Şiire Mektup…

Tarih : 2013-03-04 / Kategori : Kültür & Sanat

Şiire Mektup…

    Dünyaya ilk gözümü açtığım gün, “hoş geldin bebek” dediler. Her şey yerli yerindeydi, “bebek büyüyecek” diyorlardı… Hele ilk emeklemeye başladığımda sevincim odalarda dolaşmaya başlamıştı. Tay tay durmaya çabaladığım anda“dünyanın en yüksek tepesi” dediler. Koştum, düştüm, inden yere bakar gibi dizlerim hep direncim olurdu. Sonra, “Bebek yürüdü.” Ağladım… Büyükler,“Büyüyünce unutursun.” dediler.
    Sevgili yıllar, seninle içli dışlı bir dost gibi beraber yürüdük, karanlık sularda kulaç attık, en acı olaylarda aramızda suçlu yoktu; erken açan bahar çiçeklerini ayazın vurduğu gibi biz de yaşanması gereken şeyleri yaşıyorduk. Birbirimizin üstünde egemenlik kurma gibi bir lüksümüz de yoktu. “Ah” kelimesiyle henüz tanışmamıştım veya aklımın aldığı o kadardı! Ama bana hep “tecrübe kazandırıyorum” dedin… Hatırlarsın! Doğduğum topraklardan, annemden, babamdan ayrılıp İzmir’e yine seninle gitmiştim. Anasız, babasız sabahlara kadar hıçkırdığımda, umudumu yorgan ettin üstüme. Kanımda orman yanarken gezginliğimle avuttun. Özle kabuk gibiydik hayatın akışında…
    Hatırlıyor musun? Almanya’da ilk günlerimde;“ben galiba ayrılığı seviyorum” demiştim sana. Çünkü çantamda taşıdığım kalem kâğıt dilim olmuştu. Ama hep yazdıklarımı saklamamı öğütledin. Bu yüzden saklımda hüzünlerimi uyuttum. Azalan yanlarım azaldıkça azaldı, ben büyürken içimde bir korku yumağı büyütüyordun, her defasında doğduğum coğrafyanın en korkunç, baskın yanlarını hatırlattın. İçimdeki oyukta gençliğimi sakladım. Yüzünü görmediğim sen, yasaklı bir dünyayla tanıştırdın aklımı.
    Sevgili Yıllar, “Su akar yolunu bulur” demişler. Hayata bir tutunma sürecinde, Mihri Hatun’u okuduğum gün “KEŞKE” kelimesini öğrendim. Mihri Hatun’u daha erken tanımış olsaydım, bugün kaç kitabım daha olmuş olacaktı. Belki de erkek egemen toplumdan vaktinde kendimi sıyıracaktım. Mihri Hatun 15. yy da kendi duygu ve düşüncesini aktarır, hatta sevdiği erkeğin adına şiirler yazarken ben 21. asırda şiirlerimi gün yüzüne çıkaramıyordum.
    Ustalardan, Metin Celal: “Şiir ustalardan öğrenilir” demiş. Edip Cansever de: “ İnsan yaşadığı yere benzer” diyor bir şiirinde. Benim de doğduğum topraklardan olsa gerek ki, o toprağın kültürüyle mayalanmışım. Farkına varayım veya varmayayım, 6+5=11 ölçüsünde erken yaşlarda yazdığım şiirler, usta şairleri tanıdıktan sonra hece vezinli şiirlerim, çağdaş Türk şiiri çalışmalarımın temel taşları oldu. Keşke yolum erken bir dönem usta şairlerin yoluna düşseydi. Ustaların şiirleriyle daha uzun sohbet şansım olacaktı. Oysa Karacaoğlan’a çeşme başında bir bardak su vermek isterdim. Ağrı’da, Bolu dağlarından yükselen Köroğlu’nun sesini duymak isterdim. Dadaloğlu, bir güvendir Çukurova’da… Cemal Süreya’nın, dediği gibi Yunus Emre süt dişiydi Türkçenin. Sonra, Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya, İlhan Berk… Daha nice dil ustalarının bir uzantısıyım. Keşke onlarla aynı çağda yaşamış olsaydım.
Sevgili Yıllar, her gün dönümünün yeni sabahı bizim uçurumumuz olmaya başladı, seni gösteren aynaları kırasım geliyor artık… Keşkeler çoğalmaya başladı. Senin yaptığın tek şey, gün be gün boşalan bir içle ölüme yaklaştırmakmış insanı. Tecrübe dediğin, yaşattığın acıların toplamı mı olmalıydı? Şimdi anlıyorum, yaşımızı yaşarken sağ gösterip sol vurdun!
“ Çatlak testi su tutmaz” demişler, sen dostluğumuzu yavaş yavaş tükettin. Hadi git başımdan diyemiyorum. Nurullah Ataç, ne demiş ” Şairin yaşı olmaz.” İşte bu söz, seni görmezden gelebileceğim en keskin söz!
                    Fatma Aras / 2013

Mühür Dergisi 

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.