MHP Gen. Bşk. Yrd. ve İstanbul Milletvekili Atilla Kaya'nın TBMM Genel Kurulu'nda Diyanet İşleri Başkanlığı Hakkında Yapmış olduğu Bütçe Konuşması

Tarih : 2013-12-14 / Kategori : Siyaset

MHP Gen. Bşk. Yrd. ve İstanbul Milletvekili Atilla Kaya'nın TBMM Genel Kurulu'nda Diyanet İşleri Başkanlığı Hakkında Yapmış olduğu Bütçe Konuşması

      Atila Kaya “Iğdır Müftülüğü, Caferi yurttaşlarımızın inancına dil uzatan ve onları devlet güvenliği konusunda “şüpheli” konumuna yerleştirmek isteyen bir rapor hazırlamış ve Iğdır Valiliği de bu raporu onaylayarak Emniyet Genel Müdürlüğüne göndermiştir.” dedi.

    MHP İstanbul Milletvekili Atila Kaya konuşmasında “Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi ile ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi’nin görüşlerini dile  getirmek üzere parti gurubum adına huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Milletvekilleri; Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı, etnik temelden kalkarak federasyona varmayı  hedefleyen siyasi bir açılım projesi başlatmış ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da bu projenin bir ayağı olarak öngörmüştür. Ne var ki; o zamanki Diyanet İşleri Başkanı, kendisine yakışır  bir ferasetle, ülkemizde birlik ve beraberliğin sağlanması ile ayırımcılığın önlenmesinin Diyanet’in amaçları arasında olduğunu belirterek, Diyanet’in, şaibeli siyasi projelerin parçası olmak yerine kendi asli işini yapması gerektiğini ifade etmişti. Bunun üzerine; “açılım sürecinde aktif rol alması şartıyla” şimdiki başkan göreve getirilmişti. Bu sürecin bir sonucu olarak; sayın Bardakoğlu nasıl saygıyla hatırlanacaksa, sayın Görmez de bu iktidarın seçimine gerçekten de uygun olmakla hatırlanacaktır. Bu, İslam tarihinde, din işleriyle ilgili mevkilerde bulunanların siyasi otoritelerin haksız uygulamalarına
direndiklerinde saygınlık, onu desteklediklerinde zelillikle anılmalarına uygundur. Peki, sayın Görmez başka nasıl hatırlanacaktır?
Mesela, Başbakanının “gavur İzmir” imasına uygun olarak, “İzmir’in farklı bir dindarlığı var. Bu dindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var” demiş olmasıyla hatırlanacaktır. Mesela, “Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesinde Din Görevlilerinin Katkısının Sağlanması”  projesinin imza töreninde, “Kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza önce insanlığa karşı  cinayetleri önleyin” demesiyle hatırlanacaktır.
    Ama en çok da, Gezi olayları sonrasında, Başbakan’ın Dolmabahçe Camii müezzinine duyduğu kinin takipçisi olmakla; Yüce Allah’ın Furkan suresinde (25/72) buyurduğu “onlar ki, yalana şahitlik etmezler; boş şeyler ve kötü sözlere rastladıkları zaman da vakarla geçip giderler” emrine uygun davranan bu müezzine soruşturma açtırmak ve onu sürmekle hatırlanacaktır. Hiç birimiz unutmayacağız ki; o zulmedilen müezzinin çok iyi bildiği “Ey  iman edenler… Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın” (Maide/8) ve “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun” (Nisa/135) ayetlerini, imam-hatipli olmakla övünen  Başbakan da geçmişte vaizlik yaptığını söyleyen Diyanetten sorumlu bakan da ilahiyat  profesörü olan Diyanet İşleri Başkanı da bilmezden gelmişlerdir.
1 Aslında müezzinin başına gelenlere şaşmamak gerek. Unutulmamalıdır ki; Görmez, iktidarın istediklerini söylemedi diye gönderilen bir başkanın koltuğunda oturmaktadır. Şu da görülmelidir ki, bu iktidar artık mütedeyyinleri de tehdit etmektedir.
Sayın Milletvekilleri; Mevcut Diyanet İşleri Başkanı iktidar karşısındaki zaaflarıyla hatırlanırken, sadece yaptıkları değil, yapamadıkları da akla getirilecektir. Mesela, geçtiğimiz yılın eylülünde “Cami mimarisinde kötü taklitler bizim ciddi bir sorunumuzdur” diyen görmez, aynı yılın kasımında projesi belli olan Çamlıca’daki çakma  selâtin camiiyle ilgili tek laf edememiştir. Çünkü, bilmektedir ki, İstanbul’un o uzak tepesinde yükselecek olan camii değil, Başbakan’ın nefsi olacaktır.
Sayın Milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanı’nın yapamadığı öyle şeyler vardır ki, umurunda olsa, üstlendiği manevi  sorumluluğu ateşten gömlek haline getirecek türdendir.
Örneğin, AKP iktidarında bir anda zenginleşiverenleri göz önüne getirsin ve kendisine  “mümin kimdir?” diye sorulan peygamberin, neden “insanların elinden ve dilinden emin  olduğu kimsedir” şeklinde, ‘ibadet’i vurgular türden olmayan bir cevap verdiğini açıklasın.   Biliyorsa, Sırat’tan gemicikle geçebilme yollarını da bir anlatsın, dinleyelim. “Tartıda hile yaptığı için bir kavmin helak edildiğine” inanan bir insan olarak Diyanet  İşleri Başkanı’na soruyorum: “Asrın dolandırıcılığı” olarak adlandırılan “Deniz Feneri  Davası” karşısında iktidarın takındığı tavır ile ilgili ne düşünmektedir? Bu ülkedeki Müslümanların kulağı onun cevabındadır; lütfen “kitabı eğip bükmeden” cevap versin.
Müslüman coğrafyasını kan gölüne çeviren “Büyük Ortadoğu Projesi” gibi bir “haçlı” oyununda bir Müslüman başbakanın eşbaşkan olmasını Müslüman halka Diyanet İşleri  Başkanı anlatsa ya… Sayın Milletvekilleri;
Referansının İslam olduğunu söyleyen bir Başbakan ve onun yönetimde yer verdiği kadroları bilmelidir ki; İslam dini hiçbir siyasi yönetim modeli öngörmemiş, yüce kitabımız Kur’an sadece temel yönetim ilkeleri vaz etmiştir. Bunlar da ‘Adalet’, ‘Liyakat’ ve ‘Şûra’dır.
2 Aslında, ‘Liyakat’ ve ‘Şûra’ da ‘Adalet’ kavramında mündemiçtir. Yani, İslam’da en temel ilke ‘Adalet’tir. Bunun karşıtı ise ‘Zulüm’dür. Türk devlet geleneğinde de, yönetim, temel ilke olan ‘Adalet’ üzerine bina edilmiştir. Bunun en veciz ifadesi ise, Selçuklu veziri  Nizamülmülk’ün Siyasetname’sinde de, Osmanlı devlet adamı Koçi Bey’in Risale’sinde  de yer alan aynı cümledir: “Devlet küfr ile çökmez ancak zûlm ile çöker”. “Selçuklu”dan  tek nasibi genel merkez binasındaki geometrik desenler; “Osmanlı”dan tek nasibi ise  Çamlıca’daki çakma selâtin camii olan bir zihniyetin bunu kavramasını beklemiyorum. Bunları, iktidar ve onun Diyanet İşleri’nin yönetim anlayışının bir uygulaması olan Iğdır  Müftülüğü raporunun anlamı iyice ortaya çıksın diye dile getiriyorum.
Sayın Milletvekilleri; Bildiğiniz gibi; Iğdır Müftülüğü, Caferi yurttaşlarımızın inancına dil uzatan ve onları devlet güvenliği konusunda “şüpheli” konumuna yerleştirmek isteyen bir rapor hazırlamış ve Iğdır Valiliği de bu raporu onaylayarak Emniyet Genel Müdürlüğüne göndermiştir.
    Iğdır Müftüsü, mezhepçi Başbakanından cesaret alarak mı yoksa Diyanet İşleri Başkanından  emir alarak mı böyle bir tasarrufta bulunmuştur, bilmiyoruz. Sonuçta, inançları kadar  Türklüklerine bağlılıklarıyla da temayüz etmiş yurttaşlarımız rencide edilmiştir. Müftünün densizliği ve valinin basiretsizliğinden ibaret sayılamayacak bu olay, iktidarın, Diyanet’i siyasetinin aracı olarak kullanmasının en rahatsız edici örneklerinden biridir.
Sayın Milletvekilleri;Bu örnekten kalkarak diyebiliriz ki: Ya yurtdışında “mezhebe göre dost ve düşman  belirleyen” iktidar aynı politikayı ülke içerisinde de uygulamaya çalışmaktadır ya da açılım coğrafyasında Türk bayrağı gibi dikilen bu insanlar “Türküm” demekten imtina eden Başbakan’ı rahatsız etmektedir ve Caferi yurttaşlarımız üzerinde bu tür oyunların oynanması  da açılım ihanetinin bir ayağıdır. Muhtemeldir ki, ikisi de…
Sayın Milletvekilleri; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Yol için cami yıkmayı göze alıyorsun, BOP  yoklamasına yok yazılmamak için kilise açıyorsun” sözleri üzerine, Başbakan da;
bu ülkede Hıristiyan, Musevi ve ateist yurttaşların da vergi verdiğini, onların hukukunu korumanın da adalet anlayışı gereği olduğunu söylemişti. Şimdi soruyorum kendisine: Hıristiyan, Musevi ve ateistin de başbakanı olan sen sadece Caferilerin mi başbakanı değilsin?  3   Yoksa senin için ‘Adalet’ kendi çıkarlarının sınırında biten bir şey midir? Sayın Milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı, bugüne dek, en çok bir Sünnî örgütlenmesi gibi çalışmakla eleştirilmiştir. “Iğdır Müftüsü” örneğinde bir kez daha gördüğümüz gibi, bu eleştirilerde haklılık payı da vardır. Ne var ki; devr-i iktidarlarında “sultana bağlılık” Sünniliğin de önüne geçmiştir.
    Sünnî gelenekte en öne çıkartılan rol modellerinden biri, zalim sultanların kendisine teklif  ettiği kadılık görevini reddettiği için hem Emevi hem de Abbasi zindanlarında işkence görerek hayatını kaybeden İmam-ı Azam’dır. Diyanet İşleri Başkanının, hem geliş usulünden hem de bu usule sadık tavrından anlaşılmaktadır ki; rol modeli zalim sultan karşısında Hakk’ın yanında yer alan İmam-ı Azam değildir. Sayın Milletvekilleri; Sözlerimi Diyanet İşleri Başkanına bir hatırlatma ve bir tavsiye ile bitirmek istiyorum.
Hatırlatmam şudur: Geçtiğimiz aylarda, El-Kaide’nin Kenya ve Pakistan’da gerçekleştirdiği terör eylemleri kendisine sorulduğunda, “Bunlar tamamen İslam dışı, İslam’ın reddettiği, İslam’ın hiçbir zaman kabul etmediği şeylerdir” demişti. Sakın unutmasın, El-Kaide, dinin siyasete alet edilmesinin sınırlarına vardırılmış halidir sadece. Sonuç karşısındaki tavrının inandırıcı olmasını istiyorsa, nedenin oluşmasını engelleyici tavrını da ortaya koymalıdır.
Önceleri “Kürt açılımı” olarak anılan, sözde çözüm sürecinin Diyanet İşleri Başkanına tavsiyem ise şu olacaktır: Kurban Bayramı’nın arifesinde, hükûmet’in İmralı’daki muhatabı olan teröristbaşı, Diyarbakır’da bir İslam Kongresi düzenlenmesi çağrısı yapmıştı. Böyle bir kongrenin düzenlenmesini de o meşum süreçlerine sığdırabileceklerse, eşbaşkanlığını sayın Görmez yapsın. BOP eşbaşkanının açılımcı Diyanet İşleri Başkanı’na yakışan da bu olur.” dedi.

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.