DİNİ HOCA HÜSEYİN YEŞİL ZAMAN GAZETESİ İLE İLGİLİ SÖZLERİNE AÇIKLIK GETİRDİ

Tarih : 2008-01-29 / Kategori : Genel Haber

 Bu yılki Aşura Meydanı'nda H. Hüseyin Camii İmamı Hüseyin YEŞİL'in, "Zaman Gazetesi beni oyuna getirdi. Sizi temsil ederken bu oyuna geldiğim için sizden özür dilerim." sözü  gündeme damgasını vurmuş ve bu sözün ne anlam ifade ettiği merak konusu olmuştu. Değerli Hocamız Hüseyin Yeşil'in bu konu ile ilgili açıklamasını yayınlıyoruz.
 
 

 AŞURA Günü yaptığı konuşmaya açıklık getiren Yeşil şöyle dedi:
 “Bilindiği gibi, 2008  Aşura'sı öncesi Zaman Gazetesi, Iğdır'a özel bir ek hazırlamış ve Iğdır geneline dağıtmıştır. Bu ekte  benim de bir yazım yayınlanmıştı. Daha sonra bu eki incelediğimde, asla kabul edemeyeceğim hususların olduğunu ve bu hususların inancımıza saldırı niteliği taşıdığını görünce, Aşura Meydanı'nda ki konuşmamda "Zaman Gazetesi beni oyuna getirdi." Demiştim. Aşağıda bu sözün arka planını açıklamaya çalışacağım.
 2008'in Aşurasında "Zaman Gazetesi tarafından oyuna getirildim" derken, yalnız benim yazım üzerinde yapılan eksiltmeyi kastetmemiştim. Hatta benim yazımda yapılan farklılığa gelinceye kadar çok önemli konular vardı. Mesela; Ekte yer alan "Mesnevi'de Kerbela" yazısı iyi incelendiğinde, Ehl-i Beyt dostlarının asırlardır yaptığı bu taziye etkinliği inceden inceye eleştiril mekte ve "bu kadar zamandan sonra bu ağıtlar, dövünmeler niye yapılmaktadır, artık bırakın bunları" demeye getirilmektedir.
 Başka bir sayfada  "Hz.Hüseyin: Elleri koku dağıtan bir şehid." başlığı altında sanki yepyeni bir keşif yapılıp, yeni bir buluş icat edilmişçesine, "Hz. Ali'nin (a.s)  dört evladı şehit olmuştur. Hz. Hüseyin dışında üçünün adı şöyledir: Ebubekir, Ömer, Osman" diyerek sevinç naraları atıyor yazar. İnsanın aklına hemen şu geliyor: Neden Ebubekir, Ömer, Osman? Hâlbuki Hz. Ali'nin (a.s) Kerbela'da altı oğlu şehadet mertebesine ermiştir. Bunlar; Hz. Abbas, Abdullah, Cafer, Osman, Amr ve Ebubekir'dir (a.s.).  Hz. Ali'nin çocukları arasında Ömer adına rastlamadık. Olsa ne olur ki? Ama se vinçle yeni bir şey bulmuşçasına yalanlara tevessül etmek neyi değiştirir. Ayrıca, Hz.Ali'nin Ömer b. Hattab'ın kayın pederi olma yalanına tevessül edilip nereye varılmak istenmektedir? Anlamak mümkün değildir.
 "Al-i Aba nedir?" başlığı altındaki yazıda; Hz. Ali ve Hz. Hüseyin çok büyük suç işlemişlercesine, demagojik bir üslupla peygamber tarafından tebrie edilmekte, yani te mize çıkarılmaktadırlar. Halbuki burada yapılmak istenen peygamberimiz (sellallahu aleyhi ve âlihi vesellem) hazretlerinin fikrini okumaya çalışmak, buyruklarını çarpıtarak ve Ehlibeyt-i Nübüvvet'in güzide iki ismini de hata ve yanlış yapmakla özdeşleştirmek  ve -hâşa- mütecaviz ve kavgacı kişiler olarak göstermektir. Halbuki Kuranı Kerim, Ahzab Suresi 33. ayette Ehlibeyt'in Yüce Yaratıcı tarafından bütün kötülüklerden tertemiz, günahlardan arındırılmış olduğu belirtiyor. Peki hangi iz'an ve cesaretle Allah'ın temiz olduğunu, kötülüklerden arındırılmış olduğunu beyan buyurduğu yüce zatları suçlu addedip sonra da tebrieye çalışabilir? Yoksa yazar bu yorumuyla başkalarını mı asıl tebrie etmeğe çalışmaktadır? İslam'ı parçalayıp bugüne getirenleri mi savunmaktadır? Hangi mantıkla ileriye yönelik gelecekteki olaylara atıfta bulunarak tebrie etmek, temize çıkarmak işini yapmayı Peygamber'e (s.a.a) isnat edip uydurma sözlerle konuşturuyorlar. Peygamberi(s.a.a). Kur'an-ı Kerim'in tertemiz olduğunu ilan ettiği zatlar hakkında yalan ve düzmece sözlerle görüş belirtip, bunların Peygamberimize (s.a.a ) isnat edilmesi acaba kimleri savunmak içindir?
  "Hz. Hüseyin efendimizin kısaca hayatı" başlığı altındaki yazıda Hz. Ali (a.s), kendi sözleri ile kendisini kavgacı, savaşçı bir insan olarak tanıtıyor. Çocuklarına ad koyma hususunda duygularının esiri olup Peygamber'den (s.a.a)  ileri atılarak oğulları Hasan (a.s) ve Hüseyin'in (a.s) dünyaya gelişlerinde adlarını "Harb" olarak koyduğu belirtiliyor. Ve her defasında Peygamberimiz (s.a.a)  konuya el koyup adları değiştiriyor. Bütün bu Hz. Ali (a.s)'ı küçültücü, basitleştirici bir pozisyona sokma girişimi, çok açık bir yalandan ibaret sözdür. Ayrıca Muhsin adındaki Hz. Ali (a.s)'ın oğlu dünyaya gelmeden, Peygamberimizin (s.a.a) vefatlarından sonra ana karnındayken, Peygamberden sonraki gelişen olaylarda düşük olarak dünyaya gelmiş ve yaşamamıştır. Hz. Muhsin'e (a.s), muhterem valideleri Hz.Fatıma (s.a) hamileyken, adını dedesi koymuştur. Ne var ki dedesinin (s.a.a) vefatından sonra aldığı talihsiz bir darbeyle Hz. Fatıma, Muhsin'i (a.s) düşürmüş ve bu darbenin yol açtığı rahatsızlık sonucunda da babası Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) hazretleri ne ulaşmıştır.
 Bütün bu yalan ve iftiraların yanı sıra,  yine bu  ekte yer alan ve  SEHER Gazetesi'nin  geçen sayısında da değindiği "Şia ve Rafızilerin Ali (a.s) ve nesline duydukları aşırı sevgi" ve devamındaki ka ralayıcı sözler, ayrıca yazıyı verdiğim zaman, gazetenin Aşurayla ilgili ekini baskıya hazırlayacak olanlara bilhassa benim inancımda olmazsa olmaz olan (s.a.a) ibaresinin mutlaka yer almasını ısrarla vurgulamama rağmen kendi bildikleri gibi (sav) koymaları vb. bütün bunların hepsini topladığım zaman kandırıldığım ve kullanıldığım kanaatine varıp, Aşura toplantısında benden açıklama bekleyenlere ilan etme gereği duydum. (S.A.A) kelimesinin açılımı "sallallahu aleyhi ve alihi" demektir. Peygamberimizin "bana salavat gönderirken, salavatı "Ebter"leştirmeyin" buyruğu; "benim adıma salavat gönderirken Ehlibeytime de gönderin" anlamındadır.
  İşte bu şekilde benim ve temsil ettiğim milletimin inancını aşağılayan bir gazete içinde, benim adımın ve yazımın olması beni derinden üzen ve yaralayan bir hadise olmuştur. Onun için böyle bir oyuna geldiğimden dolayı halkımdan özür diledim.” dedi...

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.