Prof. Dr. Kerem KARABULUT TERÖR SORUNU VE İSLA M COĞRAFYASI
Tarih : 2022-11-17
Tüm Yazılar

Prof. Dr. Kerem KARABULUT



TERÖR SORUNU VE İSLAM COĞRAFYASI
Terör günümüzün en önemli sorunlarından birisidir. Bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmüş gibi olacağı felsefesine sahip bir dine sahip olan İslâm coğrafyasında terör faaliyetlerinin çok olması üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Özellikle son yıllarda batı ülkelerinin çok yanlış bir bakışla kullandıkları “İslâmi terör” deyimi, bu coğrafya ve dünya açısından gündemde olan bir konu olmuştur. Oysa İslâm dininde terör olmadığı bilinen bir gerçektir. 
Dini ne olursa olsun yanlış yetiştirilen ve yönlendirilen insanlar terör sorununu ortaya çıkarmaktadırlar. Bu nedenle, terör ile din bağlantısı yanlıştır. Din sadece kullanılan bir araç konumunda olmaktadır. Özellikle İslâm dini ile terör bir arada asla değerlendirilemez. İslâm coğrafyasındaki terör örgütleri bir kısım devletler tarafından destek görerek ülkelerin birbirlerine karşı kullandıkları birer koz olarak değerlendirilebilirler. Diğer taraftan, bu örgütleri destekleyen ülkelerin önemli bir diğer amaçları da olumsuz bir “İslâm algısı” yaratmak ve coğrafyanın kaynaklarını kontrol etmek olarak değerlendirilebilir. ABD’nin desteklediği  terör örgütleri de aynı amaçla kullanılmaktadır. 
Batılı ülkelerin İslâm coğrafyasındaki emelleri bu coğrafyanın kendi içindeki yanlışlarla etkinleşmektedir. Bugün insanlığın da temel üç problemi olarak sıralan “hastalık, yoksulluk ve cehalet” tüm dünyanın olduğu kadar İslâm ülkelerinin de temel problemleridir. Bunlar içerisinde en temel ve büyük problem ise cehalettir. Cehaletten anlaşılması gereken ise; 
Kız çocuklarının okutulmaması ve eğitimlerinin önemsenmemesi, 
İşin ehline verilmemesi, 
Yalan konuşulması, 
Yapılan işin en iyisinin yapılmaması, 
Başka mezhep veya inançların kâfir ilan edilmesi, 
Kul hakkına riayet edilmeyerek başkalarının hakkının rahatça yenilebilmesi, 
Kişisel hak ve özgürlüklere saygı duyulmaması, 
Çalışmanın kutsal olduğunun öne çıkarılmaması, 
Adaletin tesis edilmemesi gibi uygulamalar veya anlayışlar bütünüdür.
Kısacası coğrafyadaki cehaleti; çalışmamak, inat etmek, hoşgörüsüzlük ve adaletsizlik olarak da düşünmek mümkündür. Aslında İslâm dininin ilk dönemlerinde olağanüstü bir toplumsal dönüşüm ve gelişim yaşanmıştır. Ne zaman Peygamberden sonra dinin gerçek yönü dışında uygulamalara gitme yönünde eğilimler artmışsa (yanlışlıklar din adına yapılmışsa) bu dönemlerden sonra İslâm ülkelerinin geri kalması süreci başlamıştır. Bugün de olduğu gibi İslâm dinine mensup olanların arasında iktidar kavgaları ve ayrışmaların başlamasına bağlı olarak gerçek İslâm’dan uzaklaşılmış ve İslam adına yapılan uygulamalar ve oluşturulan yanlış değer yargıları bu ülkelerin kalkınmasını engelleyici ve terör örgütlerinin çıkmasına uygun ortam oluşmuştur. 
Onaltıncı ve onyedinci yüzyıllara kadar birçok İslâm devletinin dünya standartlarında veya onun üstünde bir kalkınma düzeyinde olduğu görülmektedir. Bunun en güzel örneği ise Osmanlı İmparatorluğu’dur. Ancak ne zaman ki değişim-dönüşüm ve değer yargılarının çağa göre şekillendirilmesi süreci hız kazanmış ve İslâm ülkeleri de bunun gerisinde kalmışlarsa, o gün bu gündür İslâm coğrafyası sorunlar yumağı yaşayan bir bölge haline gelmiştir ve bu süreç devam etmektedir.
Günümüz itibarıyla göstergelere bakıldığında; İslâm ülkeleri dünya petrolünün yaklaşık %60’ına, dünya doğalgazının yaklaşık %50’sine ve dünya nüfusunun ise %23’üne sahiptir. Ancak bu ülkeler dünya gelirinin sadece %7’sini elde etmektedirler. Yine dünya ihracatının yaklaşık %13’ü ve ithalatının ise %8’i İslâm ülkelerince gerçekleştirilmektedir. İslâm ülkeleri yaptıkları ihracatın %16’sını ve ithalatın ise %20’sini birbirleriyle gerçekleştirmektedirler. İktisadi verilerinin nüfusa göre orantılı olmamasının altında bu ülkelerin sosyal, ekonomik ve psikolojik bir kısım sebepleri olabilir. Her şeyden önce bu ülkeler veya Müslümanlar, Hz. Ali’nin “insanlar ya yaradılıştan eş veya dinde kardeştirler” sözünün gereğini yerine getirememektedirler. Diğer taraftan Müslüman aydın, siyasetçi ve diğerlerinde batı medeniyeti karşısında özgüven eksikliğine bağlı ağır bir yenilgi psikolojisi mevcuttur. Yine İslâm dünyasında yaşanan siyasi irade zayıflığı geri kalmışlığın bir diğer nedeni olarak düşünülebilir. Örneğin bu ülkeler Filistin konusunda ortak bir tavır geliştirememektedirler. Hatta ortak tavır geliştirmek biryana, sürekli ayrışmayı ve ötekileştirmeyi körükleyen bir anlayışı yaygınlaştırmak için adeta seferber olunmaktadır. Batı dünyasının İslâm coğrafyasında olmasını istediği ortam da budur zaten. Oysa batılı ülkelerde Katolik, Protestan, Ortodoks gibi birçok mezhep farklığı olmasına rağmen, bunların ayrışma unsuru olmaları yasal ve toplumsal düzenlemelerle engellenebilmiştir. İslâm coğrafyası ise henüz bunu başaramamıştır.
 Bunlara ilaveten İslâm ülkelerinde;
İnsan gücü koordinasyonu sağlanamamaktadır. Yani hangi ülkede ne tür insan gücü olduğu organize edilememektedir.
Ortak üretim ve dağıtım koordinasyonsuzluğu mevcuttur. Örneğin bu ülkelerin ortak bir üretim markası veya hammaddesi yoktur.
Sosyal adaletsizlikler vardır.
Aralarında bütünleşme sağlanamamıştır. Örneğin, Suriye, Filistin, Mısır, Irak veya diğer ülke sorunlarında bu ülkeler mezhep farklılığına da bağlı olarak paramparça bir görünüm sergilemektedirler.
Politik olarak tutarlı ve aktif uygulamaları çok yoktur. 
Bu sebepleri daha da çoğaltmak mümkündür. Bu olumsuzlukların temel sebebi olarak, gerçek İslâm dışı uygulamalar ve demokrasi eksikliğini söylemek mümkündür. Bu nedenle, bir an önce İslâm coğrafyası demokrasi ve siyasi özgürlüklerin yaşanmasına olanak tanıyan ve insan hak ve özgürlüklerine saygı duyan bir anlayışı benimsemelidir. Aksi takdirde siyasi ve sosyal karışıklıklar ve kullanılmaya müsait terör yapıları devam edecektir. Kısacası; “İslâm algısı yanlışlığı” coğrafyadaki terör faaliyetlerinin ve ekonomik geri kalmışlığın temel sebebi olabilmektedir. Son olarak İslâm coğrafyası için Ali Şeriati’nin şu sözü önerilebilir: “Okuyun, çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akar”. En çok ölümlerin yaşandığı coğrafya veya ülkelerin en az okunan coğrafya ve ülkeler olduğu biraz araştırma yapıldığında kolayca anlaşılmaktadır.

 

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.