Ekrem BAYDAR BİR ŞEKERLİK MUTLULUK
Tarih : 2007-10-01
Tüm Yazılar

Ekrem BAYDAR



Hiç bu kadar duygulanmamıştım bu bayramda duygulandığım kadar. Kırk, kırk beş yıl önceki çocukluğuma geri dönmüştüm birden! Ne güzel günlerdi o günlerimiz... O günlerimize geri dönmek; o günlerimizi yeniden yaşamak hangimizi mutlu etmez ki, ha söyleyin Allah aşkına, hangimizi!.. Şöyle bir geriye, ta ilkokuldaki, hatta birinci sınıfa başladığınız o ilk güne kadar geriye gidin. Arkadaşlarınızı, öğretmenlerinizi, yaptıklarınızı, o küçücük yüreğinizdeki aşklarınızı, bayram sevinçlerinizi yeniden yaşamaya çalışın. Bütün bunları bir tek şekere sığdırabilirimsiniz? O günlerinizdeki acı tatlı tüm hatıralarınızı bir tek şekerle bulabilirimsiniz? Ben buldum! Küçücük bir şeker ne kadar da mutlu etmişti beni. Dünyanın bütün şekerlerini verseler bana, ne, bu kadar mutlu olurdum, ne de, o şekerimi, tonlarca şekere değişirdim. Yemeye kıyamadım, saklıyorum. Neden bu kadar duygulandığımı size anlatırken eminim ki sizler de duygulanacaksınız. Hatırlayınız, Kırk beş elli yıl öncesini... Iğdır'ın en eski okulu 12 Kasım İlkokulu ve Atatürk İlkokulu idi. Atatürk İlkokulu, Bu günkü Merkez Polis Karakolunun yerinde birkaç odası olan ve ondan önce de halk eğitim binası olarak kullanılmış kerpiçten yapılmış bir bina idi. Sonradan, Cumhuriyet İlkokulu açılınca Atatürk İlkokulu bir iki yıl içinde oraya taşındı. Ortaokul da, bu günkü PTT'nin yanında ve onun karşısındaki kırmızı kiremitten yapılmış, aynı tip iki binada idi. Yaşı ellinin üzerinde olanlar çok iyi hatırlayacaklardır. Bu üç okulun o günkü mevcudu, bu günkü bir ilkokulun mevcudu kadar bile değildi. 23 Nisan Bayramı, Cumhuriyet ve Iğdır'ın Kurtuluş Törenlerinde, o uç okul, sınıf sınıf dizilirdik, Cumhuriyet Meydanında. Belediye zabıtalarından bizim Bahri amca (Bahri yiğit) ve Ekber amca dediğimiz zabıta memurları, boyunlarına astıkları, hasırdan örülmüş selelerle bizlere, seleler dolusu çikolata ve şekerler dağıtırlardı. Çoğunlukla fakir çocukları olduklarımız için çikolata ve süslü kâğıtlara sarılmış, şeker yemek bizlere çok lüks gelirdi. Sırf bu yüzden, Cumhuriyet Bayramının, 23 Nisan Bayramının, kurtuluş Bayramının bir an önce gelmesini iple çekiyorduk. Hemen hemen hepimizin annesi, babası, ablası tören alanında bulunurdu. Resmigeçitlerde, hele hele askerlerimizin geçişlerinde, tören alanı alkışlardan inliyordu. Yaşa var ol Cumhuriyet sesleri ve o günün alkışlarına, beni bir tek şeker yeniden götürdü. İşte; geçen günkü 14 Kasım Kurtuluş Bayramımızın tören alanından çıkarken, emekli öğretmenlerimden Timur yıldırım hocamı görünce, saygıyla ellerine eğilip hal hatır sorduktan sonra; Evet değerli hocam dedim, ne sizler varsınız artık bayramlarda, ne de bize şeker verenler. O günleri bir özlüyorum, bir özlüyorum bilemezsiniz değince, Timur Hocam o günkü şevk ve heyecan içinde bana dönerek ' Sen hiç üzülme oğlum, senin şekerini halen cebimde taşıyorum ' dedi ve cebinden çıkardığı küçücük bir şekeri bana verdi. İşte o anda. Küçücük bir çocuk gibi kaybettiğim çocukluk yıllarıma yeniden geri dönmüştüm. Yıllar önce arşive kaldırılmış bir filmi yeniden izliyordum En önde Mustafa Öncül, Kerem Ağbaş Nejat Birdoğan, Paşa Akyıldız, Mehti Hocalar yürürken ak saçları ile yıllara meydan okuyorlardı sanki. Bu bayramda onlar yoktu ama sanal görüntüleri vardı. Bana o günleri bir tek şekerle yaşatınız ve öğretmen olmayla, öğretmenlik yapmanın farkını yıllar sonra bir kez daha kanıtladınız. Sağ olasın Timur Hocam, Sağ olasın... O gün sizlerden aldıklarımı, bu gün harıl harıl satıyorum. Ancak, satın alanlar gittikçe azalmaktadır. İnanın kabahat ne sizin ne de benimdir. Asıl kabahat bizleri, öğretmenlik yapmaktan çıkarıp, öğretmen olmaya zorlayanlardadır.

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.