Allah tebarek ve teala bu ayda, inanan her kesin oruç tutmasını emretmiş şöyle buyurmuştur:”Ey iman edenler! Oruç (hükmü) sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazılmıştır; umulur ki takvalı olursunuz.”Bakara,183. İmam Cafer Sadık (a.s) buyuruyor ki: “Allah tealanın Ey iman edenler diye hitap etmesinin lezzeti, orucun verdiği açlık ve susuzluğu unutturmaktadır.” İmam Cafer Sadık’ın (a.s) bu sözü kulluğun zirvesidir. Biz buradan anlıyoruz ki Ramazan ayının orucu hiçbir dış etken altında kalmadan, aklımızla herhangi bir değerlendirme yapmadan bu amelin güzelliğini kabul etmemiz gerekir. Oruç tutma kul ile Mevla arasındaki bağı güçlendirmek, kul ile Mevla arasında olan engelleri kaldırmaktır. Oruç tutmak kulun rabbine olan tam teslimiyetini dile getirmektir. Oruç kurbet kastıyla tutulmalıdır. Yani Allah’tan bana gelen emir ve görevi yapıyorum ve bu iş (amel) beni Allah’a yaklaştırmaktadır niyeti ile oruç tutmalıdır.
Oruç cehennem ateşini örten bir sitardır. Öyleyse orucu hakkıyla tutmak gerekir ve onun kadrini bilmek gerekir. Oruç tutan kimse cehennem ateşinden korunmuş olur.
Oruç fayda ve faziletlerini sayamayacağımız kadar büyük bir ibadettir. İbadet her ne kadar büyük olursa onun afeti de o kadar çok ve büyük olur. Nasıl dünya malında değeri çok olan eşyaları saklama ve koruma zor ise, ahrette değeri büyük olan ibadetleri koruma ve saklama bir o kadar zor ve meşakkatlidir.
İnsanın iman ve amelini yok edecek, ona zarar verecek iki düşman vardır. Bunlardan birini Allah tebarek ve teala Kur’an-ı Kerim’de bize bildirmiştir ki; o kovulmuş şeytandır. İnsanları azdırıp yoldan çıkarmak için kıyamet gününe kadar kendisine mühlet verilmiştir. Bir diğeri ise Allah tebarek ve tealanın alemlere rahmet olarak gönderdiği elçilerinin sonuncusu ve efendisi, Allah’ın sırlarının emini İslam dininin yüce peygamberi Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) bildirdiği her insanın kendi nefsidir.
Oruç ibadeti büyük ve güzel olduğu için insanı rabbine yaklaştırıp O’nun c.c gazap ve cehenneminden kurtaracağı için şeytan yemini gereği boş durmayacaktır. Kimini tamamıyla bu rahmetten uzaklaştıracak, kimilerini uzaklaştıramayacak ama ibadeti ona güzel gösterip sevabından mahrum bırakacaktır. Yani birileri ibadet ettiklerini zannedecekler ama son anda onu tahrip ettiklerinin farkına varmayacaklardır. Ezcümle şeytanın aldatmacalarından biri ibadet yap da nasıl yaparsan yap. Kulağa hoş gelen bu söz şeytani bir sözdür. Çünkü ne Allah’ın tapılmaya ve ibadete ihtiyacı vardır ne de ibadet diye yapılan her şey Allah’ın razı olduğu bir iştir.
Allah tebarek ve teala ibadete muhtaç olduğu için değil, insan kemale ersin, insana fayda sağlasın diye şeriatının yolunu peygamberler vasıtasıyla kullarına bildirmiştir. İnsanın kemal ve maslahatı ilahi emirleri yerine getirmededir. Aynı şekilde insanın zarar ve hüsranı ilahi yasakları çiğnemesindedir. İnsanın kendi aklına göre yaptığı ibadet asla ibadet değildir. İnsanın kendi aklına göre yaptığı ibadet kendisine yaptığı ibadettir. Kendi yanından ürettiği ve kendi iç boşluğunu doldurmak için yapılan bir nefsi tatmin etmedir.
Usul-i dinde taklit caiz değildir yani her mükellef kendi inanç sistemini akla uygun, doğru bir şekilde tanzim etmelidir. Ama Furu-i dinde taklit etmeli, yani İslam’ın hükümlerini delilleriyle bilen adil, takvalı, nefsini yenmiş, dünya düşkünü olmayan bir Müçtehidi taklit etmelidir. Yani amellerini onun fetvalarına mutabık olarak yapmalıdır.
Yukarıda arz ettiğm konu şundan ötürüdür; İslam’da bir taabbudi bir de tevessüli mesele diye bir şey vardır. Tabbudi yani delilleri kesinleşmiş tartışma götürmeyen meselelerdir. O konuda neden böyledir de başka türlü değildir denilmesi doğru olmayan konulardır. Çünkü bu konular kesinleşmiş konulardır. Bir insan neden Müslüman olmalıyım? Neden namaz kılayım? Neden oruç tutayım, neden Hacca gideyim? Diyebilir. Bunların gerekçeleri açıklandıktan sonra, ben namaz kılacağım ama böyle değil de şöyle kılacağım diyemez. Dinin aslını kabul edip içine girdikten ve Namazın da onun bir parçası olduğunu kabul ettikten sonra, ben şurasını kabul ediyorum, şurasını kabul etmiyorum mantığı asla geçerli olmadığı gibi kabul ettiği dinin aksini iddia etme sayılır.
Ramazan ayı yine peygamber efendimizin buyurduğu gibi bereket, rahmet ve mağfiretle geldi. Hepimiz bu ayda yükümüzü doldurup azıklanmalıyız. Müslüman ve mümin olarak tam bir teslimiyetle, başı dik anlı ve gönlü açık olarak bu ibadet ayını bağrımıza basmalıyız. Şeytanın ve nefsimizin aldatmalarına kulak asmamalıyız.
Maalesef ibadet büyük olduğu için, şeytan her türlü şeytanlığını yapıp insanları aldatmaya çalışıyordur. Oruç tutmayanı bir taktikle, tutanı başka bir taktikle aldatıp ibadetin ruh ve canını onlardan almaktadır. Ben bu toplumun bir alim ve bilgini olarak, Müslüman ve Mümin kardeşlerimin oruçlarını doğru tuttuklarına emin olmaları için bazı tavsiyelerim olacaktır.
1- Ramazan ayının en önemli meselelerinden birisi Ramazan ayının hilalinin görünmesidir: İmam Zaman (a.f) ağamızın naipleri olan değerli taklit mercilerimiz bu meseleyi detaylarıyla tam İlmihal kitaplarında açıklamışlardır. Bir Müslüman başkalarından duyduğu, duyacağı ve başkalarının onun kulağına okuyacağı şeyleri bırakıp, kendi taklit Mercii’nin buyurmuş olduğu şartları gözetmelidir. Kim ne demiş ne diyor, Türkiye’de nasıl oldu? İran’da nasıl oldu? Arabistan’da ne oldu? Gibi şeylerle kafa yormamalıdır. Ayın görünüp görünmeme meselesi fakihlerin dilinde “hüküm” değil de “Mevzu”dur. Yani kişi o konuda kendi kalbinin emin olduğu ve Allah’ın huzurunda cevap verebileceği şeyi yapmalıdır. Allah’ın huzurunda cevabını veremeyeceği şeyden sakınmalıdır.
Ramazan’ın ilk günü mü? Yoksa Şaban’ın son günü mü? Kesinliği belli olmayan “şek” (şüphe) gününde de vazifesi mukaddes İslam Şeriatı tarafından belirlenmiş ona göre amel ederse Rabbül-Alemin olan Allah katında mazurdur. Ama birilerinin vesvesesine göre birilerinin dolduruşuna gelerek, ay canım ilim ve teknoloji şöyle böyle havasına kapılıp ona göre hareket eden kimse Allah nezdinde geçerli mazereti olmayacaktır. Biz Allah’ın emrini yerine getirmeye çalışıyoruz, yapacağımız amel verilen ilahi emir ile tam mutabık olmalıdır. Verilen emir başka yapılan amel başka olmamalıdır. Eğer öyle olursa, verilen emir dikkate alınmamış ve önemsenmemiş olur. O zaman kul olmanın manası ortadan kalkar, kendi yaptığımızı zorla kabullendirmeye çalışmış oluruz. İşte bir taklit Mercii olan Müçtehit yıllar yılı amansız çaba sarf ederek, kendisini taklit eden müminlerin amellerinin ilahi emir ile mutabık olmasını veya en azından ilahi huzurda özürlerinin kabul edileceğini sağlamaktır. İnşallah Oruç tutacak olan Mümin kardeşlerim yapacakları ibadete nihayet dikkati göstereceklerdir.
2-Sahur vakti: Bu konuyu Kur’an-ı Kerim tam bir netlikle açıklamıştır.
Arslan BAŞARAN
Söğütlü Mah. H. Muhtar UYSAL camii Hocası
Genel Haber
Yayınlanma: 29 Temmuz 2011 - 05:31
Oruç İbadeti
Bismillahirrahmanirrahim Ramazan ayının orucunu tutma İslam dininin en önemli farzlarından birisidir.
Genel Haber
29 Temmuz 2011 - 05:31
İlginizi Çekebilir