Sarıkamış DestanıSarıkmış dile gel vakit tam aydınlat şu kararanlık ufuklarıGönüllerde dala gel avaz ver çöz donduran uyuşukluklarıSen ki zemheri ayazlarında kavrulup amansızca yanarkenAkla gel hayale gel yırt şu yol vermeyen beyaz karanlıkları Komutanım dalda durma bırak varsın gelsin kızıl kıyametBu ne müthiş teslimiyet donarken de yaratana kıyam etGönüllerde gözleri açık uyusam da rüyalarda uyaniram Es bre deli rüzgâr artık örtme karlanan dimağları âyan et Dondurmaz ve yandırmaz ki tatlıdır şahadetin kınalı şerbetiTükenmeyen bir güçtür canlı tutar göstermeye ebedi ibretiHani bizimle donmuştu ya kurduğumuz hayaller ve hedefler Şimdi buzlar çözülüyor bitirmeye uzayan dondurucu hasreti Asla ölmedik karlı ve buz kestiren fırtınalarda diri diri donduk yaKim kaybetti kim kazandı baksana onlar gitti biz burada kaldık yaAç yorgun ve açıkta katlanırken hak adına biz o yakıcı donmalaraO gün uyumuş olsak da amansız ayazlarda gönüllerde uyandık ya Gönüllerde buz tutarken meğer sadece bedenleri uyutmuşuzHeykel olup dirilen heybetli simalarla ayrık otlarını kurutmuşuz Biz donarken canlanıp ses vermek için o muhteşem baharlardaNe mümkün hissetmek acıyla kederi onları çoktan unutmuşuz Anladım ya geçmişle geleceği birleştirdik meğer ne de uzunmuşuzGiyer miyiz kar fırtına ve kıp kızıl kıyameti biz geleceğe soyunmuşuzHiç bedbahtlık etmedik haktan geldi emir deyip boyun eğdik ammaUyuyarak değil el tetikte ayakta ya abdestte ya namazda donmuşuz Dayandık bizler her hasrete çoluk çocuk demedik onlar size emanet Yazmaz bizim kitabımızda sözle de olsa teslim edilen emanete ihanetAyrılmadı hep devam etti emanetin emini doğru dürüst giden yolunaOrada saklıymış meğer uzayıp sonsuzluğa yol tutan kerametle kehanet Sarıkamış her ne kadar bir efsane olarak ve tarihsel bir bakış açısıyla zihinlerde yerini almış olsa da; meseleyi daha derin boyutlarda ele almak gerekmektedir. Sarıkamış toprağın vatanlaştığı bir kutsal mekândır. Bu yerin Sarıkamış olması günümüz toplumsal sorunları açısından ayrıca bir değer ifade etmektedir. Her yıl kar beyazı kıyafetini mutlaka giyinen gizemli Sarıkamış ormanları ve bölgenin en yücesi ve heybetlisi olan Allahuekber dağları günümüzü ve geleceğimizi aydınlatmak için adeta bir misyon üstlenen bu tarihi vaka’ya en uygun zemini oluşturmuştur. Evet, Sarıkamış’ta bir boyutuyla belki bir dram yaşanmış, ancak bu dram büyük Türk İslâm Milletinin geleceğine vurulmuş bir mühür olma özelliğini de taşımaktadır. Çünkü Sarıkamış’ta şehit olan vatan evlatları adeta o heybetli ve gizemli topraklara, ruhunu donduranlara inat bir ruh kazandırmıştır. Bazı mekanik zihinlerin hararetle etkisizleştirmeye çalıştıkları gibi maddi hatalar üzerine odaklaşıp, gelecek kuşakların portatif hafıza kartlarıyla silinmeye çalışılan hafızalarının geri getirilmesini ve başka bir ifadeyle algı yönetimini engelleme çabaları iyi anlaşılmalıdır. Bence Sarıkamış, her gün yeniden tezgâhlanıp milletimize yaşatılan acı olay ve olguların panzehiri olacaktır. Gittikçe daha iyi anlaşılan ve geleceğe saldığı karçiçeği kökleriyle algılarda boy verip, sanal zihinsel yapıları yerinden sökmeye başlayan bu ve benzeri tarihsel panzehirler üzerinde, çok daha yoğun çalışmalar yapılmalıdır. Musibetler nasihatlerle doludur. Kâinatın sahibinin irade ve kararı dışında olmayan ve O’nun onay verdiği bire bir yaşanan her somut durumdan hareketle gerçekleşen algısal olguların, kader cihetinde hedeflenmiş nihai varış noktalarının olacağı anlaşılmalıdır. Öyleyse gerçekten belirtmek istediğim gibi, Sarıkamış yırtılan kâğıtlara değil, insanlığın sahip olduğu teknolojilerle yok edilemeyen ve yırtılmayan, ana sütü gibi bembeyaz karlara vurulmuş Türk İslâm mührüdür. Sarıkamış ölümsüzlüğü devam eden bir tiyatrodur ve orada geleceğin karanlıklarını bertaraf edebilecek dayanıklılık ve tutarlılıkta, bizler açısından doğaçlama ancak asıl onay makamı tarafından muhteşemce tasarlanmış bir oyun sahnelenmiştir. Çünkü oyunun tüm kahramanları hayattadır ve ya biz onların arasındayız, yada onlar bizim aramızdadır. O bembeyaz karlar bugünde aynı düzen ve ihtişamla bizlerde buradayız diyen heybetli Sarıkamış Ormanı ve Allahuekber dağlarını güvence altına almakta, şehitlerin bedenleri donsa da donmayan ve hep uyanık olacak ruhlarıyla buluşmakta, dolayısıyla o dersler veren tiyatro yaşamaya devam etmektedir. Sarıkamış diyor ki; “bizim ruhlarımızı diri tutup bedenimizi donduran bu beyaz karların, sizin ruhlarınızı da dondurmaya niyetli çok daha siyahları altındasınız!.. Bizim yolumuzu kapatarak bu sahneyi koruyan şu ormanın görünebilen ağaçları var ya, işte onların görünmeyenleri ve gözlerinize batıp kör etmek için, sabırsızlıkla dalını budağını sivrilten ve sürekli zehir saçanlarının arasındasınız!... O ağaçların kökleri yoktur. Sürekli yer ve şekil değiştirme kabiliyetleri var!.. Eğer siz donarsanız bir daha uyanamazsınız. Aman ha dikkatli olun!.. Ruhunuzu dondurmayın!.. Etrafınızı kuşatan simsiyah gara ağaçların gılevili keskin ve sivri budakları insan suratinde, aranızda dolaşmakta ve batıp kör edecek gözler aramaktadırlar. Bunu yaparken o malum ağaçların dalı budağı olduklarını saklayarak güya şuculuk ve buculuk adına çalıştıklarını söyleseler de, onların taşnakçılıklarını yutmayın. Yutarsanız boğazınıza takılır ve boğulursunuz!.. Bizler burada kar, fırtına, ayaz ve buzlarda vakti-saati geldiğinde uyandırmak için uyuttuğumuz bedenlerimizi birbirimize yaslarken; Erzurumlu, Karslı, Sarıkamışlı, Diyarbakırlı, Vanlı, Hakkarili, Hasankaleli, Köprüköylü, Edirneli, Sinoplu, Adanalı diye ayırmadık. Vatanlaştırdığımız toprakların tapusuna hepimiz ortağız. O halde hiç birinin diğerinden fazlası olmaksızın torunlarımızın hepsi varislerimizdir. Sadece topraklarımızda gözü olan malum çevreler bu toprakların sadece kendilerine ait olduğunu iddia ederek diğerlerine kapıyı göstermektedirler. Eğer içinizde bu ve benzeri iddialar peşinde olanlar varsa, bilin ki onların aidiyetleri onlaradır. Aldanmayın!.. Bizler bu topraklara ruhumuzu giydirirken hiç ad ve nam peşinde değildik, onun için yaratana kul, büyük milletimize ruhları azat köleler olmak için başımızla toprağa kadar eğildik!.. O gün gelecek mutlaka, bütün varların sahibi dondurduğumuz bedenleri yeniden ruhlarımıza giydirecek ve bizi o derin uykudan uyandıracaktır!..”. “Bu vatan toprağın kara bağrında sıradağlar gibi duranlarındır Bir tarih boyunca onun uğrunda kendini tarihe verenlerindir” Bu ruh artık aramıza inmiş ve milletin geleceğini aydınlatmaya başlamıştır. İşte bu ruhun enerji vererek dirileştirdiği yetenekli sanatçılarımız; o canlı ve devam eden tiyatrodan etkilenerek bazen sesli ve bazen de sessiz tiyatrolar sahnelemektedirler. Bazen de aynı malzemelerle vatan ve millet aşkına yakan kar ayazı soğuklarda sadece bedenlerini donduran o yiğitleri heykelleştirerek, şehit bedenlerinde o ruhun can bulmasını sağlamaktadırlar. En içten selam ve saygılarımı iletiyorum. ALLAH’a emanet
Kültür & Sanat
Yayınlanma: 08 Ocak 2015 - 06:15
Zemheri Ayazında Yanarak Milletinin Ufkunu Aydınlatanlar
Doç. Dr. Ali Osman ENGİN
Kültür & Sanat
08 Ocak 2015 - 06:15