Cabbar ŞIKTAŞ Susturmayın Bırakın Konuşsunlar
Tarih : 2016-01-28
Tüm Yazılar

Cabbar ŞIKTAŞ



Susturmayın Bırakın Konuşsunlar

                Konuşsunlar ki sizlerde hatalarınızı görün, eksiğinizi giderin. Hiç kimse konuşmasın, sadece bizi övenler konuşsun derseniz, sorun bir yerden sonra düğümlerin ve çözüm bulunamaz hale gelir.

                Barış sürecinde ipin ucunu o kadar çok kaçırdığınızı söyleyen olmasına rağmen, kim ne derse "barış sürecine darbe vurulmak isteniyor, anaların ağlamasını istiyorlar, bunlar kanla besleniyorlar" deyip, sizleri destekleyen medyanın da gücünü kullanarak, konuşanları halaç pamuğu gibi kaldırıp atmıştınız.

                Şimdi de yanlış veya doğru bir bildiriye imza atan akademisyenleri kaldırıp atmayın, ikna edin. Kim bilir belki de onlar da, o infial yaratan  bildiriyi imzalasınlar diye ikna edilmişlerdi. Sizde kendinizi anlatarak ikna etmenin yollarını arayın. PKK'nın şehirleri işgal ettiğini, insanları canlı kalkan olarak kullandığını, evlere bomba düzeneği kurduğunu  anlatın. Karşılıklı hesaplaşmaya kalkışmak, zaten sıkıntılı süreçten geçen  ülkemize daha çok zarar verecektir.

                İşte durum ortada. Dün göz yumduklarınız, şimdi şehirlerinizi esir almış durumda. Her gün askerimiz, polisimiz şehit olmakta, gariban siviller perişan olmakta, esnafı iflasa sürüklemiş ve ülke ekonomisi ciddi zararlar görmüş durumdadır.

                Dün, bu konuşan insanlar Fetullah Gülen cemaatinin güç zehirlenmesi yaşadığından bahsediyordu. Polis, Yargı, Eğitim, Mit ve hatta Askeriye'de bile etkili olmaya çalışıyor, devlet içinde devlet olmak istiyorlar dediğinde, sizler Türkçe olimpiyatlarında "artık bu hasret bitsin" diye sloganlar atıyor, Ergenekon, Balyoz, Selam Tevhid mağduru olup feryat edenleri  hakarete varan sözlerle  azarlıyordunuz.

                Sonra da bizi "kandırdılar" dediniz ve işin içinden sıyrılıp çıkmaya çalıştınız.

                Eleştiri olmaz ise, gerçekler görülmez.

                Bırakın sizleri eleştirsinler. Tahammül gösterin sizi eleştirenlere, sonuçta siz hatalarınızı görüp düzelttikçe, toplum zaten sizleri ödüllendirecektir.

                Suriye politikasının yanlış olduğunu ilk gün haykıranlar, yine aynı şekilde haykırıyorlar. Bizim Suriye politikasında ortaya koyduğumuz tutum, kesinlikle devletimizin çıkarıyla alakalı bir  durum değildi. Aksine devletimizin zararına olan bir durumdu. Ya hissi davrandık, ya da paralel hareket ettiğimiz güçler bizi yanlış yönlendirdi.  Bugün Suriye'de desteklediğiniz ÖSO isimli terör örgütünün kimlerden oluştuğunu sizde biliyorsunuz, kamuoyu da biliyor.  Şu IŞİD denen terör örgütünü, sempatik göstermek adına "Sünnilerin tepkili hırçın çocukları" olarak gösterip, sempati oluşturmaya çalıştığımız günler çok uzakta değildi.   Bu kişiler İstanbul'un göbeğinde  bayram namazı kıldığında sempatiyle bakılıyordu. Ancak onların birer cani olduğunu sonradan gördük ama maalesef ki biraz geç görmüş olduk...

                Bakınız sayın hükümet yetkilileri, evet elimizde yetki yok, medya gücü yok ama aklımız da yok değil. Gelişmeleri görüyoruz da, biliyoruz da. Bu gün patlayan bombaların temeli o gün atıldığında, sizleri uyaranları vatan hainliği ile suçladınız ve alaşağı ettiniz.

                Unutmayın ki, IŞİD, El-Nusra, El-Kaide, Taliban, Boko Haram, ÖSO vs. gibi örgütler aynı merkezden besleniyorlar. Hepsinin fikir yapısı aynıdır. Hepsine elaman temin eden tarikatlar aynıdır.  Elbette bizim önceliğimiz ülkemizin çıkarı ve huzurunun daim olmasıdır. Ancak duygularımızla hareket edip, yanlışı yapan bizden olduğu için görmezden gelirsek, yarınlarda bu yanlışların ülkemize açacağı derin yaraların  sarılması uzun zaman alacaktır.

                Bugün Türkiye'de Şia ve Alevilere uygulanmak istenen linç girişimleri işte bu yanlış çıkışlarımız sebebiyledir. Şia ve Alevilere yapılan hakaret, tehditler şu anda önü alınmaz boyutlara varmak üzeredir. Şia ve Alevilere "Yavuz" reçetesi sunanları görmezden gelmemiz, yarınlarda telafisi mümkün olmayacak sorunları başımıza musallat edecektir.

                Durum ortada, ama tebessüm şart...

                Devleti yöneten iradenin tebessüm etmesi lazım ki, onları destekleyen halkın da bakışları tebessüme dönüşsün. Şu an da her kes çatık kaşlı yaklaşımlar sergilemekte, bir birini boğazlayacak kadar kin ve öfkeyle donatılmış durumdadırlar.

                Elbette beşeriz ve hata yapmamız mümkündür.

                Önemli olan yapılan hatalardan bir an önce geri dönmek ve hatayı telafi edebilmektir. Üç beş yıl geriye gittiğimizde kimlerle hangi platformda görüştüğümüzü, fikir birliği yaptığımızı, düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışı ile işbirliği yaptığımızı fevkalade görebilmekteyiz. 

                Demem o ki şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gerekmektedir.  Eğer ki kendi doğrularımızı dayatarak sorunları çözme yoluna gidersek, üzülerek ifade etmeliyim ki başarısız olacağız.  Ülkemiz ve halkımız bu durumdan zarar görmüş olacaktır.

                Siyasi fikir ayrılıkları ülke ve millete hizmet anlayışında ortaya konulan metot farklılığından başka bir şey değildir.  Esas olan  ülke ve millete hizmet etmek ve en doğru kararlar ile hizmetin kalitesini artırmaktır. Bu düşünce ile, farklılıklar güzelliklerimiz olmalı, ülkemizin bölünmez bütünlüğü olmazsa olmaz şartımız olmalıdır.

                Ülkemizi seviyor gözüken,  ancak arkamızdan kuyumuzu kazan şer mihrakların olduğunu bilerek, emin adımlarla ve bir birimize kenetlenerek ilerlemeliyiz.

                Hoşgörü yüzünüzden eksik olmasın. 

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.