REBEZE ÇÖLÜNDE BİR ŞEHİT: EBU ZER EL GIFARİ

Tarih : 2019-09-16 / Kategori : Kültür & Sanat

REBEZE ÇÖLÜNDE BİR ŞEHİT: EBU ZER  EL GIFARİ

       Öğretim Görevlisi Sözer AKYILDIRIM
       IĞDIR ÜNİVERSİTESİ
         Bu hikâyenin kahramanı çölün cesur çocuğudur; elinin darlığına ve sıkıntısına rağmen her zaman Ar sahibi olmuş, gökyüzünün bile üzerine merhamet gözyaşları döktüğü mağrur bir çöl çocuğu… Denizlerin kıyısına oturmuş yüzyıllardır güneşin ateşi altında susuz kalmış, ama gururu yüzünden su içmek için denize baş eğmemiş bir çöl çocuğu…
 

       Cündeb bin Cünade bin Süfyan, lakabı Ebu Zer, Ebu Zer el-Gıfari.İslamı ilk kabul eden sahabelerden biriydi.Beni Gıffar  kabilesindendir.Peygamberimiz tarafından övülen dört İslam  büyüğünden biridir.Peygamber efendimiz tarafından övülen diğer  üç sahabenin  isimleri şunlardır.Selman-ı Farisi,Mikdad ve Ammar bin Yasir’dır. Erken dönem Müslüman tarihçi Taberi’ye göre, Ebu Zer İslamı kabul eden dördüncü veya beşinci kişidir.
       O İslam Peygamberinin tevhide  çağırmasından üç yıl  önce  tevhidi bulan,Gıfar kabilesinin yaşadığı ,  çölünün  derinliklerinde,şirk Cahiliyesin de fıtratıyla Allah’ı bulup İslam’dan üç yıl  önce BİR olan ALLAH’a namaz kılan adam…İslam  Peygamberinin nübüvvetini ilanından sonra İslam’ı kabul  eden kişiydi.Çünkü o mesajı arıyordu ve tüm hayatını Vahyi ve Risaleti beklemekle geçirmişti.Onu  Mekke’de Peygamberin evine götüren , on yaşındaki çocuk Ali’ydi.
Peygamberin evinden çıktı. Eşitlik mesajı ve tevhidi imanı müşrikler arasında ilan etmek için Hira’dan inen Muhammed gibi Peygamberin evinin bulunduğu Safa Tepesinden indi. Puthane haline gelen Kâbe’de putların karşısına dikildi, Putperestliği şirk ve ailevi seçkinlik haline getiren putperestlere haykırdı, yalnız, kimsesiz ve silahsızdı. İsyan eden Ebuzerin başına üşüştüler, işkence ettiler, öldürmek kastıyla saldırdılar. Ebuzer bayılarak yere yığılmıştı, insanlar hala başına, göğsüne ve böğürlerine tekmeler indiriyordu. Peygamberin amcası Abbas geldi onu müşriklerin elinden kurtardı…
        Ebu Zer Gıffari mücadelesinde hep yoksul, fakir, yetim ve öksüzlerden yana tavır koymuştur. Emevi Saltanatının maddi değerleri karşısında verilen rüşvet ve makamlarını elinin tersiyle itmiştir. O servet sahipleri ile mücadele etmiş KAMU MALI talancılarını deşifre ederek sokak sokak  halka anlatmış, Altını, Gümüşü, Parayı biriktirenlerle yoksulun hakkını yiyenlerle savaşmış, kendiside  hep yoksul yaşamıştır. Ebu Zer Şam’ın ve Medine’nin Aristokratlarını eleştirerek,  çığır açmış takva sahibi bir Müslüman’dır.
        Hz.Osman dönemindeki gidişattan pek memnun olmaz. Şam’a gider. Şam valisi Muaviye’nin saltanat ve debdebe içindeki haksız yönetimine isyan eder. Muaviye’nin karşısına çıkıp ona TEVBE SURES’nin 34-35.  ayetlerini haykırır. :
34-Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allahın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.
35-O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve ,’’İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi, tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı !’’denilecek.
Muaviye  Hz.Osman’a mektup yazarak’’bu deliyi buradan al yoksa onu öldüreceğim’’der. Kısa süre sonra, rahatsızlık ve eziyet dolu bir yolculukla Ebuzer, Medine’ye gönderilir.
Ebuzer’i set ağaçtan semeri olan bir deveye bindirdiler. Beş Rumi vahşi köleyi onu götürmek üzere görevlendirdiler. Bunlar Muaviye’nin emriyle Ebuzer’i hızla götürüyor, Şam ve Medine arasında bir kez bile dinlenmesine fırsat vermiyorlardı. Öyle ki bacaklarının derisi soyuluyor ve canı çıkmak istercesine göğsünü sıkıştırıyordu. Büyük bir sıkıntıya düşmüştü. Yüzünde şiddetli bir üzüntü ve sıkıntının izleri okunuyordu. Zihninde Medine’de Peygamberle birlikte yürüdükleri gün canlandı. Peygamber ona şöyle demişti: ‘’Benden sonra başına bir bela gelecek.’’Ebuzer sormuştu :’’Allah yolunda mı?’’.’’Evet Allah yolunda’’.Ebuzer :’’Allahın rızasına rızayım’’dedi. Kalbi güven ve sebatla doldu. Çehresini kaplayan hüzün bulutları dağıldı, kalbi huzur doldu. Akşamüstü Medine’ye vardı. Ebuzer aynı muhalefeti burada da sürdürür. Halife Osman, Ebuzer’i ikna edemez. Aradaki tüm köprüler yıkılmıştır. Ebuzer Mekke’ye gitmek ister. Kabul edilmez, Şam’a gitmek ister. Halife ona;’’ Sen Şam’ı viran ettin. Seni oradan bu yüzden getirdim. Şimdi tekrar seni Şam’a mı göndereyim? Der.’’Irak’a gitmek ister o talebi de kabul edilmez. Seni Rebeze’ye gönderiyorum. Etrafındakilere emir verir, Ebuzer’i Mervan ve sopalı adamlarla sarayından attırır ve şu talimatı verir :’’Onu örtüsüz tahta semeri olan bir deveye bindirip, Rebeze’ye kadar götürün. Orada ona hiç kimse dost olmasın’’
Ebuzer ve Mervan yola çıktı. Halk korku ve baskıdan ondan uzak durdu. Ali, Ebuzer’in sürgün edildiğinden haberdar olunca şiddetle ağlamaya başladı ve hasretle söylendi: Peygamber’in vefalı dostuna neler de yapıyorlar? O an Ali, Hasan, Hüseyin, kardeşi Akil, Abdullah b. Cafer ve Ammar b.Yasir ile birlikte ile birlikte Ebuzer’in peşinden harekete geçtiler. Mervan araya girdi, engellemeye çalıştı. Ali aldırış etmeden Ebuzer’le yola çıktılar. Rebeze’ye vardılar. Bineklerinden inip sohbete daldılar. Ayrılık vakti gelip çatınca Ali kalktı, Ebuzer gam düğümünün boğazını sıktığını, neredeyse kalbinin parçalanacağını hissediyordu. Ali’nin omuzlarından tuttu. Hasret dolu bakışlarını çehresinden ayırmadan Ali’yi bağrına bastı. Ebuzer’in iki gözünden yağmur gibi gözyaşları boşalıyor, susuz ve hasret yüklü bakışlarını Ali, Hasan ve Hüseyine yöneltti, ağladıkça ağladı. Ali bu yaşlı ve vefalı dostunu, bu çölde tek başına uğursuz kaderine terk etmesi gerektiği için çok üzgündü.
Muaviye, Osman’ın Ebuzer’i  Rebeze’ye sürgüne gönderdiğini duyunca, karısını da onun yanına sürgün etmeye karar verdi.
Ebuzer Rebeze çölünde kıt kanaat yaşamaya çalışıyordu. Ne gelen vardı, nede bir giden. Geçim sıkıntısı onu zorlamaktadır; karısı kızı ve oğlu açlıktan bitap düştüler. Ebuzer’in bütün bu işkence sıkıntılara karşı bir tesellisi vardı. Kesin olarak biliyordu ki tüm bu perişanlıklara Allah yolunda, mahrumların ve sefillerin özgürlüğü için katlanıyordu. Canını tüm bela ve musibetlere siper etmiş, kendini tüm meşakkatlere tahammül edecek şekilde hazırlamıştı. Yoksulluk ve açlık onları sıkıştırıyor, hayatı zorlaştırıyordu. Sonunda kızı, yaşlı babasının gözleri önünde açlıktan can verdi. Ancak açlık ve yoksulluk kurdu bununla da doymayıp bu sefer oğluna saldırdı.
Ebuzer’in oğlu’da açlıktan öldü. Bu yürek yakan acıyı unutmak için Allah’a dayandı. Cesaretini topladı; gözlerini açtı, yanaklarına süzülen yaşları silkerek kararlılıkla oğlunun cesedini kaldırdı. Alevler gönlünü yaktığı, bağrını yiyip bitirdiği halde oğlunu kefenleyip toprağa verdi.
Oğlunun kabrinin yanından kalktı. Açlık henüz onlardan el çekecek gibi değildi. Peygamber’in bu vefalı iki dostu, Ebuzer ve Ümmü Zer, bu kahraman kadın ve eşi, birkaç gün açlık içinde kaldılar ve içtenlikle ölümü beklediler.
*
Çöl ıssız ve  sesizdi.Rebeze’de yer gök sanki bu karagünlü iki kahramanı izliyordu. Ölüm yaklaşmıştı. Ebuzer’in dizleri tutmuyordu. Başı göğsünün üzerine düşmüştü iki kanadı kırılmış bir şahin gibiydi. Karısı, Ebuzer’in yüzünde ölümün izlerini gördü. Baygın düştü. Karısı artık tahammül edemiyordu. Bütün sabrı tükenmişti. Ağlamaya başladı. Gözyaşları yağmur gibi boşalıyordu. Ebuzer gözünü açıp karısının öyle ağladığını görünce ‘’Neden ağlıyorsun?’’diye sordu. Karısı :’’senin bu çölün ortasında öldüğünü görüyorum, hiç bir şey yapamıyorum. Ne sende ne bende seni kefenlemeye yetecek kadar bile bez yok ‘’dedi.
*
Ümmü Zer, çölün en uzak noktalarına bakıyor, ıssız çölde kimseleri göremiyordu. Ansızın gözüne çölün ortasında hızla ilerleyen karartılar gördü. Ümmü Zer el sallayınca fark edildi. Kafile ona doğru ilerledi. Sordular : ‘’Burada, bu ıssız çölde ne arıyorsun ey Allahın kulu? Ümmü Zer ’’Bir Müslüman burada ölmek üzere. Onu kefenleyin ve ücretinizi Allahtan alın ‘’dedi. Ölen kişinin peygamberin dostu Ebuzer olduğunu öğrendiler. Ensar’dan bir genç Ebuzer’i kefenledi. Orada bulunan topluluk Namazını kılıp bir taşın kenarında, çölün yumuşak kumları altında onu toprağa verdiler.
*
Ensarlı genç, kabrin kenarında durup:
‘’Ey Rabbim! Bu Peygamberin dostu ve senin itaatkâr kulun Ebuzer’dır. Senin yolunda müşriklerle savaştı. Allahım! Ebuzer inancında ve imanında değişiklik yapmadı. Gördüğü kötülüklere karşı diliyle ve kalbiyle mücadele etti. Bu yüzden ona işkence edip sürgüne gönderdiler. Onu kimsesiz bıraktılar. Tek başına gurbette öldü. Ey Rabbim! Ebuzer’i mahrum kılıp evinden ve peygamberinin hareminden uzaklaştıranı yok et’’.Orada bulunan topluluk hep bir ağızdan âmin dediler. Allah resulu doğru söyledi: O yalnız yaşar, yalnız ölecek ve yalnız haşrolunacaktır.

SONUÇTA:

Ebuzer bir yol ayrımıdır.
Ebuzer küllerinden yeniden doğmaktır.
Ebuzer zalime karşı mazlumun içli çığlıdır.
Ebuzer bir tavırdır, bir duruştur.
Ölümün pahasına hakkı ve sabrı tavsiye etmenin, Allah’tan başka hiçbir güce hamd etmemenin, O’ndan başka otorite tanımamanın ve kâinatta yaratılmış olan her şeyin O’nun mülkü olduğu gerçeğinin yaşanmış bir örneğidir.
İslam Peygamberi buyurdu ki :’’ALLAH EBUZER’E RAHMET ETSİN, YALNIZ YOL ALIR, YALNIZ ÖLÜR VE YALNIZ DİRİLTİLİR’’

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.