Türk Japon Vakfı Başkanı, Prof.Dr. Nejat Bora Sayan: “Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinin sağlamlığı Türk Dünyasının varlığını güçlendiren bir birliktelik sanırım”.

Tarih : 2020-01-18 / Kategori : Genel Haber

Türk Japon Vakfı  Başkanı, Prof.Dr. Nejat Bora Sayan: “Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinin sağlamlığı Türk Dünyasının varlığını güçlendiren bir birliktelik sanırım”.

“İlk yıllarda gittiğim Azerbaycan ile şimdiki Azerbaycan arasında çok büyük fark var.”
Müsahibimiz Kardaş Ülkede yaşayan hemşehrimiz, Türk Japon Vakfının Başkanı Prof. Dr. Nejat Bora Sayandır.
-Nejat bey, öncelikle sizden okurlarımıza kendinizle ilgili bilgi vermenizi rica edecektik…

 
-Öncelikle bana böyle bir röportaj yapma şansı verdiğiniz için şahsınıza ve kurumunuza teşekkür etmek isterim. 12.10.1958 yılında Iğdır’da doğdum. Ana atam Hüseyin Yaycı 1927’lerde Batum üzerinden Iğdır’a kız kardeşi Sakine hanımla birlikte geliyor iki erkek kardeşi Nahçıvan’da kalıyor. Dedemin ailesi Abdullayev olarak bilinen bir aile.Aile’nin Nahçıvan’da kalan kanadı okumuş ve siyaset yapıyor.Örneğin Prof.Dr Memmed AbdullayevNahçıvan’da Sağlık Nazırlığı yapmış.Dedem  Hüseyin Yaycı Iğdır ın önde gelen iş adamlarından ayrıca Iğdır siyasetinde etkin bir isim.Babamın babası Esat Sayan, Iğdır Melekli Köyüne Melikşah döneminde 1300’ lerde gelmiş önemli bir ailenin küçük oğlu.Sülale yörede  Dolabı sülalesi,Ramazanoğlu veya Mazanof olarak biliniyor oldukça geniş bir aile.Bugün için Iğdır’da bilinen Sayan,Tufan,Çatak,Kuban ve Akgün soyadını taşıyan ailelerinin tamamı aslında Dolabı Sülalesinin fertleri.Dedem ailenin ticaret kanadını yönetirken abisi Ali Ekber Tufan siyasi ve askeri ayağına yön veriyor. Soyadı kanununun yanlış uygulanması ile dedem Sayan, abisi Ali Ekber ise Tufan soyadlarını almak durumun da kalıyor. Dedem, babamlar çok küçükken vefat ediyor. Babamları amcaları Ali Ekber Tufan büyütüp okutuyor.Rahmetli büyük amcam Ali Ekber Tufan Difai Gizli Teşkiletı Erivan bölge sorumluluğu ardından,Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin Erivan ve Iğdır Böldesi, Müsavat Partisi Milletvekili olarak Tiflis ve Bakü Meclisinde olmuş,savaşan iki toplumun iki lideri olarak Ermenistan Orduları Komutaanı Drastamat Kanayan ile karşı karşıya gelmiş ve birçok kez Ermenileri mağlup etmiştir.Gene,büyük amcam Hacı Ali Ekber Tufan tanınmış ilk Türk Cumhuriyeti olan Iğdır Milli Cumhuriyetinin kuruluşun da yer almış (04.04 1917 1920)ve 720 delegenin oyları ile ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Gördüğünüz gibi çocukluğum bu iki güçlü Azeri ailede ,Azeri kültürü ve milli değerleri ile yoğrularak geçti. Rusya’nın dağılımına kadar ,Azerbaycan’lı kardeşlerimizin özgürlüğü, oradaki akrabalarımıza kavuşma heyecanını yüreğimizde aile olarak hep taşıdık. 
İlk-Orta-Lise eğitimimi Ankara’da tamamladıktan sonra 1977 yılında girdiğim Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden 1982 yılında mezun oldum. Aynı yıl fakültemde, Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim dalında araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. 1987 yılında bilim doktoru ünvanını (PhD) aldıktan sonra 1987-1989 tarihleri arasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde (GATA) Vatani görevimi yaptım. 1989 yılında Üniversite Doçent ünvanını aldım. 1989 yılı Ekim ayında Japon Milli Eğitim Bakanlığı’nın bursu ile Osaka Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Cerrahi bölümünde misafir öğretim üyesi olarak 18 ay görev yaptım. Bu süre zarfında akademik bilgi ve becerilerimi arttırırken Japon toplumunu, kültürünü ve dilini öğrenmek için çaba harcadım. 
1991 yılında Ankara Üniversitesi’ndeki görevime geri döndüm. 1994 yılında Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekan yardımcılığı görevine atandım. İki dönem yani altı yıl Fakülte’nin Başhekimlik ve Dekan yardımcılığı görevini birlikte yürüttüm. 1996 yılında TÜBİTAK Bursu ile The London Royal Hospital’da mesleki çalışmalarda bulundum ve Profesör ünvanını aldım.
2000 yılında fakültemde Dekan olarak seçildim ve Yüksek Öğretim Kurumu tarafından Dekan olarak atandım. 2010 yılına kadar üç dönemden fazla bu görevi onurla yaptım. Dekanlık sürem benim için çok önemli bir dönemdir. Çünkü o yıllarda 2001 yılında Azerbaycan’a gitme ve oradaki akrabalarımı ve meslektaşlarımı tanıma şansı buldum. O yıldan itibaren tüm gayretimle, yüreğimle ve beynimle Azerbaycan’lı meslektaşlarıma destek olmaya çalıştım ve hala da çalışmaya devam ediyorum. 
Bu arada 2005 yılında Japon Dışişleri Bakanlığı ödülünü,2015 yılında Japon İmparatorluk Nişanını aldım. O olaydan sonra daha bir gururverici olayaynı yılda Osaka Üniversitesi’nde Nejat Bora Sayan Sempozyumu’nun düzenlenmesi oldu ve o sempozyuma beni, eşimi ve aynı üniversiteye gönderdiğim beş talebemi davət etmişlerdi. Bir bilimadamı için bundan daha güzel başarı olamaz diye düşünüyorum.
2015 yılında kendi isteğimle emekli olarak özel muayenehanemi açtım. Diş hekimi olarak eşimle birlikte çalışıyorum.Evliyim, Maral ve Zeynep isimli iki kızım var.
-Biraz da okurlarımıza başkanı olduğunuz Türk Japon Vakfı’ndan bahseder misiniz? Başkent Ankara’da hangi toplantıları düzenliyorsunuz? Vakıf olarak Türkiye resmi kurumlarıyla ilişkileriniz hangi düzeyde?
- Eylül 2019’da Başkanlığı’nı üstlendiğim Türk Japon Vakfı 1993 yılında Sayın Prof. Dr. C. Tayyar Sadıklar Başkanlığı’nda o dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in himayelerinde kurulmuş dünyada finansman örneği pek olmayan ender Vakıflardan biridir. 
Vakfın kuruluş amacı Japon kültürünü, ekonomisini eğitim sistemini ülkemizde tanıtabilmek, oldukça uzak mesafeye rağmen ekonomik işbirliğini arttırabilmektir. Kuruluşundan günümüze değin oldukça önemli etkinliklere ev sahipliği yapmış bir Vakıfız. Vakfımızda Japon İmparatorluk ailesi mensupları Altes Prens Takahito Mikasa,PrensTomohito Mikasa ve Prenses Akiko  Mikasa’yı ağırladığımız gibi ülkemize gelen tüm Japon Başbakanları Kouzimi ve Abe, birçok Bakan ve Japon Türk Parlementerler Grubu Milletvekilleri vakfımızı ziyaret etmiştir.Yani Vakıf olarak Türk Japon İlişkilerinde oldukça önemli bir yere sahibiz. Japonya ile 2013 yılında imzalanan ve şu anki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Japon Başbakanı Sayın Abe’nin imzası bulunan Ortak Bildiri’de, Vakfımızın öneminden ve desteklenmesi gerekliliğinden bahsedilmiştir.
Vakıf içerisinde Japon kültürünü, tarihini, eğitim sistemini, tanıtıcı birçok önemli etkinliklerin yanında ülke ekonomimizi, siyasetimizi ilgilendiren konularda etkinlikler düzenlenmektedir. Örnek verecek olursak Vakıf çatımız altında “ Tarih Boyunca Türk veErmeni İlişkileri” başlığı altında düzenlediğimiz bir sıra konferans bulunmaktadır. 
-Türkiye– Azerbaycan ilişkilerini ta başından takip eden birisisiniz. Azerbaycan kökenli bir  doktor,aynı zamanda bir vakıf başkanı olarak bu ilişkileri, onun gelişim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Azerbaycan’la ilişkilerimiz tarih boyunca hep çok yakın olmuştur. Bir Azerbaycan sevdalısı olarak bu durum beni çok memnun ediyor.Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Yüce Önder Atatürk de 1933 yılında, 1990’lı yılları görerek Rusya bir gün dağılacak orada bulunan dili, dini, kültürü bir kardeşlerimiz var. Onlara yaklaşmamız gerek demiş. Azerbaycan’ın özgürlüğüne kavuştuğu 1991 yılından beri her iki ülke ilişileri, Sayın Haydar Aliyev’in de dediği gibi “Tek Millet, İki Devlet” sözü çerçevesinde , ekonomik, sosyo-kültürel, politik alanda süreç içinde siyasi değişimlere rağmen hiç bozulmadan yürütülüyor. 
Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinin sağlamlığı Türk Dünyasının varlığını güçlendiren bir birliktelik sanırım. İki ülke siyasileri de bunun farkında ve ilişkiler güçlenerek devam ediyor. Ancak, unutulmamalı ki; ülkelerimiz arası işbirliğini sadece hükümetlere bırakmak kolaycılık olur. Her iki ülkede kurulmuş olan ve kurulacak olan Sivil Toplum Örgütleri de iki ülkenin her konudaki işbirliğinde rol almalıdır.İşte o zaman kazanacağımız ekonomik ve siyasi güçle, birliktelikle güçlü bir Türk Dünyası yaratabiliriz.
-Azerbaycan’ın Türkiye’de gerçekleştirdiği diaspora faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce, bu konuda faaliyet hangi yönde olmalı?
-Hatırladığım kadarıyla, Azerbaycan’daki Diaspora çalışmaları Benim Azerbaycan’a ilk gittiğim 2001 veya 2002 tarihlerine denk gelir. O dönemde Cumhurbaşkanı olan Sayın Haydar Aliyev yurtdışında yaşayan Azerbaycanlılar ile ilgili bir çalışma başlattı ve gene yanılmıyorsam 2008’de de günümüzde ki Diaspora çalışmaları başlatıldı. 
Diaspora Bakanlığı dünyanın birçok yerinde çalışma gurupları oluşturdu. Dağlık Karabağ ve Azerbaycan topraklarının işgali Diaspora faaliyetlerinin ana amacı oldu. Bu amaç doğrultusunda, yurtdışında yaşayan Azerbaycan’lılar ana vatanları ile iletişime geçebilme dillerini, kültürlerini gelecek nesle öğreterek yaşatma, Azerbaycan’ın sosyo-ekonomik, politik, kültürel, eğitimsel konularda bilgi sahibi olma ,karşılıklı dayanışma içinde birlikteliklerini sağlama, kurma şansını yakaladı. 
Azerbaycan’daki genel Diaspora çalışmaları bu çerçevede, kuruluş amacı çok doğru. Güçlü bir Türk Dünyası oluşturmak ve Azerbaycan’ın işgal edilmiş toprakları Dağlık Karabağ sorununu tüm dünyaya anlatmak. 
Olaya böyle baktığım zaman, Türkiye’de bana göre olmasından çok Azerbaycan ismi altında faaliyet gösteren Sivil Toplum Kuruluşu var. Beni üzen bu sivil toplum kurumları eğer tek bir amaca hizmet ediyorlarsa, etmek istiyorlarsa neden bu bölünme. Tüm bu farklı kuruluşlar eğer tek bir çatı altında toplanırsa sinerjilerini birleştirirlerse hedefe o kadar çabuk ulaşılamaz mı?
Sanıyorum, Diaspora Bakanlığı’nın yapacağı en önemli adım Türkiye’de ve Dünya’da bu bölünmüş kurum ve kuruluşları ortak amaç ve hedef doğrultusunda bir araya getirmek olmalıdır. Unutmayalım ki, beyinle, yürekle yapılan tüm mücadelelerde ortak akıl ve ekonomik güç çok büyük önem arz eder.
-Azerbaycan’da yılda en azından birkaç kez bulunuyorsunuz. Nasıl bir etki bırakıyor üzerinizde? Değişimi, gelişimi farketmek mümkün, değil mi?
-Azerbaycan’a ilk ziyaretim 2000’li yılların başı söylediğim gibi. Aradan geçen 20 yılda gerçekten Azerbaycan çok büyük ölçüde değişti. Değişim biliyoruz ki, iki yöne de olabilir yani iyiye ve kötüye. Azerbaycan’daki değişim büyük onurla ve gururla söylemek isterim ki, hep ileriye doğru oldu ve gelecekte de böyle olacağına yürekten inanıyorum.
İlk yıllarda gittiğim Azerbaycan ile şimdiki arasında çok büyük farklılıklar var. Bunu ben yaşadığım, gibi akademik çalışmalar için zaman zaman benimle birlikte Azerbaycan’a gelen Türk akademisyen arkadaşlarım da vurguluyor. Bu da beni mutlu ediyor. Bu yılın Mart ayında eşimle gittiğim bir bilimsel toplantıda bunu bir kez daha yaşadım.  Gelecekte milli gelir dağılımı tüm halka yayıldığında ve kişi başına düşen gayri safi milli hasıla arttığında bence Azerbaycan’ın yükselişi kesintisiz devam edecektir. 
-Son olarak sitelerimiz aracılığıyla Azerbaycan’a bir mesajınız var mı? Neler diyeceksiniz?  
-Azerbaycan’a vereceğim tek mesaj, kültürümüzü, örf ve ananelerimizi koruyarak tarihimize sahip çıkması, eğitime gereken önemi vererek Türk Dünyasında ve Dünya’da siyaseten ve ekonomik olarak güçlenerek yoluna devam etmesi yönünde olacaktır. 
Söyleşi: Oktay Hacımusalı

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.