Arslantürk AKYILDIZ CUMHURİYETE GİDEN YOL..
Tarih : 2021-10-23
Tüm Yazılar

Arslantürk AKYILDIZ



CUMHURİYETE GİDEN YOL..
 
Tanzimat Fermanı (1839 ) demokrasi tarihimiz açısından önemli bir dönüm noktası olarak bilinir kıymetli okuyanlarım.. Bu dönemle birlikte ilk defa halkın yönetime katılma talepleri dillendirilmeye başlamıştır. Ancak uzun yıllar bu istekler görmezden gelinmişse de, nihayet 1876 tarihinde Kanun-i Esasiye ilan edilmek zorunda kalınmıştır. İlk Anayasamız olarak kabul edilen Kanun-i Esasi serüveni fazla uzun ömürlü olmayacaktır.  1977-78 Osmanlı Rus Harbini ( 93 Harbi ) gerekçe gösteren Sultan  II. Abdülhamit tarafından ortadan kaldırılmışsa da, 1908 tarihinde yeniden ilan edilecektir. Bu süreç siyasi tarihimiz açısından çok sancılı geçmiştir. İsyanlar, ihtilaller, Bab-ı Ali baskını gibi olayların yaşandığı bu serüvenli dönem ebetteki bir süreçtir demokrasi açısından..
 
Bu serüvenin ardından istemeden de olsa girdiğimiz 1. Dünya Savaşı beklenen sonucu, yani Osmanlı Devletinin sonunu getirmiştir. O güne kadar devlet yönetiminde fazla görülmesine müsaade edilmeyen Türk Milleti kavramı, Kurtuluş savaşının başlaması ile kendini göstermiştir.
 
Osmanlı Devletinin yıkılmasını sonucunu doğuran Birinci Cihan Savaşı öncesinde ve savaş süresince, başta Ermeniler ve Rumlar olmak üzere azınlıklar, gerçek manası her türlü yöntemi kullanarak düşmanlıklarını ortaya koymuşlardı. Suikastlar, isyanlar, düşmanla işbirliği yapmalar, sabotajlar gibi çeşitli yöntemleri kullanarak, adeta  Osmanlı Devletini  bitirmenin peşine düşmüşlerdi. 
 
Bu durum, daha öncede zaman zaman düşük dozla da olsa yaşandığı için, özellikle İttihat ve Terakki Partisinin  , Bab-ı Ali baskınından sonra iktidara tam yerleştiği 1913 yılından sonra, mevcut duruma bir tepkiyi ortaya çıkarmıştır. Bu dönemle birlikte İttihatçıların Osmanlıcılık İdeolojisini bir kenara bırakarak,  “Türkçü”  bir çizgiye yönelmesi, büyük ölçüde azınlıkların yaptıkları yıkıcı ve bölücü faaliyetlerin  bir sonucu olarak doğmuştu. Zira yıllarca devletin bütün imkânlarını kullanan, adeta iktisadi hayatın tamamına hâkim olan azınlıklar, ihanet etmekten geri durmuyor, mensubu oldukları Osmanlı Devletini yıkmak ve kendi Milli Devletlerini kurmak için olanca güçleri ile çalışıyorlardı. 
 
30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasından hemen sonra, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanistan’ın saldırıları devem ederken, içimizdeki Rum ve Ermeni azınlığın saldırıları dayanılmaz bir hal alınca, bu millet adeta ayağa kalkmıştır. Çünkü canlarından çok sevdikleri vatanları ellerinden kayıp gitmektedir..
 
19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa ve kurmay heyetinin Samsuna çıkması ile bu mücadele daha bir farklı evreye girmiştir. Artık bağımsızlığımıza uzanan ellerin kırılması daha kolay hale gelmiştir. Düşmanın içten ve dıştan yaptığı saldırıları durduracak olan Türk Milleti, bu uğurda daha sık kenetlenmeye başlamıştır. 
 
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, sırasıyla gittikleri Havza, Amasya, Erzurum, Sivas ve Ankara’da ki milli uyanışı sağlayan çalışmalarda, bağımsızlığımızın ancak milletle birlikte kazanılabilineceği vurgulanmıştır. Bu uğurda yapılan bütün çalışmalarda, Milletin ön planda olduğunu görüyoruz. 
 
Gazi Mustafa Kemal Paşanın 21-22 Haziran gecesi yayınladığı Amasya genelgesinde ifadesini bulan “ Milletin Mukadderatını, Milletin Azmi ve Kararı Kurtaracaktır” parolası bütün vatana yayıldıktan sonra, Türk Milleti daha bir azimle ve şevkle vatan mücadelesine hız vermiştir. 
 
Doğuda Ermenilerin yaptıkları Türk katliamına karşı başlatılan Doğu haraketli neticesinde imzalanan Gümrü Anlaşması sonrasında, bütün gücü ile vatanımıza saldıran Yunan kuvvetleri üzerine yönelinmiştir. Burada Birinci ve ikinci İnönü, Sakarya ve nihayetinde Başkumandanlık Meydan muharebesi ve Büyük Taarruzla aziz vatan düşmanın kirli ayakları altından kurtarmıştır. Artık zafer kazanılmış, ne bu vatana ihanet eden yerli hainler, ne de  dış düşmanlar kalmıştır. 
 
Bu kadar vatanına ve bağımsızlığına düşkün olan Türk Milletinin kendini yönetesinden doğal ne olabilirdi. Nitekim Türk Kurtuluş Savaşının başladığı ilk günden itibaren, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu yüzden Milletine güvenmiştir. En kutsal emanet olan vatanın korunmasında hep ayakta olan , mücadele eden Türk milletinin,  kendi kendini yönetmesinden daha doğru ne olabilirdi ki..? 
 
Zaten Türk Kurtuluş savaşanın başladığı ilk günlerden itibaren, Saray ve Hilafet makamının devre dışı bırakılarak yapılan bütün mücadelede, odak noktası Türk Milleti değilmiydi .?  Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi , Son Osmanlı Mebussan Meclisinin toplanmasında ısrar edilmesi ve nihayetinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan 1920 tarihinde açılması , Millet iradesi ne giden yoldaki adımlar değilmiydi.? Görülüyor ki  Mücadelenin başından itibaren yapılan bütün çalışmalarda, adeta Cumhuriyete giden yolun taşları döşenmeye çalışılmıştır. 
 
İnsan Onuruna en fazla yakışan Cumhuriyet Rejimi, asırlardır bütün zorluklara, horlanmalara ve itilmelere rağmen vatanı için hiçbir fedakârlığı yapmaktan geri durmayan bu necip milletin en doğal hakkıdır. Böylece Vatanı, bayrağı ve bağımsızlığı için, büyük bir şevkle mücadele etmek ve bu uğurda çalışmak daha bir mana kazanacaktır. Böylece Muassır Medeniyetler seviyesine çıkarak, hak ettiğimiz yeri almamız daha kolar olacaktır. Çünkü vatan gibi kutsal bir emanet, onu canından çok seven, karşılık beklemeden her şeyini feda eden, gerçek sahiplerinin elinde olacaktır.
 
İşte Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının, Millete gerçek emaneti vermelerindeki amaç budur. Osmanlı Devletinin son dönemlerinde yaşanan her sahadaki sıkıntılar, çürümüşlükler, saldırılar, ihanetler geride bırakılmalıydı. Çağdaş, modern, bilimi önceleyen , güçlü ve müreffeh Türkiye Cumhuriyeti , ancak Türk Milletini bizzat kendini yönettiği rejimle sağlanabilirdi. Bu da ,  Millet Hakimiyetinin adı olan ve 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen Cumhuriyettir. 
 
Millet iradesi ile çağdaş bir devlet olmamızın yolunu açan, Cumhuriyet rejimini bu millete kazandıran, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm silah ve dava arkadaşlarını minnet ve şükranla anmak, onlara karşı en büyük vefa borcumuzdur.  

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.