Ziya Zakir ACAR TUTUNMAK HER ŞEYE RAĞMAN HAYATA
Tarih : 2023-01-30
Tüm Yazılar

Ziya Zakir ACAR



TUTUNMAK HER ŞEYE RAĞMAN HAYATA

Şu dümdüz Ova’nın ucunda,
Hazar’a doğru akandır Aras!
Sevdalımın süzülür dudaklarında,
Sevdiğim bir türkünün adı...
Aras’ın çamurlu sularına karışır,
Çocukluğum ve ömrümün tadı.

Beyaz bir kış günündeyiz, ağaçlar yapraklarını dökmüş. Yeşil dallar hayattan umutlarını kesmiş. Boynunu büküyor, dallara tutunmuş kuru her bir yaprak, kendini bırakıyor rüzgârın ellerine.

Hepimizin hayatı iniş ve çıkışlarla dolu. Bir gün, her şeyi çözmüş gibi hissedebilirsiniz. Ardından, sadece ufak bir anda hayatınızın alt üst olduğuna şahit olabilirsiniz. Emin olun ki bu duygularda yalnız değilsiniz. Hayatta herkes kendi zorluklarıyla yüzleşmek zorundadır.

Kimimiz de hayatımızın kışındayız. Hayallerimiz savruluyor geçen her bir dakika boşluğa. Küsüyoruz kimi zaman, sitemkâr oluyoruz hayata. Elde edemediğimiz hayallerimizin Ocak Ayı oluyoruz dudak bükmelerini yaşıyoruz. Sararıp soluyoruz günden güne. Kayadan fışkıran kurumuş sarıçiçek gibi. 

“Geçenlerde tırmandığımız Tekaltı dağının zirvelerine yakın bir kaydan fışkıran sarı bir çiçeğin, kar ve fırtınalara rağmen kayada kurumasına rağmen tutunması”…

Zaman, hiçbir zaman kolay geçmez, hayat hiç kimseye kolay sunulmaz. Dizlerimizde mutlaka yara bere vardır çocukluktan kalma…

Kalplerimizde de yaralar vardır, zaman asla kolay geçmez dürüst ve hassas kalbi olana. Ne çok acı ve keder birikintimiz vardır. Beyaz ocaklar bir yana “ne zemheriler ne kara kışlar” geride bırakmışızdır. 

Yaşamak ebede namzet insanın kemale yürüyüşü. Tüm varlık içinde insan olmanın, insan suretinde yaratılıp insanlıktan nasibini almayanların arasında da insan kalmanın mücadelesi. Her şeye rağmen… Çünkü şu gelgeç dünyada her yapıp etmemizin ebediyet yurdunda bir izdüşümü var. Hayat boyu öğrenmelerimiz de bu anlam çerçevesinden değerlendirilmeli.

İsyan yok, bırakmak yok, yılmak yok...  Bize düşen gayreti ortaya koymaktır. Bütün yokluklara rağmen, bütün çıkmazlara, bütün umutsuzluklara rağmen gayreti var kılmaktır. Gayrettir kaderi hayret içinde bırakacak olan... Gayrettir kapıları açacak olan, gayrettir bizi umuda ulaştıracak olan. Kader, insan vazgeçmediğinde, gayret ortaya koyduğunda değişecektir belki… Gayret kaderi kanatlandıracaktır… Ve hayatın karşımıza çıkardığı durumlarda gayret göstermezsek Gayretullaha dokunacaktır... 
Madem, Allah umudunu kesmeyenlerin ümididir ve madem bizi seveni, bize inananı, O' nu gayretsizliğimiz üzecektir… O zaman bize düşen; O’nun için, kendimiz için, zorluklardan sonra kolaylık olsun için umutla olmak olacaktır, umuda tutunmak olacaktır.

Bu hayattan şunu öğrendik. Yapraklar sonbaharda dökülür. Ağaçta iken meyveye ve insanlara gölge oluyor toprakta da gübre oluyor. Bakterilere hayat oluyor, Yaprak gibi toprağa düşünce arkandan gelenler bıraktığın eserlerden faydalansın. Hayat ne geçmiştir ne de gelecektir. Yaşadığın şu andır. Geçmişteki tecrübelerin gelecekten beklentilerin şu andaki hareketlerini meydana getirir.

Hayat Allah’ın bize bahşettiği bir nimet tabi ki büyük nimetlerin de elde tutulması için büyük çabalar sarf etmemiz gerekir. Hayatın temel amacı saadeti yakalamaktır. 

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın, bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayınız. Hani siz birbirine düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi. Ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız. (Al-i İmran;   103)

Pes etmemek, hayatın tek gerçeği galiba. Nasıl bir basketbolcu bir şutu her seferinde beceriyle atmak için saatlerce idman yapıyor ve defalarca kaçırıyorsa, o idmanların her biri hayatımızda bir kaza, bir travma. Onlardan aldığımız derslerle yeniden bir şeyler yaratıyoruz. Sonunda bürgün o mükemmel ana ulaşıyoruz. 

Ne kadar çok bilmeye yaklaşırsan bilmek o kadar senden uzaklaşıyor. Yüz milyarlarca galaksinin, yıldızın, gezegenin ortasında minik bir toplu iğnenin başında yaşıyoruz ve her şeyi bildiğimizi iddia ediyoruz. Bence mesele bilinene ve bilinmeyene saygı göstermekte. Her şeyi sevmek, bilmek, kabullenmek zorunda da değiliz. Ama içinde bulunduğumuz bu kâinat bize saygı göstermeyi öğretiyor. Onun içinde bildiğimiz şeyler kadar bilinmeye saygı göstermek de var. 

Umut; bittim dediğin yerde açan çiçektir. Don Kişot’un diliyle seslenen Garaudy ne diyordu; “Benim açımdan dünyanın en büyük günahı, umutsuzluğa kapılmaktır. İman sahibi olmak ise, fırtına ve kasırgalara rağmen sabaha ereceğinize ve günle buluşacağınıza inanmak demektir...” Ta karanlıkların içinden bir umut yükselsin istiyoruz, istiyoruz ve diliyoruz ki; bir aydınlık alsın bizi çıkarsın, gidersin karanlıklarımızı bir yol olsun, bir umut olsun, bir ümit olsun ve zifiri karanlıklarımızdan şafağa ulaştırsın bizi… “İnşirah” geliyor aklımıza ferahlıyoruz… Umuda tutunuyoruz.

Hz. Mevlana’nın ifadesiyle: “Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” Eskimeyen yeni şeyleri söylemek… Salt aklın insanlığı getirdiği kriz noktasında kalpten haber vermek insanlığa mesela, akleden kalbi hatırlatmak… Duygu ve düşünce dengesine davet etmek insanları; insanı insan kılan değerlere…

Çöreklenip kalmak yok, umudu tüketip boyun bükmek yok, ruhu olumsuzluklara teslim etmek yok.  Çocuk saflığı ile yeniden giyinip-kuşanıp beyaz umutlarla yeniden hayata koyulmalı. Hayalleri yeşillendirmeli ve bir yolunu bulmalı umudun. Kayada yeşermeği başaran çiçek gibi… 

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası