Serdar ÜNSAL TÜRKÇEM, SES BAYRAĞIM BENİM .
Tarih : 2007-10-01
Tüm Yazılar

Serdar ÜNSAL



Aradan geçen 32 yıl boyunca Türk Dil Kurumunun ürettiği bu kelimelerden hiç birisi güçlü Türkçe'mize girememiş, girse bile uzun süreli barınamamıştır. Türk dilini korumayı görev bilen bir dolu yazarımız, düşünürümüz ise bu güne kadar bu mücadeleyi aralıksız sürdürmektedirler. New York Times'in dış politika yazarı Salzberger makalesinde "Bu gün bir Çin eyalet merkezi olan Urumçi halkı, Türkiye'nin Avrupa topraklarında bulunan Edirne ahalisiyle, Pekinlilerle anlayabildiğinden daha kolay anlaşabilir." diyor. Doğu Türkistan'ın başkenti olan Urumçi de bile bu kadar zulme, işkenceye, asimilasyona karşı ayakta kalabilen Türkçe'miz, Tür yurdunda neredeyse baba -oğulun kendi aralarında bile anlaşamayacakları dil olmaya doğru gitmektedir. Azerbaycanlı bir şairden bir dörtlük sunuyorum: "Bir cüt kara göz görmüşem katrandan kara, Karalığı ışık saçır karanlıklara. O gözlerin alüviynen yandı üreğim, O gözlere ulduz deyim çırağ deyim, ne deyim?.." Birde Hazreti Yunustan, Yunus Emreden bir misal koyalım; YANARIM Giderim aklım başımdan şaşı ban Yanarım aşkın oduna dûşü ben. Od bıraktın canıma dün, gün yanar Yanarım yalap yalap tutuşu ben. Aşktan ne var eğer sındım ise Aşktan kim sınmadı uğraşı ben. Aşık olgıl mâşukun di darına Maşuk olgıl aşk ile sarmaşı ben Yunus Canın aşka ver şükraneye Kimseler bulmaz yarın isteşi ben. 1300'lü yıllarda yaşamış bir Türkmen kocasıyla, 30 yıl önceye kadar Azerbaycan da S.S.C.B.'nin bütün asimilasyon çalı5şmalarına rağmen orada yaşayan bir şairin dizelerinde hemde bu güne göre anlaşılmayacak bir şey yoktur. Yeter ki Türk diline bizim kendi içimizden nifak kelimeler yerleştirilmeye kalkışılmasın. Mahallinde bize düşen görev daha çok önemlidir. Lehçemize bile dokunmadan ana dilimizi, ana dilimiz gibi kullanmak olmalıdır. Hiçbir özel hevese yer vermeden, olduğu gibi konuşmalıyız. Yunus Emrelerin, Hacı Bektaşi Velilerin, Mevlana'ların Karaca oğlanların, Pir Sultan Abdalların ülkesinde telaffuz edilen dilin dünya dili olmaması olsa olsa bizim ayıbımızdır Bu gün dünya dilleri arasında birinci sıraları alan ve haklarında büyük kongreler, Sempozyumlar düzenlenen Türk büyüklerinin dili Türkçe olmasa idi bu kadar iyi anlaşılmaları mümkün olmazdı herhalde. Herkes kendi payına "Cephe Savaşı" vererek; Türkçe'mize sokulmaya çalışılan uyduruk ve yabancı kelimeleri kullanmamalıdır. Hazreti Yunus Emre'nin dili ile sevmeli, Özlemeli, ağlamalı, gülmelidir. İşte o zaman sevmenin kıymeti, özlemenin dayanılmazlığı, ağlamanın ruhu, gülmenin mutluluğu daha iyi anlaşılır. Millet olabilmenin bilincine erişen topluluklar önce dillerine sahip çıkmalıdırlar. Aynı katıksız dili konuşanlar ne kadar fazla müşterekte birleşirlerse; dil, dil olmaktan ileri bir merhale kat eder ve "Ses Bayrağı" olur. TRT kurumu başta olmak üzere Türk dili üzerinde tasarrufu olan bütün kurum ve kuruluşlar bu hassas noktada üzerine düşeni yapmalı dünya Türklüğünün en iyi anladığı dilimizi öz vatanımızda anlaşılamaz duruma düşürmemelidirler. Bu gün Türkiye'de Radyoculuk yapan, gazetecilik yapan, sanat icra eden herkesten hassaten rica ediyorum; yarın daha iyi anlaşılır olmak istiyorsak, önce Erzurum lehçesinin güzelliğine sonrada Türk dilini (İstanbul lehçesi) doğrultusunda katıksız, özentisiz kullanmak olmalıdır. Dilini ayakta tutabilen Milletlerin dillerinin parçalandığına dünya tarihinde rastlanmamıştır. Rastlanmayacaktır da

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.