12 EYLÜL'DEN, 15 TEMMUZ'A DARBELER VE ACILARIMIZ

         12 Eylül 1980 darbesi olduğunda 10 yaşında bir çocuktum. Sabah uyanıp dışarıya çıktığımda karşımda gördüğüm askerin, sert bir ses tonu ile "gir içeri" dediğini işittiğimde ne olduğuna anlam verememiş ve rahmetli babamın anlatımları ile darbenin olduğunu hemen anlamıştım.

            Nitekim o yaşlarda gördüğüm, bildiğim ve yaşadığım olaylar beni darbenin neden yapıldığına bir anda kanalize etmişti.

            Henüz 7-8 yaşlarımdayken işyerimiz defalarca bombalanmış, yağmalanmış ve kurşunlanmıştı.

            Ağabeylerim akşam karanlık çökmeden, kim vurduya gitmemek için erkenden eve gelirlerdi. Sokaklar tekin değil, her mahallenin genci mahalle nöbetleri tutarlardı. Sağ-Sol davası, kardeşi kardeşten ayırıp adeta birbirine düşman etmiş ve suçsuz günahsız binlerce insanın ölümüne sebep olmuştu. İşte yaşanan bu hadiseler arifesinde büyüklerimiz böyle giderse ordu yönetime el koyacak diyorlardı.

            12 Eylül 1980 sabahı uyandığımızda Türk Ordusunun yönetime el koyduğu anlamıştık. Doğrusu biraz da sevinmiştik. Çünkü sokaklar tamamıyla kontrolden çıkmıştı. Sağ-Sol çatışmaları ciddi insan kayıplarının verilmesine sebebiyet veriyordu.

            12 Eylül darbesinin ardından, Sağ-Sol davasından binlerce kişi gözaltına alındı. Zindanlarda suçluların yanında kader mahkûmları da cezalandırıldı ve işkenceler edildi. Kenan Evren için o dönemlerde katilde deniliyordu, kurtarıcıda. Yıllar sonra adalet tecelli etse de sonuç değişmeyecekti. Nitekim öyle de oldu. Kenan Evren hasta yatağındayken suçu kesinleşti. Ve şimdi ahirette suçunun cezasını çekiyor.

            12 Eylül darbesinin ardından boş ve anlamsız muhtıralar, Sincan'da Kudüs günü yapılmasına atfen tankların yürütülmesi dışında darbeye kalkışılmamıştı.

            15 Temmuz 2016 bu anlamda bir milat oldu. Ordu mensupları içinde bulunan ve Paralel Devlet yapılanması örgütüne bağlı olduğu sübut olan bir kısım "üniformalı paralelci" 36 yıl sonra darbe yapmak istedi ve şükürler olsun ki başarısızlıkla sonuçlandı.

            FETÖ terör örgütüne mensup rütbelilerin 15 Temmuz günü yapmak istedikleri darbe, 12 Eylül darbesinden daha çok zarar vermiştir ülkemize. 12 Eylül'de Ordu yönetime el koydu, tarafları yani suçluları toplayıp cezalandırdı. Kızdığımız tek şey ise içlerinde suçsuz günahsızlarda vardı ve “bunları neden ayıklamadınız” tepkimizin tümü buydu. 12 Eylül darbesi yapılırken polisimizin ve sivil halkın üzerine ateş edilmedi, bomba yağdırılmadı. Sadece darbeden ötürü ciddi anlamda ekonomimiz kötüleşti ve 30 yıl bu anlamda kendimizi toparlayamadık.

            Ancak 15 Temmuz tamamen farklıydı. Emir komuta zinciri ile görevini yapan, verilen emri yerine getiren ve hatta "tatbikat yapacağız" denilerek kandırılan 19-20 yaşındaki askerlere sokağa çıkan bazı "gözü dönmüş, asker düşmanı, normalde zaten askere kurşun sıkanların" linç girişimleri kabul edilir gibi değildir.

            Çalışma Bakanı Süleyman Soylu açıklamasındaifade ettiği gibi, bu darbe girişiminin arkasında ABD var. Madem ABD var, bu halk ABD konsolosluklarının önüne neden yığılmadı? Neden ABD protesto edilmiyor?

            Paralel Devlet dediğimiz örgütün başı, bir zamanların “sözde” halifesi Fetullah Gülen ABD’de yaşamıyor mu? Bu gözü dönmüş caniyi ABD'den neden getirtemiyoruz?  Niye hep bir sonraki güne erteliyoruz? Delil yetersizliğimi var? 15 Temmuz günü yaşadıklarımız, yüzlerce şehidimiz, kurşunlanan halkımız, bombalanan devlet binaları delil değil mi? Bunca delile rağmen müttefikimiz ABD, Fetullah Gülen’i vermiyorsa, bu darbeyi yaptırmaya çalışan ABD'den başkası değildir. Bu böyle bilinmelidir.

            Sorulması gereken diğer bir soru ise açığa alınan ve tutuklanan bunca subay, yargı mensubu, polis ve sivillere niye bu güne kadar gereken yapılmadı da, şimdi yapılmaya çalışılıyor?

            Bu kişilerin tehlikeli olduklarını biliniyordu ancak yine de bir ihtimal düzelirler ümidiyle mi beklenildi? Ancak görünen o ki düzelmediler ve daha da hırçınlaşarak, birer caniye dönüştüler. Öyle ki kendi mesai arkadaşlarına bile kurşun sıkıp, sağa sola bomba yağdırdılar.

            Fethullah Gülen’i 40 yıldır ABD, ileri karakol olarak kullanıyor. "Ilımlı İslam diye bir şey yoktur, sadece İslam vardır"dediğimizde bizleri aforoz eden bu anlayış, ABD'nin bu gizli yapılanmayı desteklediğini ve günün birinde başımıza belalar açacağını söylediğimizde ise sırf mezhebi taassup ile oralı olunmuyor, görmezden geliniyor ve Fethullah Gülen’i eleştirenler bir şekilde cezalandırılıyorlardı.

            Düşünsenize Türk jetleri, Helikopterleri kalkmış, Türk Askerini, Polisini, Vatandaşını bombalıyor. Bunu kim yapabilir? Bunu bu gün Irak ve Suriye'de baş kesen IŞİD,  El Nusra ve benzeri örgütler yapar. Ülkemizde Vatanımıza göz dikmiş PKK’lı teröristler yapar. 

            Bu alçak darbe girişiminin faturasını yine masum kişiler ödedi. Devletin askerine, polisine ve bayrağına kurşun sıkanlar gibi bir grupta hınçlarını askerin başını tekmeleyerek, linç ederek, rencide ederek aldılar.

            Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın yakın koruması olan hemşerimiz  Bülent Aydın'ı kim şehit etti biliyor musunuz? Hulusi Akar’ın diğer korumalarından birisi. Yani mesai arkadaşı, sırt sırta verip çalıştığı arkadaşı tarafından şehit edilmiş. Bu alçaklığın tarifi nasıl yapılabiliriki?

            Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın darbe yapılmak istendiği esnada halkı sokağa davet etmesi, halkın sokaklara çıkarak darbenin önüne geçmesi inanın çok yerinde bir hareket olmuştur.

            Darbecilere darbeyi adeta halk yapmıştır. Ancak halkın arasına karışıp Askerle hesaplaşmak isteyen hainler ise 19-20 yaşındaki evlatlarımızı linç etmiş, intikam alırcasına darbeyi bahane ederek göz bebeğimiz Askerimizi rencide etmiş ve canına kıymışlardır.

            Kimse aptal değil, her kes her şeyi görüyor, biliyor. 17-25 Aralık operasyonundan sonra Paralel teröristlerle mücadele eden bir tek Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dı. Bu güne kadar devlet kurumlarında uyuyan hücre olarak varlıklarını sürdürmelerine göz yumanlar ve görmezden gelenler eski dostluklarının ve birlikteliklerinin hatırına sessiz kalanlar mutlaka cezalandırılmalıdırlar.

            Ak Parti içerisinde halen bile gizlenmişolan paralelci varlığı görülmekte ve bilinmektedir. Yine kurumlarda amir pozisyonunda görev yapanlar, bu gün demokrasi nöbeti için meydana inip görüntü verenler, uyuyan hücre mantığı ile bulundukları ortama uyum sağlamaya çalışanlar, eski dostlukları ile “bende sizdenim”deyip aralarına karışanlar ile askere ve polise kurşun sıkanlar, hendek kazıp bağımsızlık ilan edenlerayıklanmadığı sürece, bu ülkede gerçek anlamda bir güven ortamını tesis etmek her zaman sıkıntılı ve zor olacaktır.

            Şükürler olsun ki bu imtihanı tüm bir ülke olarak, birlik ve beraberlik içerisinde canlarımız pahasına da olsa atlattık. Düşmanlarımızın sevinmesine vesile olanların Allah belasını versin. Şehitlerimizi rahmetle anarken, bu ülkenin birlik ve bütünlüğü için, herkese gerekli olan demokrasinin yaşaması için, birlik ve bütünlüğümüzün daim olması için, Türk'ü, Kürt'ü, Sünni'si, Şia'sı birlik ve dayanışma içinde olmalıyız. Yüce Rabbim bir daha ülkemize böyle acılar yaşatmasın inşallah.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası