Ekrem BAYDAR Seni Özlüyorum Anne
Tarih : 2007-10-01
Tüm Yazılar

Ekrem BAYDAR



Evet; canım anneciğim, geçen Pazar günü anneler günüydü. Kimi anne ve babalar, kimi çocuklar, ellerindeki hediye paketleriyle, çiçeklerle, sevinç içinde anneler gününü kutlamak için annelerine koşarken, ben annesini kaybeden minicik bir kuzu misali, korkuyla, özlemle, aç kalmanın tedirginliği ile meleyerek seni arıyorum evde, bahçede sokakta…

Seni bulup, sevinmek, kokunu almak, başımı memelerine vura vura sütünden emmek istiyorum sanki anne… Yüreğim daralıyor, içim burkuluyor. Paramparçayım. Şu anda yanı başındayım ve seni, senin toprağını öylesine kucaklamışım ki; sekiz- dokuz yllık bir özlemin intikamını alıyor gibiyim bu akşamın karanlığından… İçimi boşaltmak, hüngür hüngür ağlamak, rahatlamak istiyorum. Narıncoğlu Bağına bu akşamın karanlığında çöken sessizliği delip, parçalamak istiyorum anne… Ne kadar da soğuktur seni sarıp sarmalayan bu toprak! Başımı göğsüne dayamışım. Sar beni anne, sımsıkı sar. Sar ki bütün sıcaklığını, sevgini, şefkatini içimde hissedeyim. Yeniden çocuk olmak, kucağına gelmek, korunmak istiyorum anne! Elli beş yaşındayım, oğlum var, kızım var, torunum var ama sen yoksun anne, sen yoksun! Senin sıcaklığın yok, sevgin, şefkatin yok Başım göğsünde, uyumak istiyorum bu akşam. Bana öylesine sıcacık geliyor ki yattığın toprak, kucağın kadar yatağın kadar sıcak, sıcacık!

Biliyorum, çok şatafatlı, varlık içinde ve bir elim yağda, bir elim balda bir çocukluk dönemi geçirmedim, oyuncaklarım olmadı ama bana olan ilgin, şefkatin, sıcaklığın yağdan da, baldan da daha tatlıydı, daha sıcacıktı. Ne kadar da mutluyduk o yokluk, yoksulluk içinde, değil mi anne? Dört gözle beklerdik babamın eve gelmesini, beni gözlerimden öpmesini… O hep beni gözlerimden öperdi değil mi? Evet; ağabeyim de vardı ama onun beni sevgiyle, şefkatle öptüğünü hiç hatırlamıyorum. Belki de çalışmaktan fırsatı olmamıştı, bilemem!

Peşinden koşup ağladığım günleri dün gibi hatırlıyorum. Gittiğin her yere gelmek istiyordum. Kıyamazdın, azarlamazdın beni, yorulunca da kucağına alırdın. Rahmetli Ali Yardımın Değirmeninde, buğday öğütürken, beni üzerine oturttuğun un çuvalını da hatırlıyorum, Çamaşıra gittiğin, beyaz badanalı subay evlerini de… Çamaşırlar yıkanıp bittikten sonra, bir subay eşi olan ve senin, Nezihe Hanım dediğin kadının, bana yedirdiği yemekleri de hatırlıyorum, İdirmavada, ekinlerin etrafındaki tezek toplamaları da…

Yorgunluk nedir bilmezdin. Oysa şimdi yüz altı yıllık yorgunluğunun intikamını alırcasına yaşamından, boylu boyunca uzanmış yatıyorsun, bensiz, bizsiz…

Seni özlüyorum anne, kokunu, sıcaklığını özlüyorum, kucağını özlüyorum. İnanırımsın, dün yolda rastladığım yaşlı bir kadını durdurup elini öptüm. Bana seni hatırlattı. Ellerin arkanda yürüyüşünü, gözündeki on numara gözlüğünü, entarini, önlüğünü, belindeki şalını… Berfin de vardı yanımda, ben duygulanınca onunda gözleri yaşardı. Kadın, neden elini öptüğümü sorunca, “bana annemi hatırlattınız teyze, onun yerine sizin elinizi öptüm.” Deyince, o da bana, “madem öyle gel bende onun yerine seni öpeyim” deyip suratıma kondurduğu öpücük o kadar içten, o kadar sıcak ve samimiydi ki, bir an seni yanımda görür gibi oldum.

Hani beraber söylediğimiz o türküler vardı ya, hele Mehmet asker iken, onun için söylediğin “ESKERO” türküsü, kaydettiğimiz gibi duruyor. Zaman zaman dinlediğimizde, seni izlediğimizde, evdesin, yanımızdasın, gözlerimizin önündesin ama seni kucaklayamıyor, sana sarılamıyoruz. Seni çok özlü yor, seni çok arıyorum anne. Dini, dili, milliyeti ne olursa olsun, senin ve senin adına yeryüzündeki tüm annelerin ellerinden öpüyorum.

Hoşça kal anne, hoşça kal, hoşça kal…

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası