlemler neticesinde güya kadın ve çocukların öldürülmesi hakkındaki beyanatlar açık açık fitne özelliğindedir. Bunun garezli bir yalan olduğunu bir daha tekrar etmek gerekir. Onun amacı ahaliyi Sovyet Ordusu'na ve kolluk kuvvetlerine karşı ayaklandırmaktır"…
17 yıl önce "demokratik dünya" Bakü'deki kanlı terör hadiselerini "Sovyetler Birliği'nin iç meselesi" adlandırdı. Sonra da bu "demokratik dünya" eli kanlı Gorbaçov'a Nobel Barış Ödülü verdi.
Gorbaçov'un kıskançlığı ve Ermenilerin fetvası ile 1987'de Sovyetler Birliği yönetiminden uzaklaştırılan, ama bundan sonra da Moskova'nın takip ve baskılarına maruz kalan Haydar ALİYEV Bakü'de gerçekleştirilen facianın ertesi günü 21 Ocak'ta Azerbaycan'ın Moskova'daki daimi temsilciliğine gelip basın toplantısı yapmış ve keskin beyanatla Sovyet yönetiminin Azerbaycan halkına karşı saldırısını açık bir biçimde kınamıştır. Haydar ALİYEV'in Sovyet İmparatorluğunun merkezinde, dünyanın onlarla medya temsilcisinin karşısında verdiği bu beyanat güçlü etki doğurdu.
O müthiş günlerde dünya devletleri Bakü'deki olayları görmezden gelirken, Türk halkı Azerbaycan'daki kardeşlerinin acısını paylaştı. Türkiye'nin çeşitli illerinde halk sokaklara çıkarak Sovyet Ordusunu telin etti. Azerbaycan halkı 1990 yılının ayazlı Ocak günlerinde meydanları doldurarak soydaşlarına yapılan vahşiliğe karşı itiraz seslerini yükselten, yüreklerinin Azerbaycan'la bir vurduğunu haykıran, Azerbaycan'ın kederinin kendi kederleri olduğunu beyan eden tüm Türk halkının ilgisini hiç bir zaman unutmayacaktır.
20 Ocak ve Azerbaycan tarihinde bundan önceki feci olaylar XX. yüzyıl boyunca halkımıza karşı yürütülen düşünülmüş siyasetin tezahürüydü. Azerbaycan Halkına karşı soykırım, Sovyet hakimiyeti yıllarında Azerbaycan topraklarının yavaş yavaş ilhak edilmesi, neticede ülke topraklarının 125.00 kilometreden 87.000 kilometreye düşmesi, Sovyet yönetiminin Ermenilere arka çıkmasıyla başlayan Dağlık Karabağ olayları, Azerbaycan Türklerinin Ermenistan arazisindeki ezeli topraklarından kovulması bu siyasetin aşamalarıdır.
1990 yılının Ocak kıyımı ne kadar feci olsa da Azerbaycan Halkının iradesini, istiklal uğrunda mücadele azmini kıramadı. O dehşetli gecede helak olan vatan oğulları Azerbaycan tarihine parlak sayfa yazdılar, halkın milli özgürlüğü, istiklali için yol açtılar...
Devlet bağımsızlığının kazanıldığı ilk yıllarda iktidar uğrunda mücadeleden başka bir iş bilmeyen o dönemdeki Azerbaycan yönetimi 20 Ocak kıyımının siyasi-hukuki olarak değerlendirilmesi ve suçluların belirlenmesi için bir çaba sarf etmemiştir. Yalnız Azerbaycan halkının umum milli lideri Haydar ALİYEV siyasi yönetime döndükten sonra, 1994 yılında Kanlı Ocak olayları siyasi-hukuki açıdan tam olarak değerlendirildi, facianın suçlularının adları açıklandı…
Bakü'nün en yüksek noktalarından birinde her bir Azerbaycanlı için mukaddes ant yerine çevrilmiş bir mekan var. Bu, 20 Ocak kurbanlarının ve Ermenistan'ın askeri saldırısına karşı muharebelerde helak olanların defnedildiği Şehitler Hıyabanı'dır. Her yıl 20 Ocak'ta binlerce insan burayı ziyaret eder, vatanın özgürlüğü ve istiklali uğrunda canlarından geçmiş Azerbaycan evlatlarının aziz hatırasını ihtiramla yad eder. Yıllar geçecek, nesiller değişecek, lakin vatan evlatlarının hatırası yüreklerde ebediyen yaşayacaktır.