Ekrem BAYDAR EMİ; ARKAYA KAMÇI I I I…
Tarih : 2007-10-01
Tüm Yazılar

Ekrem BAYDAR



Birkaç gün önce, belediye başkanımız Sayın Hacı Nurettin Aras'a, HAC ziyaretine gittik. Hem belediye başkanımız, hem meslektaşımız ve hem de arkadaşım olmasının verdiği rahatlıkla yemeğimizi yiyip, ziyaretimizi tamamladıktan sonra tavşankanı bir çay içmek üzere eski Şeker bank binasının yerindeki Söğütlü kahvesine geldik oturduk. Hava da biraz soğuk olduğu için kahve tıklım tıklım dolu-ydu. O kahvede genelde yaşlılar oturduğu için ister istemez insan, kendini yaşlı hissediyor. Gerçi ben, ellinci yaşımı çoktan geçtim ama birlikte geldiğimiz arkadaşlarım Milli Eğitim şube müdürümüz Reşat Tali ve Kurban Ali Ercul benden oldukça gençtiler. Kahvedeki eski yüzleri de görünce biz de farkında olmadan kendi eski günlerimizi konuşmaya başladık. Çocukluğumuza döndük. Ne de güzeldi o eski günlerimiz… Camdan, Otel Barbaros göründüğü için, biz de Iğdır'ın eski otelleri çağrıştırıldı. Çok değil, daha otuz -kırk yıl öncesine kadar pek kalınacak otel yoktu Iğdır'da. Otellerin yerine 'HAN' dediğimiz yerler vardı. Han dediysem de öyle bildiğiniz Cemşit Han, Penah Han gibi, Ağa Han gibi Hanlar değil, bu hanlar atıyla, eşeği ile ineği, öküzü, koyunu, keçisiyle birlikte kalınan barınma yerleriydi. Yemekler orda yenir, çaylar orada yudumlanır, hayvanlar ise arka kısımdaki geniş alanlarda yemlenirlerdi. Kışın ise, büyükçe ahırlarda, yemlenir ve barındırılırlardı. Köylerden ya da çevre ilçelerden gelenler, bu gibi yerlerde bir veya birkaç gün konakladıktan sonra köyüne, kasabasına giderdi. Han sahibi olanların mali durumları da oldukça iyi idi. O günün şartlarında gerçekten de bir 'HAN' gibi yaşarlardı. Mesela gördüğüm, duyduğum tanınmış 'Han' sahibi şahsiyetlerden bazıları şunlardı; Temir Bey (Timur Demirci) Kemerli İbrahim, Dello Mehmet, (Mehmet Aslantürk) Şeyh İsmail, Meşe Rıza, Meşe Veli gibi Han sahibi kişilerdi. Bu günkü Askerlik Şubesinin yanındaki sebze pazarının yeri, Temir Beyin Hanı, onun hemen karşısındaki boşluk Şeyh İsmail'in Hanı Otel Barbaros'un arkasındaki pasajın yeri, Kamerli İbrahim'in Hanı, Nuh Nebi Camisinin arkası meşe Rızanın Hanı idi. Sobacıların olduğu yerde de Hacı Geme'nin Hanı vardı. O günün insanları da bir başka idi, insanlıkları da… Saf, temiz, dürüst ve misafirperver… Reşat Bey ve K. Ali Hocalar da o Hanların son günlerini hatırladıklarını söyledikten sonra, Reşat Bey; "Eski faytonlar ne güzeldi değil mi ağabeyi, faytonların arkasına biner, faytonun gideceği yere kadar giderdik. Başkasının bindiğini görünce de gıcıklık olsun diye arkadan bağırırdık avazımız çıktığı kadar, EMİ ARKAYA KAMÇIIIIII! Faytoncu da bir metre uzunluğundaki kiraz ağacından yapılmış çubuğunun ucuna bağlanmış, ince deriden kesilen kamçısıyla arkaya bir kamçı salladığında, hele kamçı arkaya binen çocuğun da sırtına değince ne kadar da sevinirdik" Doğru söylüyordu Reşat Hoca, üçümüzde çocukluğumuza geri dönmüştük. Gerçekten güzel günlerdi. Meşhur faytoncular da vardı. Meşhurlukları da besledikleri atlardan ileri geliyordu. İdirmavada Bayram Emi, Abdül Ali Emi, Baharlıdan Bilal Emi, Cemo Emi, İslam Emi, Kurban Emi, İslam Emi, Ali Asker Emi ve daha nice isimlerini hatırlayamadığım faytoncular o günün tanınmış faytoncularıydı. Tanınmış adamlar, hali vakti iyi olanlar, faytonla evlerine, köylerine giderlerdi. Iğdır'ın sıcak günlerinde Mecit Şeyran, Talat Tufan, Ali Karasu, Cemalettin Güneş gibi simalar evlerine hep faytonla giderlerdi. Gelinler; grapon kâğıtları ve balonları ile gelinden daha güzel süslenmiş faytonlarla, baba evinden alınırdı. Faytonun arkasına binen çocuklar zaten binmişlerdi. Binemeyenler ise arkadan bağırıyorlardı kendilerine yer açmak için; ; EMİ ARKAYA KAMÇIII.. Arkaya sallanan kamçı ile yere inen çocukların yerine yeni çocuklar atlayıp binince, bu sefer inenler bağırıyordu, daha hızlı bir sesle; EMİ ARKAYA KAMÇIII… Şimdi bile arkamızdan değil yediğimiz kamçı, kırbaçla vurulsa bile sırtımıza, alışkanlıklarımızdan vazgeçmiyoruz ve hayattan ders almıyoruz. Bağırın bağırabildiğiniz kadar, birbirinizin arkasından; EMİ ARKAYA KAMÇIIII… Unutmayalım ki bu gün benim sırtıma vurulacak kamçı, yarın sizin suratınıza kırbaç olarak vurulacaktır. Kamçısız, kırbaçsız, günlük güneşlik bir dünyada kardeşçe yaşamak istemiyorsanız, haydi bağırın hepiniz bir ağızdan; EMİ ARKAYA KAMÇIII… EMİ ARKAYA KAMÇIII…

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.