Şeytan, melek ve cin tabirleri herkesin sürekli kullandığı tabirlerdir
ama bunlar hakkında hemen, hemen hiç kimsenin kesin ve geniş bilgisi
yoktur. Yüce kitabımız Kur’an-ı kerim bunların varlığından ve bizimle
beraber bu âlemde yaşadıklarından haber vermekte ve bizi şeytanlara
karşı uyarmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde şeytandan sakının o sizin apaçık düşmanınızdır, buyurmaktadır. Zaten Allah c.c ilk insan abul beşer Hz. Âdem’i yarattığında meleklere kendisine secde etmelerini emretti, melekler secde ettiler şeytan secde etmedi, Allah onu kendi dergahından dönüşü olmayacak bir şekilde kovdu. Bunun üzerine şeytan 6000 yıl Allah’a ibadet ettiğini dile getirdi ve karşılığında Allah’ın kullarının amellerine nezaret edip onları bozabilme istedi, Allah da ona bunu verdi.
Şeytan bu isteğini alınca şöyle dedi: ”Senin izzet ve celaline andolsun sana gelen yolda oturacağım kullarının hepsini azdıracağım, ancak senin temizlediğin kullar hariç” Ayeti kerimeden anlaşılacağı üzere şeytan bizleri yoldan çıkarmak için yemin etmiş ve buna da kadirdir.
Tarih boyunca da böyle yapmış sapıtanların doğrulardan daha çok olduğu kimseye gizli değildir. Ancak insanların zaafının oluşu ve şeytan ve şeytan sıfatlıların güçlü oluşu olsa ki, sanki şeytanın yeminleri bizi kapsamıyormuş gibi hareket etmekteyiz. Herkes kendisinden başkasına ait olduğunu düşünüyor. Zaten bu da şeytanın aldatmalarından birisidir.
Şeytan her kesi zaafından yakalar herkese aynı taktikle girmez, birini makam diğerine para bir diğerini içki, kumar, zina vs. günahlarla yoldan çıkarmaya çalışır. Hatta bazen ıslah etme kastıyla yanaşır. İnsanı o kadar gururlandırır ve kendisine kendisini büyük gösterir ki der: Bu işi senden başka yapacak olan yoktur eğer yapmazsan yerde kalır. Başkaları gelir bozgunluk yapar bir daha önüne geçilmez.
İki dünya kadınlarının en afdalı son peygamberin kızı H.z Fatıma s.a babasının vefatından sonra fitnelerin çıkması üzerine şöyle buyurdu: Şeytan yuvasından başını kaldırarak etrafa bir bakıverdi sizleri fitneye düşmeye müsait buldu, sizler fitne çıkmasın diye fitnenin içinde buldunuz kendinizi. Güya İslam ümmetini düşündüklerinden hala bile düzelmesi mümkün olmayan fitneler yarattılar, İslam ve Müslümanları böyle böldüler. Kur’an-ı Kerim insanlardan da vesvese yapanların olduğunu vurgulamaktadır. Bazı özel günlerde özel yerlerde ve özel işlerde şeytanın vesveseleri daha yoğundur, onun için her toplum ve toplantıya gidilmemesi tavsiye olunur. Kovulmuş şeytana ilave her ferdin kendisine has şeytanı vardır. Allah Resülünün s.a.v beyanında bu açıkça gelmiştir. Bir gün ashabına herkesin bir şeytanı vardır buyurduğunda, ashap ya Resulallah sizinde mi şeytanınız var? Dediler. Allah Resulü evet benim de şeytanım vardı ancak Allah’ın yardımıyla ben onu Müslüman ettim buyurdular. Demek ki herkesi yoldan çıkarıp azdıracak bir şeytanı vardır. Eğer bir şeytan olsa gene neyse, her şeytanın yardımcıları vardır ki onların yardımlarıyla insanı yoldan çıkarıyorlar. Büyük İslam Filozofu Molla Sadra bu meseleyi şöyle açıklamaktadır. İnsanın her azasından sorumlu bir şeytan vardır ki onun vasıtasıyla insanı layık olduğu doğru yoldan çıkarıyorlar.
Mesela birisinin kolu kuvvetliyse onunla halka faydalı olacak başkalarının gücü yetmeyeceği işler yapması en doğru olandır. Ama onun pazusundan sorumlu şeytan o gücünü kötüye kullanmasına vesvese eder, ona der ki senin bileğini bükecek kimse yok falan adam senin rakibin hâlbuki sen onu rahat ezebilirsin, böylece yanlış istifade yollarına sürükler. Hitabeti güçlü olan birisini başkalarını küçümseyerek, ilmi fazla olanı gururlandırarak, acısı olanı isyankârlıkla, malı olanı üstünlük taslamak ve akıllı olmakla kandırır.
Tek, tek örneklendirecek olsak makalemizin kapasitesini aşar, tek kelimede bilmek lazım ki her konuda şeytan doğru yerine bize yanlışı göstermektedir. Kendimize dikkat etmeliyiz, Şeytanın bize gelebilecek yolları tanımalı ve önlem almalıyız.
Şeytanın tuzaklarından kurtulmanın yegâne yolu Allah’ın emirlerine teslim olma ve yasaklarından ise sakınmaktır. Allah’ın emrini kulak ardı edip yapmayan insan kendisinin şeytandan uzak olduğunu nasıl söyler. Bazı konularda işleri doğru karakterli ve güzel ahlaklı olabilir ama Rabbü-l âlemine karşı yoldan çıkmış şeytanın velayetine girmiştir. Bu meseleyi basite almamız asla doğru değildir, çünkü çoklarının ayağı kaymıştır. Günüz insanlarında olduğu gibi tarih sayfaları da bu ibretlerle doludur.
Hz. Hüseyin a.s küçüklüğünden beri en tanıyanlardan birisi Ömer bin Sa’d idi.
Hatta İmam’a mektup yazarak hükümet etmesi için Küfe’ye davet etmişti. Ama Übeydullah bin Ziyad kendisini dinar ve dirhemlere boğup birde Rey şehrinin valiliğini vaat edince tüm inanç ve insanlık gerekçelerini ayaklar altına atarak kendi kulaklarıyla Allah Resulünden duyduğu cennet gençlerinin efendisini katletti. Elbette nefsi ve şeytanıyla da konuştu, hiçbir zaman şeytan bu günahı işle cehennemde yan diye vesvese yapmaz. Kendi kendine şöyle dedi: Peygamber evladının kanına mı elimi bulaştırayım? Hemen şeytan devreye girerek sen de onu öldürmezsen bir başkası öldürecektir, onun katledilmesi kesindir. Eğer sen öldürürsen daha vali olduğunda kan pahasını fazlasıyla öder bir de tövbe edersin Allah tövbeleri kabul edendir. Ayrıca vali olduktan sonra adaletli davranır fakir fukaraya el tutarsın kat, kat sevap kazanırsın, böylelikle hem dünyan hem de ahretin abat olur. Ömer bin Sa’d da bu vesveseye aldandı, İmam Hüseyin a.s buyurduğu gibi ne Rey mülkü nasip oldu ne tövbe edebildi yatağında karnı parçalanarak cehennemi boyladı. Gerçi İmamı katlettikten sonra tövbenin de kendisine faydası olmayacaktı, çünkü Allah’a giden yolu tıkamaya çalışanın tövbesi kabul olur mu? Yüce İslam fıkhında takiye yapmak cinayete kadar geçerlidir, iş cinayete vardığında takiye ve can korkusu söz konusu değildir. Kendi canını kurtarmak için başkasını öldüremezsin, eğer öldürürsen cinayet işlemiş olursun Mukaddes dinimizde belirlenmiş cezalara çarptırılır.
Şimdi bunca sözden sonra değerli okuyucularımız bu lanetli şeytandan nasıl kutulanacağı hakkında bilgi bekliyor. Allah’ın son, kalıcı ve kemal dini bu konuda bizi şeytanın şerrinden kurtulma yollarını açık ve kesin bir beyan ile açıklamıştır. Evvela inancını doğrultmalı inanç nedir ve hangileridir. İslam dininin temellerini oluşturan inançlar şunlardır. 1- Tevhit inancı yani Allah’ın varlığına ve birliğine akli delillere dayanarak inanmak. Yani Allah tüm kemal ve güzelliklere sahiptir. Tüm eksikliklerden münezzehtir. Zati, fiili sıfatlarını bilmek, yine selbi ve subuti sıfatlarını bilip kabul etmek.2- Adalet inancı yani Allah’ın işleri hikmet üzeredir. Allah’ın ilerinde zulüm olmadığı gibi zulme de razı olmaz. 3-Nübüvvet yani Allah teala kullarını hidayet etmesi için insanların arasından peygamberler göndermiş, bu peygamber vasıtasıyla emir ve yasaklar koymuştur. Birincisi Hz. Âdem sonuncusu Hz. Muhammed s.av dir. Bir Müslüman Hz. Muhammed peygamberin Allah’tan getirdiklerine inanmalıdır. 4-İmamet yani kıyamete kadar kalacak bu dini Allah Resulüden sonra koruyup yaşatacak masum imamlara inanmak. İmamlar 12 kişidir. Birincisi Hz. Ali a.s Sonuncusu Hz. Mehdi (Allah Zuhurunu çabuk etsin) dir. 5-Mead yani öldükten sonra insanların hesap vermek üzere diriltileceğine, iyi amel sahipleri cennete kötü amel sahipleri ise cehenneme gideceğine inanmak.
Bunlar çok özetle dinin esaslarıdır ki her Müslüman kalpten buna inanmalıdır. Birde amel yönü vardır ki buna da furuu din denir. Yani dinin amel bazındaki emirleridir. 1- Namaz bir Müslüman günde beş vakit namaz kılmalıdır.2- Oruç her Müslüman şartlara haiz olduğunda yılda bir ay (Ramazan ayının) orucunu tutmalıdır.3-Hacc Şartları haiz olan Müslüman ömründe bir kez hacc yapmalıdır. 4-Zekat mal varlığı belirli miktara ulaştığında zekat vermelidir. 5-Humus kazancının yıllık masraflarını çıktıktan sonra beşte birini dini vergi olarak müçtehitlere vermek. 6- Cihat İslam beldeleri düşmanların tecavüzüne uğradığında onları çıkarmak için savaşmak. 7-Emr-i Bil-Maruf (Müslümanlar birbirlerinden sorumlu oldukları için Allah’ın emirlerine uymaya davet etmek) 8- Nehy-i Ani-l Münker (Allah’ın yasaklarından mümin kardeşlerini sakındırmak) 9-Tevella Allah dostları ve müminleri sevme 10- Teberra Allah düşmanları ve şeytan dostlarını düşman bilmek.
Bir Müslüman bunları yapmasa bile kendisini bunlara mecbur ve mülzem bilmelidir. Bu farzları detaylarıyla yerine getiren insan şeytanla mücadelesinde yavaş, yavaş başarılı olur inşallah. Şeytanla mücadelenin zorluğunu düşünenler için Mahrum seyit bin Tavus’tan kısa bir söz naklediyorum. İlk bakışta insanda olan bu nefsi isteklere ve dünyanın lezzetlerine olan zaafı birde şeytan buna eklenirse bunlarla mücadele orantısızdır. Ama bu mücadelede Allah’ın gücünü ve O’nun c.c yardımlarını katacak olursak karşı taraftan yani kemal tarafından orantısızdır. Eğer Nefsi ve şeytan ile mücadele eden kimse Allah’ın yardımını alırsa başarılı olmayacağı imkânsızdır. Allah hepimizi nefsinin ve şeytanın esaretinden kurtarsın, kendisi bizlerin yar ve yaveri olsun.
Şeyh Arslan BAŞARAN
Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde şeytandan sakının o sizin apaçık düşmanınızdır, buyurmaktadır. Zaten Allah c.c ilk insan abul beşer Hz. Âdem’i yarattığında meleklere kendisine secde etmelerini emretti, melekler secde ettiler şeytan secde etmedi, Allah onu kendi dergahından dönüşü olmayacak bir şekilde kovdu. Bunun üzerine şeytan 6000 yıl Allah’a ibadet ettiğini dile getirdi ve karşılığında Allah’ın kullarının amellerine nezaret edip onları bozabilme istedi, Allah da ona bunu verdi.
Şeytan bu isteğini alınca şöyle dedi: ”Senin izzet ve celaline andolsun sana gelen yolda oturacağım kullarının hepsini azdıracağım, ancak senin temizlediğin kullar hariç” Ayeti kerimeden anlaşılacağı üzere şeytan bizleri yoldan çıkarmak için yemin etmiş ve buna da kadirdir.
Tarih boyunca da böyle yapmış sapıtanların doğrulardan daha çok olduğu kimseye gizli değildir. Ancak insanların zaafının oluşu ve şeytan ve şeytan sıfatlıların güçlü oluşu olsa ki, sanki şeytanın yeminleri bizi kapsamıyormuş gibi hareket etmekteyiz. Herkes kendisinden başkasına ait olduğunu düşünüyor. Zaten bu da şeytanın aldatmalarından birisidir.
Şeytan her kesi zaafından yakalar herkese aynı taktikle girmez, birini makam diğerine para bir diğerini içki, kumar, zina vs. günahlarla yoldan çıkarmaya çalışır. Hatta bazen ıslah etme kastıyla yanaşır. İnsanı o kadar gururlandırır ve kendisine kendisini büyük gösterir ki der: Bu işi senden başka yapacak olan yoktur eğer yapmazsan yerde kalır. Başkaları gelir bozgunluk yapar bir daha önüne geçilmez.
İki dünya kadınlarının en afdalı son peygamberin kızı H.z Fatıma s.a babasının vefatından sonra fitnelerin çıkması üzerine şöyle buyurdu: Şeytan yuvasından başını kaldırarak etrafa bir bakıverdi sizleri fitneye düşmeye müsait buldu, sizler fitne çıkmasın diye fitnenin içinde buldunuz kendinizi. Güya İslam ümmetini düşündüklerinden hala bile düzelmesi mümkün olmayan fitneler yarattılar, İslam ve Müslümanları böyle böldüler. Kur’an-ı Kerim insanlardan da vesvese yapanların olduğunu vurgulamaktadır. Bazı özel günlerde özel yerlerde ve özel işlerde şeytanın vesveseleri daha yoğundur, onun için her toplum ve toplantıya gidilmemesi tavsiye olunur. Kovulmuş şeytana ilave her ferdin kendisine has şeytanı vardır. Allah Resülünün s.a.v beyanında bu açıkça gelmiştir. Bir gün ashabına herkesin bir şeytanı vardır buyurduğunda, ashap ya Resulallah sizinde mi şeytanınız var? Dediler. Allah Resulü evet benim de şeytanım vardı ancak Allah’ın yardımıyla ben onu Müslüman ettim buyurdular. Demek ki herkesi yoldan çıkarıp azdıracak bir şeytanı vardır. Eğer bir şeytan olsa gene neyse, her şeytanın yardımcıları vardır ki onların yardımlarıyla insanı yoldan çıkarıyorlar. Büyük İslam Filozofu Molla Sadra bu meseleyi şöyle açıklamaktadır. İnsanın her azasından sorumlu bir şeytan vardır ki onun vasıtasıyla insanı layık olduğu doğru yoldan çıkarıyorlar.
Mesela birisinin kolu kuvvetliyse onunla halka faydalı olacak başkalarının gücü yetmeyeceği işler yapması en doğru olandır. Ama onun pazusundan sorumlu şeytan o gücünü kötüye kullanmasına vesvese eder, ona der ki senin bileğini bükecek kimse yok falan adam senin rakibin hâlbuki sen onu rahat ezebilirsin, böylece yanlış istifade yollarına sürükler. Hitabeti güçlü olan birisini başkalarını küçümseyerek, ilmi fazla olanı gururlandırarak, acısı olanı isyankârlıkla, malı olanı üstünlük taslamak ve akıllı olmakla kandırır.
Tek, tek örneklendirecek olsak makalemizin kapasitesini aşar, tek kelimede bilmek lazım ki her konuda şeytan doğru yerine bize yanlışı göstermektedir. Kendimize dikkat etmeliyiz, Şeytanın bize gelebilecek yolları tanımalı ve önlem almalıyız.
Şeytanın tuzaklarından kurtulmanın yegâne yolu Allah’ın emirlerine teslim olma ve yasaklarından ise sakınmaktır. Allah’ın emrini kulak ardı edip yapmayan insan kendisinin şeytandan uzak olduğunu nasıl söyler. Bazı konularda işleri doğru karakterli ve güzel ahlaklı olabilir ama Rabbü-l âlemine karşı yoldan çıkmış şeytanın velayetine girmiştir. Bu meseleyi basite almamız asla doğru değildir, çünkü çoklarının ayağı kaymıştır. Günüz insanlarında olduğu gibi tarih sayfaları da bu ibretlerle doludur.
Hz. Hüseyin a.s küçüklüğünden beri en tanıyanlardan birisi Ömer bin Sa’d idi.
Hatta İmam’a mektup yazarak hükümet etmesi için Küfe’ye davet etmişti. Ama Übeydullah bin Ziyad kendisini dinar ve dirhemlere boğup birde Rey şehrinin valiliğini vaat edince tüm inanç ve insanlık gerekçelerini ayaklar altına atarak kendi kulaklarıyla Allah Resulünden duyduğu cennet gençlerinin efendisini katletti. Elbette nefsi ve şeytanıyla da konuştu, hiçbir zaman şeytan bu günahı işle cehennemde yan diye vesvese yapmaz. Kendi kendine şöyle dedi: Peygamber evladının kanına mı elimi bulaştırayım? Hemen şeytan devreye girerek sen de onu öldürmezsen bir başkası öldürecektir, onun katledilmesi kesindir. Eğer sen öldürürsen daha vali olduğunda kan pahasını fazlasıyla öder bir de tövbe edersin Allah tövbeleri kabul edendir. Ayrıca vali olduktan sonra adaletli davranır fakir fukaraya el tutarsın kat, kat sevap kazanırsın, böylelikle hem dünyan hem de ahretin abat olur. Ömer bin Sa’d da bu vesveseye aldandı, İmam Hüseyin a.s buyurduğu gibi ne Rey mülkü nasip oldu ne tövbe edebildi yatağında karnı parçalanarak cehennemi boyladı. Gerçi İmamı katlettikten sonra tövbenin de kendisine faydası olmayacaktı, çünkü Allah’a giden yolu tıkamaya çalışanın tövbesi kabul olur mu? Yüce İslam fıkhında takiye yapmak cinayete kadar geçerlidir, iş cinayete vardığında takiye ve can korkusu söz konusu değildir. Kendi canını kurtarmak için başkasını öldüremezsin, eğer öldürürsen cinayet işlemiş olursun Mukaddes dinimizde belirlenmiş cezalara çarptırılır.
Şimdi bunca sözden sonra değerli okuyucularımız bu lanetli şeytandan nasıl kutulanacağı hakkında bilgi bekliyor. Allah’ın son, kalıcı ve kemal dini bu konuda bizi şeytanın şerrinden kurtulma yollarını açık ve kesin bir beyan ile açıklamıştır. Evvela inancını doğrultmalı inanç nedir ve hangileridir. İslam dininin temellerini oluşturan inançlar şunlardır. 1- Tevhit inancı yani Allah’ın varlığına ve birliğine akli delillere dayanarak inanmak. Yani Allah tüm kemal ve güzelliklere sahiptir. Tüm eksikliklerden münezzehtir. Zati, fiili sıfatlarını bilmek, yine selbi ve subuti sıfatlarını bilip kabul etmek.2- Adalet inancı yani Allah’ın işleri hikmet üzeredir. Allah’ın ilerinde zulüm olmadığı gibi zulme de razı olmaz. 3-Nübüvvet yani Allah teala kullarını hidayet etmesi için insanların arasından peygamberler göndermiş, bu peygamber vasıtasıyla emir ve yasaklar koymuştur. Birincisi Hz. Âdem sonuncusu Hz. Muhammed s.av dir. Bir Müslüman Hz. Muhammed peygamberin Allah’tan getirdiklerine inanmalıdır. 4-İmamet yani kıyamete kadar kalacak bu dini Allah Resulüden sonra koruyup yaşatacak masum imamlara inanmak. İmamlar 12 kişidir. Birincisi Hz. Ali a.s Sonuncusu Hz. Mehdi (Allah Zuhurunu çabuk etsin) dir. 5-Mead yani öldükten sonra insanların hesap vermek üzere diriltileceğine, iyi amel sahipleri cennete kötü amel sahipleri ise cehenneme gideceğine inanmak.
Bunlar çok özetle dinin esaslarıdır ki her Müslüman kalpten buna inanmalıdır. Birde amel yönü vardır ki buna da furuu din denir. Yani dinin amel bazındaki emirleridir. 1- Namaz bir Müslüman günde beş vakit namaz kılmalıdır.2- Oruç her Müslüman şartlara haiz olduğunda yılda bir ay (Ramazan ayının) orucunu tutmalıdır.3-Hacc Şartları haiz olan Müslüman ömründe bir kez hacc yapmalıdır. 4-Zekat mal varlığı belirli miktara ulaştığında zekat vermelidir. 5-Humus kazancının yıllık masraflarını çıktıktan sonra beşte birini dini vergi olarak müçtehitlere vermek. 6- Cihat İslam beldeleri düşmanların tecavüzüne uğradığında onları çıkarmak için savaşmak. 7-Emr-i Bil-Maruf (Müslümanlar birbirlerinden sorumlu oldukları için Allah’ın emirlerine uymaya davet etmek) 8- Nehy-i Ani-l Münker (Allah’ın yasaklarından mümin kardeşlerini sakındırmak) 9-Tevella Allah dostları ve müminleri sevme 10- Teberra Allah düşmanları ve şeytan dostlarını düşman bilmek.
Bir Müslüman bunları yapmasa bile kendisini bunlara mecbur ve mülzem bilmelidir. Bu farzları detaylarıyla yerine getiren insan şeytanla mücadelesinde yavaş, yavaş başarılı olur inşallah. Şeytanla mücadelenin zorluğunu düşünenler için Mahrum seyit bin Tavus’tan kısa bir söz naklediyorum. İlk bakışta insanda olan bu nefsi isteklere ve dünyanın lezzetlerine olan zaafı birde şeytan buna eklenirse bunlarla mücadele orantısızdır. Ama bu mücadelede Allah’ın gücünü ve O’nun c.c yardımlarını katacak olursak karşı taraftan yani kemal tarafından orantısızdır. Eğer Nefsi ve şeytan ile mücadele eden kimse Allah’ın yardımını alırsa başarılı olmayacağı imkânsızdır. Allah hepimizi nefsinin ve şeytanın esaretinden kurtarsın, kendisi bizlerin yar ve yaveri olsun.
Şeyh Arslan BAŞARAN