Ziya Zakir ACAR KILIÇ VE KALEMİ BİRLİKTE DÜŞÜNMEK
Tarih : 2020-05-04
Tüm Yazılar

Ziya Zakir ACAR



KILIÇ VE KALEMİ BİRLİKTE DÜŞÜNMEK

Türkler, tarihte çok sayıda devlet kurmuşlardır. Söz konusu bu devletlerin çoğu, yaşadığı dönemlerin büyük devletleri olmuşlardır. Bu devletlerin sayısı, mevcut bazı tarihi kaynaklara göre 180 kadardır. Kuşkusuz tarih sahnesinde yaşamış olan Türk devletleri sadece bu kadar değildir. Araştırmalar devam ettikçe, bu sayının artacağı ve bu devletler hakkındaki tarihi coğrafya bilgilerinin daha kesinlik kazanacağı beklenmektedir.
Tarihteki Türk devletlerinin sayısı ne olursa olsun, tarihin her döneminde Türkler, devlet geleneklerini korumuşlardır. Yaşadıkları zaman dilimi ile coğrafi mekanları açısından ele alındığında, Türk dünyasının yayılış sahası, Asya ve Avrupa’nın büyük bir bölümü ile Afrika’nın kuzey bölümünü kapsadığı görülür.
Bugün dünya kamuoyunda, Batı dünyası tarafından işlenen bir teze göre, “Türklerin esas memleketi Orta Asya’dır, o halde bütün Türkler Orta Asya’ya gitmelidir.” gibi bir safsata görüş vardır. Bu da milattan önce gerçekleşmiş olan, göç hareketine dayandırılmaktadır.
Öte yandan, Türk medeniyetinin tekrar kurulmaması için, sanki tüm dünya elbirliği yapmış gibidir. Bugünün süper güçlerinin ideallerinde, hep parçalanmış ve ezilmiş bir Türk dünyası yatmaktadır. Bu vesileyle, görüşlerini ve düşüncelerini açıklamaktan hiçbir zaman çekinmemektedirler. Bu bağlamda, atasözleri bile icat etmektedirler. Bir Yahudi atasözü şöyledir; “Tanrım, Türklerin ayakkabılarını dar yap. Ayağındaki yaraların acısından başka bir şey düşünmesinler” ki, düşünmeye fırsat bulurlarsa, hemen medeniyet kurarlar ve dünyaya hükmederler.
Dünya ölçeğinde, zaman ve mekân ilişkisi kurularak ve siyasi coğrafyanın süzgecinden geçirilerek denilebilir ki; Japon Denizi’nden Adriyatik Denizi’ne kadar uzanan geniş topraklar, Türk dünyası olarak kabul edilmelidir.
Türklerin Anadolu’ya ilk girişi Hıristiyan tarihçilerin ve Tanzimat’ın frenkleşmeci tarihçilerinin iddia ettiği gibi 1071 Malazgirt Zaferi ile olmamıştır. 1071 Türklerin Anadolu’ya ilk değil son girişiydi. Dünya tarihinde Türk adıyla bilinen ilk devlet de Göktürkler değil, milattan önce 4000-2000 yılları arasında Mezopotamya bölgesinde kurulan Turukku Krallığı ile Anadolu’da kurulan Turki Krallığı’ydı.
Türkiye’de, çoğu son yıllarda ünlü Ön-Türkçe araştırmacısı Kazım Mirşan tarafından okunan çok sayıda yazılı kaya bulundu. Bulunan Ön-Türk damgası ve kaya resimleri, Orta Asya’daki ve Avrupa’da bulunanlarla aynı. Ancak bu bilgiler hala resmi olarak kitaplara geçmiyor. Anadolu’da bulunan Ön-Türkçe yazılar okunamayan eski bir Grekçe olarak geçiştiriliyor. Ünlü Fransız Türkolog Jean Paul Roux da Anadolu’daki Türk varlığını milattan önceki yüzyıllara kadar götürmenin mümkün olduğu görüşünü savunur.
Avrupa'da milattan önce Türk izleri var. Roma’nın atası sayılan ve küllerinden kurulduğu medeniyet olan Etrüskler de Türk’tür. Etrüsk yazıtları ilk olarak 70’lerde Kazım Mirşan tarafından okunmuştu. İskandinavya dahil tüm Avrupa’da 5 binden fazla Ön-Türkçe yazıt bulundu şimdiye kadar. Ön-Türklerin, Orta Avrupa’ya göç güzergahlarında bırakmış oldukları izlerin en önemlisi de tamga (damga) yazıtlarıdır. Ön-Türkler tarafından runik alfabeye geçiş öncesinde kullanılan tamga yazısı bugün Avrupa’nın birçok bölgesinde tespit edilmiş durumda.
Avrupa kendi tarihini antik Grek tarihine, onu da Sümer tarihine dayandırır. Ancak köklerini dayandırdıkları Sümerlerin Orta Asya’dan Mezopotamya’ya göçtüğünü ispat eden deliller, Avrupa’nın kendi kendini hadım etmesidir. Bu sebeple Türklerin gerçek tarihini gizliyorlar.
Rus arkeolojisinin atası Nikolsky de “Sümerlerin ana vatanı Aşkabat kenti yakınıdır. Sümer dili Hint Avrupa dili olmayan ve fakat bitişken bir dildir. Avrupa dil grupları ile alakası yoktur” der. Sümerce ’de 300’den fazla bugünkü Türkçe ile aynı anlama gelen söz var. Alman Sümerolog Fritz Hommel da 1900’lerin başında iki dili anlam, fonetik ve gramer açısından incelemiş ve “Sümerce Türkçedir” demiştir.
Erzurum, Mutki ve Hakkâri Yüksekova’daki yazıtlar Türklerin binlerce yıldır bu coğrafyada olduğunun kanıtı. Örneğin Afyon yakınlarındaki Frigya vadisi denen bölgedeki Yazılıkaya anıtının üzerindeki binlerce yıldır orada duran Ön-Türk alfabesi ile yazılmış yazıları bilim adamlarımız hala okunamayan bir Ön-Grekçe diye geçiştiriyor. Rahmetli Servet Somuncuoğlu da 2012’de Türk Dünyası tarih dergisinde yayınlanan bir makalede Hakkâri Yüksekova Gevaruk yaylasında kayalardaki binlerce yıllık Ön-Türkçe yazıtları fotoğraflayan, Anadolu’daki binlerce yıllık Türk varlığını belgeleyen önemli araştırmacılardan biriydi.
Prof. Veli Sevin Hakkâri taşlarını Orta Asya’daki dikili taşlarla karşılaştırmış ve milattan önce 2000’lere ait olan bu taşların Ön-Türk mezar taşları olduğunu iddia etmiştir. Taşlar gerek ikonografik gerekse felsefi açıdan Avrasya bozkır inanışlarına yakın özellikler taşıyor. Kırgızistan, Kazakistan, Altay, Sibirya, Tuva yöresi ve Moğolistan’da geniş alanlara yayılan dikilitaşların en çarpıcı özelliği de tıpkı Hakkari’dekiler gibi iki ellerinde kap tutan savaşçı figürü kullanılması. Bu taşlar, Türklerin milattan önceki yıllardan itibaren Anadolu’da medeniyet kurmuş olduklarının açık kanıtıdır.
Mustafa Kemal ATATÜRK: “Türk milleti, tarihinle övün; çünkü senin ataların uygarlıklar kuran, devletler, imparatorluklar yaratan bir varlıktır. Sen, Anadolu denilen bu yurda sonradan gelme değil, ilk yerleşip uygarlık kuranların çocuklarısın. Fakat geleceğine güvenebilmek için, bugün çalışman gerekir; çünkü yalnız tarih övüncü bir meziyet sayılmaz. (Afet İnan, Atatürk’ten Hâtıralar, 1950, s. 55 – 56)
Benim hayatta yegâne övüncüm, servetim Türklük ’ten başka bir şey değildir. Mustafa Kemal ATATÜRK (Mahmut Esat Bozkurt, Yakınlarından Hatıralar, 1955, s. 95)
Bana, insanlar üstünde bir doğuş yöneltmeğe kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük, Türk olarak dünyaya gelmemdir. Mustafa Kemal ATATÜRK) (Atatürk’ten B.H., s. 15)
Türklük esastır. Bu varlığı, tarih içinde araştırmak, birbirini izleyen bir tarih zinciri içinde, belirlenecek Türk uygarlığı ile övünmek yerinde olur. Fakat, bu övünmeye lâyık olmak için, bugün çalışmak gerekir. Her alanda, özellikle uygarlık dünyasına eser vermek için çalışkan olmayı hedef tutmalıdır. Mustafa Kemal ATATÜRK (1934 Afet İnan, Atatürk Hakkında H.B., s. 304)
Anadolu Fatihi Alp Arslan’ın başarısından dolayı Sultana “Ebu’l – feth” unvanını verilmiştir. Bu büyük zafer, Bizans İmparatorluğunu Alp Arslan ile anlaşma teşebbüsüne mecbur etmişti.
Tebrizli Kesrevi, Şehr-i Yaran-ı Gomnan adlı eserinde, Anı’yı Alp Arslan’dan önce hiçbir kimse kılıçla fethedememişti. Onun bu zaferi, tarihin en büyük fetihlerinden biri diye dikkati çekmektedir. 
16 Ağustos 1064’de Anı’yı fetheden Sultan Alp Arslan, Anadolu’nun fethinin başlangıcını ve Türkiye’nin temelini, Malazgirt Zaferi öncesi bu tarihi şehirde atmıştır. Türk insanı tarihte vatan olarak bildiği her coğrafyayı yeni baştan imar ve inşa etmiş, kendi kültür ve sanat anlayışıyla, sanat eserleri ile donatmıştır. 
Türk’ün ünlü siyasetname eseri olan Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’inde “Türk insanı kılıç ve kalemi birlikte düşünen bir millettir. “Kılıç memleket zapt eder, kalem ise memleket tanzim eder, düzenler” ifadesinin ışığı altında Alp Arslan Anı’yı fethettikten sonra bu tarihi şehri, imar etmiş; cami, saray, kervansaray, hamam ve köprülerle bezemiş ve süslemiştir. Sultan, Anı’nın fethi ile, Büyük Kilise’yi (Katedral) Fethiyye Camisi adı altında ibadete açmıştır.
Yazıyı Sümerler değil Türkler icat etti…
Kâğıdı Türkler buldu…
Evrensel uygarlıkların kökeninde Türkler var…
Latin alfabesi Ön Türkçedir…
Türkler Avrupa medeniyetinin kurucusudur''
Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk’ü şöyle tarif eder:
“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara 0alıştı, onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası