Kitap...

Tarih : 2014-01-03 / Kategori : Kültür & Sanat

Kitap...


                            Yusufiyeli'miz Fahrettin Budak beyin göndermiş olduğu "GİDEN CANLAR BİZİMDİ" kitabını okumak için sıraya koymuştum. Ancak elime alınca bırakamadım. Sayfalar ilerledikçe artan hüznümle okudum, iç çektim, notlar aldım. Orada bütün çile çekmiş canlarımızı ve kendimi buldum. Altın bir neslin üç bin kadarını toprağa, binlercesini de harp esirleri kampını aratmayan zindanların rutubet dolu hücrelerinde çileye vermiştik. Bu çile kimin içindi? Evet, giden canlar bizimdi ama çok şükür çile çekseler de, kalan canlar da bizimdi. Fahrettin Budak da bu canlarımızdan biri... Kitabı okudukça, Türkiye ülkücülerinin çilesinde IĞDIRLI ÜLKÜCÜLERİMİZİN azımsanmayacak sayıdaki sayılarıyla göğsüm kabardı. Ülkücü hareket, her ilimize şükran borçlu ama gurur verici ki Iğdır bunlar arasında ön sıralarda... Varlığıyla gurur duyduğumuz Mikail Gölali’miz, şehitliğiyle iftihar ettiğimiz Turgut Demirkaya'mız... Elbetteki diğer şehitlerimiz ve gazilerimiz... Hepsini şükranla yadediyorum, ki yer darlığından hepsini sayamıyorum... Bir bir geldi gözlerimin önüne. Şunu diyebilirim; Iğdırlı olup da ülkü çilesi çekmeyen aile yok gibidir.
Fahrettin bey, yıllar süren Taş Medrese çilesinden 22 Ekim 1986 da kurtuldu derken bir de asker kaçağı suçlamasıyla, ailesiyle görüşmesine bile izin verilmeden,  kelepçelenip askerlik şubesine, orada dört gün hücrede tutulduktan sonra da Denizli'deki birliğine gönderilmesi beni çok hüzünlendirdi...
     Manevi ve fiziki işkencelere rağmen zindanların gülü ülkücü canlarımız o kara tufanlarda bile kendilerini eğitmişler, okumuşlar, tartışmışlar, yazmışlar, fikir üretmişler; zulüm ve eziyet hücrelerini adeta medreseye çevirmişler."TAŞ MEDRESE" deyimi durup dururken boşuna edebiyatımıza girmemiş. Sormadan duramayacağım; yeni nesil ülkücü gençlerimiz, bir ayı bıraktık da, bir yılda kaç kitap okuyorlar? Anahtarlık ve tespih sallamayı bırakıp da ellerine ne zaman kitap alacaklar?
     Kitapta, koğuşunda bulunan bazı ülkücü arkadaşlarıyla arasında geçen mezhep tartışmasına da değinerek, “Niye dört mezhep hak görülüyor da diğerleri batıl olarak adlandırılıyor?” diye soruyor haklı olarak. İlerleyen sahifelerde bu tartışma tekrar karşısına çıkınca, şöyle diyor: “…İslam’ı ikiye bölen, İslam’a saltanatı sokan, Peygamberimizin torunu Hz. Hasan’a her türlü melaneti reva gören, saltanatının devamı için oğlu Yezit’in kendisinden sonra başa geçmesini sağlayacak zemini hazırlayan, saltanatının müddeti boyunca minberlerde Hz. Ali’ye sebbettiren ve Sıffin adlı savaşının çıkmasını sağlayıp yüz binden fazla Müslümanın ölümüne sebep olan bir adama sahabe dememi benden hiç kimse bekleyemezdi.”
        Önemli bir hususa parmak basmıştır yazarımız. Bence de, Türk Birliğinin sağlanmasında önemli engellerden biri de mezhepçiliktir. EMEVİ GELENEĞİ SÜRDÜRÜLEREK, İSLAMİ VAHDETE HANÇER SAPLAYAN MUAVİYE’YE HAZRET DEYİP, SAYGI DUYULDUĞU SÜRECE MÜSLÜMANLARIN VAHDETİ SAĞLANAMAZ.
     Bir kaç zindanda geçen çileli yıllarını,  AKAN KANLAR BİZİMDİ eserinden sonra, GİDEN CANLAR BİZİMDİ kitabıyla süsleyen Fahrettin Budak'ımızı tebrik ediyor, sürükleyici ve önemli mesajları da içeren kitabını, Emir Şıktaş canımızı hayli sıktığı anlaşılan- ki aslında onun başka kışı da var; el-gün kışı!- karlı, soğuk ve uzun kış gecelerinde okumanızı tavsiye ediyorum.  Müslim OĞUZ

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.