ARAS HAVZASINDA TARİHİ BİR KENT: KARAKALE (SÜRMELİ/IĞDIR)

Tarih : 2019-07-24 / Kategori : Genel Haber

ARAS HAVZASINDA TARİHİ BİR KENT: KARAKALE (SÜRMELİ/IĞDIR)

        Aras Nehri, Bingöl dağlarının kuzeyinden ve Palandöken dağlarının yamaçlarından inen birçok sel sularının birleşmesiyle meydana gelir. Aras Nehri, Allahuekber dağlarından inen sularla beslenen yaklaşık 1523 km uzunluğundaki Kura Nehri ve 140 km uzunluğundaki Arpaçay Nehri ile birleşir. Hazar Denizine dökülür. Aras Nehrinin uzunluğu 1.072 km’dir. Bunun 548 km’si Türkiye sınırındadır.
 

           Atalarımız Oğuz Türkleri ve onlardan sonra gelen dedelerimiz; İlk meskenlerini su kıyılarında ve sahillerinde kurmuşlardır. Bulak, Su, Çay, Arh, göl kenarlarında Türklerin yaşayışları tesadüfü değildir.  Tarihçiler Altay Dağlarını Türklerin anayurdu sayarlar. J. Klaproth (1824), Hammer (1832), Vambery (1835), Castren (1856) gibi ünlü tarihçiler bu görüşü savunurlar. Kuzeybatı Asya’daki İrtiş, Ural arası Türklerin anayurdudur.  Baykal Gölü’nün güneybatısı Türklerin anayurdudur. Batıda Aral Gölü, doğuda Orhun ve Tula Irmakları, kuzeyde Lena Irmağının kaynağı, İrtiş dolayları, Yenisey Kesimleri, Güneyde Talas, Sirderya yatakları, arasında uzanan bölge Türklerin anayurdudur.
           Orhun-Yenisey, Dicle-Fırat, Kür-Aras, Aspa-Zengi, İtil (Volga) Nehirleri arasında ismi geçen akarsuların havzasında yaşayan ve yerleşen ilk sakinler Türkler olmuşlardı. Oğuz halkının yurdu Sir Suyunun ayağı, Ürgenç ile Sir Suyunun arası, Amu Deryasının iki tarafında Ürgenç ile Merv’in arasındaki kumun içi, ta Murgap suyunun ağına kadardır
           Mukaddes kitaplara göre Nuh Peygamber’in oğullarının adları; Ham, Sam ve Yafes’tir. Yafes’in de Türk adında bir oğlu vardır. Nuh Peygamber, dünyayı oğulları arasında taksim ederken, Türklerin ceddi kabul edilen bu sonuncusuna Ceyhun Nehri ötesindeki memleketleri vermiştir. Burası Türkistan’dır. Mukaddes kitaplara bağlı rivayetler göre: Yafes’in Oğlu Türk’ün vatanı Issık Göl bölgesidir. 
          Türklerin anavatanını en iyi anlatan Orhun Abidelerini okumuş olan Danimarkalı Büyük Âlim Prof. Wilhelm Thomsen’dir. Thomsen şöyle der: “Türklerin vatanı bizim bildiğimiz ölçüler içinde coğrafya parçası değildir. Türklerin sahip oldukları geniş kıta, bir bakımdan başlı başına bir dünyadır.” Çünkü genişliği beş milyon kilometre kareyi bütün Avrupa Kıtası’nın yarısından geniş aşan bu koskoca sahada dünyanın en uç taraflarında hususiyetler, birbirlerini kovalar. Böylesine değişik bir âlem içinde birliğini koruyan tek varlık, buraların bilinen devirlerden beri sahipleri olan Türklerdir. Prof. Wilhelm Thomsen’in anlattığı geniş Türk vatanı, Ural Nehri’nden Balkaş Gölüne, Hazar Denizi’nden Çin Seddi’ne, Sibriya’nın güney eteklerinden Himalya Dağları’na kadar uzanan alandır.  Baykal Gölü’nün doğu-güney kıyısından Pamir Yaylası’na kadar kuzey doğudan güney batıya doğru uzanan Altay, Tanrıdağ, Nanşan silsileleri bu büyük toprağı, iki ayrı bölüme ayırır ve ona hayat verir.
Türklerden; Tugar olarak bahseden en eski yazılı kitap, Müsevilerin Ahd-i Atik (Tevrat) tır. Ahd-i Atik en eski İbranice eserdir. Dünya varlığından, milletlerden, devletlerden ve dünyanın kuruluşundan bahseden en eski eser olarak Ahd-i Atik fasılalarında; insanlığın doğuşu (Tevvin-i mahlukat) bölümünde: Tugar, Nuh Peygamber’in Oğlu Yafes’in oğludur. İsa’dan 458 sene önce yaşamış olan Musevi din ve tarih şahsiyeti Hazkiyal, Toroklar’ın yaşadığı bölge olarak Orta Asya’nın tam bir tarifini yapıyor. Ünlü tarihçi Josep he Flavius ise: “Toroklar, Dara’nın ülkesinin bitiminden başlayan sonu bilinmeyen yerlere kadar geniş sahalarda yaşayan başlıca Dokuz kola ayrılan büyük bir millettir. Çin Kıtası da Toroklarıon egemenliği altındadır.” Diyor. 
           Peçenekler, Göktürk ve Oğuz uruğlarından biridir. 8. Yüzyılda Issık Göl ve Balkaş Gölü yakınlarında yaşamışlar. Batı Göktürk Hanlığının yıkılmasından sonra yerlerinden kalkarlar, 9. Yüzyıl ortalarında Hazar Hanlığı üzerinden İdil Irmağının batısına doğru göçe başlarlar. Tuna Bulgarları; Asparuh yönetiminde Dinyeper kıyılarından Tuna yatağına yerleşirler. Volga Bulgarları; Volga Nehri kıyısında yaşarlar.  Kazak Türkleri, Türk toplulukları içeresinde Kıpçak koluna girerler. Dinyaper’den başlayarak Volga’nın doğu kesimlerine değin geniş bozkırlarda yaşarlar. Peçeneklerin soyundan gelen Karakalpaklar, Volga (İdil) ırmağı kıyısında yaşamışlar. 
           Salarlar Köknar Gölü’nün güney doğusuna doğru Huanhe Irmağı kıyılarında Sinhay ilinin yüksek dağlık kesimlerinde otururlar.
VI. Yüzyılda, Çin’den Karadeniz’e kadar bütün kavimleri bir imparatorluk halinde birleştiren büyük bir kavim olan Oğuzlar, IX. Yüzyılda Hazar Denizi üzerinde Cürcan’dan Sir-Derya topraklarında Farab ve İspicab’a kadar İslam ülkesinin doğrudan komşuları idi. 
X. Yüzyılda Hazer Denizi’den Sır (Seyhun, İnci) ırmağının orta yatağındaki Farab ve Sayram’a kadar olan yerlerde bu ırmağın kuzeyindeki bozkırlarda yaşıyorlardı. Oğuzlar doğuda İsficab bölgesinde ve onun az kuzeyindeki yerde Karluklar ile komşu idiler. Faruk Sümer, destanların Oğuzların yurdu hakkında bize açık bir fikir verdiğini ileri sürmektedir.  Ona göre Apkaz, Gence, Berdaa, Tatyan Başı Açuk, Gürcistan, Sürmelü (Iğdır), Ağcakale, Karadere, Alıncak gibi yer adlarından Oğuzların Azerbaycan’da yaşadığı söylenebilir. 

           Çaylar, Nehirler eski Türk mitoloji düşüncesinden süzülüp geçmiş, destanlarımıza yansımıştır. Sibirya ve Orta Asya Türklerinin mukaddes çaylar hakkındaki düşüncelerine göre çaylar, Nehirler kaynağını dünyanın başlangıcından alır. Deniz ise onların sonudur. Çaylar başlangıçlarını cennetten alır. Yere inerek bir müddet akar, sonra denize dökülür. Yer altı dünyasında kayıp olur. Yakut Türklerine göre Lena Çayı, dünyanın ortasından geçer. “Dünyanın sonu ise Lena Çayının Buz Denizi’ne döküldüğü yerdir”. Çayın denize döküldüğü yerde büyük girdaplar olur. Bu olayı yer altına giden kapı zannederler. Yenisey Türkleri ise çayın kaynağının başladığı dağları “Göy Dağı” ismi ile adlandırıp mugaddesleştirmişler.     Dede Korkut kitabında çaylar çok işlenen konulardan biridir. “Guru guru çaylara su saldım” ifadesi su salmak, çaya suyun bırakılması gibi düşünülür. 
          Bu nedenledir ki, Aras Nehri ve Havzası Türk yerleşim yerlerinin en önemlileridir. 
            Dede Korkut Oğuznamelerinde Oğuz Ellerinin padişahlık merkezi “Ağca Kala” (Kars Digor) “Sürmelü” şehirleri bölgesinde İç Oğuz yurdundan gösterilen ve Kür kaynakları ile Yukarı Aras boyunda bulunan yerler belirtilmiştir.
           İnsanlık tarihinin M.Ö. IV-III. Binlerde Kür-Araz nehirleri vadilerinde yaşamış Azerbaycan Türklerinin ziraatla geçinen eski ahalisi kendisine mahsus yüksek bir uygarlığın da temsilciliğini üstlenmişlerdi. Bu nesillerden hatıra kalmış maddi medeniyet abideleri tarih alanında “Kür-Araz Medeniyeti” adı ile meşhurdur. Arkeoloji araştırmalar neticesinde asıl vatanı Azerbaycan, Iğdır olan Kür-Araz Medeniyeti sadece, Kafkasya’da değil, aynı zamanda Ön Asya ülkelerinde geniş coğrafi arazilere de yayılmıştır.
          Son Eneolitik ve Erken Tunç Çağına (M.Ö. 4. binyılın sonu - 3. binyıl) ait uygarlık. Başlangıcını Azerbaycan’dan alan bu uygarlık Kuzey Kafkasya’dan Mezopotamya’ya, Doğu Anadolu’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir bölgeyi kaplamıştır. İlk kez Azerbaycan’da yapılan arkeolojik araştırmalar zamanı ortaya çıktığı için Kür - Araz uygarlığı adlandırılmıştır. Bu uygarlık ilk kez 1940 yılında, Kür-Araz nehirleri arasındaki bölgelerde bulunmuş materyaller sayesinde ortaya çıkmıştır. O zaman Kür-Araz uygarlığını Eneolitik Çağa ait ediyorlardı. Sonralar bu uygarlığın hudutlarının Kür-Araz nehirleri arasından çok daha geniş olduğu anlaşıldı. Abideleri ise M.Ö. 4. binyılın ortalarından 3. binyılın son çeyreğine dek kronoloji çerçeveyi kapsayan Erken Tunç Çağına aittir.

           Aras Irmağı ile ilgili birçok efsaneler vardır. Aras vadisi ilk çağlardan beri yerleşim merkezi olmuştur. İranlılar, Nehr-i Aras, Araplar Al-Ras derler. İlk ismi Arakses’tir. Aras’tan eski tarih kitaplarında ve din kitaplarında bahsedilir. Rivayetlere göre Aras Vadisinde bin şehir ve beş bin köy kalıntısı vardır. Aras; Nil, Dicle ve Fırat’tan sonra dördüncü kutsal akarsu olarak kabul edilir.
          Eski çağlardan bu yana çeşitli millet ve devletler Aras Vadisinde yaşamışlardır. Arkeolojik bakımdan dünyanın en zengin bölgelerinden biridir. Bu vadi, bin seneye yakın zamandan beri Türklerin elindedir
          Ağrı Dağları ile Aras arasında bulunan eskiden pamuk yetiştirilen Iğdır Merkez, Tuzluca (1934’ten önceki adı Kulp), Aralık ve Karakoyunlu ilçelerini içine alan ovaya, ilk Osmanlı tarihlerinde anıldığı gibi, öteden beri “Sürmeli Çukuru” denir. Osman Gazi’nin atası Ertuğrul ve kardeşi Tondar idaresindeki 400 göçer evli Kayı boyu topluluğu, babaları Süleyman Şah’ın Fırat ırmağında boğulmasından sonra dönüp atalar yurdu (Khorasan’da, yeni Merv yanındaki) “Mahan”a gitmek isterlerken “Sürmeli Çukuru”nda kalıp kışlamışlardı. (886 Zilhicce/1482 Ocak ayında), Akkoyunlu tebasından Hasn bin Mahmudi BAYATİ’nin yanında bulunan “Oğuzname”den batıya doğru şu üç kale ve hisardan başka müstahkem yer yoktur. 
              Eskiden “Şatık “denilen “Iğdır Korganı”, Büyük Ağrı’nın batı yamacında, 30 Mayıs 1404 günü buraya uğrayan İspanyol Elçisi CLAVİJO, “kayalık üzerinde duran Kal’a” diyerek, adının da “Iğdır” olduğunu belirtiyor. 1664 Mayısının 30’unda başlayıp yedi gün yedi gece sakin olmayan büyük zelzelede hem burası, hem de Eleşgert merkezi “Toprak-Kal’a” yıkılmış ve Ağrı Dağı’nın nısfından ziyadesi (kuzeydeki “Karnıyarık” denilen büyük çukurluğun üstü) yere geçip gömülmüştür. Sonradan Iğdır ahalisi şimdiki düzlükte kasabayı yeniden aynı adla kurmuşlardır. 
          Aras Irmağının sağında, bugün baraj yanında “Kara Kal’a” (Karakale) denilen “Sürmeli Hisarı” eski müstahkem “Surp-Mari” Bizans kaynaklarında 1045’te Bizansların eline geçerken, adı Rumcaya çevrilen “Hagia-Maria” Adını burada, Meryem-Ana adına Bargatlılardan önce, belki de Arşaklılar (53-428) sülalesinin son yıllarında yapılan kutlu kiliseden almıştır. Selçuklu ve Kharimşah kaynağında “Sür-Mari/Sürmari” Temürnamelerde, “Surmalu” diye geçer. 1646 da Revan ile birlikte, “Sürmeli Çukuru” da İran bırakılmıştı. 1827’de Revan-Khanlığını yıkan Ruslar, burayı da işgal ederek Kağızman ve Bayazıt sancaklarına komşu bulunan bu ovanın bütününü “Surmalu Uyuzdi” (Surmalu-Sancağı) adıyla bir idari bölge yaparak, 1917’ye kadar idare etmişlerdi. 
            Kulp, 1920 deki son kurtuluşundan sonra Iğdır ile birlikte Beyazıt Vilayeti ”ne katılmış ve 1934 yılında Kars’a bağlanırken Diyarbakır İlçesi Kulp ile iltibasından, kuzey yanındaki kayatuzu dağlarından dolayı adı “Tuzluca” ya çevrilmiştir. 
            Merend’ten sonra, kervan yolu ile Khoy’a gelen Sultan Alparslan’a Azerbaycan ve Aran’ın tabi Emirleri de Toğrol-Bek zamanındaki esaslara göre askerleriyle katıldılar. Bu esaslar; Selçuklu Sultanı adına hutbe okutmak, para kestirmek, yıllık vergi ödemek ve sadakatlarının teminatı olarak Selçuklu Devleti nezdinde rehine bulundurmak ve sefer sırasında yardımcı kuvvet vermek şartları gerektiriyordu. Buna karşı bu mahalli hükümdarlar yerlerinde kalıp hâkimiyetlerini sürdürüyorlardı. 
          Nahçıvan önüne gelen Sultan yaptırdığı teknelerle Aras Nehrinden ordusunu geçirdi. 14 yaşındaki oğlu Melikşah’ı buraya koyarak, yanında Nizamülmülk olduğu halde Melikşah, elindeki ordu kolu ile Nahçıvan Emiri Şeybanlı II. Ebu-Dulef de askerleriyle Melikşah’a eşlik ederek “Curz=Gürcü ve Abkhaz ülkelerine yola çıktı. Ağrı Dağları kuzeyine girdiler. Bundan sonrasını Şelçuklu kaynağı şöyle anlatıyor:
“Sultanoğlu Sultan Celalü’d-Devlet Melikşah” ilerleyerek “bir Kal’a’ya (Iğdır Korgan yerinde kayalık tepe üzerindeki “Şatık” denilen Hısar’a) hücum etti. Burada Rumların okçuları birçok İslam askerini öldürdü. Kâfirler yüksekte oldukları için aşağıya taşlar fırlattılar. Sonra Nizamülmük ve Khorasan Amidi, atlarından indiler. Piyade oldular. Sultan Melikşah, bir ok atarak Kal’a emirini boynundan vurdu. Sonra buradakiler yüksek tepelerin ardına kaçtılar. İslam askerleri gelip kalanları kılıçtan geçirdiler. Bunu müteakip Melikşah, Aras’ın sağındaki mustahkem Surmari denilen Kal’a’ya gitti. Bu Kal’a’da (Aras’tan alınan arklarla) akarsular ve bostanlar vardı. Bunu fethetti. Bunun batısında ve yakınında bir Kal’a (Kulp) daha vardı. Melikşah bunu da fethetti. Sonra harap etmek istediyse de Vezir Nizamülmülk; Muslümanlar için bu muhkem bir Kal’a, sağlam bir üstür ve (Arpaçayı-Aras kavşağı yanında  “Arşarunik”/Kazğızman –Deresi aşağısında) huduttur diyerek, onu bundan men etti. Nizamülmülk, Müslümanlar için bir üs olan bu Kal’a’ya bir takım bahadırlar yerleştirdiler).
          Böylece, 1064 ilkbaharında (Nisan) Selçuklu ordusunun bir daha geri vermemek üzere Bizanslardan fethettiği ilk Anadolu toprağı, Ağrı Dağları-Aras Nehri arasındaki “Sürmeli Çukuru” bölgesidir. 
            Selçuklu kaynağı, Veliaht namzedi Melik Şah’ın buradaki fethini çok güçlükle yaptığını, mumelagalı göstermemek için aşağıdaki ifadeleri kullanmıştır. 
           (Surmari’den sonra Kala’ya/Kulp’a koruyucular yerleştirilmesine muteakip) “Melikşah, Meryemneşin denilen bir şehre gitti. Burada rahipler, keşişler otururlardı. Nasara’nın Melikleri ve ahalisi, teberrük için burasını ziyarete gelirlerdi. Bu şehir çok metin idi. Bunun etrafında genişliği gözün alabildiği kadar (Arpaçay’ından alınan arkla, doğusunda yapılan geniş gölmeçten ibaret) bir su vardı. Nizamülmülk, burasını fethetmek için gemiler ve kayıklar yaptırdı. Gece-gündüz harp etiler; hiçbir dakika harpten hali kalmadılar.
          Nihayet Sultan Melikşah, surun şerefesine ip bağladı ve onunla duvara tırmandı. Her nasılsa suya düştüyse de Allah onu büyük bir felaketten kurtardı. Sudan salimen çıktıktan sonra kamet ve tekbir aldı (namaz kıldı) Köleler duvara tırmandılar. Ellerinde bulunan nacaklarla duvarı delmek istediler, çok uğraştılar, ellerinde bulunan naçaklar vurmaktan körleştiler. Çünkü sur demir çivilerle (kancalar ile) kenetlenmiş taşlardan ve demir levhalardan çok muhkem yapılmış ki, bu gece atların eyerleri üzerinde gecelediler. Bu gece tesadüfen bir zelzele oldu. Kala’nın şark tarafı yıkıldı. Nasranlilerin müdafa esbabı zayıfladı. Sabah olduğu vakitte Melikşah ve Vezir Nizamülmülk, memlekete girmeğe muvaffak oldu. Buradaki halk İslam dinini kabul ettiler. 
          Tuzluca İlçesi Yukarı Çıyrıklı Köyü kuzeyinde yükselen dağın güney eteğinde bir kümbet mevcuttur. Selçuklu işlemeciliği ile yapılan bu kümbetin ismi yöre halkı tarafında “Erdavut” olarak anılmaktadır. Burası ziyaret yeri olarak bilinmekte, yöre halkı burada adaklar kesip ziyaret etmektedirler. Anlatılanlara göre Melikşah Anı Şehrini fethe giderken Davut isimli askeri burada şehit olmuş. Melikşah anılan yerde Er Davut askeri için bir türbe yaptırmıştır. Bu türbe halen varlığını sürdürmektedir. Ancak  defineciler büyük bir kısmını tahrip etmişlerdir.
Tihrani,  XV. Yüzyılda ait eseri Kitab-Diyarbekriyye’de Doğu Anadolu’dan bahsederken, burasının dünyanın merkezi olduğunu, üç denize giden Fırat, Kür, Çoruh ve Aras nehirlerinin, bu bölgeden kaynaklandığını ifade etmektedir.
Aras Nehri ile Iğdır Tuzluca üstünde birleşen Arpaçay, Ortaçağ’da hayli haraketli hadiselere sahne olmuştur. Arpaçay’ın kıyısında Ani, Magasberd, Mreni Karabağ, Bagaran ve Digor gibi büyük kale ve şehirler bulunmaktadır. Arpaçayı ile Aras civarında ise iki önemli şehrin varlığı bilinmektedir. Golp/Kulp ve Surp Mari’nin, Bizanslılar zamanında Sasaniler’e karşı Limitae konumunda olduğu da malumdur. 
         Surp Mari, Aras nehrinin kıyısında, ovanın doğusunda Ağrı Dağı’na hâkim noktada kayalık zemin üzerinde kurulmuştur. Bizans kaynaklarında burası, Hagia Maria yani ‘Kutsal Meryem’ adı ile zikredilmektedir. Ermeni kaynaklarında ise Rumca ismin tercümesi olan Surp Mari kullanılmıştır. Surp Mari, İbn el-erzak, el-Hüseyni ve İbn-el Esir’de Surmari/Sürmari olarak geçmektedir.
       Sürmari, önce Türkmenler ve bunu takip eden yıllarda da Karakoyunlular tarafından Sürmeli’ye çevrilmiştir. Bunların bölgeye taşıdığı Dede Korkut destanında da, Sürmeli kullanışı göze çarpmaktadır. Sürmeli Kalesi ve şehrinin yer aldığı ovanın Ermeni kaynaklarındaki adı ise Airarat’dır. Karakoyunlular’a kadar Sürmeli büyük şehir olma özelliğini korumuştur. Ahalisi burada Kulp (Tuzluca) civarında Tekelti/Tekaltı/Tükelti ve Digor taraflarındaki dağlara çıkarak yaylak hayatını devam ettirmiştirler. 
            Aras’ın kuzeyinde, yüksek dağlar eteğinde bir tepe üzerinde kurulmuş bulunan Kağızman ile Sürmeli arasında yine eski bir yerleşme yeri olan Kulp Kasabası (Tuzluca İlçesi) yer almaktadır. Tuz yatakları ile meşhur olan bu İlçe, kuzeyindeki ovaya hâkim duruşu ile göze çarpmaktadır. Kulp’un doğusuna düşen Çinçavad deresi, Türabi köyü civarında Aras ile birleşmektedir. Kuzeyde Armavir ve Eruandaşat da, Sürmeli ile aynı kaderi paylaşmış olup, bugün harabe halindedir. 
           Bu bölgeyi ziyaret eden İspanyol elçilik heyetinden Ruj Gonzales de Clavijo 1404 yılında Korkan kalesini görmüş, buranın Sürmeli yakınlarında Bayazıt yolu üzerinde bulunduğunu ifade etmiştir. Azad Çayı üzerindeki Duvin, bölgenin en büyük ve önemli dini ve idari merkezidir. Nitekim Ortaçağ kaynakları da Duvin’den bahsetmektedir. Sürmeli’nin önemli tarihi olaylara sahne olduğu muhakkaktır. 

          Karakale Şehri gerçekten önemli komuma sahip bir yerde kurulmuştur. Karakale denilen mevki Iğdır-Tuzluca arasında Aras Nehrinin sağ sahilinde bulunmaktadır. Karakale: Eski Türk yerleşim yeri. Iğdır Ovası’nın batısında bulunup, Türkiye-Ermenistan sınırında yer almaktadır. Savunmaya elverişli bir konumda kurumuş olan Karakale Sürmeli Çukuru’un en eski yerleşim merkezlerinden biri olup Urartulara kadar eskilere dayanır. 1664 ve 1840 yıllarında meydana gelen depremlerde kale duvarları tahrip olmuştur. Birinci derece güvenlik bölgesinde bulunmaktadır. 
        Ağrı Dağı'nın kuzeybatı eteklerinde inşa edilen Surp-Mari / Sürmeli (Karakale), Iğdır Ovasının en büyük ve meşhur şehriymiş… Büyük tufandan sonra kuru toprak üzerine inşa edilen ilk şehrin, Nuh'un oğulları tarafından bu bölgede inşa edildiği inancı hâkimdir. Selçuklu kaynağı Ahbarü'd-Devleti's-Selçukiyye'de: "Bu kalenin içinde akarsular ve bostanlar vardı" denmektedir. 1664 yılında meydana gelen büyük depremde Iğdır Kalesinin yıkıldığı ve ahalisinin ovaya inerek bugünkü Iğdır şehrinin nüvesini kurduğu ileri sürülmektedir. 1927 tarihli Tahrir Defteri'nde Iğdır adlı nahiyenin varlığı, bu görüşü desteklemektedir. İspanyol Elçisi Ruj Gonzales de Clavijo, 29 Mayıs 1404 Perşembe günü öğle üzeri Iğdır/ Sürmeli'ye geldiklerini kaydetmektedir. Büyük tufandan sonra ilk inşa olunan şehrin Surmari (Sürmeli) olduğunu, şehrin kapısı üzerinde kuvvetli kuleleri olan bir kalesinin bulunduğunu kalenin iç içe iki kapsının olduğunu ve şehrin giriş kapısından vadi içine inilebildiğini belirtmektedir. 30 Mayıs 1404 Cuma günü Karakale'ye geldiklerini, bu kalenin bir kadın tarafından idare edildiğini, kendisinin Timur'a tabi olup ona vergi verdiğinden bahsetmektedir. Eskiden bu kalede şakilerin barındığını, civardan gelip geçen yolcuları ve kervanları soyarak geçindiklerini, Timur'un bu kaleye hücum ederek kaleyi ele geçirdiğini ve eşkıya reisini idam ederek kalenin idaresini reisin hanımına bıraktığını anlatmaktadır. Timur, kalenin tekrar eşkıya barınağı olmaması için, bütün kapılarını yıktırdığı ve bir daha kapı yapılmamasını yasakladığı belirtilmektedir. Clavijo, bölge gezilerinde Ağrı dağında yaygın otların bulunduğunu, bunlar arasında birçok sular (pınarlar) aktığını ve yolda pek çok şehir harabelerine, büyük taşlardan inşa olunmuş evlere rastladıklarını, dağın eteğindeki vadilerde bir takım böceklerden çıkarılan kırmızı boyalarla ipeklilerin boyandığını belirtiyor.

          Aras Nehri, Tuzluca İlçesinin kuzeyinde Halıkışla (Kars –Digor) köyünün güneyinde Arpaçay ile birleşir. Bu birleşim yerinin güneyinde yükselen Altınkayalıklar (Tuzluca) eski yerleşim yerlerinden biridir. Üzerinde kale ve gözetleme kuleleri mevcuttur. Altınkayalıklar karşısında Kız Kalesi bulunmaktadır. Aras Nehri bu iki kalenin arasında geçer Arpaçay ile birleşir. Aras Nehri buradan itibaren güçlenerek akar. Turabı köyünü (Tuzluca) geçene kadar Aras Nehrinin yatağı geniştir. Aras, Sürmeli Köyüne girdiğinde derin kalyonlar arasından geçer. Aras sola doğru kıvrılır. Sürmeli Köyünün hemen üstünde Sürmeli Kalesi bulunmaktadır. Sürmeli Kalesi, Karakale’ye yaklaşık 3 km uzaklıktadır. Sürmeli Kalesine ait kalıntılar halen bulunmaktadır. Özellikle Kale surları ile gözetleme kuleleri ayakta kalmayı başarmıştır. Sürmeli Kalesi Tuzluca İlçesine yaklaşık 14 km uzaklıktadır. Kale Aras Nehrine hakım üçgenimsi bir alan üzerinde yerleşmiştir. 
         Karakale ve yerleşim yerleri yaklaşık 200 dönümden fazlaca bir alanı kaplamaktadır. Karakale şehrinin sol yanından (kuzeyi) derin kalyonlar içinden akan Aras nehri geçmektedir. Güney kısmında geçerek adeta bir ada konumuna düşüren derin ve geniş vadi uzanmaktadır. Bu derin vadi kıvrılarak Aras nehri ile birleşmektedir. Bu vadi içerisinde derin mağaralar bulunmaktadır. Bu mağaralar incelendiğinde geçmişte sığınak yeri olarak kullanıldığı gözlenmektedir. Sel suları vadiden geçerek Aras’a dökülmektedir.  Aras Nehri ile güney kısmında bulunan derin vadi arasında bulunan bugün yasak bölge kapsamında olduğundan dokunulmayan arazilerinde geçmişte bostan ve diğer ürünler yetiştirilebilen bu toprakların çok verimli olduğu kaynaklarda da belirtilmektedir. 
         Karakale’nin iç kale 17x8 m ölçülerinde olup, kuzey, doğu ve güney duvarlarının kalınlığı yaklaşık 1.45 m’dir. Batı duvarlarının kalınlığı ise 2 m civarındadır. İç kale düzgün siyah kesme taşlardan yapılmıştır. Ayrıca küçük moloz taşların da dolguda kullanıldığı görülmektedir. İç kalenin doğusunda bulunan duvarda dört adet pencere bulunmaktadır. Kalenin batı duvarları halen ayakta olup, üst kısımları yıkılmıştır. Kalenin derin bir vadi içinde akan Aras Nehri ile çevrelene Kale, güney ve doğudan da derin yarlardan oluşan bir dere yatağı ile çevrilidir. Kalenin güney yamaçlarında da iki adet gözetleme kulesi mevcuttur. Tarihi kaynaklarda Karakale’ye ait iki giriş kapısı bulunduğu belirtilmektedir. Kalenin doğu ucunda bir kapı olduğu tahmin edilmektedir. Karakale’nin dört bir yanının surlarla kaplı olduğu gözlenmektedir. Sur kalıntılarında yaklaşık 1.50 ile 2 metre arasında kalınlığı olduğu anlaşılmaktadır. 
         Karakale’nin kuzey ve doğu yamaçları doğal kayalıklardan oluşmaktadır. Karakale’nin bulunduğu arazilerde çok sayıda yerleşim yerleri kalıntıları mevcuttur. Kalenin her tarafında çok miktarda seramik parçalarına rastlanmaktadır. Karakale yerleşim yeri 1956 yıllarına kadar talan edilmiştir. Yapılar sökülmüş, hamam taşları ve diğer önemli malzemeler para karşılığı kamyonlara yüklenerek satılarak ticaret yapılmış. Karakale yerleşim yerinin güney batısında bulunan Sürmeli Köyünün mezrası Pirli köyü sakinlerinin kontrolünde bu satış işi yapılıyormuş. Karakale yerleşim yerinin 3 km doğusunda baraj yakınında bir sınır karakolu yapılmış 
Karakale’nin Aras Nehrine bakan yamacı doğal kayalıklar üzerine oturtulmuştur. Aras Nehri bu derin vadi içerisinden geçmektedir. Bu derin vadi Karakale Karakolu’nu geçerek Çalpala Köyüne (Iğdır Merkez) kadar devam etmektedir. Karakale yerleşim yerinin yaklaşın 4 km doğusunda Aras Nehri üzerine kurulmuş baraj bulunmaktadır. Bu barajdan Iğdır ve Ermenistan’a eşit su dağıtılmaktadır. Barajın yaklaşık bir km aşağısında “Serdarabat” Köprüsü bulunmaktadır. Köprü ismini Sahat Çukurunda bulunan eski Türk yerleşim yeri olan Serdarabat kentinin isminden almıştır. Serdarabat Köprüsü Osmanlı-Rus savaşları sırasında 1904 Yılında Ruslar tarafından yapılmıştır. Serdarabat köprüsüyle ilgili olarak İsmet İnönü’nün Şark Seyahati Raporu (1935)   şunları bahsetmiştir.
Iğdır Ovası’nın diğer büyük meselesi de Aras Nehri’nden sulama işidir. Aras Nehri’nin yarı suyu ahden bize aittir. Biz bu yarı sudan iptidaî harklarla istifade etmeğe çalışıyoruz. Ruslar Aras üzerindeki bentten büyük bir kanala su alıyorlar ve bu kanaldan ovayı suluyorlar. Aynı tertip bizim tarafta olmadığı için halk pek sızlanıyor. Karakale’deki Serdarabad Barajı’nı Türkiye ve Rusya toprağında Ermeni Başvekil Muavini ve Ziraat Nazırı ve işletme mühendisleri ile beraber tetkik ettik. Bent, her iki memleket hesabına yapılmış; kendi hesabımızı borçlu bulunuyoruz. Bendin Rus tarafında su alacak ve boşaltacak kapaklar yapılmıştır. Bu kapak tertibatı ve bir ana kanal bizim tarafta yoktur. Bunları yapmak ne kadar para demek olduğunu tahmin edecek bir istinat malûmatı bulamadım. Kapaklar için yetmiş; seksen bin liradan bahsettiler. Kanalla beraber hepsi bir iki yüz bin lira içindedir. Bu masrafları dönüm başına bir sulama ücreti alarak halka ödetmek mümkündür. Bu halde iş, Ziraat Bankası ile bir malî ve taahhüt tertibine taallûk ediyor denebilir. Asıl mesele inşayı hangi mühendisin, hangi malzeme ile yapabileceğidir. Suyun doğru taksim olunması gibi nazik bir hudut meselesini Ruslarla beraber halletmekte isabet ederiz zannederim. Zaten çimento, demir malzemesi ancak Rusya’dan alınabilir. Aras Kanalı’nın yapılması bizim yalnız iktisadî menfaatimiz değil, halka karşı siyasî vazifemizdir. Meseleye acele temas etmek zorundayız. Hudut üzerinde her yerde karşı tarafla müsavi şeraitte olmak devletimiz için mühim bir siyasî mevzudur. Ufak masraflar ve dikkatlerle bunun temini müşkül değildir. Fakat çok ihmal vardır. Bu mülâhazayı kanal için değil, her şey için söylüyorum.

Iğdır ve çevresinde bulunan kalelerden tarihi kaynaklarda isimleri belirtilmektedir. Kitab-ı Dede Korkut’ta Arkuri Yatan AlaTağ (Argı/Ağrıdağ) adının başında görülen ismi taşıyan bu kasaba 1840 Ağrı püskürtmesinde lavlar altında kalmıştır. Burası Osmanlı Tahrir Defteri’nde Sürmeli ahalisinin yazın yayladığı yer olarak “Yaylak-ı Arkuri” diye gösterilmiştir.

Karakale Şehri, Aras Havzasında bulunan en büyük alana sahip bir yerleşim yeridir. Bu Kalenin en büyük özelliği Sürmeli Ovası düzlüğünde ve Aras Nehrinin kıyısında bulunmasıdır. Karakale’nin batı doğrultusunda Aras Nehri kıyısında Sürmeli Kalesi, daha ileride Altınkayalıklar ve Aras Nehrinin solunda Kız Kaleleri bulunmaktadır. Altınkayalıklar ve Kız Kalesi Karakale Yerleşim yerinin bir nevi, gözetleme görevi yaptığı anlaşılmaktadır.  Altınkayalıkların güneyinde ise Tekaltı, Gaziler Kız Kalesi ve Köroğlu kaleleri önemli kalelerdendir. Karakale’nin doğusunda Ağrı Dağı eteklerinde önemli kalelerden biri olan Korhan/Korkan Kalesi ile Karakale arasında büyük bir bağlantı olduğu aşikârdır. Tarihi kaynaklarda da Korhan Kalesi yaylak olarak kullanıldığı belirtilmektedir. Aras Havzası’nı kontrol altında tutan kalelerden en önemlileri Korhan Kalesi (Ağrı Dağı kuzey yamacı), Şedik Kalesi (Karakale güneyi) ve Köroğlu Kalesi (Karakale güney batısı) bulunmaktadır. Bu kalelerin yanında irili ufaklı birçok kale bulunmaktadır. Karakale üzerinde halen bilimsel bir çalışma yapılmamıştır. Uzmanlarca yapılacak olan çalışmada Karakale Şehrinin önemi ortaya çıkacağı aşikârdır.
      Ziya Zakir ACAR

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası