Suriye Gündeme Geldiğinde Irkçılık, Mezhepçilik Başlar 

Suriye gündeme geldiğinde felaket tellalları hemen ırk, mezhep yorumu yapmaya başlar, bilge adam edasıyla TV ekranlarında ahkam keserler. 

7 yıldır Suriye’de yaşanan iç savaş sebebiyle nasıl ki silah tüccarları, insan kaçakçıları, organ mafyaları bu işi mesleğe dönüştürüp bundan nemalanıyorlarsa, söyledikleri hiçbir şey çıkmayan yorumcular, yazarlar da bu işten nemalanan felaket tellalları olarak literatüre girmiş bulunmaktadırlar. 

Kimisi Suriye’de yaşanan hadiselerin bölgede bir mezhep savaşı sebebiyle çıktığını öne sürerken, kimisi olayların ırk meselesi yüzünden çıktığını savunuyorlar. 
Bu gün Afrin’de PYD/PKK unsurlarına karşı Türk Silahlı Kuvvetlerinin başlatmış olduğu sınır ötesi harekatının, Kürtlere yapılmış bir saldırı olarak kamuoyuna lanse etmeye çalışılması, bölgede ki Şia Türkmenlerin Türkiye’yi sevmiyor ifadeleri, ahmaklığın ve aymazlığın daniskasıdır. 

Türkiye 30 yıldır kendi ülkesinde ve ülkesi dışında bunulan PKK terör örgütü ile düzenli bir savaş olmasa da, toprağına, bayrağına, milletine göz diken PKK ile mücadele etmektedir. Bu mücadelenin içinde yer alan güvenlik kuvvetleri de sadece Türklerden oluşmamaktadır. PKK ile mücadelede yüzbinlerce  Kürt de yer almakta, mücadele etmekte ve şehit olmaktadırlar. 

Kalkıp da şimdi olduğu gibi Afrin olayını Kürt halkına yapılmış bir saldırıdır şeklinde yorumlamak, bunu fırsat belleyip bundan nemalanmaya çalışmak, klasik ayak oyunlarından öte bir davranış değildir.

Bölgede ABD, İsrail ve Suudi Arabistan üçlüsünün kurmuş olduğu şeytan üçgenine karşılık, Türkiye, Rusya ve İran’ın oluşturduğu ve ‘savunma’ öncelikli birliğin varlığından rahatsızlık duyan şer cephesi, bu birliği bozabilmek için ülkemizde ki din motifli, FETÖ kökenli işbirlikçileri ile sürekli Mezhep kartını oynamakta, şer emellerine ulaşabilmek için çırpınmakta ve sahiplerine bu yolla bir ekmek çıkarmaya çalışmaktadırlar. 

Türkiye’nin kendi ülkesinin bekası için sınırında biriken terör örgütlerine karşı önlem alması, hatta sınır ötesi harekat yapması en doğal hakkıdır. Bunu yıllardır da yapmaktadır. Kuzey Irak’a, Bekaa vadisine sayısız sınır ötesi askeri hareketler yapmıştır. Yeni bir olaymış gibi, gündemi değiştirmek, ırk ve mezhep eksenli bir tartışma yaratmaya çalışmak hainlikten başka bir şey değildir. 

Bu bir dünya kuralıdır. Her devlet kendi çıkarını ön planda tutar ve öylede davranır. Devletler arasında dostluk bağı mutlaka olur ancak en yakın iki devlet bile, iş çıkara dayandığında kendi çıkarlarını ön planda tutmaktan geri durmazlar. 

Silah tüccarlarının, insan kaçakçılarının, organ mafyalarının beslendiği savaşlar, aynı zamanda dost ve düşmanların da ortaya çıkmasına vesile olur. Bizler Türkiye olarak birkaç yılda bizlere kimlerin dost, kimlerin düşman olduğunu bir kez daha teyit etmiş olduk. ABD’nin arkamızdan ne kuyular kazdığını bir kez daha ortaya koymuş olduk. Ortadoğu’da ABD ve İsrail’in tek dostlarının çıkarları olduğuna bir kez daha şahitlik etmiş olduk, BM ve AB’nin ne kadar sinsi olduğunu, Arap ülkelerinin iş başa düştüğünde bizleri nasılda hemencecik satabileceğini tekrar tekrar tecrübe etmiş olduk.

TV ekranlarını dolduran uzmanlar, birilerine yaranmak için yazarlık koltuğuna oturtulan sözde yazarlar, araştırma şirketi kuranlar, hukukla alakası olmayan hukukçular, görevdeyken tek mermi atmayıp hiçbir sorumluluğa girmeyen emekli subaylar, revaçta olan bir cemaate üye olduktan sonra yıldızı parlatılan akil(!) adamlar kanal kanal dolaşarak bu ülkenin geleceğine yön vermektedirler. 

İyi hatırlayın, Balyoz, Ergenekon, Selam Tevhit kumpas olayları patlak verdiğinde de benzer tipler TV kanallarında, gazete köşelerinde ahkam kesiyorlardı. Mağdurları rencide etmek için alay ediyor, özellikle de Askerlerimizi küçük düşürüyorlardı. İlahi adalet 17-25 tarihinde tecelli etti ve 15 Temmuz tarihinde şeytan yüzünü göstererek deşifre oldu. 

Şimdi de aynı şeytanlar ülke içinde sürekli fitne yaratma peşindedirler. Bunu yaparken de Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a iltifatlar göndererek bukalemun gibi kendilerini gizlemeye çalışmaktadırlar. Ülkeyi yöneten hükümet bir gün okur düşüncesi ile onlarca yazımda da buna dikkat çekmiş, uyarıda bulunmaya çalışmışımdır. 

Bu güne kadar doğru yaptık, yanlış yaptık tartışmasına girmenin bizlere sağlayacağı hiçbir fayda yoktur. Elbette geçmişten ders alınmalı, geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarılmalı, doğru yaptığımız işleri de daha çok geliştirmeliyiz. 
Ülkemiz içten ve dıştan saldırı altındadır. Bunu hepimiz görmekte, bilmekte, yaşamaktayız. Vatandaş olarak üzerimize düşen ülkemizin bekası için önlem almak, konuşmalarımıza dikkat etmek, ayrılık tohumları ekmek isteyen şer odaklara tepkimizi ortaya koymaktır. 
Bunu yaparken de, devletin makamlarında oturan yetki sahiplerinin, unvan sahiplerinin, güç sahiplerinin hiçbir şeyden etkilenmeden üzerlerine düşen sorumluluklarını yerine getirmeleridir. 

Eğer bu sorumluluklarını yerine getirmelerine bir engel varsa, bunu hiç çekinmeden ilgili bakanlıklara, Cumhurbaşkanlığına bildirmelidirler. Yani bu ülke üç beş ihanetçinin, ihanet etmesine göz yumulmayacak kadar değerlidir. 

Son söz olarak şunu söylemek isterim. Bu ülke, üzerinde yaşayan herkesin ortak malıdır. Canıdır, kanıdır, her şeyidir. Türk’üyle, Kürt’üyle, Sünni’siyle, Şia’sıyla, Alevi’siyle Türkiye’dir. Allah vatanımızı her daim var etsin. Halkımızın birlik ve bütünlüğünü daim etsin. Ordumuza, polisimize başarı nasip etsin.  

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.