Prof. Dr. Kerem KARABULUT TÜRKİYE’DE SANAYİ SEKTÖRÜNÜN TEMEL SORUNLARI
Tarih : 2022-04-18
Tüm Yazılar

Prof. Dr. Kerem KARABULUT



TÜRKİYE’DE SANAYİ SEKTÖRÜNÜN TEMEL SORUNLARI

Sanayi sektörünü dar ve geniş anlamıyla tanımlanabilmektedir. Dar Anlamda Sanayi: Üretim faktörlerinden emek ve sermayeyi kullanarak hammadde ve yarı mamül maddeleri işleyerek mamül madde haline getiren tüm üretim faaliyetleridir. Sanayi sektörü bu anlamıyla imalatçılık ile aynı anlama gelmektedir. Geniş anlamda Sanayi (Sanayileşme): dar anlamdaki sanayileşme tanımına ilaveten, Yeni üretim tekniklerinin üretime uygulanması, ürün kalitesinin yükseltilmesi, üretimin azalan maliyetlerle gerçekleştirilmesi ve ülkenin ekonomik, sosyal ve toplumsal alanlarda yaşaması gereken olumlu değişimleri ifade etmektedir. Bu anlamda sanayileşme, toplumda bilgi ve kültür seviyesinin yükselmesi ile bilimsel ve teknolojik gelişmelerle çok yakından ilgilidir.

Sanayi devrimi 18. yy’da (1765) İngiltere’de ortaya çıkmıştır. Sanayi Devrimi deyimini ilk kullanan ise İngiliz iktisatçı Arnold Toynbee’dir. Süreç İngiliz James Watt’ın “buhar makinası”nı sanayide kullanmasıyla başlamıştır. Kömür ve buhar kuvvetine dayanan makinalaşma, işbölümünde ihtisaslaşmaya yol açmış ve böylece ortaya çıkan büyük sanayi devrimi, dünya ekonomisindeki yerini almıştır. 

Günümüze kadar 4 sanayi devrimi dönemi yaşanmıştır. Bunlar;

Birinci Sanayi Devrimi; 1765’te James Whatt’ın buhar makinasını icat edip üretim sürecinde kullanılması olayı ile başlamıştır.

İkinci Sanayi Devrimi; 1870’lerde elektrik enerjinin kullanılmaya başlaması ile devreye girmiştir.

Üçüncü Sanayi Devrimi; 1960’ların sonunda elektronik ve bilişim teknolojilerinin gelişmesi ile ortaya çıkmıştır.

Dördüncü Sanayi Devrimi; 2010 sonrası “sanayi 4,0” diye adlandırılan tam bir dijitalleşme döneminin başlamasıdır.

Sanayi devrimi neden Türkiye, Hindistan, Fransa, Çin veya Almanya gibi bir ülkede değil, İngiltere’de ortaya çıkmıştır? Bu soru değişik tezler ile cevaplanabilmektedir. Genellikle iki tez ön plana çıkmaktadır Birincisi; bir ada ülkesi olan Britanya’nın gelişmiş bir deniz ticaretine sahip olması, ona uluslararası ticaret açısından avantaj sağlamış ve coğrafi ayrılığı da Kıta Avrupası’nda yaşanan çalkantılı savaşlardan uzak tutmuştur. İkincisi ise kömür benzeri doğal kaynaklarının zenginliği, yüksek nüfusu ve Afrikalı köleler gibi üretimde kullanılan kesimlerin servet üretmelerine bağlı olarak devrim adada başlamıştır. 

Zamanın gazeteleri İngiltere ve İskoçya’daki buhar makinalarına zincirlenerek yaşayan ve çalışan on yaşındaki çocukları haber yapıyordu. İngiltere’nin güney batısındaki Cornwall’da kalay madenlerinde hamile kadınlar çalışıyordu ve bazılarının bir başlarına tünellerde doğum yapmak zorunda kaldığı dahi oluyordu. Görüldüğü gibi, sanayi devriminin başlangıcında yaşanan sosyal acılar günümüzün toplumsal acılarından az olmayan özelliklerdedir. Ancak, günümüzde Türkiye veya başka ülkelerin bu acıları yaşamadan sanayileşmiş (kalkınmış) ülke olmaları mümkündür. Bunun için sanayileşmenin önündeki engellerin giderilmesi gerekmektedir. 

Günümüzde sanayi sektörünün durumu şu şekildedir: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki pay: sanayi sektörünün GSYH içindeki payı yaklaşık yüzde 33’tür. GSYH’nın yüzde 7’si tarım sektörü, yüzde 60’ı ise hizmetler sektöründen oluşmaktadır. Sanayinin istihdamdaki payı yaklaşık yüzde 30, tarımın yüzde 17, hizmetler sektörünün ise yüzde 53’tür.

İmalat sanayinin ihracattaki payı yaklaşık yüzde 97’dir. Ancak bunun yüzde 60’ı tekstil ve deri işleme ürünlerinden oluşmaktadır. Yüksek teknoloji gerektiren ürünlerin toplam ihracat içindeki payı ise yaklaşık yüzde 3 iken, düşük teknoloji ürünlerinin payı yüzde 31’dir. Yine imalat sanayinin ithalattaki payı ise yaklaşık yüzde 82’dir. Bunun yaklaşık yüzde 50’si Avrupa Birliği ülkelerinden gerçekleştirilmektedir. Ancak 2000 yılından itibaren Çin’den yapılan ithalatta artış yaşanırken, Avrupa Birliğinin payında azalış yaşanmaktadır. Korona salgınından sonra durumun nasıl gelişeceği henüz net değildir.

İmalat sanayi üretiminde kamunun payı yüzde 3, imalat sanayi sabit yatırımlarında ise kamunun payı yüzde 4’tür. Korona salgınına bağlı olarak bu oranların gelecek dönemlerde artması beklenmelidir.

Türkiye, sanayide tüketim ve ara malı üretme açısından iyi durumdadır. Ancak sanayileşmeyi asıl gösteren ise yatırım malı üretebilmektir ki, bunlarda çoğunlukla yüksek teknoloji üretimi veya katma değeri yüksek teknolojik üretimi ifade etmektedir.

Bu çerçevede, Türkiye sanayisinin problemlerinden birisi, Sermaye yetersizliğidir. Önemli sanayi ya belli çokuluslu uluslararası şirketlerin kontrolündedir ya da tasarruf yetersizdir. Türkiye’deki tasarruf oranı yüzde 14-20 arasında değişmektedir. Oysa bu oranın hiç olmazsa yüzde 30’un üzerine çıkarılması gerekir. Çünkü tasarruf yetersizliği yatırım yetersizliği anlamına gelmektedir ki, bu da düşük gelir-düşük tasarruf-düşük yatırım-düşük gelir kısır çemberini oluşturmaktadır. Tasarruf oranı Çin’de yüzde 55, Singapur’da yüzde 52, Norveç’te yüzde38, İsviçre ve Japonya’da yüzde 31 ve Macaristan’da yaklaşık yüzde 41’dir. Bu nedenle Türkiye’nin sanayi sektörüne yatırım yapabilmesi için tasarruf oranını artırması gerekmektedir.

Sanayi sektörünün bir diğer sorunu altyapı yetersizliğidir. Türkiye’de kullanılan elektrik enerjisinin yarıdan fazlası sanayi sektöründe kullanılmaktadır. Ancak elektrik enerjisi pahalı ve istikrarsız durumdadır. Avrupa Birliği’ne göre en pahalı enerji Türkiye’de kullanılmaktadır. Bunun yanında sanayide kullanılan teknoloji de geridir. 

Yine ulaşım açısından deniz yolu ağının yaygınlaştırılamadığı, demir yolu ağının da yetersiz kaldığı vurgulanmaktadır. Örneğin; Türkiye’de kilometre kareye  yaklaşık 12 metre demiryolu ağı düşerken, bu rakam ABD ve İspanya’da 24, Danimarka, Japonya, İtalya ve Fransa’da 55, İngiltere, Hollanda ve İşviçre’de 75, Çekya ve Almanya’da ise 100 metrenin üzerindedir.

Sanayi sektöründe iş verimi düşüktür. Örneğin, Türkiye’de 1 saatlik emeğin verimliliği (işçi başına katma değer) 24 dolar iken, bu rakam ABD’de 55, Japonya’da 40, Almanya’da 45, Yunanistan’da ise 39 dolardır.

Türkiye’de istikrarlı ve uygun faiz politikası uygulanamamıştır. 1980’e kadar reel faiz negatif, 1990’lı yıllarda da enflasyon ve sıcak para nedeniyle gereğinden fazla yüksektir. Bu yükseklik yatırımların cazibesini yitirmiştir. 1980’lere kadar uygulanan selektif kredi politikası hem tasarrufları özendirmemiş hem de verimli yatırımları özendirmemiştir. Kamu açıkları nedeniyle sınai yatırımlara yeterince kamu tasarrufları aktarılamamıştır. Devlet sermaye piyasasından büyük miktarlarda fon talep etmiş, ancak bunu kamu açıklarının kapatılması için kullanmıştır.

Sanayi sektöründe yaşanan diğer sorunları ise şu şekilde sıralamak mümkündür; bürokrasi, AR-GE yetersizliği, tasarım ve marka yaratmadaki yetersizlikler, yatırım ortamındaki belirsizlikler,  makro ekonomik istikrarı sağlamadaki güçlükler, terör (son yıllarda bitmiş durumdadır),  sermayenin ve temel sınai girdilerin yüksek maliyeti ve dışa bağımlılık (Örneğin, ihraç edilen ürünlerin ihracatında  yüzde 62 oranında dışa bağımlılık mevcuttur). Türkiye’nin tüm bu sorunları ivedilikle çözüp sanayileşmesini dördüncü sanayi devriminin gerektirdiği düzeye çıkarması gerekmektedir. Aksi taktirde, Osmanlı İmparatorluğu’nun birinci sanayi devrimini kendi yapısına adapte edememesinin yaşadığı sorunları Türkiye’de dördüncü sanayi devrimi sürecinde yaşayabilir.

 

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.