Veysel Çolak’ın yeni şiirleri: ‘O Zaman Bitti’

Tarih : 2013-07-09 / Kategori : Kültür & Sanat

Veysel Çolak’ın yeni şiirleri: ‘O Zaman Bitti’

               Emeğe kürek çeken bir şair
    Veysel Çolak’ın şiir üzerine yazdığı deneme ve incelemeler Türk edebiyatına soluk aldıran yapıtlardır. Aralıksız devam ettiği yazın yaşamında, tek izlekli olmayan bir şiir anlayışının da mimarıdır. Çolak seçtiği temaları artzamanlı ve eşzamanlı olarak kurar. Dünyanın her halini şiirlerine alır. Bundan ötürü anlatımındaki katmanlar, tüm evrenin, geçmiş, bugün ve geleceğin aynı anda yankılandığını duyumsatır okura. 
    Yenibütün Şiir Manifestosu’na da imza koyan Türk edebiyatında “şiirin şah damarı” olarak adlandırılan, kendi kimyasıyla kendi rengini üreten şair Veysel Çolak, şiirde 40. yılını, 40. eseriyle karşılıyor. Şairin 18. şiir kitabı olan, 68 sayfa üç bölümden oluşan “O Zaman Bitti”* (Şubat, 2013) bütün tazeliğiyle önümüzde. Diğer kitapları gibi bu kitabının da kapısını açtığımızda, bir imge yağmuru karşılaşılıyor gözümüzü… 17 yıl, emeğini “DİZE” dergisine katan Veysel Çolak’ın imge zenginliği imrenilmeyecek gibi değil… Bugüne kadar birçok derginin kuruluşunda da yer alan, 18 şiir, 1 çocuk, 1 roman, 11 inceleme-deneme-eleştiri, 9 şiir yıllığı yayınlanan şairin, son şiir kitabı üç bölümden oluşuyor: “Bir Başka Uzak”, “İnsana Sorun” , “Hayatın Argosu”.
    Veysel Çolak’ın şiir üzerine yazdığı deneme ve incelemeler Türk edebiyatına soluk aldıracak yapıtlardandır. Aralıksız devam ettiği yazın hayatında, tek izlekli olmayan bir şiir anlayışının da mimarıdır. Bilindiği gibi şiirde tema bir seçimdir; kimi aşkı, kimi ayrılığı, kimi ölümü, savaşı, barışı işler ama Veysel Çolak seçtiği temaları artzamanlı ve eşzamanlı olarak kurar. Dünyanın her halini şiirlerine alır. Bundan ötürü anlatımındaki katmanlar, tüm evrenin, geçmiş, bugün ve geleceğin aynı anda yankılandığını duyumsatır okura. Örneğin, “Boşluk” şiirinde: “Banyoda kimsesizlik/ çoktan beri görmemiş özlenen çıplaklığı.(…) Bir başına inatla izleyip kaya resimlerini/Deniz gezmişleri düşünüyor geride kalan/O günden beri doğan her çocuğun boynundaki ip izi... ”(s,45) Şiirin tamamına bakıldığında eşzamanlı olarak, bir evin sessizliği, gidenin aranışı, bir yalnızlık hali anlatırken dünü de aynı anda düşünüyor, geçmişteki bir olayın acısını okura anımsatarak geçmişteki olayla günümüz arasında bir bağ kuruyor. 
Kitabın birinci bölümü, “Başka Uzak”ta 8 şiir yer alıyor: Seninle Yatağım Güneş Dolu” şiirinde: 
“Yaşanılan unutuldu çoğu kez, kendini koru/paslı bıçağı işlektir bu haydut çağın (S.11)” dizeleri çağın getirip insana dayattığı unutuluşa karşı, insanı belleksizleştiren, uyuşturan hayata karşı uyarıcı bir nitelikte. Unutmak, ‘çağın paslı bıçağı’ olarak her gün işlemekte insana. Oysa bilinir, geçmişten koparılmış insan bugünü anlayamaz, yorumlayamaz, kaybolur ve geleceğini de kuramaz. Böylesi bir ortamda ‘unutmak öldürmektir.’ Yine, birinci bölümde: “Gülümseten Yaşlı Kedi”:“Güvenip yasak aşkıma kışkırtıyorum sokakları/ suçlarımı dağıtıyorum özenle/yüzünü toprakla boyayan çocuklara ( Sayfa 12, )” Şiirin tamamına bakıldığında yasakların, aşkta ve iki insan arasında geçersiz oluşu vurgulanıyor. “Suç” ne zaman suçtur? Suç işlerken masum kalınabilir mi? “Suçlarımı dağıtıyorum” demek yeni bir iklim yaratma eylemidir. 
     ON ALTI UZUN ŞİİR...
O Zaman Bitti’nin ikinci bölümü “İnsana Sorun.” 16 uzun şiirden oluşuyor. Bilindiği gibi bir şiirde, bir yazıda başlık oldukça önemlidir. Veysel Çolak’ın diğer kitaplarında da olduğu gibi “Şiirin ilk dizesi şiire dahildir” görüşüne katılıyor olmalı ki şiir başlıkları bu kitapta da ilgi çekici! “O Zaman Bitti” kitap ismi de zaten noktalama kullanılmadığı için iki anlamla buluşturuyor okuru. Bu bölümünü oluşturan şiirler, “Arkadaş”, “Pıhtı”, “Yaşamaya Bitişik”, “Bir Gün Açacak Kuruttuğun Gül”, “Yazdın Bana”, “O Yalçın Arkadaşlık”, “Aykırı Üstelik Kıyasıya”, “İçkanama”, “Boşluk”, Aklındaki Menekşe”, “Kavşak”, “Hayat Dişidir”, “Dünya Hatırası”, “Dersimiz Hayat”, “İnsana Sorun”, “Karmaşa” gibi şiir adları da birer şiir dizesi gibi sanki.
Albert Schweit: “Etik, yaşayan her şeye karşı hissettiğimiz sonsuz sorumluluktur” diyor. Bu sorumluluğu yoğun bir şekilde hisseden bir şair olarak Çolak, bu kitabında da yüzlerce yıldır devam eden insanın insan olma savaşına değinip bu savaşın kanattığı duyguların, öfkeye dönüştürülen koşularını dizelerine döküyor. İnsanca olana duyulan özlemin bir “iç kanama”sı olarak da okunabilir bu şiirler. 
İkinci bölümde yer alan, “Bir gün Açacak Kuruttuğun Gül” şiirinden: “Çürütülmüş bir zamandayız/ kırlangıçlar kenti boşaltıyor/ dünyaya küsüyor her genelev/ namlunun ucunda bir ev hayvanı oradakiler (Sayfa 31)” dizelerinde yol alırken, Karl Marx’ın: “Hayvan olmak istiyorsan olabilirsin elbette. Bunun için insanlığın acılarına sırt çevirmen ve yalnız kendi postuna özen göstermen yeterlidir” deyişini anımsatıyor. Veysel Çolak bu dizelerde, beden tacirlerinin, çağı kaplayan kapitalizmin boy attığı çürümüşlüğün içinde acımasız insanların, insan yaşamına kattığı olumsuzlukların, kirli gerçeğin iç yüzünü açığa çıkarıyor. Son günlerde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde hızla artan, kirliğin sağ elden sola geçmesi gibi uç noktalarda bir kokuşmuşluğun “kendi postuna özen gösterenlerin” acı gerçeğine dikkat çekiyor ve böyle bakıldığı zaman ağacı içten oyan bir kurt gibi kuşkunun, güvensizliğin ve zorbalığın çoğaldığı bir durumun altını çiziyor. 
“İçkanama”:”Bekletilen her kadın kanatıyor geceyi/uyanıyor üşüten yatağından/yaşadıkları çürütülen etinde saklı/ya da ötekinin kanayan külünde (Sayfa 41, )” Bu dizelerde görüldüğü gibi kadın sorunu da temel bir konu olarak ele alınır. Daha çok gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kadınların hayata yenik yanlarının rengini içine alan bu şiirde, yasaklarla ezilen, bekletilen, horlanan, dışlanan ve ayıplardan kurulu bir darağacında sesinden asılan kadınların içinde bulunduğu duruma parmak basılır. 
    İkici bölümde dikkat çeken: “Hayat Dişidir” şiirinden bazı dizeler: “Hayat bir dişidir/ binlerce ırmak toplanır kasığında/ gırtlağına kadar hınç olan/kente aşkını çakar usulca, (s,51)” Görünen o ki “Hayat dişidir” çünkü durmadan çoğalır, üretir. Hayat daima yeni şeylere gebedir. Hayat, bize iyi, güzel şeyler de verebilir; kötü, çirkin şeyler de. Onu iyileştirip güzelleştiren de insan, kötüleştirip çekilmez hale getiren de. Bu yüzden hayata nasıl baktığımız ve ona nasıl bir anlam yüklediğimiz önemli. Burada hayatın doğurganlığı, dişiliği, özlenen bir sevgiliye benzetilir.
    “Gençlerin müziği var unutmak için/uyuşturucu danslar ve seks cinayetleri” (S.52)” dizelerinin geçtiği “Dünya Hatırası” şiir, dünyadaki haksızlığın, kirliğin iç yüzünü imliyor. Hayata müdahil olan bu şiir yine “Amerika’nın katilleri ve kanlı dolarları var” dizeleriyle emperyalizmin insanı ezen sömüren yanlarına karşı “isyan ateşi yakıyor”. Bu şiir haksızlığa karşı dünya halklarının ortak sesi olarak bu kitaptan sesleniyor. 
    3. Bölüm “Hayatın Argosu”nda yer alan üç şiiri; “Kadın Argosu”, “Erkek Argosu”, “Kayış Dili” şiirleri ise ilgi çekici. Bu şiirler Türkçeye yerleşmiş argo sözcüklerin ve deyimlerin kullanıldığı, argonun imkânlarının şiire taşındığı birer deneme olarak göze çarpıyor. Aslında bu şiirlerle toplumsal aksamaları da dile getiriyor.
    HAYATIN TOPLAMI
“Kadın Argosu” şiirinden ilk dört dize:” Erkenden denizi uyandırır/ karnı yatak, soluğu serin yayla/ geyik etine girmiş, buruşkan/ ayaklanmış ten kokusu” (s,63) Bu dizelerde benzeyen ve benzetilenlerin çağrışımı hâkim. Dil içinde yeni bir dil olarak sözcüklerin anlamına yan anlamlar kazandıran bu benzetmeler, deyimler dile bir şifre gibi yerleşen sözcüklerin başka anlamlarla donatılmasıdır. Bazen kolay ve çekici mizahi bir dille de söylenen bu söylemler anlamın yüzünü değil sırtını gösteriyor. Dizelerde: “karnı yatak”, “soluğu serin yayla” gibi… Benzeyenin ve benzetilenin eski anlamları yeni anlamalara kavuşturulmuştur. Böylece zayıf olan bir varlığın anlamını daha kuvvetli göstermek için: “Kadınların iki dünya oluşturduklarına da inanırım” diyen şair şiirlerinde hayatın toplamını kucaklarken kadın argosunun bu bilinmeyen dünyasına da değinmeden geçmiyor.
    Bu kitaptaki şiirlerde sıkça rastlanan “kedi”, “kadın”, “acı”, “kuşlar”, “çocuk” gibi sözcükler hayatın kokusu gibi… Şehrin kuşatmasını bu sözcüklerle yırtıyor şair. Sonuç olarak, Goethe: “Dil orman gibidir. Ağaçlar çürür orman kalır” diyor. Veysel Çolak’ın son derece arı bir Türkçeye önem verdiği ve bunu da sonuna kadar kullandığı gözleniyor. Bu nedenle dilin kalıcılığını gösteren eserler verdi ve vermeye de devam ediyor. Her şiir öncekine ihtilal” diyen şair derin imgelem gücüyle hep yeni bir şiir üretme aranışı içinde; bunda da oldukça başarılı olduğu gözleniyor. Çünkü ortaya koyduğu, yarattığı yapıtlarla bunun harekete geçtiğini gösteriyor. Şairin bugüne kadar edinebildiğim kadarıyla okuduğum kitaplarında, şiir işçiliğinde geleneği özümseyen, yaşamla sanat arasında kuvvetli bir bağ oluşumunu sağlamış bir inancı, sağlamlığı görünüyor. Yazarken şiir üzerine düşünen, fikir üreten ve kuramsal bilgileri çoğaltan ve bu bilgisini okurla paylaşmayı üstlenen şair şiirden yana tutumunu da her zaman koruyor. Aşkı devrim olarak görüyor ve işliyor. Yine “şiir yazmak için gerekli olan bilginin şiiri okuyup anlamak için de gereklidir” diyerek ve bu bilgiyi açığa çıkartarak emeğe kürek çeken şair, şiirlerinde sözcük ekonomisine de önem veriyor. Çolak’ın eserlerinin, gelecek nesillere ışık tutacağına inanıyorum! 
 *O Zaman Bitti/ Veysel Çolak/ Hayal Yayınları/ 80 s.                           Fatma ARAS
                               Cumhuriyet Kitap Eki

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.