TÜRK’ÜN HÜZÜNLÜ KALEMİ: Elmas YILDIRIM

Kimse bilmez Tanrı dağın yaşını,
Duman tutmuş Altayların başını,
Uçurmuştur baştan devlet kuşunu,
Servetine yüz çevirmiş zaman hey…
Koca Türkün düştüğü dert yaman hey…

1917’de Rusya’da yaşanan büyük Ekim ihtilali, Rus tahakkümü altındaki milletlerde de hürriyet ışığı doğurmuştu. Ancak çok geçmeden Sovyet politikası daha sert ve daha acımasız şekilde kendini göstermeye başlamıştır. 1920’den sonra rejimin değişmesine bağlı olarak cemiyetin değişmesi, insanların gerek dünya görüşünü gerekse sanat anlayışlarını yeniden şekillendirmiştir. Yeni rejimin baskıcı olduğu ve kendi görüşünün dışında olanlara pek fazla hayat imkânı tanımaması özellikle 1937’lerde Stalin’in aydınları yok etme “temizlik” hareketiyle iyice anlaşılmıştır. 
1920’den sonra sadece Azerbaycan’ın cemiyet hayatı, yönetim şekli değişmekle kalmamış, idareciler de değişmişti. Bu yıllardan sonra Azerbaycan Türkleri idarî kadrolarda arka planlara itilerek Ruslar ve bilhassa Ermeniler, Azerbaycan’ı yönetmeye başladılar. Yönetimin Ermenilere geçmesinden sonra konuyla ilgili olarak “birçok Azerbaycan Türk’ü ilim adamının, gazetecilerin, yazarların, öğretmenlerin katledildi ve 1930’lardaki kolektifleştirme devrinde de binlerce insanın yok edildi. Böyle bir dönemde yani diktatörlük devrinde sanatçıların elbette önemli eserler yaratması zor olmuştur; çünkü düşünce özgürlüğünün olmadığı bir ortamda sanatçılar serbest yazamamışlardır. Yazanlar da her türlü sürgün ve işkenceye tabi tutulmuşlardır. Bunlardan biri de Elmas Yıldırım’dır. 

1920’de Azerbaycan’ın Bolşeviklerce işgali, Türkiye’de olduğu gibi Azerbaycanlı aydınlar içerisinde de Türkçülük mefhumunun gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bu aydınların öncülerinden olan Ahmet Cevat’ın şiirlerinde görülen Türkçülük ideali, çevresindekileri de etkilemiştir. Ahmet Cevat’ın tesir ettiği kişilerden biri de ileride Azerbaycan Muhaceret Edebiyatının ünlü şairi olacak Elmas Yıldırım’dır. O, Sovyet baskısının hür düşüncelerine izin vermemesi nedeniyle önce İran’a oradan da Türkiye’ye göç etmiştir. Onun şiirleri genel anlamda gurbet, vatan sevdası, milliyetçilik temaları üzerine yazılmıştır. Özellikle milliyetçilik fikrini ön plana çıkardığı şiirlerinde, Bolşevik Rusya’nın Azerbaycan’a yaptığı faciaları anlatmış, bağımsızlığa vurgu yapmıştır.
Vatan istiklali uğrunda yaşayıp ölmenin manifestosunu şiirleriyle anlatan Azerbaycan muhaceret edebiyatının önemli ismi Elmas Yıldırım, 25 Mart 1907’de Azerbaycan’ın Gala köyünde doğmuş Elmas YILDIRIM. Babası Abdülmuhammet, anası Nisa Hanımdır. Yıldırım’dan başka ailenin, Sona, Ziba, Abdülali, Mehmetali ve Haydar adlı 5 çocuğu daha vardır.  Yıldırım’ın göbek adı Abdülhasan’dır. Ancak, çocukluk yıllarında herkes onu, dedesinin adı dolayısıyla Almas veya Almaszade olarak tanırmış. Yıldırım’ın babası hacı Abdülmuhammet önce Şüvelan’a, oradan da Bakü’nün Çemberekent semtine göç eder. Geleceğin hürriyet ve istiklâl şairi artık ailesiyle beraber, bugün Bakü’de Gülistan Sarayı’nın yer aldığı bölgede bulunan evde yaşamaya başlar.
Azerbaycan’daki kayıtlar onun asıl adının Yıldırım, soyadının ise Almaszade olduğunu göstermektedir. Türkiye’deki resmî kayıtlarda da asıl adı Yıldırım, soyadı ise Elmas olarak geçmektedir. Fakat Türkiye’de uzun süre ‘Şengel’ soyadını da kullanmıştır. Yıldırım, 1914-1915 eğitim-öğretim yılında, Çemberekent’te bulunan 7 yıllık ‘İttihad Mektebi’nde öğrenime başlar. ‘İttihad Mektebi’nde okurken güzel şiirler yazmaya başlayan Elmas Yıldırım;  adı geçen okuldan Farsçayı da öğrenerek mezun olur.
Şair, daha sonra o dönemde öğretmen yetiştiren Abdulla Şaik Adına Numune Mektebi’ne girer. Burada Rusça da öğrenen Yıldırım, bugünkü adıyla Bakü Devlet Üniversitesi Şarkiyyat Fakültesi Edebiyyat Bölümü’ne kaydolur. Fakat birkaç ay sonra, ülkesini işgal eden Sovyet yönetimi tarafından ailesinin zengin olması, esarete karşı çıkması, millî düşünceleriyle halkın hissiyatına tercüman olması vb. sebeplerle fakülteden atılır.
Üniversiteden atılan Yıldırım, edebî faaliyetlerini Yaşıl Qelemler Derneği, Yaşıl Yarpaq Derneği, Azerbaycan Edebiyyatı Cemiyeti, Yıldırım olarak da bilinen Türk Edip ve Şairleri İttifaqı, Kitap Dostları Cemiyeti, Edebiyyat Cemiyeti vb. cemiyetlerin bünyesinde sürdürür. 
Elmas Yıldırım Dağıstan’da birtakım faaliyetlerde bulunmuş, edebi çevrelerde kendine yer edinmeye başlamıştır. Burada dili, dini aynı olan kardeşleriyle görüşmüş, gençleri edebi cepheye çekmeye çalışmıştır. Siyasî idare, sürgün şairin Dağıstan’da yeni teşkilatlanan Proleter Cemiyete üye olmasını istemiştir. Bu yolla şairin edebî çizgisi bu yöne çekilmeye çalışılır. Çok vakit geçmeden özellikle gençler ve ziyalılar arasında nüfuzu artmaya başlayan Elmas Yıldırım “kızıl işgale karşı milli birliğin uyanmasında bir tehdit” olarak görülür. 1930’da Bakü’de yayımlanan “Dağlar Seslenir” kitabı rejime karşı fikirler oluşturduğu gerekçesiyle satıştan kaldırılmıştır. 
Sovyetlerin kara bulutları başının üzerinde dolaşmaya başlayan şairin attığı her adım takip edilir. Rejim tarafından, Türkiye’yi sevmek, Türkiye’nin çavuşluğunu yapmak, Türklere âşık olmak, istiklâlcı gençler yetiştirmek, Lâtin asıllı Türk alfabesini savunmak, millî edebiyatı devam ettirmek, ‘Vahit Türkistan Devleti kurmak istemek’ vb. sebeplerle suçlanır ve başının Sovyet çekiciyle ezileceği ilân edilir. Önce Derbent’e, sonra Kırım’a ve Aşkabat’a sürgün edilir. Aşkabat’ta kurşuna dizilme tehlikesiyle karşı karşıya kalınca eşi Ziver Hanımla beraber İran/Güney Azerbaycan üzerinden Türkiye’ye geçmeye karar verirler.
Sovyet Rusya’nın sömürüsünü kabul etmeyen şair, isyan ederek “Mukaddes İhtilal” şiirinde millî bir uyanış ve millî bir hareket arzular: 
…Doğan güneşle kopsun bir akın velvelesi. 
Görünsün kan köpüklü kısrakların yelesi. 
Bitsin esir Türklüğün bitsin artık çilesi. 
Ne zincirli bir Kafkas ne kan kusan bir Ural, 
İhtilal istiyorum, mukaddes bir ihtilal
Gecenin bir saatinde eşi Ziver Hanımla, üç aylık oğlu Azer’i de alıp kaçakçı deve kervanına katılır. Bir müddet sonra kervandan ayrılır. Yalnız başlarına yola devam ederler. Yollarda aç ve susuz perişan olan genç ana baba, üç aylık Azer’i bir kayanın gölgesine bırakıp gitmeyi düşünürler. Çünkü takadları kesilmiştir. Bir defasında kundaktaki Azer’i bir kayanın dibine bırakan ana baba birkaç metre ağlayarak yürüdükten sonra geri dönüp yavrularını bağrına basarlar.
İran sınırına yakın bir yerde yönlerini şaşırırlar. Artık nereye, nasıl, hangi yöne gideceklerini bilemezler. Bu çaresiz duruma düştükleri sırada beyaz elbiseli, beyaz atlı biri kişi kendilerine yol gösterir.
İran’a geçerken yakalanan Yıldırım, sınır kanunlarını ihlâl etmekle suçlanarak ailesiyle birlikte tutuklanır. Burada şaire, ‘Stalin’in casusu’, ‘Bolşevik Sovyet casusu’ diye işkence yapılır. Neticede, serbest bırakılıp Meşhed’e gönderilir. Yıldırım, İran’da maddî ve manevî büyük sıkıntılar yaşar. Atatürk’ün hür Türkiye’sine ulaşmanın yollarını arar. Şair ailesiyle birlikte Atatürk Türkiye’sinin Van şehrine, oradan da Elazığ’a gelir.
Hasret kalıp doğma yurdun nazlı müşfik kucağına 
Gözler yaşlı boyun bükün vatansız mı öleceğim? 
Göz dikerek yâd illerin şifa vermez ocağına, 
Böyle garip bir parçacık kefensiz mi öleceğim

Türkiye Cumhuriyeti, Yıldırım’a kucak açar. Hazar Gölü’nün sıcak insanları onu bağrına basar. (Hazer Gölünün diğer adı Gölcük Gölü Türkiye'nin en derin göllerinden biridir. En derin kısım kuzeydoğu ucunda yaklaşık 213 m'dir) Hazar Gölü şaire, çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği Hazar Denizi’ni hatırlatır. Bunun için sık sık Hazar Gölü’nün sahiline iner, onunla dertleşip hasret gidermeye çalışır. 
Yıldırım’ın Türkiye’de yazdığı şiirlerinden olan “Ben mi?” şiiri Türk’ün şanlı geçmişine telmih yapmaktadır. Şair, kızıl istilaya uğrayan vatanını, katledilmiş kardeşlerini, diyar diyar sürülen aydınları uyararak onlara, geçmişte yaşanan büyük zaferleri hatırlatmış, onları zulme ve düşmana baş eğmemeye çağırmıştır: 
… Değmeyin, siz değmeyin ta kalbimden dağlıyım. 
Ben dünyaya ün veren Altayların oğluyum. 
O toprakta doğmuşum, o toprağa bağlıyım. 
Gözüm mü kör, kolumda kuvvetim mi yok benim,
 Nerdesin ey geçmişim, gel kalbime ak benim. 

Ben miyim Altaylarda başı göklere değen! 
Tarihi ben mi yazdım, tarih mi beni öğren!
 Ben miyim şimdi böyle tevekküle baş eğen, 
Hangi zalim o benim kollarımı bükecek? 
Hangi kuvvet o beni zincirlere çekecek?

Elmas Yıldırım, Palu’nun Karaca Bucağı/Karacabağ İlkokulu’nda vekil öğretmenlikle işe başlar. Bir süre Palu’nun Karaçor nahiyesinde yani bugün Kovancılar’a bağlı Çaybağı’nda ve şimdiki İmar İskân Müdürlüğü’nde görev yapar. Keban ve Palu ilçesi tahrirat kâtipliği görevlerinde bulunur.

Elmas Yıldırım’ın Türkiye’de yazdığı “Dönek Kardeş” poeması 1944’te Türkiye’ye sığınan ve daha sonra Sovyet ordusuna teslim edilen 146 Azerbaycan Türk’ünün aziz ruhuna ithaf edilmiştir. “Boraltan Köprüsü Olayı” denen bu vakıa Türk tarihinde acı bir hüzün olarak hatırlanır. Elmas Yıldırım, şiirde bir taraftan Stalin’in zalimliğine isyan ederken diğer taraftan Türkiye’nin kardeşlerini teslim etme tavrına eleştiri yapar. 
…Ben diyorum, Kayıhan’dır soyumuz, 
Bir kaynaktan varlığımız, boyumuz, 
Dilim dili, yolum yolu, emel bir, 
Bir bayrakta, yıldızımız, ayımız. 
Azerî, Türk, Türkmen; var mı ayrılık, 
Nerden doğdu bu imansız gayrılık? 
Bir suç mu düşmana göğüs gerdiğim,  
Günah mı Türklüğe gönül verdiğim, 
Rusların açtığı yaradan derin, 
Anayurtta öz kardeşten gördüğüm
Bir müddet Karabegler’de şimdiki Arıcak’ta nahiye müdürü olarak çalışır. Daha sonra Ağın, Hankendi, Baskil’in Aydınlar beldesinde ve Elazığ Merkez ilçeye bağlı Balıbey’de Bucak Müdürü olarak görev yapar. Elmas Yıldırım 1951 yılının ortalarında Tunceli’nin Nazimiye ilçesi Dallıbahçe Bucak Müdürü olarak çalışır. Ölümünden birkaç ay önce Malatya’nın Kale Bucağı Müdürlüğüne atanır. 
Yıldırım’ın Bakü’nün Gala kendi’nde başlayan dünya hayatı, Malatya’nın Kale bucağında görev yaparken biter. 14 Ocak 1952’de Malatya’da kirada oturduğu evinde vefat eder. Şairin naaşı, Malatya’nın Sancaktar Kabristanlığında toprağa verilir. Arkasında gözü yaşlı bir anneyle, çocukları Mehmet Bakühan, Odkan, Aras ve Azer’i bırakır. Ailenin bütün yükü, üniversite tahsiline başlamak üzere olan büyük oğlu Azer’in üzerinde kalır. Aileye, Malatya’nın o zamanki Valisi Şefik San Beyefendi sahip çıkar ve her türlü yardımı yapar. 
Ölünceye kadar Türk’ün istiklâl aşkını terennüm eden Elmas Yıldırım’ın sağlığında İlk Şiirler, Dün Bugün, Dağlar Seslenirken, Azerbaycan Mânileri Azerbaycan Halk Edebiyatından Alınmış Bayatılar, Azerbaycan Halk Mânileri ve Boğulmayan Bir Ses adlı eserleri yayınlanmıştır.

Dört bir yana dağılmış Türk soyları,
Sönmüş ocak, göçüp gitmiş boyları,
Dertli dertli akar bozkır çayları,
Saklar içten gizli ümit, gümân, hey…
Koca Türkün düştüğü gün yaman hey…

Dağdan dağa çarpıp gitmiş doğanlar,
Kayalarda iz bırakmış al kanlar
Ordulara buyruk vermez ilhanlar,
Nerde kalmış setler yıkan ferman hey..
Koca Türkün düştüğü dert yaman hey..

Harap olmuş Buharası, başkendi,
Matem tutmuş Semerkandı, Taşkendi,
Kendi söyler, döker gözden yaş kendi..
Ne ozan var, ne yazan, ne şaman hey…
Koca Türkün düştüğü dert yaman hey…

Kazan, Başkurt batmış, Kırım sürülmüş,
Benim çekik gözlü yârim sürülmüş,
Konum-komşum bütün varım sürülmüş,
Bulunur mu Sibiryada iman hey,
Koca Türkün düştüğü hal yaman hey…

Türk illeri bir birine yadlanır,
Kazak, Kırız, Türkmen, Özbek adlanır,
Azerbaycan Türk yanar içten odlanır,
Ana yurdun içten hali duman hey,
Koca Türkün düştüğü dert yama n hey…

Elmas YILDIRM’ın “Gençlere Ümidim Var” başlıklı şiirinde: 

Benim aşkım, a dostlar, ezelidir, ezelî,
Kim çalacak gönülden o sevdalı güzeli?!
Yok bir kuvvet ki, yıksın kalbimdeki emeli,
Benim ki o kurtuluş gününe imanım var!.

Sen aldırma içinden yaralıyım, yaralı,
Bırak geçsin genç ömrüm fırtınalı, boralı;
Ben bilirim, sonunda çıkmam yüzü karalı,
Yurdumun gençlerine ümidim, imanım var!.

Türkler, tarihte bazen birleştiler, bazen bölündüler. Birleştikleri zaman büyük ve güçlü oldular. Bölündükleri zaman küçük ve güçsüz oldular; sonunda da büyük devletler tarafından yutuldular; tutsak ve köle oldular. Demek ki büyük ve güçlü olmak için, bağımsızlığın devam etmesi için birleşmek gereklidir. 

Özbek, Türkmen, Kazak, Kırgız, Tatar, Başkurt kimlikleri uydurma kimlikler değildir. Bu kimlikleri kullanmakta sorun yoktur. Önemli olan, Türk üst kimliğinin unutulmuş veya hâkim güçler tarafından unutturulmuş olmasıdır. Onlara hatırlatmamız gereken, üst kimlik adlarının Türk olduğudur. 
İnşallah yakın bir zamanda Türk Birliğinin gerçekleştirildiğini göreceğiz. Nice Elmas Yıldırımlar çıkacak ve oluşum üzerine milli kültürümüzü yansıtan şiirler yazacaklar. 

Ruhu Şad Olsun

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.