TÜRKİYE-AZERBAYCAN İLİŞKİLERİNİN ŞUŞA BEYANNAMESİ ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ

Türkiye-Azerbaycan ilişkileri iki ayrı devlet ilişkisinden öte bir özellik göstermektedir. Devletler ayrı olsa da “bir millet” olmanın gereği olarak iki ülke arsındaki ilişkiler, her devletin tamamen kendi menfaatini önceliklendirme kuralı yerine, “her iki devletin menfaatini birlikte geliştirme kuralı” çerçevesinde  şekillendirilmektedir. Bu doğrultuda, uluslararası toplantılarda ve görüşmelerde, Azerbaycan Türkiye’nin, Türkiye de Azerbaycan’ın haklarını savunabilmektedir. Özellikle iki devletin ortak sorunu olan Ermenistan konusunda ise tamamen ortak politikalar uygulanmaktadır. Türkiye ve Azerbaycan’ın bölgesel ve küresel ortak politikaları, Kafkasya ve diğer devletler nezdinde istikrar, güven, huzur ve ekonomik kalkınmaya olumlu katkı yapmaktadır. 
Karabağ Zaferi sonrası ise iki ülkenin sosyo-ekonomik ilişkilerinin en az üç kat artış göstereceği tahmin edilmektedir. Türkiye-Azerbaycan arasındaki sosyo-ekonomik ilişkilerdeki gelişmeler, bölge ve dünya açısından da olumlu sonuçlara sebep olacaktır. İki güçlü ülke olan Türkiye ve Azerbaycan ile iyi ilişkiler kurması hem Rusya’nın hem de Ermenistan’ın yararına bir durumdur. Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinin niteliğini belgeleyen en son kanıt ise “Şuşa Beyannamesi”dir.
Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 15 Haziran 2021 yılında Azerbaycan'ın Şuşa kentinde her iki ülkenin Cumhurbaşkanları tarafından imzalanan “Şuşa Beyannamesi”  iki ülkenin geleceğe yönelik dayanışma ve işbirliğinin artarak devam edeceğini göstermektedir. Azerbaycan ile Türkiye’nin askeri, bilimsel, eğitim, sağlık  ve çeşitli toplumsal alanlarda ortak işbirliği içerisinde hareket edecekleri ve ekonomik ilişkilerini geliştirerek geleceğe yönelik bölgede huzur ve istikrara katkı yapmak istedikleri anlaşılmaktadır. Beyannamenin tüm maddeleri önem teşkil etmektedir. Bunlardan bazılarının ilişkilerin geleceği açısından yorumlanması yararlı olacaktır.
“Azerbaycan, Ermenistan'ın 30 yıl süren saldırısına son verilmesinde, işgal edilmiş toprakların kurtarılmasında, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünün sağlanmasında Türkiye Cumhuriyeti'nin manevi-siyasi desteğine yüksek değer vermektedir. Taraflar, Kafkasya bölgesinde istikrar ve güvenliğin pekiştirilmesi, ekonomi ve ulaştırma alanındaki tüm bağların yeniden sağlanması, ayrıca bölge devletleri arasındaki ilişkilerin normale dönüştürülmesi ve uzun vadeli barışın sağlanması yönündeki çabalarını sürdüreceklerdir. Bu kapsamda, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'nin özel coğrafi konumu dikkate alınacaktır”.
Bu ifadelere göre, Türkiye ve Azerbaycan sadece kendi aralarındaki iktisadi ve siyasi ilişkilerinin geliştirilmesi yönünde değil, Tüm Kafkasya’da istikrar, güven ve ekonomik gelişmelerin sağlanması için çaba göstereceklerini beyan etmektedirler. Bu durum, tarihten beri iki ülkenin barış ve işbirliğinden yana oluşlarının ispatıdır. Tüm Kafkasya’da huzur ve ekonomik gelişmenin sağlanması, Türkiye ve Azerbaycan’a karşı asılsız iddiaları ve saldırgan davranışlarından vazgeçmesi durumunda Ermenistan’ın da faydasına olacak bir durumdur.
“Taraflardan herhangi birinin kanaatine göre onun bağımsızlığına, egemenliğine, toprak bütünlüğüne, uluslararası düzeyde tanınmış sınırlarının dokunulmazlığına veya güvenliğine karşı üçüncü bir devlet veya devletler tarafından tehdit ve saldırı gerçekleştirildiğinde, Taraflar, ortak istişareler yapacak ve bu tehdit veya saldırının önlenmesi amacıyla BM Şartı'nın amaç ve ilkelerine uygun girişimlerde bulunacak, birbirine BM Şartı'na uygun şekilde gerekli yardımı yapacaklardır. Bu yardımın kapsam ve biçimi ivedi yapılan görüşmeler yoluyla belirlenerek ortak tedbirler alınması için savunma ihtiyaçlarının karşılanmasına karar verilecek ve Silahlı Kuvvetlerin güç ve yönetim birimlerinin koordineli faaliyeti sağlanacaktır”.
Beyanname bu yönüyle bir bölgesel güvenlik anlaşması özelliği de taşımaktadır. Bu ifadeler ile Karabağ Zaferi sırasında Türkiye ve Azerbaycan’ın gösterdikleri işbirliği ve dayanışmanın bundan sonrada uluslararası kurallar çerçevesinde devam edeceği vurgulanmaktadır. Buradaki önemli vurgu, BM şartları veya uluslararası hukuk kurallarının dışına çıkılmayacağıdır. Bu durum, her iki devletin uluslararası hukuki şartlara bağlı devlet olduğunu göstererek aynı zaman zamanda dünya devletleri için örnek teşkil etmektedir.
“Taraflar, ticari-ekonomik ilişkilerde ulusal ekonomilerinin ve ihracatın çeşitlendirilmesi, aynı zamanda geleceğe dönük alanlarda ortak üretimin oluşturulması, yatırım alanındaki işbirliğinin karşılıklı faydalı gelişimi için daha elverişli ortamın geliştirilmesi yönünde çabalarını yoğunlaştıracaklardır. Bu hususta, Türkiye ve Azerbaycan ürünlerin serbest dolaşımının sağlanması mekanizmalarının oluşturulması yönünde gerekenleri yapacaklardır”.
Bu paragrafa göre, iki ülke arasındaki ticaretin gelecek dönemlerde hem çok fazla artacağı hem de ortak üretim alanlarının geliştirileceği anlaşılmaktadır. Özellikle iki ülke ürünlerinin serbest dolaşım imkanlarına kavuşturulması yönündeki vurgu gelecekte bölgesel bir ticaret serbest bölgesinin kurulabileceğinin işaretini vermektedir ki, gerekli uygulamalardan olduğu vurgulanmalıdır. Bu doğrultuda, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki dış ticaretin yaklaşık 10 milyar dolara çıkacağı beklenebilir.
“Taraflar, Türkiye ve Azerbaycan'ı birleştiren Azerbaycan Cumhuriyeti Batı rayonları ile Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki koridorun (Zengezur Koridoru) açılmasının ve sözkonusu koridorun devamı olarak Nahçıvan-Kars demiryolunun inşaatının iki ülke arasındaki ulaştırma-iletişim ilişkilerinin yoğunlaştırılmasına önemli katkı sağlayacağını belirtirler”. 
İki ülke arasındaki ticaretin gelişimi kadar bölge ve dünya ticaretinin gelişimine de büyük katkı yapacak olan Zengezur Koridorunun açılması ve bunun Kars-Iğdır-Nahcivan demiryolu ile tamamlanması yönündeki istek, Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu hattının ikiz kardeşi ve tamamlayıcısı olan ikinci yolun da tamamlanmasıyla tarihi ipekyolunun “demirden ipek yolu”na dönüşmesini sağlayacaktır. Bu yollar yerel düzeyde etkinleşmesine rağmen, etkileri kıtalararası olacaktır. Böylece, Türkiye ve Azerbaycan Dünya ticaretinin gelişimine de katkı yapmış olacaklardır. Çünkü bu yollar ile Londra’dan Çin’e kesintisiz demir yolu bağlanmış olmaktadır.
“Taraflar, bölgesel ve uluslararası istikrar ve güvenliği olumsuz şekilde etkileyen çeşitli tehdit ve çağrılara, özellikle terör, onun tüm şekil ve tezahürlerine, finansmanına, aynı zamanda kitle imha silahlarının yayılmasına, organize suçlara, kara para aklanmasına, uyuşturucu kaçakçılığına, insan ticaretine, yasadışı göçe karşı mücadele alanında ortak çaba ve işbirliklerini genişletecek ve derinleştirecekler”.
Bu paragraftan da anlaşılacağı üzere, iki ülkenin işbirliği sadece Karabağ veya Şuşa ile ilgili değil, tüm bölge ve dünya için her türlü yolsuzluk ve terör faaliyetlerinin engellenmesini hedefleyen uluslararası huzur, barış ve kalkınmaya etki edecek amaçlarla ilişkilidir. Bu nedenle, Uluslararası hukuka ve insan haklarına saygılı tüm dünya devletlerinin bu çabaları desteklemesi gerekmektedir.
Kısacası, Türkiye ile Azerbaycan arasında gerçekleştirilen “Şuşa Beyannamesi” her iki ülke, bölge ve dünya siyaseti, ekonomisi, huzuru, istikrarı, barışı, yolsuzluk ve terörün önlenmesi gibi konularda evrensel içerikli bir örnek belgedir denilebilir. Belgedeki tüm maddeler incelendiğinde, iki ülkenin karşılıklı işbirliği ve dayanışması amacıyla hazırlanmasına rağmen, tüm dünya toplumunun menfaatine olacak düşünce ve çabaların iki ülke tarafından vurgulandığı anlaşılmaktadır. 

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.