Prof. Dr. Kerem KARABULUT ABD’NİN TÜRKİYE’YE YAPTIRIM KARARI
Tarih : 2020-12-21
Tüm Yazılar

Prof. Dr. Kerem KARABULUT



2 Ağustos 2017’de Başkan Trump’ın imzasıyla yürürlüğe giren ve İran, Kuzey Kore ve Rusya’ya uygulanan yaptırımların da dayanağını oluşturan CAATSA’nın İngilizce açılımı “Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act”tır. Bunun Türkçe karşılığı ise  “Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası”dır. 
Bu yasaya göre özetle aşağıdaki uygulamalar yapılabilmektedir:
• Yaptırıma konu devletlerdeki kişi veya kurumlara yönelik Eximbank tarafından verilen ihracat-ithalat desteğinin engellenmesi,
• Ürün ve teknolojilere ihracat ruhsatı verilmemesi,
• ABD’deki mali kuruluşlardan kredi elde edilmesinin engellenmesi,
• Uluslararası mali kuruluşlardan kredi elde edilmesinin engellenmesi,
• Yaptırım kapsamındaki ülkenin mali kurumlarının ABD Merkez Bankası ile ilişkisinin engellenmesi,
• Yaptırım kapsamına alınan kişi ya da kurumlarla ihale ya da sözleşme yapılmaması,
• Uluslararası döviz işlemlerinin engellenmesi,
• Mali kurum ve kuruluşlar ile bankalar arasındaki ilişkilerin engellenmesi, 
• Kapsamına alınan kişi veya kuruluşların ABD’de gayrimenkul edinmelerinin engellenmesi,
• ABD ile her türlü sermaye ve borç alışverişinin engellenmesi, 
• Kapsamdaki kişilere ABD’ye giriş yasağı konulması,
• Diğer kişi ve kuruluşlara ve benzer işlevi olan üst düzey görevlilere de yaptırım uygulanması.
Yaptırımlar, savunma sanayini engellemeye yönelik olmasının yanında kişileri de kapsamaktadır. Bu doğrultuda, Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir başta olmak üzere Mustafa Alper Deniz, Serhat Gençoğlu ve Faruk Yiğit isimli Türk vatandaşları da yaptırım kapsamına alınmıştır.
Görüldüğü gibi özeti verilen 12 maddelik yaptırımların aslında güçlü olan ülkenin dünyaya “diktatörlük dayatması” olarak değerlendirilebilir.
Bilindiği gibi, ABD 1974'te Kıbrıs Barış harekatından sonra da böyle bir uygulamaya başvurmuş, belli bir süre sonra da ilişkiler düzelmiştir. Şimdi ki ambargo kararında da aynı durumun olacağı tahmin edilebilir. Üstelik günümüz itibarıyla Türkiye 1974’teki gibi savaş halinde değil ve ABD’ye mecbur konumda da değildir. 
“Kötü komşu mal (ev) sahibi yapar” sözünün gereği olarak   1964 yılında uygulanan yaptırım çıkarma gemisi yapılmasına, 1974 yılındaki yaptırım  Türkiye’nin silah yapmasına, 2018’deki F-35 yaptırımı ise hava kuvvetlerinde milli teknolojik hamlelere sebep olmuştur. Bu nedenle, uygulanan bu yaptırım yeni bir teknoloji atağının yaşanmasına da sebep olabilir. Belki kısa dönemde kısmi bir etkisi olsa da uzun dönemde Türkiye’nin kendi kendine yetmesine sebep olan bir gelişme olarak tarihteki yerini alabilir. Teknolojik açıdan artık ABD’ye tam bağımlı bir Türkiye olduğu söylenemez. Günümüz şartlarında değişik dünya ülkelerinden teknoloji elde edebilme imkânları bulunmaktadır. S-400’ler bunun bir örneğidir.
Türkiye-ABD ilişkilerindeki bu gelişmeler geçici iniş-çıkışlar olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle, yaptırım kararından ötürü telaşlanmaya gerek yoktur. Türkiye çok önemli bir jeopolitik yapıya sahip olduğu için belli bir süre sonra ilgi tekrar Türkiye’ye yönelecektir. Çünkü, NATO’nun dengesinin bozulmaması için Türkiye’ye düşmanca tavrın devam etmesi mümkün gözükmemektedir. Kısacası, Türkiye’nin bir kısım teknik araçları batıdan almaya ihtiyacı olduğu gibi batının da Türkiye’ye kendi menfaati için büyük ihtiyacı bulunmaktadır. 
ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Güvenlik ve Silahlanmayı Önleme Müsteşar Yardımcısı Christopher Ford, ABD mali kuruluşlarından 12 aylık vadede Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB)'na 10 milyon dolardan fazla kredi tedarik edilmesinin yasaklandığını, İhracat İthalat Bankasının (Exim Bank) SSB'ye kredi desteğinin kesildiğini ve uluslararası mali kuruluşların da kredi vermesinin engelleneceğini vurgulayarak, bu yaptırımların Türkiye’nin S-400 alımına ilişkin olduğunu kaydetmiştir. 
Christopher Ford’a sorulan Türkiye'yi nasıl gördüklerine ilişkin bir soruya "Bu karmaşık bir ilişki. Zor bir ilişki. Sonuçları olan bir ilişki. Türkiye halen bir NATO müttefiki ve Türkiye'nin NATO'ya katkılarına çok değer veriyoruz" şeklinde yanıt vermesi, ABD’nin Türkiye’den vazgeçemeyeceğinin işaretidir. Çünkü, Türkiye’siz NATO’nun Rusya ve bölgedeki etkinliğinin sınırlı kalacağı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle, yaptırımların Biden döneminde kaldırılma ihtimalinin yüksek ve ilişkilerin normale dönmesi beklentisinin doğru olacağı söylenebilir. 
ABD yaptırımlar ile son yıllarda  askeri ve teknolojik olarak ciddi bir operasyon alanına ulaşan Türkiye’yi sınırlandırmak istemektedir. Çünkü, Türkiye Ege’de, Akdeniz’de, Kafkaslarda, Orta Doğu’da ciddi bir ekonomik, siyasi ve askeri operasyon kabiliyeti kazanmış durumdadır.
Kısacası, ABD, S-400 konusundaki bu tavrı ile Türkiye’nin Savunma sanayisini bağımsız geliştirmesini değil, kendisine bağımlı bir sektör olarak devam etmesini sağlamaya çalışmaktadır. Kontrolün kendisinde olmasını ve kendisinin izin verdiği ölçüde Türkiye’nin ileri teknolojik ve stratejik silahlara ve savunma politikasına sahip olmasını istemektedir. 
ABD, ülkeleri bu şekilde kontrolünde tutarak hem dünya üzerindeki hakimiyetini devam ettirmek istiyor hem de ürettiği savunma sanayi silahlarından elde ettiği büyük gelirlerden mahrum olmak istemiyor. Örneğin, Yunanistan 2021 için 5-6 milyar dolar civarında bir payı silahlanmaya ayırmaktadır. Batı olarak ifade edilen ABD ve AB ülkeleri, diğer ülkeleri bu şekilde silahlanmaya teşvik ederek ürettikleri pahalı silahları satmak istemektedirler. Aslında bir anlamda, “demokrasi adı altında kan ile beslenmektedirler”. Türkiye’nin bugün itibarıyla 2,5 milyar dolarlık S-400 alması gelecekte daha çok silahı kendilerinden değil de başka ülkelerden almasına veya kendisinin üretim yapmasına vesile olabilecektir. Bu durum batılı devletler açısından arzu edilir bir durum değildir.
ABD’nin yaptırım kararında etkili olan bir diğer hususta silah üreten şirketlerin lobisidir. Günümüz itibarıyla ABD’nin en önemli handikaplarından birisi de ülkeye hâkim olan lobi gruplarının devlet politikalarında etkili olmasıdır. Örneğin, “Yahudi lobisi”, Ermeni lobisi”, “silah lobisi” veya herhangi bir lobi faaliyeti ABD’de de yasal olarak rahat bir şekilde faaliyetlerini sürdürebilmektedir. 100’den fazla ülkenin büyükelçiliklerinin ve değişik çıkar gruplarının lobi çalışmaları mevcuttur. Bu çıkar gruplarından birisi de FETÖ’dür ki, ABD’nin bu tür gruplarla işbirliği yaparak dünyadaki çıkarlarını korumaya ve ülkeleri yönetmeye çalıştığı bilinmektedir. Bu faaliyetlerin bir kısmı, insan veya ülke hak ve özgürlüklerini hiçe sayarak gerçekleştirilebilmekte, büyük haksızlıkların ve ihlallerin yaşanmasına sebep olabilmektedir. 
Son söz: Türkiye’nin yaptırımlara karşı kararlı tutumu ve bağımsız savunma sanayi gerçekleştirme hedefi devam etmelidir. Aksi takdirde, birçok ödün vermek zorunda olabilir ve gelecekteki kazanımlarından mahrum kalabilir. Meclisteki dört siyasi partinin ortak tepkisi Türkiye’nin elini güçlendiren ve kararlılığını artıran önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir.

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.