Ben askerlik dönüşü adliye, belediye, maliye, askeri şube ve isimlerini şu an hatırlayamadığım bir çok kurumun açtığı memuriyet sınavlarına girmeye başlamıştım. 1984 yılı neredeyse abartısız sınav maratonu ile geçmekteydi.
Adliyenin açtığı yazılı sınavında yeterli puanı alınca ve daktiloda da fena yazmayınca sözlü sınavına çağırdılar. Sınavı yapan Hakim Ümit bey vardı o yıllarda, içeri çağrıldığımda ilk sorusu “dinci derneklerin hangisine kayıtlısın, ülkü ocağına mı kayıtlısın” oldu. Bende “hiçbirine kayıtlı değilim dedim” ve “çıkabilirsin” dedi. Biraz sonra asılan sonuç listesinde maalesef adım yoktu, yani kazanamamıştım.
Iğdır Belediye Başkanı Orhan Ağırkaya belediyeye sınav açmış eleman alınacak, bende şansımı denedim ve yazılıda geçerli bir puan almıştım, yazılı puanı sınırı geçenler olarak mülakat olacağız. Belediye binasında heyecanla mülakata oluşturulmuş komisyon önüne çağırmalarını bekliyoruz. Mülakat komisyonunda Belediye Başkanı Orhan Ağırkaya da var. Diğer üyeler şu an hatırımda değil. Yalnız rahmetli Asker Çağlar hoca komisyon adına soru sormuştu.
Asker Çağlar hocam “Muharrir ile muhabir arasındaki fark nedir, ne iş yaparlar, açıklar mısınız.?” Diye sordu. Ben önce biraz heyecana kapıldım fakat hemen toparlandım. “Muharrir köşe yazıları yazan gazeteci, muhabir ise günlük aktüel haber toplamaya çalışan ve haber yazan gazetecidir” dedim. Iğdır Lisesinden öğretmenimde olan Asker hocamın mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Hemen konuşmaya başladı hocam “gördünüz demi ben biliyordum cevaplayacağını, teşekkür ederim, buyur çıkabilirsin” dedi. Asker hocam kadar bende cevap vermenin hazzını duymuştum. Sonuçlar açıklandığında ben yine kaybetmiştim elbette. Kaybedeceğimi önceden sezmiştim fakat ben mücadele azmimi kırmadan devam ettim.
Maliye Bakanlığının Karsta açtığı sınava müracaat etmiştim. Belki 500 kişi vardı sınava giren, yalnız memur adaylarının önce soyadı okunuyor sonra isimler ve içeri alıyorlar. Sıra bizim arkadaşlardan birine gelmişti. Yüksek sesle görevli adını okumuştu; BAĞRIYANIK İb….... Bağrıyanık soyadını duyan tüm sınava girenlerde bir kahkaha başlatmıştı. O espri ile baya stres atılmıştı. Sınav sonucunda maalesef yine somurtmuştum. (Yakın dostum ve arkadaşım olan İb....... affına sığınarak sevgiyle anıyorum.)
Yine Askeri şube sınavları aynı yıl da açılmıştı, sivil memur alınmaktaydı. Bende müracaat etmiştim. Sınav ve mülakat Erzurum’da yapılacaktı. Öylede oldu ve baya bir işsiz ordusuyla beraber sınavlara katılıp yazılıyı geçince mülakata almışlardı. Daktilo ile seri yazmak ve hatasız yazmak, imla kurallarına, noktalama işaretlerine uymak gerekirdi. O nedenle biraz ağır yazmış fakat düzgün yazdığıma inanıyordum, ayrıca bir dost vasıtasıyla takip ettirip sonucu öğrenmeye çalışıyordum. Öğlen sonrası kazananlar listeler asıldı. Alınacak ilk on kişi arasında yoktum, fakat ilk yedek bendim. Görenler hemen başlarsın demeye başlamışlardı bile. Aradan baya bir zaman geçti, 1985’in Mart ayı olacak, lağvedilen TEK kurumunda iki aylık memurum. Baktım bir yazı gelmiş, okuyunca anladım ki girdiğim sınavdan atama yedeklere geçmiş ve Ağrı ilçeleri önerilmekte. Bölüm şefi durumu öğrenince sen bilirsin dedi ve ekledi “ömür boyu mu asker olmak istiyorsun.”
Memuriyetime başlamış olmam daha çok caydırıcı oldu ve gidip işe başlamadım.
Bir yıldan fazla zaman zarfında yılmadan, usanmadan, ekmeğimi kazanmak için hayatla mücadele verdim. Ya usanmadan azimle çalışmam, yada kendimi bu işe gireceğim diye şartlandırmam ekmek kapımızın açılmasına vesile oldu, diğer vesile olanlardan da Allah razı olsun.. Demem o ki sınava giren genç delikanlılar ümitsiz olmadan, ah vah etmeden, geleceğe güzel bakmaya çalışsın ve güzel olacağına ben inanıyorum.
Her kim ekmeği uğruna mücadele ediyorsa emeğinin karşılığını mutlaka alır diye düşünüyorum.