KOÇBAŞLI MEZAR TAŞLARI /HAYVAN FİGÜRLERİNİN TÜRK KÜLTÜRÜNDEKİ YERİ
 
Ölüm olgusu bütün insanlığın ortak kabulü olduğundan dolayı, mezarlıklar ve mezar kültürü insanlık tarihi boyunca var olagelmiştir. İslam felsefesindeki ölüm algısı bir kurtuluş, Batı kültürünün aksine bir var oluş ya da Mevlana’nın deyimiyle “Şeb-i Arus” olarak kabul edildiği için bu kültür fazla gelişip zenginleşmiştir. Bunun en bariz göstergesi mezar taşları ve türbeler son derece gösterişli birer mimari yapı şeklinde, sanat harikası yapılar olarak inşa edilmeleridir.
Türklerde ölüm algısı, mezarlıkların şehir içlerinde ya da bitişiğinde yer almasından da anlaşılacağı üzere, ölümle iç içe yaşama şeklinde, tamamen içselleşmiştir.  Ahiret inancıyla ilgili bu ölüm inancı büyük bir kültürel birikim ve zenginlik sağlamıştır. Mezar taşları tarihimizin ve sanatımızın suskun tanıklarıdır. Tarihi mezarlıklarımız açık hava müzesidir ve dünya mirasıdır. 
Türkler, var olduklarından beri mezar taşı geleneklerine çok önem vermişlerdir. Mezar yerleri kaybolmasın diye bunlara belli işaret koymuşlardır. Bu işaretleri zaman içerisinde amaçlarına yönelik olarak kullanmışlarıdır. 
Türk Milletinin tarihinin başlangıcından beri var olan ve günümüze kadar dönem ve bölge özelliklerinin etkisiyle farklılıklar göstererek günümüze kadar gelen tarihi mezar taşları, Anadolu’nun hemen her yerinde karşımıza çıkmaktadır. 
Sanat Tarihi bilimi içerisinde yer alan mezar taşları, mimari yapılarının yanı sıra özellikle de üzerlerinde taşıdıkları, ölümden öncesi hayata dair ipuçları ve ölümden sonraki hayata ait dileklerin yer aldığı sembolik bezemeleriyle adeta konu olarak Türk kültür tarihine ışık tutan önemli varlıklardır.
Anadolu ve Azerbaycan’da koç ve koyunla ilgili kurumlaşmış zengin gelenek ve yaratmalar, çeşitli inançlara, edebiyata, musiki ve dansa da aksetmiştir. Koç katımı törenlerinden, koyunla ilgili kutsallık fikrine kadar, Türk boylarında karşımıza çıkan gelenekler Aras Havzası sahasında da özellikle Iğdır ve ilçelerinde sıkça görülmektedir ve yer yer canlı olarak yaşatılmaktadır.
Koç/koyun motifi, Azerbaycan ve bütün Türk topluluklarında ortak değerlerden biridir ve etrafımızda maddî ve manevî değerlerin oluşmasında da çıkış noktası olmuştur. Koç/koyun ve at şekilli mezar taşı geleneğinin Orta Asya ve Horasan bölgesinden Anadolu’ya taşıyarak günümüze kadar süren bir kültürün devam etmesinde aracı olmuştur. 
Yoğun rastlandığı bölgeler Akkoyun ve Karakoyun Türkmenlerinin hâkimiyet sahası olarak görülen, Doğu Anadolu Bölgesi’nde Tunceli, (Nazmiye Ayranlı Köyü) Van, Erzincan, Erzurum, (Erzurum'un Tortum İlçesi'ne bağlı Pehlivanlı beldesinde Kıpçak Türklerine ait 13 adet Koç heykelli mezar taşı bulunmuştur)  Bitlis, Muş, Ardahan, Kars, Iğdır, Hakkâri, Ağrı, Malatya illerinin yanı sıra; daha sınırlı örnekler ile Batı Anadolu bölgesinde Afyon’da; Orta Anadolu bölgesinde Ankara, Konya, Eskişehir, Nevşehir’de; Karadeniz bölgesinde Artvin, Rize, Samsun, Tokat illerinde karşımıza çıkmaktadır. 
Anadolu dışında ise Azerbaycan bölgesinde Bakü ve Gence Müzeleri ile Şemkir Bölgesinin eski mezarlıklarında, Karabağ, Kelbeçer, Laçin, Gedebay, Ağdam, Culfa ve
Dünyanın en eski ve köklü milletlerinden biri olarak Türkler, çok geniş bir coğrafyada, oldukça değişik kültürler, medeniyetler, toplumlar ve dünyanın büyük dini sistemleri ile temasa geçmişlerdir. Sonuçta çok renkli ve son derece zengin bir kültür mirasına sahip olmuşlardır. Bu zengin kültür mirası bilimsel ve objektif bir anlayışla ele alınıp değerlendirildiğinde, milli ve kültürel varlığımızın tarihi temellerini daha doğru bir biçimde aydınlatma imkânını sağlayacak ve hatta değişen sosyo-kültürel şartlara, buhranlara ve çatışmalara sahne olan toplumumuzun kültürel kimliğinin yeniden inşasına önemli katkılarda bulunacaktır. 
Semboller gerek içerdikleri anlam zenginliği, gerekse insanlık tarihinin algılamalarından aktarıla gelen unsurlara sahip olmaları yönüyle insan hayatında kelimelerden daha işlevsel ve etkileyici bir rol üstlenebilmiştir. Bu sembollerden öne çıkanlardan birisi de hayvanlarla ilgili olanlardır. 
Günümüzde yaygın bir şekilde kullanım alanı bulan hayvan sembolleri, Türklerde önemli bir yer tutmaktadır. Nahcivan; Kafkasya Bölgesi’nde Tiflis, Revan; Kuzey İran, Kırgızistan, Kazakistan ve Kuzey Kore gibi geniş bir bölgede çeşitli örneklere rastlanmaktadır. 
Yaylak ve kışlak tabirleri eski Türklerde olduğu gibi günümüzde de,  Anadolu Yörükleri arasında kesinleşmiş töreleriyle yaşamaktadır. Bu töre ve gelenekler Selçuklu ve Anadolu beylikleri dönemindeki sosyal ve iktisadî hayatta, boyların ve fertlerin sosyal konumlarını belirlemede koyun ve koyunculuğun önemini artırmıştır. 
Mesela, Oğuz Kağan Destanı’nda Bozok ve Üçok kollarının ayrılması böyle anlatılmaktadır: “Ondan sonra Oğuz Kağan kurultay topladı. Maiyetini ve halkı çağırttı. Onlar geldiler ve müşavere ettiler. Oğuz Kağan büyük ordugâh, Sağ yanına kırk kulaç direk diktirdi, üstüne bir altın tavuk koydu. Altına bir ak koyun bağladı. Sol yanına kırk kulaç direk diktirdi. Üstüne bir gümüş tavuk koydu; dibine bir kara koyun bağladı. Sağ yanına Bozoklar, sol yanına Üçoklar oturdu. Görüldüğü gibi Kağan’ın sağ ve soluna oturacak boyların itibarını koyunlar sağlamaktadır.
Azerbaycan’daki çeşitli mezar taşları tipleri arasında bilhassa at ve koç figürlü olanlarına çok sık rastlanmaktadır. Koyun heykeli şeklindeki mezar taşlarına güneyden, kuzey-batıya doğru gittikçe artan bir sıklıkla rastlanması dikkati çekmektedir. Lerik, Astara, Masallı, Yardımlı, Karabağ, Nahcivan, Gence, Kazak, Kelbecer, Gedebay, Gürcistan’daki Azerbaycan Türklerinin yaşadığı köylerde taş koç heykelleri bulunmaktadır. Bu heykeller hakkında 1834 yılında Karabağ’a gelmiş olan Fransız seyyah Dyuba de Monpére, ilk bilgileri vermiş ve bu heykellere yöredeki Azerbaycan Türklerine özel bir hürmet gösterdiklerini yazmıştır.
Iğdır ve çevresinde hemen hemen her mezarlıkta görülen koçbaşlı mezar taşları ata yadigârı olarak günümüze kadar korunup gelmiş olup geçmişimizden bize kalan bir belge niteliği taşımaktadır. Oğuz Türklerinden ve özellikle Karakoyunlular ve Akkoyunlulardan günümüze kadar gelen koçbaşlı mezar taşları yöre halkı tarafından gözü gibi kollanıp ve korunmuştur. 
Koç, Iğdır ve çevresinde insanların yaşayış kültüründe halen büyük bir etkisi devam etmektedir. Nişanlı kızın görüşüne gidilirken süslenmiş koç götürülür. Yine kirvelik yapanlar gösterişli bir koç süsleyerek hediye ederler.
Koç katımı yörede törenlerle yapılır. Yılın Eylül Ayının yirmisinde koçlar renk renk boyanarak koyunların arasına katılır.
Aras Havzası sahasında bulunan koçbaşlı mezar taşları incelendiğinde genellikle birbirlerine benzerlik göstermektedirler. Gövde biçimlenişi ve kullanılan malzemelerin farklılığı ayrı formda olduklarını göstermektedirler. 
Koçbaşlı mezar taşlarının yoğun olduğu bölgelerden biri olan Karakoyunlu İlçesi ile Iğdır Merkez Yaycı Köyünde bulunan koçbaşlı mezar taşları dikdörtgen blok şeklinde gövde biçimlenişi ortaya koyarken, sırt ve yan bölümleri düz yüzeyler halinde bırakılmış ve yüzeylerin etrafları kontürler halinde bırakılmıştır. Boyun bölümleri kaideden itibaren sırt bölümlere kadar yükselmektedir. Bazı koçbaşlı mezar taşları ise kalkerden yapılmış olup, gövdeleri daha çok yuvarlak şeklinde oluşturulmuştur. Bu mezar taşlarının bazılarında kitabelik bulunmakta, bazılarında ise bulunmamaktadır. Koçbaşlı mezar taşlarının çoğusu boynuzları içe doğru kıvrılarak belirgin bir şekilde işlenmiştir. Bir diğer ortak özellik ise boyunlarında tarak ve dağdağan motiflerinin bulunmasıdır. 
Iğdır ve çevresinde bulunan koçbaşlı mezar taşları birbirlerine çok benzemektedir. Nahçıvan’da bulunan koçbaşlı mezar taşları ise biraz farklılık göstermektedir. Koçbaşlı mezar taşlarının tarihlenmesi tipolojik olarak Karakoyunlu Beyliğini vermektedir. Bazı koçbaşlı mezar taşlarında bulunan tarihler 15. Yüzyıl ile 20. Yüzyıl arasında tarihlendirilmektedir.
Yörede yaptığımız araştırmalarda koçbaşlı mezar taşları geleneği az da olsa devam etmektedir. En son örneğini Iğdır Merkez Çakırtaş köyünde halk tarafında çok sevilen bir halk kahramanı olarak tanınan “Kaçak Tohit” adına 1960’lı yıllarda yapılmış koçbaşlı mezar taşı bulunmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği gibi koçlar (koç, goç, goş; koçngar, koçkor, koçkar, koşgar, koşgor…) tarihte ve bugün Türk boy ve toplulukları arasında her zaman ayrıcalıklı yere sahip olmuş; erkekliğin, üretkenliğin, bolluğun, bereketin; gücün, yiğitliğin, koçaklığın, savaşçılığın, cesaretin, asaletin, vefanın ve fedakârlığın sembolü olarak kabul edilmişlerdir. Koçların birçok özelliğini kendileriyle özdeşleştiren Türk boy ve toplulukları hem anlatmaya dayalı edebî türler içinde (mitolojilerde, efsanelerde, destanlarda, hikâyelerde, türkülerde, atasözlerinde, deyimlerde ve vecizelerde) koçlarla ilgili söz varlığına; hem de mezarlarda, mezarlıklarda ve anıt mezar komplekslerinde koç heykelli mezar taşlarına yer vermişlerdir.
Iğdır’da hemen hemen bütün mezarlıklarda birkaç tane koçbaşlı mezar taşına rastlamak mümkündür. Yaygın olarak Yaycı Köyünde ve Karakoyunlu İlçesinde fazlaca koçbaşlı mezar taşları mevcuttur. 2005-2006-2007 Yıllarında Iğdır Kültür ve Turizm Müdürü olarak görev yaptığım yıllarda mezarlıklardaki koçbaşlı mezar taşlarının tamamını Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunca tescil ettirdim ve koruma altına aldırdım. Ne Yazık ki Yaycı Köyünde bulunan tarih hazinesine halen sahip çıkılmadı, koruması ve bakımı yapılmadı. Hatta Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Seyit Ahmet ARSLAN’ı da Yaycı Köyünde bulunan koçbaşlı Mezar Taşlarına götürerek yardım talebinde bulundum.  Ancak şimdiye kadar sonuç alamadım. 
 
Türk Yaşayış ve İnanışında Hayvanlar:
Hayvanların insanların, insan topluluklarının ve milletlerin hayatında ayrı bir yeri vardır. Türk boy ve toplulukları da kendilerine yakın görüp kendileriyle özdeşleştirdikleri ve zamanla kutsiyet atfedip totemleştirdikleri hayvanları “temiz”, “sadık”, “kutlu”, “uğurlu”, “soylu”, “güçlü”, “cesur”, “hızlı”, “savaşçı”, “kurtarıcı”,“yol gösterici”, “zeki”, “bilge”… sıfatlarıyla; sevmedikleri, beğenmedikleri, korkup kaygılandıkları hayvanları ise “kötü”, “pis”, “uğursuz”, “bön”, “aptal”, “sinsi”, “hain”, “kıskanç”, “tembel”, “asalak”, “korkak”, ödlek”, “kaypak” sıfatlarıyla nitelendirmişlerdir. Bu yüzden de Türk boyları arasında:
 
Kurt, temizliğin, yalnızlığın, asaletin, gücün, cesaretin, liderliğin, savaşçılığın ve özgürlüğün;
Dağ keçisi/teke, çevikliğin, süratin; güneşin, ışığın, aydınlığın; yazın, bolluğun, hareketin, bereketin, zenginliğin; erişilmez yerlere erişilebilirliğin, kararlılığın; yüceliğin, bilgeliğin; bağımsızlığın, özgürlüğün; erkekliğin, asaletin, cesaretin, hâkimiyetin ve “kağan”ın; Evcil keçi, inadın;
Geyik, dişiliğin, analığın, bolluğun, bereketin; doğurganlığın; güzelliğin, çekiciliğin, sevecenliğin,  masumiyetin ve “katun”un;
Koç, erkekliğin, üretkenliğin, bolluğun, bereketin; gücün, yiğitliğin, koçaklığın, savaşçılığın; vefanın ve fedakârlığın;
Koyun, çokluğun ve aptallığın;
Boğa, erkekliğin, gücün, saldırganlığın, yiğitliğin ve kahramanlığın;
Öküz, gücün, kuvvetin, kudretin; kabalığın, bönlüğün ve anlayışsızlığın;
İnek, verimliliğin ve sağlığın; 
At, dostluğun, yakınlığın; hızın, çevikliğin, özgürlüğün ve egemenliğin;
Deve, dayanıklılığın, gücün; sabrın, inadın; eğriliğin;
Fil, gücün ve bereketin;
Köpek, dostluğun ve sadakatin;
Tilki, sinsiliğin, kurnazlığın ve düzenbazlığın;
Çakal, yalancılığın, düzenbazlığın, sahtekârlığın, huysuzluğun, görgüsüzlüğün;
Arslan, cesaretin, gücün, kuvvetin, egemenliğin, mertliğin;
Kaplan, saldırganlığın, atılganlığın, çevikliğin ve yiğitliğin;
Ayı, gücün, zekânın; görgüsüzlüğün ve kabalığın;
Maymun, aklın ve zeyrekliğin;
Tavşan, korkaklığın, ödlekliğin; doğurganlığın;
Yaban domuzu (kaban), erkekliğin, saldırganlığın, cesaretin, korkusuzluğun;
Evcil domuz, pisliğin, oburluğun; “rahat”lığın, “geniş”liğin ve doğurganlığın;
Eşek, yükün, çilenin, aptallığın/bönlüğün;
Katır, gücün ve inadın;
Kedi, nankörlüğün;
Horoz, yürekliliğin, gücün ve üretkenliğin;
Tavuk, üretkenliğin, iffetin ve korkaklığın;
Yabani kaz, seçkinliğin ve soyluluğun;
Evcil kaz, alıklığın;
Kartal, yüceliğin, ululuğun, egemenliğin ve uzgörüşlülüğün;
(Mitolojik) çift başlı kartal, gücün, egemenliğin, devletin; bilginin ve bilgeliğin, doğunun ve batının; kağanın ve katun’un;
Karga ve kuzgun, ihtiyatın; birliğin, bütünlüğün, topluluğun; aklın ve zekânın;
Güvercin, sevginin, barışın, özgürlüğün ve haberin;
Baykuş, (bazı Türk boylarında) uğursuzluğun; bazı Türk boylarında ise bilgeliğin;
Papağan, gevezeliğin;
Bülbül, sevginin, aşkın ve muhabbetin;
Kuğu, güzelliğin, inceliğin, zarafeti, nezaketin, saflığın, temizliğin; sevgilinin;
Leylek, baharın, yeniden doğuşun, çocuğun; gevezeliğin;
Turna, uyanıklığın; ayrılığın, göçün, gurbetin, hasretin ve haberin;
(Mitolojik) umay kuşu, bahtın, devletin, kut’un, mutluluğun; bolluğun, bereketin; analığın; cennetin;
Tavus kuşu, kendini beğenmişliğin, küstahlığın;
Hindi, düşüncenin, efkârın;
Kelebek, gençliğin ve baharın;
Yılan, yeniden doğuşun, sağlığın, gücün, kıvraklığın, zenginliğin ve sinsiliğin;
Bukalemun, kararsızlığın, dönekliğin, riyakârlığın;
Timsah, gücün ve sahtekârlığın;
Akrep, muhterisliğin, kıskançlığın, kinin, nefreti, ihanetin;
Balık, uyanıklığın;
Yarasa, pislik ve asalaklığın;
Fare, ziyankârlığın; kararlılığın;
Arı ve karınca, üretkenliğin ve çalışkanlığın;
Ağustos böceği, tembelliğin ve fedakârlığın;
     Kaplumbağa ise, uzun ömrün, ebediyetin, sabrın, kararlılığın, barışın ve bilgeliğin… Sembolü olarak kullanılmaktadır
“Geçmişi olmayanın geleceği olmaz. Fakat insan geçmişin özlemi ile devamlı yaşamamalıdır. Çünkü geçmiş tekrar yaşanması imkânsız zaman dilimidir. Fakat geçmişimizi reddetmemiz de son derece yanlış olur, çünkü o bizim kimliğimizdir. Adetlerimiz, inanış şekillerimiz, değer yargılarımız, toplum içindeki yerimizi belirler. Kimlik problemi yaşamamak için geçmişimizi iyi bilmemiz gerekir.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.