Ön duvarı kesme taşla örülü, yolun doldurulması nedeniyle biraz aşağıda kalmış, üzerine çökmeyi engellemek için iki demir atılmış, büyük bölümü tuğlayla örülü yarım metre dış duvarları olan, tek katlı bir yerdi gazetenin olduğu dükkan.
1974 yılları terör olayları çoğalmaya, seninki, benimki denilmeye, devlette kurum içi dernekleşmeler, öğrenci hareketleri artmaya başlamıştı.
Bu arada ekonomik sıkıntılar had safhaya yükseliyor, gaz yağı, yağ, tüp, şeker, pirinç, mazot vs çoğu temel ve acil ihtiyaçlar karaborsadaydı.
Bu ihtiyaçları temin etmenin iki yolu vardı; a)Karaborsadan iki katı fiyatına almak b)Ziraat Odası, Köy birliği Başkanı rahmetli Muzaffer Işık’tan kağıt alarak. (makbuz gibi bir kağıtta kaç tane alabileceği yazmaktaydı)
İzin kağıdın yoksa boşuna beklerdin kuyruklarda.
Hem parasını vermek, hem de rica, minnetle ihtiyacını karşılayabilmek için izin karnesi almak insana ağır geliyordu. Yapacak bir şey yoktu maalesef, bizim şehre has değildi elbette bu kuyruklar, Türkiye’de her taraf aynı durumdaydı.
Gizliden mal alıp getirenler el altından fahiş fiyata satmakta, haksız kazanç sağlamaktaydı.
Adını fikir birlikteliği koymaya çalışanlar, halkı uyutmaya çalışanlardı. Karaborsacıyı koruyan zihniyetlerle karaborsacının ilişkisi tamamen çıkar birlikteliğiydi. Halkı sömürenler kazandıklarını bölüştükleri korumalarca, korunmaktaydılar.
Örneğin; yakın komşu bir ilçede mazot, sigara, çay yollarda rahatça satılırken, 45 km bu tarafta bizde hemen yakalanıp ceza uygulanmakta? Bu bence çıkarları olanların uyguladığı bir kanun dışılıktır.
Kırsaldan evini şehir merkezine getirmişti Salih usta. Getirmesine getirmişti fakat olayların artması ve iş yerinin çevresinde daha çok karşıt görüşlü dernek ve kişilerin olması, hedef olarak gazeteyi sürekli işaret etmeleri yeni mekanın huzurunu kaçır-maktaydı.
Ayrıca Gazetenin kuruluşundan bu yana başlığında “Bütün Türkler Bir Ordu”, “Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten”, “Tanrı Türk’ü Korusun” Atatürk ile Kurt Arması ve şu dörtlük;
“Evde ölmek ar bize,
Yiğitlik şiar bize,
Kainat şaşar bize,
Savaş meydanlarında”
şiiri bulunduğundan, siyasi parti yayın organı gibi yorumlanmakta, Türklük ruhları ölmüş beyinlerce başkaları da kışkırtılmakta, eylemlerine gerekçe sayılmaktaydı.
Gazetede, görüşlerini destekler şekilde haber ve yazı yayınlanmadığını takip ettiklerinden en büyük düşman kabul etmekteydiler.
Ayrıca, Yeşil Iğdır Gazetesinin olduğu bina dört sokak ağzı yer oturmaya müsaitti ve Iğdır’ın ekabirleri, yazar ve şairleri, siyasette boy gösteren vekilleri, belediye başkanları ve parti yöneticileri ziyaret etmekte, en eski gazete olması hasebiyle değerli olduğunu ifade etmekteydiler.
Gazetenin müdavimlerinden bazıları şunlardı; H. Paşa Akyıldız, İbrahim Sever, Hamid Dönmez, Ramiz Özler Otaylı, H. Beytullah Güneş, H. Penah Yıldırım, İslam Karakaş, H. Beytullah Taşbağ, H. Resul Şıktaş, H. Ennağı Arslan, H. İman Ballı, Abasgulu Yavuz, H. Timur Varol, Rasim Eroğlu, Hüseyin Aydın, Serdar Ünsal, Nevruz Karasu, Abdil Meydo.
Bu önem arz eden nedenlerle diş bilemekte, fırsat bulunca bomba koymakta, daha sonraları yaptıkları saldırı ve eylemlere bahane aramaktaydılar.
Çok geçmeden artık gazetenin olduğu bölge yasak bölge gibi idi ve müşteriler korkudan gelip gitmiyordu. Bu da nafaka-mızın çıktığı iş yerinin ekmeksiz kalışı demekti.
Bu işlere de pabuç bırakmayan Salih usta inatla ve ümitle evini, iş yerini terk etmiyor, her saldırıyı göğüslüyor,” Iğdır ovası Türk milletinin mekanıdır, bizde buranın asıl sahipleriyiz” demekteydi.
1978 yılı yaz ayında açıkça gündüz gözü saldırmaya başlamışlardı büyük bir grupla. Salih ustanın yanında amca oğlu Cumhuriyet Şıktaş, ev komşusu Ersin Zorluer vardı, ellerinde ise bir av tüfeği vardı. Gazeteye saldırıp yağmalıyorlardı. Kimin eline ne geçse alıp götürüyordu.
Kars caddesi tarafında olayı seyredenler gazetenin taraftarlarıydı ama hep izlemekle yetindiler. Halende aynılar, film gibi izlerler sadece. Bunu kabullenemeyen yiğit insan H. Beytullah ve H. İbad Güneş kardeşler yardıma gelmişlerdi. Ruhsatlı tabancası ile ateşe karşılık vererek terör gurubunun gazeteden çekilmesini sağlamaya çalışmışlardı.
Koruma tedbiri alması gerekenler koruma maktaydı silahsızları, masumları. Can maldan kıymetliydi. Bu nedenle artık terk etmek zorunda kalmıştı Salih usta bin bir meşakkatle aldığı evini ve dükkanını.
Cepte para olmadığı için bacanağı Mir Abbas Düzyol’un evine, sonrada Çırçır (Bağlar) mahallesinde kiralık eve taşındı. Gazete ise çaresiz küçük ve berbat bir yer olmasına rağmen postane karşısındaki sokağa taşınmıştı.
Şehir gittikçe kötüleşiyor, insanlar öldürülüyordu.
İnsanlar akşam olmadan evlerine çekiliyor, sabahlara kadar uyumadan nöbet tutuyorlardı.
Birilerini tanımak için kimdir denmiyordu artık, hangi fikirden? diye öncelikle soruluyordu.
Artık maalesef eylemler fikirlerin önüne geçmiş, öldürün, vurun emirleri verilenler insanları yok etmekteydiler.
29 Ağustosta bizde amca oğlu Ataman Şıktaş’ı şehit vermiştik lanetlik teröre.
Birkaç gün sonrası 11 Eylül gecesi idi
Sabah evden çıkmak istediğimizde kapıda asker olduğunu gördük ve sorduk “hayırdır asker ağa” Askerde ”haberiniz yok mu ihtilal oldu, dışarı çıkmak yasak?” diye cevap verdi..
Eylül ne getirmişti?
12 Eylül 1980 sabahı bıçak gibi kesilmişti olaylar.
Kardeş kavgaları, bunca acılar nasıl da durmuştu?
Kira altında ezilen Salih usta ne yapmayı düşünüyordu?.
Emir ŞIKTAŞ