Yaşantısına davranışlarının aynası olan cesareti bir bayrak gibi dikerken bu cesaretin sadece İslam âlemine değil, tüm dünyaya örnek olacak bir hayatın sahibi olacağını gösterecekti.
“Kerbela, bir feryattır. İki yüzlülüğe, kaypaklığa ve arkadan vurma alçaklığına karşı bir feryat.. Yüz üstü debelenen bir feryat değil, izzetle yükselen bir feryat…”
Kerbela, Hz. Peygamber’in torununun ve Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın oğullarının yalnızca basit bir hikâyesi değildir.
Gerçek İslami önderliğini ortaya koyan tarihi bir senet ve İslami düşünceyi, Hz. Peygamber’in döneminde tespit edilmiş biçimiyle korumak niyetiyle içten girişimde bulunan bir kişinin sergileyişidir.
Hz. Hüseyin ve ailesinin hayatı ve şehadeti ağlamak ve gözyaşı dökmek için fırsat olmaktan çok, müminlerin içinde ateşli bir fedakârlık arzusu doğuran ve gerçek adalet ışığıyla mevcut hayat biçimini aydınlatan bir fener ve işaret ateşidir.
Kerbela: İnsan zihni Allah korkusundan başka tüm korkulardan kurtulduğu zaman Hüseyin’e layık olduğu saygı gösterilecek ve insanlar Fatma’nın sevgili oğlunun hayatını seve seve feda ederek Allah’a karşı ne kadar yüce bir itaat örneği sergilediğini düşünüp duracaklardır.
Tarih, olayları fertler adına kayda geçse de aslında bütün fertlerin kalkış noktası aileleridir. Her zaman olmasa da birçok zaman aktör bir kişi değil bir ailedir.
İmam Hüseyin’in (a.s) başında bulunduğu Peygamber Ailesi Kerbela’da mükemmel bir sınav vermiştir. Bu sınavla hem bütün dünyaya Hz. Muhammed Mustafa’nın risaletinin hakkaniyetini tekrar ispat etmişler hem de İmam Hüseyin’in (a.s.) kıyamının hak, hakikat ve iman uğruna gerçekleşen onurlu bir başkaldırı olduğunu haykırmışlardır.
Hem şehit olanlar hem de geride kalanlar risalet hanedanına yakışır bir tavır sergilemişlerdir. Büyüklü küçüklü, kadınlı erkekli ister esir ister şehit, her biri bir duruş ortaya koymuş ve İslam pınarının kaynağı olan bu ailenin sadece sözde ve iddiada değil hakikatte ve özde de İlahî bir aile olduğunu ispat etmişlerdir.
Bir aile o ailenin büyüğünün karnesi gibidir. Kerbela’da ilahi takdir, Hz. Muhammed’in (s) aile karnesinin en parlak şekilde tarih aynasında görülüp sınanma fırsatını ortaya çıkarmıştır.
Kerbela olayının aile yönüne yeterince dikkat çekilmemiştir. Hal bu ki aslında en önemli boyutlarından biri kesinlikle budur.
Bir kişinin gerçeği, cevheri ve iç dünyası olaylar değişip ortam karışınca belli olur ve su yüzüne çıkar. Bir ailenin de asaleti, rüştü ve kökünün sağlamlığı böylesi bir imtihanla ortaya çıkar. Bu tür bir imtihanda artık sözün, iddianın ve isimlerin hiç bir anlamı kalmaz, hakikatler konuşmaya başlar.
Hz. Zeyneb’i, Hz. Ebulfazl Abbas’ı, Hz. Ali Ekber’i, Hz. Kasım’ı, Hz. İmam Zeynülabidin’i… teker teker Kerbela sahnesinde ve sonraki aşamalarda izlediğimizde bu ailenin yüceliği, izzet ve kerameti karşısında hayrete düşüyoruz ve “Allah ne iyi bilir risaletini nereye indireceğini” demekten kendimizi alıkoyamıyoruz.
Ali (a.s) evinde yetişen bir kızdı Zeynep. Kerbela olmasa nasıl tanınacaktı O’nun ruhundaki ihtişam, onun hakka ve hakikate gönül vermişliği, onun okyanusular gibi engin sabrı…
Başına gelen onca eşi görülmemiş musibetten sonra Yezid’e “Ben Kerbela’da güzellikten başka bir şey görmedim” dediğinde aslında her şeyi özetlemiş ve bu yüce ailenin yaşamına hâkim olan ilahî hikmeti tarih karşısında apaçık beyan etmişti.
Ehlibeyt düşmanları karşısında Zülfikar’ı aratmayan diliyle İmam Hüseyin’in hak nidasını ve mazlumiyetini öyle haykırmıştı ki bütün İslam dünyasına bu haklı kıyamın mesajını duyurmuştu.
Müslüman kadını pasif, kıymetsiz ve zayıf görenler Hz. Zeyneb’e baksın da utansınlar!
Hz. Abbas, Kerbela olmasa saygılı bir kardeş olarak tarihte zayıf bir yer tutacaktı. Ama Kerbela olayı sayesinde Hz. Abbas bütün dünyaya kardeşlik dersi veriyor. Önce İmamı ve sonra da kardeşi olan ve dünyevî olarak yenileceği kesinleşmiş olan İmam Hüseyin (a.s.) için nasıl bir fedakârlık ve vefa sergiliyor Hz. Abbas!
Son nefesine kadar İslam bayrağını yere düşürmüyor. Âlemini (sancağını) sağ kolu kesilince sol eline alıyor ve feryat ediyor: “Sağ kolumu kesseniz de sol kolumla dinimi savunmaya devam ederim!”
Kerbela’da yollar kapatılmış, kalpler ve gözler körleşmiş ve İmam Hüseyin’in (a.s) askeri üstünlüğe ulaşması konusunda hiçbir umut kalmamıştı.
Bu yüzden de düşman tarafı hiç acele etmiyordu. İmam Hüseyin’in Kuran okuma ve ibadet için istediği zaman kendisine verilmişti.
Bu zaman zarfında şefkatli İmam her kese çekip gitmesini ve onlarının sadece kendisini istediğini söylemiş, hatta kendisine karşı her türlü sorumluluğu da üzerlerinden kaldırmıştı. Ama sadık yaverlerinden ve ailesinden kimse çekip gitmemişti.
Kerbela olayını bir oldubitti gibi göstermeye çalışanlar Hz. Abbas’ın cansiperane fedakârlığına bakıp da şuursuz, marifetsiz ve basiretsiz akılcıklarından utansınlar! Onlar “Hüseyin batmakta olan bir gemi gibidir” diyen Şimr’in baktığı pencereden bakıyorlar Kerbela’ya!
Ne enteresandır ki o zamanda da iki farklı bakış açısı vardı ve şimdi de iki bakış açısı var ve her iki bakış açısından da görülenler bire bir aynı. İman gözüyle bakanlar o zaman da şimdi de aynı şeyi görüyorlar. Dünyevi pencereden bakanlar da yine o zaman da şimdi de aynı şeyi görüyorlar.
İşte bu da yine insanlık tarihinin değişmeyen öğelerindendir. Hak penceresinden bakanlar dünyayı bir türlü, madde ve menfaat penceresinden bakanlar da başka türlü görürler ve bu iki kesim kendi gördüğünü kolay kolay öbürüne anlatamıyor. Ziya Zakir ACAR