Büyük güçlerin emperyalist politikalarının sonucu olarak kışkırtılan Ermeniler, “Büyük Ermenistan” hayaline kapılarak kurmuş oldukları Hınçak, Taşnak vb. örgütlerle 19 yüzyılın son çeyreğinden itibaren Güney Kafkasya ve ağırlıklı olarak Doğu Anadolu Bölgesi’ni terörize etmeye başlamışlardır.
19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde devam eden Ermeni terörü Anadolu ve Kafkasya Türklüğünü hedef almış ve kitlesel katliamlara varmıştır. Buradan varılmaya çalışılan amaç Türkleri katlederek ya da yıldırıp göçe zorlayarak muhayyel “Büyük Ermenistan’ın sosyolojik zeminini oluşturmaktı. Ermeniler bir yandan terör faaliyetlerini yürütürken diğer yandan yayına sokmuş oldukları gazete ve dergiler üzerinden yapmış oldukları ajitasyonla Batı kamuoyunu kendi yanlarına çekmeye çalışmışlar; bunu da büyük ölçüde başarmışlardır.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeniler, “beklenilen zaman
geldi” diyerek bir yandan oluşturmuş oldukları milis kuvvetleriyle Rus ordusuna ilhak olurken, diğer yandan komitacılık faaliyetleriyle Osmanlı ordusunun cephe gerisini sabote etmeye çalıştılar.
Osmanlı Devleti, bu büyük ihanete hukuk zemininde müdahale etti ve 27 Mayıs 1915’te çıkartılan “Sevk ve İskân Kanunu” ile “asi” Ermeniler enterne edildi.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanılan hadiseler Ermeniler ve onların hamisi konumundaki emperyalist güçler tarafından üretilen propaganda kitapları ve yöntemleriyle ters yüz edilmiş ve insanlığın hafızası şaşırtılmıştır. Kaynağını buradan alan asılsız iddialar 20. yüzyılın
tüm zamanlarını kuşatmış ve Türk milleti uluslararası kamuoyu önünde mahkûm edilmeye çalışılmıştır/çalışılmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti’nin eli kolu bağlanmış ve Ermeniler hamileri tarafından bir kez daha silahlandırılıp cesaretlendirilerek harekete geçirilmiştir. Üç denizli Büyük Ermenistan hayaline
kapılan Ermeniler; Bakü, Nahçıvan, Kars, Ardahan, Iğdır, Erzurum, Van, Muş, Bitlis, Maraş ve
Çukurova’da Türk ve Müslüman katliamına girişmişlerdir.
Azerbaycan’da Kuba’da; Doğu Anadolu’da Erzurum Alacaköyü’nde, Kars’ta ve Iğdır’ın
Gedikli, Hakmehmet ve Oba köylerinde yapılan kitlesel katliamlar Atatürk Üniversitesi ve Türk Tarih Kurumu tarafından yürütülen kazı çalışmaları neticesinde ortaya çıkartılmış ve insanlığın önüne ibret vesikası olarak konmuştur.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Doğu Anadolu bölgesinde meydana gelen hadiselerin önü Mustafa Kemal Paşa liderliğinde yürütülen Milli Mücadele stratejisiyle ve Şark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın büyük enerjisiyle kesilmiş ve “Büyük Ermenistan” düşüncesi ebediyen hayal olmuştur.
Ermenilerin yaşamış olduğu bu büyük hayal kırıklığı onları yeniden terör faaliyetlerine yöneltmiş ve kurulan Nemesis ve Asala örgütleriyle Türk devlet adamlarına ve diplomatlarına yönelik suikastlara girişmişlerdir. Bu dönemde Türk Dışişleri Bakanlığı görevlileri ve ailelerinden
31 kişi sadece Türk oldukları için acımasızca şehit edilmiştir. Bu vesileyle bu topraklar için canlarını veren tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. 20. yüzyılın tüm zamanlarına yansıyan bu azgınlaşmış Ermeni terörü büyük ölçüde “hür dünya”nın gözü önünde ve maalesef
başkentlerinde gerçekleşmiştir. Şiddet üzerinden propaganda yapılmıştır. Bu şiddeti hâlen sürdüren, besleyen ve terörü yücelten tüm çevreleri insanlık önünde kınıyoruz.
Bu sempozyum vesilesiyle ve yukarıda sıralanan tespitler doğrultusunda şu önerileri de kamuoyunun dikkatine sunmak isteriz: Erzurum, Kars, Iğdır üçgeninde var olan ve yeni kazılarla
ortaya çıkartılacak olan toplu mezarların bulunduğu yerler Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Saygı Güzergâhı” olarak tescillenerek yılın belli günlerinde Türkiye’den ve Türk dünyasının her yerinden getirilecek öğrencilerin ve uluslararası basının katılımıyla “Saygı Yürüyüşü” başlatılmalı ve yerli/yabancı tur programlarına konulmalıdır.
Iğdır’da 5 Ekim 1999’da açılan “Şehit Türkler Anıt ve Müzesi” amacına uygun şekilde yeniden düzenlenmeli, yurt içinden ve yurt dışından getirilecek yazılı ve görse materyalle zenginleştirilmelidir.
Ardahan’da Halit Paşa (Deli), Kars’ta Cihangiroğlu İbrahim Bey ve Iğdır’da Kâzım Karabekir Paşa’nın tarihsel misyonlarına uygun heykelleri dikilmeli ve adlarına yerel tarih müzeleri oluşturulmalıdır.
Büyük Atatürk’ün “Türk kapısı” olarak nitelediği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğünde bulunan Nahçıvan’ın hemen yanı başında bulunan Iğdır Ovası’na yönelik yeni tarım teknikleri ve teşvikleri uygulanarak bu bölgeden hızlanan göç durdurulmalı, hatta tersine
çevrilmelidir. Uygulanacak bu sosyolojik strateji ile Türkiye’nin Türk dünyasına yönelik jeopolitiği daha da kuvvetlenecektir.
Bu sempozyum vesilesiyle uluslararası kamuoyuna bir de çağrı yapmak istiyoruz: Yaklaşık 30 yıldır Ermenistan’ın işgali altında olan, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesi ve etrafındaki topraklar derhal boşaltılmalı ve bu konuda sorumluluğu olan “Minsk Grubu” kış uykusundan uyanmalıdır.
Kamuoyuna saygıyla arz olunur.
I.ULUSLARARASI 20. YÜZYILIN İLK YARISINDA TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ
SEMPOZYUMU BİLİM KURULU
Genel Haber
Yayınlanma: 06 Kasım 2019 - 00:00
IULUSLARARASI 20 YÜZYILIN İLK YARISINDA TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ AÇIKLANDI
17 Ekim 2019 Iğdır. 16-18 Ekim 2019 tarihlerinde Iğdır Üniversitesi ev sahipliğinde “I. Uluslararası 20. Yüzyılın İlk Yarısında Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu” gerçekleştirilmiştir. Bu sempozyuma yurt içinden ve yurt dışından 100’ü aşkın bilim insanı katılmıştır. 22 oturumda 2 gün devam eden sempozyumda 89 tebliğ sunulmuştur.
Genel Haber
06 Kasım 2019 - 00:00
İlginizi Çekebilir