HAYDAR ALİ RZA OĞLU ALİYEVİN MİLLİ SİYASET DOKTRİNİ

Tarih : 2020-06-01 / Kategori : Kültür & Sanat

HAYDAR ALİ RZA OĞLU ALİYEVİN MİLLİ SİYASET DOKTRİNİ

                                                 Yadigarov Tebriz Abdulla oglu
                                 Azerbaycan Ulusal Bilimler Akademisi, İktisat Enstitüsü,
                               “Küreselleşme ve Uluslararası Ekonomik İlişkiler” Bölümü,
                                         Kıdemli Araştırmacı, İktisat Felsefe Doktoru
 
 
HAYDAR ALİ RZA OĞLU ALİYEVİN MİLLİ SİYASET DOKTRİNİ
 
 
Azerbaycan Halkının Genel Ulusal Lideri H.A. Aliyev ekonınıik-sosyal alanda

 ‘Petrol-siyah altın” diyarı olarak tanınmış Azerbaycan’ı tarım ülkesine dönüştürmek bolşevik ideologlarının güttüğü başlıca amacdı. Bu yönde planlı biçimde, birbirini izleyen işler yürütülürdii. Bu bir gerçektir ki, pamuk tarımı, hububat, sebzecilik, tütünçülük vb. gibi tarım alanlarının gelişmesi olumlu haldı. Ama ülke ekonomisinde sanayi payının tarımsal sektöre feda edilmesi ülkeyi hammade deposu olarak kullanmak ve bilimsel-kültürel ilerlemeyi önlemek için önceden düşünülmüş aksiyon idi. Böyle bir gelişmenin ise ülkenin istikbali için felaketli olacağını herkesten daha iyice anlayan Haydar Ali Riza oğlu anormal bir durumda öteki yöneticiler gibi tatlı vaatlerde ve suçlular arayışında bulunmak yerine eylemeli işler gördü.
 
Öncelikle sanayi sektörünün özel yeri gitgide genişlemeye başladı. Bakü petrol akademisi gibi tanındıysada Sumqayıt büyük Kimya merkezi haline geldi. Gence‘de, Nahçivan’da, Mingeçevir’de, Çirvan’da ve Cumhuriyetin diğer mıtaka merkezlerinde sanayi kurmak için büyük gayretler harcanarak güçlükle izin alındı. Bakü’de kondisiyoner fabrikası kuruldu, yeni yollar yapıldı, stratejik bakımdan mühim önem taşıyan Bakü-Balaken, Bakü-Hankenti demiryolları işletmeye açıldı.
 
Azerbaycan’ın ekonomisinde sanayi hacminin büyütülmesi enfrastrüktürün değişmesini belirledi; bu ise aynı zamanda nüfusun sosyal durumunun iyileşmesini hem de bileşiminin değişmesini sonuçlandırdı. Sanayi sektörünün kuvvetlendirilmesi kültürün, bilimin, öğrenimin, S.S.C.B.’ye dahil Cumhuriyetlerle ve birçok devletlerle ilişkilerin gelişmesini büyük ölçüde etkiledi. Bir Cumhuriyet (hatta biçimsel bağımsızlık halinde bile) olarak Azerbaycanı dünyaca tanınmasında keşin bir değişiklik oluştu. Tarım ülkesi olarak kalan (petrol sanayisi hariç) Azerbaycan’ın sanayileşmesi gelecekteki bağımsız ve özgür Azerbaycan’ın ekonomik bakımdan bağımsız varoluşu için yerini hiç bir şey tutamaz bir baza dönüştü.
 
 Azerbaycan Halkının Genel Ulusal Lideri H.A. Aliyev harp alanında. 
 
Ünlü Alman filozofu L. Feuerbach’ın “en büyük Tanrı” adlandırdığı devletin kuruculuğu öncelikle ülke ve halkın güvenliğini sağlamayı zorunlu kildi. Kuşkusuz, bu zarureti kuramsal plandan gerçek olgu haline getirmek için harp alanına bu yük dikkat ve ilgi gösterilmeliydi. Haydar Ali Riza oğlu’nun ulusal siyaset doktrin’inde iki husus göz önünda bulundurulmakla ordu kuruculuğu önemli bir yer alırdı: Birinicisi; öncelikle halkın mentalitesine dayanılırdı. Once de belirtmiştik ki, tarih boyunca halkımız “haklı güçlüdür” ilkesine dayanarak yaşamını sürdürmüştür. Ama bu yandan hiç de savaşkanlık, atılkanlık ve gözüpeklik halkımıza özgü hususiyetler değildir sonucuna varılamaz. Bin üç yüz yirminci yıldönümünü kutladığımız “Dede Korkut” destanındakı yurt uğrunda yiğitlikler edenleri ,kılıcı özgürlük uğrunda savaş sembölüne dönüşmüş Cavanşiri ve Babek’i narasıyla düşmanları dehşete düşürüb perişan eden Koroğlu’yu, “aynalı” tüfeğiyle haksızlara düşman kesilen Kaçak Nebi’yi vb’ı yetiştiren bir halk kemalı, zekayı yeğlese de, sırası gelincə kılıce da kudretini belirtmiştir.
Dövüşmek becereği ve istidatı ile farklılık gösteren halkımız, yabançı devletlerin esareti altında olduğu dönemlerde onu harp sanatının dışinda bırakmak gibi belli bir hedefe yönelik işler yapılmıştır. Konudan ayrılmıyayım, XIX. ve XX. asırları hatırlayalım. Azerbaycanlılar da dahil Hiristiyan olmayanları değil subay kadrosuna, erata bile sokmazlardı. Bolşevikler de Çarlık Rusya’nın bir siyasetini sürdürmekteydiler. A.S. Puşkin yiğitliklerini övdüğü Azerbaycanlılar’ın, A. Şıxlinski, S. Mehmandarov vb. generallerin selefleri XX. asırda da harp sanatından hariç tutulmaktaydı. Bütün imkanlardan yararlanarak Azerbaycan evlatlarının profesyonel asker-subay olarak yetiştirilmesinin önü alınırdı.
 
Dış görünüşte inandırcı görünen bir neden de buluyorlardı; güya Azerbaycanlılar Ruscanı bilmemektedirler. Bundan dolayı askere alınan Azerbaycanlılar’a çok seyrek hallerde askeri hava kuvvetlerinde, roket birliklerinde rastlanırdı. Zaten onları ucuz işçi, daha doğrusu, köle olarak kullanıyorlardı. Bazen makinalı tüfeğin yüzünü bile görmeden askerlik görevini tamamlayarak bırakılan Azerbaycanlılar’ın asker ve subay olma ümitleri suya düşüyor ve bu mesleğe isteklenmiyorlardı. Belirttiğimiz gibi, Azerbaycanlılar’a karşı fark gözetme düşünülmüş ve hedefi belli bir siyasetin mantıki bir sonucuydu. Hiç de bir rastlantı değil ki, yürütülen ayırım yapma siyaseti sonucunda eski S.S.C.B. silahlı kuvvetlerinde profesyonel Azerbaycanlı subayların sayısı Gürcü ve Ermeni subaylarının sayısına oranla bir hayli derecede azdı. 
 
Başka bir karakteristik durum ise askere alınan Azerbaycanlı gençlerin değişik coğrafyalarda yerleştirilmeleriyle ilgiliydi. Oncede kaydetmiştik ki, L. Gumulyova göre, coğrafi şartlar insan yaşamında, karakterinin oluşmasında önemli rol oynamaktadır. İşte bu etken öngörülmediğinden, aksine belki de öngörüldüğünden dolayı gençlerimiz intikbat edemedikleri bir coğrafyada yerleştirilmekteydiler. Yani güneyin sıcak havasına alışmış olanlar kuzeyin soğuk, ayazlı çevrede ıztırap çekiyorlardı. Çoğu zaman ise onlar hastalanır, bazen ise eve sakat olarak dönerlerdi.
 
Bütün şunlar ise Azerbaycanlılar’da harp sanatına karşı soğukluk, kendilerinin harp yeteneklerlerine inançsızlık oluştururdu. Böylelikle de Azerbaycan hem söz konusu dönemde, hem de bağımsızlığına kavuşacağı bir devirde harp açısından bağımlı bir durum içinde kalıyor, başka değişle, güvenliğini sağlama bağlayamıyordu.
Haydar Ali Riza oğlu bütün bunları iyice bildiğinden milli siyaset, milli güvenlik meselelerine, ordu kurma meselelerine büyük bir dikkat göstermekteydi. Samed Vurğun
                                       
                                           “İnsan” piyesinde diyordu:
                                            Büyük sergerdeler yetiren millet, 
                                            Yalnız galibiyet çelengi takar, 
                                            Gelecek günlere inançla bakar.
                                            (Sergerdeler-burada: başbuğlar, başkomutanlar).
 
Başbuğsuz milletin geleceği olamaz, en azından geleceğini savunamayacak. Devlet Güvenlik organlarında milli güvenliyi temelli bir güvenceye bağlamayı başlıca amaç bilen Haydar Ali Riza  oğlu, Cumhuriyyet yöneticiliğinin başına geçtikten sonra ilk önce hukuk-muhafaza sistemini millileştirmeği devam ettirdi. Askere çağırmaya bir bayram töreni niteliğini kazandırdı. Subaylara, erlere kişisel rağbetini açıkca göstererek, onlara ek ayrıcalıklar tanıyarak harp sanatına saygı ve nüfuz kazandırdı. Sonuçta gençlerde harp sanatına ilgi uyandırdı, ama babaları ise iki-üç yıl köle gibi yaşamaktan subaylığın daha şerefli olduğuna inandırdı.
   
Bakü’de Nahçivanski harp okulunun açılması eşsiz emsalsiz bir zafer idi. Bu artık başka bir biçimde bağımsızlık ideyalarını yaşayan Azerbaycan’da milli ordu kurmanın başlanğıcı demekti. Gelecek bağımsız Azerbaycan’ın milli güvenliğine temelli baz yaratmak demekti. Harp sanatının öğretimi için tecrübe toplamak demekti. Milli Güvenlik Organlaı memurlarının meslek bayramında bu sisteme bağlı profesyonellerin genel fikrinin bir ifadesi olarak belirtilmiştir: “Bugün Milli Güvenlik Bakanlığında Vatanave halka sadakatin, havale edilmiş bir saha için sorumluluk duyğusunun eğitiminde Haydar Ali Riza oğlunun örnekleri yerini almıştır. Bakanlık görevlileri güvenlik organlarınm bütün güzel geleneklerini devam ettirerek ayakta tutmayı amaçlamışlar. Biz guğıır duyuyomz ki, şu gelenekler Cumhurbaşkanımız güvenlik organlarını yönettiği dönemlerde oluşmuş, biçimlenmiştir. İşte o devirde bu organlarda çalışmakta olan tümüyle bir nesil Haydar Aliyev’in sağladığı görgüye sahiplenmiş ve metin olmuştur. 
 
Aynı sözleri bütünlükle hukuk-muhafaza sisteminin hepsine ait olduğunu sanmak mümkündür. Zira Haydar Ali Riza oğlu yaptığı veya yapacağı her işin perspektifini geliştirmeği öngörən dahilerden biri olduğundan bütün hallerde hephangi kurumun, yapının (strüktürünün) milli çıkarları cevaplandırmasma çalışmıştır. Bu anlamda tam sorumluluk duyğusuyla keşin olarak belirtmek mümkündür ki, milli ordu kurmada en büyük başarılar asıl Azerbaycan halkının büyük lideri Haydar Ali Riza oğlu’nun adıyla ilgilidir.
 
Azerbaycan Halkının Genel Ulusal Lideri H.A. Aliyev toplumsal-siyasal alanda. 
 
 20-80’li yıllarda S.S.C.B.’nin Birlik Cumhuriyetlerinde, bu arada Azerbaycan’da ekonomik alanda sözde bağımsızlık söz konusu olduğu halde, toplumsal-siyasal alanda hafta bu tür bağımsızlıktan bile bahsetmek olanaksıztı. Ama belirttiğimiz gibi, olanaksızı olanaklıya dönüştürmek istidat ve beceriği Haydar Ali Riza oğlu’yu ayıran özelliklerden biridir.
 
20-80’li yıllarda bolşevik-komunist imparatorluğunun bütün ideoloji propaganda makinesi ve güçü S.S.C.B.’deki başka millet ve halklann asimiläsyonunu, eritilmesini “medeni hüviyet” vererek haklı çıkarmak için yaratılmış “Sovyet adamı” anlayışını bilinçlere yerleştirilmesine seferber edilmişti. Yazıklar olsun ki, kimi'sonuclara da ulaşılmıştı. “Sovyet adamı” (gelecekte ise “Sovyet halkı”) olmak için şu veya bu derecede Azerbaycanlı olmamak gerekirdi; milli değerlerin, görenek geleneklerin, hayat ve düşünce tarzının, mentalitenin, özgürlüklerin vb.’in yitimi belirli bir anlamda kaçınılmaz hale geliyordu. Öte yandan klişe durumuna getirilmiş basmakalıp modellerle yaşayan S.S.C.B.’nin diğer vatandaşları gibi Azerbaycanlılar da siyasi hayattan büsbütün tecrit edilmiş ve siyasi etkinliklerini kaybetmişlerdi. Ünlü Kırgız yazan Cengiz Aytmatov “Manğurt” kavramını edebiyata geleceğimizin değil, bugünkü gerçek hayatımızdaki facienin bir sembölü olarak getirmiştir. Milli hafızasını ve siyasi etkinliğini yitirenlerin sayısı günden güne artıyordu.
 
Asrin, milliyeti tanımayan hastalığı kanserdir, AIDS’dir, milliyet zemininde bir belaya dönüşmüş hastalığı ise mankurtlukdur. Azerbaycan felaketin eşiğindeydi. Halkımızı şu beladan kurtarmak için öncelikle belanın yayılması önlenilmeliydi. Milli siyasetin özünü oluşturan milli menfaat bunu gerektirmekteydi. Haydar Ali Riza oğlu “mankurtluk” belasını bir milli facie olarak kavramakla yetinmedi, aynı zamanda eşsiz bir devlet adamı, büyük bir politikacı, kelimenin tam anlamıyla seçeneksiz bir önder olarak facienin önünü aldı, daha doşrusu, belanın önünü almaya kadir olan sistem konsept hazırlayıp gerçekleştirirdi.
 
Geleceği yaratıp korumak için bütün hallerde tarihe dayanan Haydar Ali Riza oğlu pek güzel anlıyordu ki, milletin kurtuluşu onun imanıdır, halka Türk şairi Fazil Hüsnü Dağlarca’nın söylediği gibi uğrunda baş koymaya inanç, inam gerektir.
 
İnanç kaybolmuştu. Felaket ölçüsünün ölçülemez olmasını böyle bir olgu da ortaya koymaktadır: belli bir hedefe yönelik şekilde milli haysiyetimize hakaret ediliyordu. 1994 yılında Haydar Ali Riza oğlu konuşmalanın birinde belirtmişti ki, halkımızdaki “milli hissler boğulmuş, ezilmiş ve çiğnenmişti”, oysa çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük Atatürk demiştir: “Milli haysiyeti olmayan milletler başka milletlerin avıdır”.
Başka milletlerin avına dönüşmemek için öncelikle inançı halka yeniden kazandırmalı ve çiğnenmiş milli hisleri diriltmek, canlandırmak gerekiyordu; sözün kısası, Azerbaycanı Azerbaycana yeniden kazandırmak bir kader meselesiydi. Bir makalemizde (“Haydar Aliyev ve milli politika”) belirttiğimiz ve bu araştırmamızta da sırası gelince değineceğimiz başlıca meseleyi şunlar oluşturmaktaydı: mentalitenin, milli sanat değeri taşıyan sözün koruyarak ayakta tuttuğu Azerbaycan’ın artık kendiliğinden değil, kavrayış, bir yaklaşım esası üzerinde, buhranlı durumlarda değil, düzenli, muntazam şekilde korunmaya ihtiyacı var idi. Şu ihtiyacı da ilk kez bilgece duyan ve ortadan kaldıran yalnız Haydar Ali Riza oğlu oldu. Amacı belli olan uygulamalı işlerden dolayı psikolojik metamorfoza ulaşıldı; inançsızlığm yerine inanç, korkunun yerinin cesaret, aşağılık duyğusunun yerini ise etnik özgürlüğü iade ve övünme hakkı aldı.
 
Vaktile Neriman Nerimanov yazıyordu: “Bir millet kendini tanımazsa, kendisiyle başkasının farkını anlamaya kadir olmazsa, özel bir mesleğin arkasından yürüyemez. Bu yolda yürüyemezse umum kutsal bir mesleğin ne olduğunu da düşünemez”.
 
“Umum kutsal amacın”-milli ideolojinin, zihniyetin ilk temelini oluşturmak için Haydar Ali Riza oğlu çiğnenmiş hisleri canlandırılmasına başladı. 0, halkı kendine, geçmişine, hafızasına kavuşturdu, sabahına iyimserlikle bakmak azmini verdi.
 
Bin yıllar boyunca Azerbaycan halkının varlığını ayakta tutan etkenleri devrinden bilen (tarihe başanlı bir dayanmanın yeni bir ömeği) Haydar Ali Riza oğlu tarih bakımından oluşmasına çabalar harcanan milli ideolojinin temelinde Vatancılık, Türkçülük ve İslamacılığın yer aldığını iyice biliyordu. Haydar Alı Riza oğlu’nun milli siyaset konseptində önemli yer tutan milli ideolojinin ilk temeli yaratıldığında XX. asrın ikinci yarısına özgü karakteristik özellikler öngörülerek milli çıkarlara daha uyğun yol seçildi: Vatançılık, Azerbaycançılık ve İslamçılık.
 
Haydar Ali Riza oğlu’nun milli siyaset doktrininde Vatançılık iki hususu kapsamaktaydı: birincisi, her Azerbaycanlı’nın şahsında alevli bir vatansever oluşturma, ikincisi, halkın Vatan şuuruna varmasını, daha doğrusu, Vatanı tanıyarak sevmesini ve Azerbaycan’nın dünyaca tanınmasını gerçekleştirme. İlk kez Haydar Ali Riza oğlu Cumhuriyet başaknlığı yaptığı devirde yabancılaştırma amacıyla kullanılan İran Azerbaycanı kavramının yerine Güney Azerbaycan kavramı kullanıldı, Bilimler Akademisinde ve Yazarlar Birliğinde Güney Azerbaycan bölümü kuruldu, gittikçe hafızasızlık gerçeğine dönüşmekte olan Borçalı sözügeden devirde ilk kez bir vilayet adı olarak kullanıldı, ilk kez Kerkük Azerbaycanlılar’ı üzerine halka zengin münderecatlı ve sistemli olarak bilgi verildi, ilk kez şerefli geçmişimiz düzenli bilimsel ve sanat araştırmaların, incelemelerin, aynı zamanda propaganda’nın hedefine dönüştü, “küçük kardaş” aşağılık duyğusu ortadan kaldırılarak, gurur duyarak “ben Azerbaycanlıyım” söylemek mümkün oldu, ilk kez Azerbaycan dili konuşma ve şiir dili olmakla beraber devlet dili olarak kullanılmaya başlandı ve ayakta tutuldu.
 
 Milli ideolojinin gittikçe oluşması, biçimlenmesi için yaratılan kuvvetli temel Azerbaycan’da milli duyğuları coşturdu ve etkili siyasi faaliyetin gerekliliğine inancı artırdı. Defalarca milliyetçilikte suçlandırılan Haydar Ali Riza oğlu’nun bu doğrultuda yaptığı işleri hatırladığımızda halkımıza düşman kesilmiş olanlar yalnız tek bir meselede, yani Haydar Ali Riza oğlu’yu halka sonsuz meftunluktan, milletini ideal bir surette sevmekten, Vatan yolunda talihini çekinmeden tehlikeye sokmaktan dolayı kınarken haklı olmuşlar.
 
  Azerbaycan Halkının Genel Ulusal Lideri H.A. Aliyev edebi kültürel alanda.
 
Bütün tarihi dönemlerde söz ve onun halkı bir tehlikeye karşı seferberetme gücü insanlığın başlanğıcından beri söz konusu olmuştur. Azerbaycan’ın milli söz sanatı halkm büyüklük, kendine saygı ve kendine özgü özellikleriyle övünme duyğusunu hiçbir zaman, tehlikesi beklenilen bir etnosa karşı kin besleme, ona hakaret yapma gibi yol ve araçlarla kuvvetlendirmemiştir. Azerbaycan halkı başkasına karşı kin gütmemiş, ancak kendine ifrat ve tefritten uzak bir saygı sonucunda birliğine kavuşarak varlığını sürdürmüştür. Hoşgörülük halkımızın zayıflığı değil, onur ve büyüklüğünün bir göstergesidir. Bir tesadüf eseri değil ki, çok eski zamanlardan bugüne kadar Azerbaycan edebiyatında herhangi bir etnosu, halkı düşman olarak gösteren, onlara kin gütmek için çaba sarfeden bir örneğe raslamak olanaksızdır.
   
Haydar Ali Riza oğlu’nun milli siyaset kavrayışında; yaklaşımında edebiyat-kültür iki bakımdan ele almmıştır: birincisi, milli siyaset yaklaşımına ilişkin temelin bir bilesim öğesi olarak, ikincisi ise, milli siyaset yaklaşımının hedeflerinden biri olarak global ölçüde düşünme istidadına sahip olan Haydar Ali Riza oğlu pek iyi biliyordu ki, Azerbaycan halkı ayrı ayrı hallerin dışında bütün tarihi boyunca birliğini, bütünlüğünü, etnik varlığını ve özgürlüğünü hem de milli sanat nitelikli sözün kudreti sayesinde korumuş, ayakta tutmuştur. Milli söz halkı kendi işığına toparlamakla enerjisi sayesinde yabancılaşmayı önlemiştir. Uzun süre çıkarları resmi devlet kuruluşlarınca korunmamış ve bu yüzden bu korumayı şözün kudretinde bulan halkta söze karşı inanç hayat tarzı haline gelmiştir. Güven beslediği başka bir yerin yokluğundan dolayı söze karşı inanç başta gelen bir statün edinmişti. Bu inancı bir yandan söz kendi kutsal misyonunu gereğince yerine getirerek, öte yandan ise söz sahipleri olan yaratıcı güçler daha da kuvvetlendirilmişlerdi.
 
 Bütün durumlarda halkın tükenmez kendinikoruma enerjisini düzenleyerek gereken anda açığa çıkarabilen büyük devlet adamları olmamıştır. Objektif tarihi nedenlerden dolayı halkın enerjisi zamanında açığa çıkanlmamış ve bu vyüzdcn de bu eneıjinin tükenmesini önlemek artık bir kader meselesiydi. Mahvolmaya uyğun zemin yaratan boşluğu yaratıcı güçler söz misyonunu etkilileştirerek doldurmaya başladılar. Onlar poetik yetkinlikle gerçeği göstermekle yetinmediler, aynı zamanda gerekeni söylediler. 
 
Gerçek ile zaruri olanı sözde biraraya getirme, belirttiğimiz gibi hem söze, hem de sözü yaratanlara inancı artırdı.
 
Mesela, XIX. asırda ve XX. asrın başlarında Çarlık Rusya Azerbaycan topraklarının istilasına uzunömürlülük vermek için beğleri, hanları ağaları, yani belli bir devirde halk enerjisini düzenleme görevinin gerçek taşıyıcılarını  mahvetti, ya da ülkədən  dışarıya gitmeye zorladı veya Kurban Ali Bey (C. Memmedkuluzade) gibi büsbütün zararsız hale getirildi. XIX. asırda bu boşluğu M. F. Axundov, A. Bakıhanov, K. Zakir vb., XX asrın başlarında ise C. Memmedkuluzade, M. E. Sabir, E.Hakverdiyev, N. Vezirov, H. Zerdabi, Ü. Hacıbeyov vb. gibi yazarlar, sanat adamları doldurdular. Onların bir çoğunun ad ve soyadlarındaki “bey” ifadesi artık yalnızca herhangi bir sıniftan olmayı değil, aynı zamanda isteyerek yüklendikleri toplumsal fonksiyonları, görevleri ifade etmekteydi. Ordularının yokluğu yüzünden hudutlarını koruyamayan halkın etnik-milli varlığını onun ordusuna dönüşmüş edebiyat-sanat örnekleri, eserleri ve yaratıcı güçler korudular.
 
 Haydar Ali Riza oğlu bir konuşmasında şöyle bilgece demiştir: “Asırlardan beri devam eden tarihimiz boyunca halklarımızı yaşatan, koruyan ve bugünümüze kavuşturan etkenlerden biri, belki de en başlıca olanı bizim kültürümüz, edebiyatımız, demek ki, şairlerimiz, yazarlarımıztır”.
 
Bilgece söylenmiş şu sözleri, onun şüphe götürmez bir gerçek olduğunu şu olguda doğrulamaktadır: XIX. asırda zararsız hale getirilen, bertaraf olan bey, han ve ağaların görevlerini, fonksiyonlarnı yüklenmiş olan söz ve sanat adamları XX. asırda-1937 yılında pek acımasız ve insanlıkdışı cezalara maruz kaldılar. Sanatın bir sanat fonksiyonu yanında toplumsal-milli fonksiyonunu da gereğince yüksek şekilde değerlendiren Haydar Ali Riza oğlu milli siyaset kavrayışında sanat yaratıcılığını ve yaratıcılan “halkımızı yaşatan, koruyan ve bugünümüze kavuşturan” bir etken gibi görerek pek önemsemiş, emsalsiz ebedi bir kaynak olarak kullanmıştır. Bu kaynağa dayanma onun milli siyaset kavrayışmı halka yakınlaştırmış ve bu yüzden halk sözü geden kavrayışı sevmiştir. Başka bir deyişle, düşünceye, zihniyete, maneviyata, mentaliteye, psikolojiye uyan bir kaynak halkın milli siyaset kavrayışıyla şuurlu surette içli-dışlı olmasını koşullandıriyor.
 
Sanat ve sanatçılar Haydar Ali Riza oğlu’nun milli siyaset kavrayışında yalnız bir tarihi kaynak değil, aynı zamanda bu siyaseti geleneksel fonksiyonla gerçekleştiren güçtür, kudrettir. Daha doğrusu, Haydar Ali Riza oğlu geçen dönemlerde milli ideolojiye kendiliğinden olarak zemin hazırlayan, halk enerjisinin tükenmesini önleyen sanat ve sanatçıların, yazarların 60-80’li yıllarda da misyonlarını yerine getirebilmelerini belli bir amaca yönelik şekilde düzenliyordu.
 
Sözün, sanatın bugünkü ve gelecek görevleriyle milli çıkarlar arasında uyğun bağlantı kuran Haydar Ali Riza oğlu kuramsal ve devlet kurma istidatını kayıncılık ve koruyuculuk beceriğiyle tamamlıyordu. Bellidir ki, edebiyat ve sanatın kutsal görevleri öngörülen boyutta gerçekleştirmek, yerine getirmek için onun faaliyetine, özellikle de milli menfaate uyğun doğrultuda faaliyetine elverişli şartlar ve zemin yaratılmalıydı.
 
 Haydar Ali Riza oğlu Devlet Güvenlik Komitesi’nde çalışırken bu kurumun millileştirilmesinden dolayı gayretler sarfetmesi bir tesadüf eseri değildi. 37 yılında sözü geden kurumun milli aydınlara karşı gaddarca davranarak düşman kesildiğini göz önünde bulundurduğumuzda bu davranışın tarihi önemi bir daha açıkca görünmektedir.
 
Haydar Ali Riza oğlu Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Güvenlik Organlan görevlilerinin meslek bayramı gününün tahsis edilmesiyle ilgili düzenlenen tören ve toplantıda şöyle demiştir: “Ben bugiin büyük bir ölçüde gurur duyarak diye bilirim ki, devlet güvenlik organlarında yönetici görevlerde çalıştığımda ve sonra da Azerbaycan Cumhuriyeti Başkanlığında bulunduğumda Azerbaycan halkının milli çıkarlarına aykırı olan hiçbir tedbir almmamıştır.
 
Biz görüşü başka olan hiçkimseyi tutuklamadık, hiçbir zaman bir kimseyi sovyet aleyhtan propagandadan dolayı tutuklamadık. Ama ne kadar böyle önermeler, baskılar vardı. Burada bizim sayın şairimiz hatırladı ve gerçektir; ben henüz Devlet Güvenlik Komitesi’nde çalışırken Bahtiyar Vahabzade’ni tutuklamak, hapse almak meselesi ortaya koyulmuştu. O zaman ben onu kurtardım, tutuklanmasını önledim... Böyle bir adam o zaman büyük bir tehlike karşısında kalmıştı. Neden? Hiçbir suçu yoktu. Ondan dolayı ki, milletini seviyordu, milletin kaygıları üzerine yazılar, şiirler yazıyordu. “Gülüstan” uzun şiirini yazmıştı. Ondan dolayı o adamı tutuklamak meselesini ortaya koymuşlardı. Ekrem Eylisli’ye de... çok yardım ettim. Mesela, merhum Ziya Bünyatov, bizim büyük bilginimiz, Akademi üyesi. Onlar toplanarak görüşmüşlerdi ki, 150 yıl bundan önce Azerbaycan Rusya’ya kendi isteğiyle katılmamıştır, Azerbaycan’ı istila etmişler. Bu, gerçektir. Ama yazıklar olsun ki, Azerbaycan’ın isteyerek, gönüllü olarak Rusya ‘ya katılması üzerine o zaman, 1964 yılında karar alınmış ve bundan dolayı Azerbaycan Cumhuriyetine Lenin nişanı verilmişti. Ama adı geşen bilginler tarih üzerine araştırmalar, yani bilimsel incelemeler yapıyorlardı. Bundan dolayı onların, bilhassa Ziya Bünyatov’un başına işler açmak istiyorlardı. Ben bunların hepsinin önünü aldım.”
 
İlk kez bu yakın günlerde itiraf edilen ve alalade, ikinci dereceden bir iş gibi sunulan bu davranış büyük önem taşımaktadır. Birincisi, ünlü edebiyat, kültür ve bilim adamları tekrarlana bilecek 1937 yılı cezalarından kurtarıldı. İkincisi, Haydar Ali Riza oğlu’nun milli siyaset yolunu şu veya bu derecede oluşturan, gerçekleşmesi için belli bir ağırlığı kendi üzerine alan edebiyat ve kültürün manen ezilmesinin, korkuya uğratılmasının önü alındı. Üçüncüsü ve en başlıca olanı; edebiyatın, kültürün gelişmesi için uyğun ortam, şartlar, varatıldı.
 
1960-80’li yıllarda edebiyat ve kültürün gelişmesi için değişik cephelerden şartlar oluşturülmaktaydı. Milli edebiyat ve kültürün saygısı, nüfuzu artırıldı. Bu yolda edebiyat ve kültürümüzün Cumhuriyet içinde, geçmiş S.S.C.B. ve dünya çapında önceden düşünülmüş ve belli bir amaca yönelik şekilde propagandası yapılmaktaydı. Nizami ve Nesimi gibi dahiler yalnızca halkın hatırasında değil, hem de gündelik hayatında ebediyen yaşamak için birer, mintıka adları olarak Bakü’ye döndüler. Babek’in şahsmda Nahçıvan, Esgeran kavramıyla Yukarı Karabağın çok eski zamanlardan beri Azerbaycan’ın toprakları olduğu ve elelebet olacağı tarihsel kanıtlara bir daha resmileştirildi.
   
M. P. Vagif Şuşa’ya, S.Vurğun Kazağa ebediyen “kaydolundu” N.Nerimanov’a, C. Cabbarlı’ya, Nesimi’ye vb. milli maneviyatı terennüm edenler olarak heykeller dikildi. Tarihimizde kırılmış kalemlerin, faci yazar talihlerinin, halk ve Vatan uğruna namuslu yaşamanın bir simgesine, sömbölüne dönüşmüş dahi Hüseyin Cavid’i mahveden bir düzenin egemen olduğu bir devirde onun cesedi Uzak Sibirden Azerbaycan’a getirilip, Nahçivanda toprağa gömüldü; bu ise sadece bir kültürel tören değil, öncelikle bir siyasi olaydı, geçmiş S.S.C.B.’de, belki de bütün dünyada eşi bulunmayan bu olay, bu davranış edebi-külütrel hayatta, halkın inancında büyük bir değişiklik yarattı. İlk önce düzenin, sistemin haksızlığı ve güçsüzlüğü tanıtlandı. Sonra toplumsal-milli ülkülerde yaşayan yaratıcı güçlerin hatırasının ebediyen kutsal olduğu teyit edildi. Daha sonra ise özgür yaratıcılığa, milli çıkarlara uyğun sorunları ışıklandıran yapıtların, eserlerin güvenilir bir savunucusu olduğu inancı yaratıldı ve bu tür eserlerin yaratılmasma şans verildi.
 
Klasik ve çağdaş yazarlarin eserleri dünya dillerine çevirmeler yapıldı, dünya edebiyatının en ilginç ömekleri dilimize çevirildi. Edebiyat ve sanat adamlarının ülke ve dünya çapında yıldönümleri dolayısıyla törenler yapıldı. S. Rehimov, S. Rüstem, R. Rza, M. İbrahimov gibi ustadlar, K. Krayev, M. Maqamayev, Z. Hanlarova gibi sanatçılar geçmiş S.S.C.B’nin en yüksek fahri ünvanlarına, ödüİlerine layık görüldüler. Azerbaycan edebiyatı ve kültürünün dünya çapında nüfuzu arttıkça halkm ona öncelerdeki inancı da yeniden kazandırıldı. 
 
 Haydar Ali Rza oğlun’un milli siyaset kavrayışım-hazırlayarak gerçekleştirildiği devr, edebi- kültürel zenginlimiz için demek oluyor ki, bir altın devr haline gelmiştir. Edebiyat ve kültürümüzün XX. asnn 20-30’lu yıllarından sonrakı döneminin en güzel ürünleri işte sözü geçen devirde yaratılmıştır.
 
 Bugün gerçek bir esası olmayan yakınmalar duyulmaktadır; şöyle ki, yeniden yapılanma (yeniden kurulma, perestroyka) kampanyası döneminde geçmiş S.S.C.B.’ye dahil halklardan çoğunluğunun şair ve yazarlarının, sanat adamlarının yayımlanmamış, arşivlere kaldırılmış eserleri yayımlanırken Azerbaycan edebiyatında bu tür olgulara çok seyrek rastlanmaktadır. Guya bunun da başlıca nedeni yaratıcı güçlerimizin mali durumu yerinde olduğundan izin verilen derecede cesaretli konular üzerine yapıtlar bırakmalarıyla ilgilidir.
 
Siyah gözlükten bakan bir kimse dünyayı olduğu gibi göremez. Devrinin siyasi, edebi-kültürel ve milli süreçlerini kendisinin umduğu, ama gereçekleştiremediği istekleri uyarmca değerlendirildiğinde böyle yalanlar, yanlış düşünceler ortaya çıkıverir. ilk önnce gözönünde bulundurulmalıdır ki, arşivlerden almarak yayımlanan eserlerin tehlikeyi göze alma derecesiyle sanat değeri hiç de her zaman biribirine uyğun düşmemiştir. Bir tesadüf eseri değildir ki, 30-40 yıl sonradan okurlara sunulan eserler asla o yazarın şaheseri olmamıştır. İkincisi, analojiler de teyid etmektedir ki, tehlikeyi gözealma derecesine göre milli edebiyatımızın yayımlanmış ürünleri Sovyet Birliğine dahil başka halklar sözügeçen devirlerde yazarak yayımlanmış ama sonralar yayımlanmış eserlerinden sanat eserı açısmdan asla geri kalmamış, hatta üstün olmuştur. Üçüncüsü ve en önemlisi, oluşturulan edbi ortam, şartlar ve yazarları, sanatçılan beklenilen darbelerden korumak azmi cesaretli eserlerin yazılmasına ve yayımlanmasına yeşil ışık yakmıştır.
 
 Birisi alt çevrelerde sanki azarlanır, ama hiç kimsenin kalemi elinden alınmazdı. Birisi kmanırdı, ama hiç kimse sindirilmezdi. İstidadm bütün gücüyle belirmesi, ölümsüzlük kazanması için gereken bütün şartlar ve imkan sağlanmıştı. Bundan ise cok daha istidatsızlığnı yürürlükte olan yasaklarla örterek kendileri üzerine sanatçı, yazar miti yaratanlar memnuniyetsizlik gösterirlerdi.
 
İşte oluşturulan bu şartlardan dolayı 60-80’li yıllarda Azerbaycan edebiyatı, bilimi ve sanatı milli mentalitenin kendinikoruma içgüdüsünün etkiliğini canlı tutmak geleneğini daha da sağlamlaştırarak milli gurur duyğusunun milli özgürlük yolunda gazilik hüviyetinde belirmesi için, zemin hazırladı. Bütün bunları göz önünde bulundurarak sorumlulukla demek olur ki, seksenli yılların sonu-doksanlı yıllarda milli özgürlük harekatına karşı konulmaz-yenilmez bir karakter kazanmasını başlıca olarak 60-80’li yıllarda Azerbaycan edebiyatı, genellikle kültür için yaratılmış hava, şartlar sağlamıştır.
 
 Azerbaycan Halkının Genel Ulusal Lideri H.A. Aliyev Bilim-öğrenim alanında.
 
 Bütün olumsuzluklarına rağmen sovyet döneminde Cumhuriyetimiz kendine bilim-öğrenim alanında temelli bir baz yarata bildi. Ülke yönetiminin inatçı tutumu, amacı belli faaliyeti sonucunda değil, her şeyden önce halkın intelek potansieli, okuma, öğrenme, arama, araştırma azmi ve beceriği sayesinde bilim-öğrenim alanında başanlar kazanıldı. Bununla birlikte bu alanı da kenardan planlanan bir gelişmeden kutararak milli çıkarlara uyğun bir akmtı yönünde gelışmeğe ılıtıyac ortaya çıkarmıştı.
 
Bu alanda da büyük bir değişikliği Haydar Ali Riza oğlu yaptı. Milli menfaat, Azerbaycan’ın istikbali esas alındı. Geçmiş S.S.C.B.’ye dahil Türkdilli Cumhuriyetler arasında yalnız Azerbaycan bütün baskılara, engellere rağmen eğitim öğretim sisteminin milli kimligini köruyup ayakta tutabildi. Eğitim öğretim sisteminde ise milli olma öğretimi ana dilinde yapmak,; öğrencilerin, mesela, matematiği bir Azerbaycanlı olarak öğrenmesi için zemin oluşturmaktır. İtiraf edelim ki, birçok alanlarda olduğu gibi eğitim öğretim alanında da milli ruh Haydar Ali Riza oğlu’nun ortaya koyduğu, yürüttüğü milli siyaset yolunun gücü sayesinde gerçekleşebildi. Geçmiş S.S.C.B.’deki güçlü maddi-teknik temele sahip çağdaş ihtiyaçları karşılayan okullarda öğrenim  yapmak için Azerbaycanlı öğrencilerin gönderilmesi basiretli, öngörülü bir siyasi gayeden ileri gelmekteydi. Dışarıda eğitim yapan öğrencilerin çoğunluğu Azerbaycanın ihtiyac duyduğu ihtisaslar üzre seçilirdi.
       
Ferdi ilişkiler kuran bu gençlerde vatanseverlik şuuru oluşur, onların birçoğu Vatana ancak bir profesyonel uzman olarak değil, aynı zamanda olumlu anlamda milliyetçi (şoven değil) olarak dönürlerdi. Bellidir ki, milli gurur ve yurtseverlik duyğusu, belli bir etnosa mensubiyet şuuru kurbette daha güclü şekilde biçimlenir. Öte yandan mentalitemizdeki toprağa bağlılık duyğusunu kullanarak Azerbaycan’da kapalı toplum oluşturmak cehtlerini suya düşürmekte de Azerbaycanlı öğrencilerin ülkemiz üzerini dışarıda yarattıkları kamuoyunun, ayrıca kendileriyle getirdikleri açık topluma özgü belirtilerin de önemli rolü olmuştur.
 
Haydar Ali Riza oğlu’nun milli siyaset kavrayışında ilim özellikle iki açıdan dikkate alınmıştır: 1) temel bilimler ve 2) sosyal bilimler açısından. Temel bilimlerin gelişmesi ülkenin sanayi-ekonomik potansiyelini kuvvetlendirmek amacından ileri gelmekteydi. Sosyal alan adeta ideoloji karakter taşımaktadır. Bu alan geçmişi, halkın yarattığı maddi-manevi değer zenginliğini öğrenmekle sinirlanlyor, hem de her Azerbaycanlı’da milli ruhu eğitir.
 
Bir tesadüf eseri değil ki, Haydar Ali Riza oğlu konuşmalarının birinde şöyle demiştir: “Halk daim kendi kökenini hatırlamalı, tarihini öğrenmeli, milli kültüründen, biliminden hiçbir zaman ayrılmamalıdır”. Evet, bunu kazanmak için sosyal bilimlerin gelişmesi özel bir dikkate alınmalıydı. Böyle bir dikkat ise 60-80’li yıllarda halkımızın kökeni ve oluşması, en eski tarihi, mitolojisi, halkbilimi, edebiyatı, kültürü, sanatı ile ilgili eserlerin yaratılmasında önemli rol oynamıştırdır; Moskov’un özel bir gözetiminde bulunan sosyal bilimler alanında defalarca “pantürkist”, “panislamist” adlarıyla damğalanan hiçbir Azerbaycanlı bilgin ve yapıtın cezaya maruz kalmaması Haydar Ali Riza oğlu’nun tarihi hizmetlerinden biridir.
 
Halkm gerçekten mahvolması, tarih sahnesinden çekilmesi onun dilinin ölmesi demektir. Filozofların belirttiği gibi dil yalnız temas, ilşkiler aracı değil, halkın ruhudur, etnik-milli varlığı koruyup ayakta tutan en başlıca etkendir. Azerbaycan halkı Azerbaycan dilini, aynı zamanda Azerbaycan dili de halkı yaşatmıştır. Çeşitli halkların ülkemizi defalarca istila ederek boyunduruk altında bulundurmalalarına, asimilasyon cehtlerine rağmen etnik karekterimizdeki, mentalitemizdeki özgürlük azim ve iradesini dilimizin çok eski zamanlardan beri, bugüne kadar temizliğini, varlığını koruması bir daha teyit etmektedir.
 
Haydar Ali Riza oğlu’nun ifade ettiği gibi: “Her halkm milliyetini, manevi değerlerini yaşatan, geliştiren onun dilidir.” İşte dil bu kudretinden dolayı onun milli siyaset kavrayışmda önemli yer almaktadır.
 
“Dili yaşatmak halkı yaşatmaktır” şiannı kendine kilavuz eden Haydar Ali Riza oğlu parti genel toplantı ve kongrelerinde zorunlu olarak Rusça konuşmaktaydı. Ama 60’lı yıllardan sonra Azerbaycan Yazarlar Birliğinin birçok kongrelerine katılan Haydar Ali Riza oğlu göğüs kabartarak tatlı Azerbaycançayı konuşuyordu.
 
Yazıklar olsun ki, bütün cephelerde olduğu gibi, öz dilin etkin kullanışı doğrultusundakı çalışmasında da Haydar Ali Riza oğlu yalnız idi. O, resmi veya resmi olmayan bir şekilde emir, direktif veremezdi ki, herkes Azerbaycan dilini konuşsun, oysa kendi örneği onun verebileceği emir, direktif idi. Ama ondan örnek alanların sayısı çok azdı, bazen hatta satıcı, tezgahtar bile bozuk bir Rusçayı konuşuyordu. Bu yüzden 1978’de Azerbaycan SSR’nin Anayasası hazırlanırken Cumhuriyet Başkanmm gizli direktifiyle yaratıcı birliklerce Azerbaycan dilinin bir devlet dili olarak tespit edilmesiyle ilgili Anayasa’da özel bir maddenin yeralması üzerine hararetli görüşmeler düzenlendi ve Anayasa  Komisyonuna ciddi bir talep sunuldu. Bu talep kısa sürede (yine de Çümhuriyet Başkanmın gizli direktifiyle!) Azerbaycan toplumunun oybirliği olarak ortaya çıktı ve Moskov’un tavizde bulunmaktan başka bir çaresi kalmadı.
 
1980’li yıllar dilimizin varlığı gerçek bir tehlike karşısında kaldığı feci devirdi. O devirde Haydar Ali Riza oğlu kendisi ana dilini konuşarak dilbiliminin gelişmesinde rolü olan bilginlerin incelemelerini Cumhuriyet ödülleriyle ödüllendirerek, başka halkların edebi ürünlerini dilimize çevirişine ilgi uyandırarak Azerbaycan diline hayal hakknı yeniden kazandırdı. Belirttiğimiz gibi, dil ise halkın kendisi demektir.
     
Kendi özgürlüğünü ve bağımsızlığını elde etmesine kadar (ve bu tarihsel bir hakkımız olan nimetlerin elde edilmesini hazırlayan) Haydar Ali Riza oğlu’nun şartlı anlamda milli siyaset kavrayışı, doktrini adlandırdığımız (ondan dolay şartlı ki, henüz kavrayış değil, kavrayışın kuramsal temeli hazırlanmaktaydı) yolu ve hareket hattını incelediğimizde onun yeri tertulamaz bir şahsiyet, çok seyrek rastlanan tarihi bir sima olduğu bir daha doğrulanmaktadır.
 
 

Facebook Beğenenler

  1. Kamran Abdullayev 2020-06-02 16:39:16

    Salamlar. Ulu Öndər haqqında çox gözəl məqalədir. Yayımladığınıza görə qəzetinizə və müəlluifəb təşəkkür edirəm. Sağ olun, Var Olun

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası