Ekrem BAYDAR ARADA BİR
Tarih : 2007-10-01
Tüm Yazılar

Ekrem BAYDAR



Merhaba Sevgili Okurlar. Zaman zaman eş, dost ve arkadaşlar arasında yapmış olduğumuz sohbetlerde sık sık tenkitler ve eleştiriler alıyordum. Bu tenkit ve eleştirilerin çoğu gençlerden ziyade yaşlı kişilerden daha çok geliyordu. Bunların başında da rahmetli Hacı Salih Şıktaş. Ölümünden önce hemen her gün onunla ve onun yaşında ki arkadaş grubuyla bir kaç saat beraber oluyordum. Güzel şeyler konuşuyorduk, güzel mesajlar alıyordum yaşama dair. Yine bir gün ben grupta hararetli bir konuşma yapıyordum. Rahmetli Hacı Salih sözümü keserek şöyle dedi; "Sen boşuna konuşuyorsun oğlum, Senin anlattıklarını, derdini düşüncelerini sadece biz dinliyoruz. Bu yaştan sonra senin reklamını yapacak halimizde olmadığına göre yapman gereken bir tek şey vardır, o da yazmak ve yazdıklarını içinde bulunmuş olduğun toplumla paylaşmaktır". Dedi Aynı eleştiriyi eski öğrencim olan Cabbar Şıktaş'tan da almıştım. Boynuz kulağı çoktan geçmişti. Haklıydı Hacı Salih ve de haklıydı Cebbar Şıktaş yazmam gerekirdi. Yazmam ve yazdıklarımı, düşüncelerimi, istek ve eleştirilerimi içinde bulunduğum toplumla paylaşmam gerekiyordu. Bunu yapmakla hem çok saydığım, sevdiğim Hacı Salih'in vasiyetini yerine getirecek, hem de bu konuda ısrarcı olan arkadaşlarımın isteklerini yerine getirerek vicdani bir sorumluluktan kurtulmuş olacaktım. Burada doğduk, burada büyüdük. Aynı suyu içtik, aynı havayı teneffüs ettik. Üzüntülerimizi ve sevinçlerimizi birlikte paylaştık. Yaşımız ilerledikçe sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve eğitsel tecrübeler edindik. Bu tecrübeleri birlikte yaşadığın kişilerle, bulunduğun toplumla paylaşmazsan zamanla koskoca bir ormanda kuruyarak devrilen bir ağaçtan farkın olmaz. Üstelik bilgi ve becerilerinin içinde bulunduğu toplumla paylaşmayan kişi o topluma ihanet etmiş sayılır. Ölümünden sonra yaşamak yaşamların en onurlusudur, ancak bu olumlu yaşamı hareket ve tavırlarıyla onur-suzlaştırmadan yaşamak kişi için daha da onurlucadır. Iğdır'ı, Iğdırlıyı, Iğdır'ın yaşam biçimini, genel kültürünü, siyasi ve sosyal yaşamını çok iyi biliyorum çünkü zamanımın çoğunu okumuş yazmışların yavan bulup oturmadığı genelde yaşlıların oturduğu halk kahvelerinde geçiriyorum o kahveler ki her biri birer halk akademisidir hayat üniversitesidir. O üniversiteden mezun olmayanların yaşam damarlarının birinde kan pıhtılaşması var demektir. Orada varsayım yoktur. Ne varsa yaşanmıştır dupdurudur, tertemizdir. Olumlu olanı da olumsuz olanı da yalındır. Yorumsuzdur berraktır onları dinledikçe haz alıyorsun kendini koskaca bir okyanusta çırpınıp kurtulmaya çalışan biri gibi görüyorsun küçük bir sandal ve aşınmış iki kürekle yeni bir yaşama doğru gidiyor gibisin gidiyorsun ama yönün belli değil işte yönünü belirleyen sana pusula olan o kahvelerde oturan yaşlı baba, amca, dede dediğimiz ulu çınar ağaçlarının anlattıklarıdır. Onları zaman zaman size, iş yerinize evinize taşıyacağım. Onların konuşmalarını bakışlarını olumlu olumsuz eleştirilerini sizlerle paylaşacağım bazen gülecek, sevineceksiniz bazen üzülecek o günü yaşanmamış sayacaksınız, onların aşklarını sevdalarını çilelerini bu memlekete bakışlarını, güzelim Iğdır'ın dününün bu gününün fotoğrafını düşüncelerinizde resm edeceksiniz. Bugün sizin ona bir diyeceğimiz yok ama yarında bizim diyorsanız işte o zaman haddimiz olmayarak sizlere bir diyeceğimiz olacaktır çünkü yarınlar hepimizindir. Bu yazıdan kısa bir süre önce eski şeker bank'ın yerinde ki kahvede birkaç kişi oturmuş sohbet ediyoruz. Ahmet Hun, Orhan Hun, Hasan Barbaros ve adını bilmediğim birkaç yaşlı köylü vatandaş. Hemen söze giriyorum ( bunu zaman zaman rahmetli Mecit Hun da benden istemişti) yazmak istiyorum dedim yerel gazetelerin birinde Iğdır da yaşayan herkesle ve herkesimle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum ne diyorsunuz dedim. Ahmet Hun hemen söze girdi hangi Iğdır'ı yazacaksın bitmiş tükenmiş bir Iğdır'ın, bir Iğdırlının nesini yazacaksın dedi. Bende işte o bitmiş tükenmişliği yazmak istiyorum dedim. Sohbetimiz bir müddet devam etti. O da haklıydı Iğdır'ımız Iğdırlılarımız uçsuz bucaksız bir okyanusta çırpınıp duran her an alabora olacak dümensiz bir gemiden farklı değil. Sosyal tükenmişlik, kültürel tükenmişlik, ekonomik ve siyasi tükenmişlik, hele hele eğitimdeki tükenmişlik almış başını gidiyor. Uygun görürseniz hoşgörünüze ve affınıza sığınarak eleştirilerinizin ışığında bende zaman zaman siz değerli okurlarla bu köşeden düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Şimdiden benim için harcıyacağınız değerli zamanınızdan dolayı hepinize çok teşekkür ediyorum.

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.