O kadar ki bu yolda çile vardır, sıkıntı vardır, nankörlük, vefasızlık vardır, hatta zulüm vardır. İslamın muazzez Peygamberini ve O’nun evladını hatırlayınız. Peygamberimizin tevhidi hakim kılmak, insanlık değerlerini oturtmak, barışı ve sevgiyi tahakkuk ettirmek için onca çabasına karşın kavminden gördüğü nankörlükleri, haksızlıkları hatırlayınız. Evladına yapılan zulümleri, Kerbela’yı anımsayınız.
Bence Mustafa Kemal de aynı kaderi paylaştı
Adeta babasız büyümüştü. Kendisinden önce dünyaya gelen ağabeyleri Ömer ve Ahmet ile ablası Fatma ölmüşlerdi. Ahmet’in mezarının başına gelenler içler acısıdır. Valide Zübeyde Hanım, küçük Mustafa’sının yaşaması için gece gündüz ağlayarak Allah’ına yalvarmıştı. Baba Ali Rıza Efendi’nin vefatından sonra yaşanan onca yokluk, sıkıntı, yalnızlık… Sonra üvey dayıya sığınmalar! Yokluk içinde orta tahsil, ardından Harbiye…
O Ulusunun ve vatanının önce düşmandan, sonra da cehalet ve fukaralıktan kurtuluşu için bütün ömrünü harcadı. Hiçbir zaman kendisi için yaşamadı.Harbiyeden mezun olur olmaz “vatan imdadına”, cephelere koştu. Balkanlarda, Trablusgarp’ta, Yemen’de, Suriye’de, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da hep O vardı.
Vatanı düşmandan kurtardıktan sonra bu kez çok daha çetin bir düşmanı buldu karşısında: Cehalet ve yoksulluk.
Düşmanı denize dökmek kolaydı. Nitekim döktü de… Ancak cehaleti ve yoksulluğu yok etmek o kadar kolay değildi. Koca ülkede okuma yazma bilen sayısı parmakla sayılıyordu. Anadolu halkı çift sürmekten, koyun otlatmaktan başka bir şey bilmiyordu.Cehalet, hurefa, batıl inançlar, gerici zihniyetler toplumu ahtapot gibi sarmıştı. İnsanlar şeyhlerin, mollaların, üfürükçülerin, nuskacıların tutsağı haline gelmişlerdi. Kadınlar ikinci sınıf vatandaş bile değildi. Adeta “mal” gibiydiler. Toplumda esameleri yoktu.Nesini anlatmalı ki?!..
Ama O yılmadı. Bu güçlükleri de yenmeliydi. O’nun lügatında “pes etmek” yoktu.
Mücadeleye girişti…
İhanete uğradı. Önü kesildi.Suikast girişimleri planlandı. İsyanlar çıkartıldı.
Nankörlük, vefasızlık dizboyuydu..
Bu gün de öyle değilmi?.
Cumhuriyeti kurarak halkını “teba”lardan oluşan bir kalabalık yerine “birey”lerden oluşan modern toplum haline getirmek istiyordu.
Heyhat!...
Seksenaltı yılda gele gele biat toplumuna geldik.
Bu gün Cumhuriyetin yetiştirdiği bir çok tıp profesörü, kimya profesörü, doktor, fizikçi, mühendis, üstelik pozitif alanlarda bilim yapmalarına karşın, apartmanların bodrum katlarında oluşturulan cemaat zikirlerinde saçından sakalından kir-pas yağan uzun sakallı kara cahil şeyhlerin cüppelerinin etek uçlarını öpmekte… Siyasilerimiz okyanus ötesi yolculuklarında uçak türbülansa girdiğinde cemaat şeyhlerine “rabıta” yapmaktalar!...
Oysa islama göre yardım sadece Allah’tan dilenir. (Bkz:Fatiha:4)
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet imamlar-hatipler ülkesi oldu.
Atatürk ve “Türk” adını anmaktan çekinir hale geldik.
Ülkeyi yönetenler “Türk Milleti” sözünün bölücülüğe neden olduğunu, bu nedenle Anayasadan çıkarılacağını haykırır oldular.
Apartmanların bodrum katları kaçak kuran kurslarına ve cemaat toplantılarına hizmet ediyor.
İslam desen, islam bu değil…
Ancak yapılan her şey islam adına yapılıyor.
Herkes herkesi “Allah ile aldatıyor”.
…Ve pirim yapıyor.
Önüne gelen bir hadisle başlıyor söze.
Piyasada bu gün 1,5 milyon hadis dolaşıyor.
Oysa muazzez Peygamberimizin irat buyurduğu gerçek(mütevatir)hadislerin toplamı 300-500 ü geçmez.
Yöneticilerimiz Cumhuriyet düşmanlarını, Atatürk düşmanlarını açıktan bu ülkenin vazgeçilmez değerleri arasında sayıyor.
Sadece son 30 yılda onlarca seçkin diplomatımızı katleden, onlarcasını yaralayan, aziz Vatan topraklarını kendi haritalarında gösterme küstahlığında bulunan, ülkemizi soykırımla suçlayarak ecnebi parlamentolardan kararlar çıkartan, Azerbaycan topraklarının %20 sini 15 yıldır işgalleri altında tutan, Azerbaycan Türklerine karşı hayasızca soykırım yapan Ermeni başçılarını baştacı ederken, Atlantik ötesinden öyle irşat buyurdular diye Azerbaycan Türklerinin onur timsali bayrağını çöp istifi yapmaktalar.
Bebek katillerine bir madalya takılmadığı kaldı
Ülkemizi ayakta tutan iki sütundan biri olan “Ulus Devlet” ilkesi yavaş yavaş yıkılmakta.
Diğer sütun “Laiklik” ise çoktan potaya girmiş zaten.
Mustafa Kemal’in “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, müritler ülkesi olamaz” sözüne inat ortalık şeyh ve mürit kaynıyor.
Cumhuriyetin amaçladığı itiraz eden, sorgulayan, bağımsız, tepki koyan, örgütlenen ve talepte bulunan “birey” yerine , biat eden, tabi olan, etek öpen “teba”lar aldı ortalığı.
Ve ben nerede bir Atatürk posteri görsem, dalgın ve hüzünlü, öyle bakar oldum.
Gözlerim dolu dolu.
İç çekerek....
Ve utanarak!...
Bence Mustafa Kemal de aynı kaderi paylaştı
Adeta babasız büyümüştü. Kendisinden önce dünyaya gelen ağabeyleri Ömer ve Ahmet ile ablası Fatma ölmüşlerdi. Ahmet’in mezarının başına gelenler içler acısıdır. Valide Zübeyde Hanım, küçük Mustafa’sının yaşaması için gece gündüz ağlayarak Allah’ına yalvarmıştı. Baba Ali Rıza Efendi’nin vefatından sonra yaşanan onca yokluk, sıkıntı, yalnızlık… Sonra üvey dayıya sığınmalar! Yokluk içinde orta tahsil, ardından Harbiye…
O Ulusunun ve vatanının önce düşmandan, sonra da cehalet ve fukaralıktan kurtuluşu için bütün ömrünü harcadı. Hiçbir zaman kendisi için yaşamadı.Harbiyeden mezun olur olmaz “vatan imdadına”, cephelere koştu. Balkanlarda, Trablusgarp’ta, Yemen’de, Suriye’de, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da hep O vardı.
Vatanı düşmandan kurtardıktan sonra bu kez çok daha çetin bir düşmanı buldu karşısında: Cehalet ve yoksulluk.
Düşmanı denize dökmek kolaydı. Nitekim döktü de… Ancak cehaleti ve yoksulluğu yok etmek o kadar kolay değildi. Koca ülkede okuma yazma bilen sayısı parmakla sayılıyordu. Anadolu halkı çift sürmekten, koyun otlatmaktan başka bir şey bilmiyordu.Cehalet, hurefa, batıl inançlar, gerici zihniyetler toplumu ahtapot gibi sarmıştı. İnsanlar şeyhlerin, mollaların, üfürükçülerin, nuskacıların tutsağı haline gelmişlerdi. Kadınlar ikinci sınıf vatandaş bile değildi. Adeta “mal” gibiydiler. Toplumda esameleri yoktu.Nesini anlatmalı ki?!..
Ama O yılmadı. Bu güçlükleri de yenmeliydi. O’nun lügatında “pes etmek” yoktu.
Mücadeleye girişti…
İhanete uğradı. Önü kesildi.Suikast girişimleri planlandı. İsyanlar çıkartıldı.
Nankörlük, vefasızlık dizboyuydu..
Bu gün de öyle değilmi?.
Cumhuriyeti kurarak halkını “teba”lardan oluşan bir kalabalık yerine “birey”lerden oluşan modern toplum haline getirmek istiyordu.
Heyhat!...
Seksenaltı yılda gele gele biat toplumuna geldik.
Bu gün Cumhuriyetin yetiştirdiği bir çok tıp profesörü, kimya profesörü, doktor, fizikçi, mühendis, üstelik pozitif alanlarda bilim yapmalarına karşın, apartmanların bodrum katlarında oluşturulan cemaat zikirlerinde saçından sakalından kir-pas yağan uzun sakallı kara cahil şeyhlerin cüppelerinin etek uçlarını öpmekte… Siyasilerimiz okyanus ötesi yolculuklarında uçak türbülansa girdiğinde cemaat şeyhlerine “rabıta” yapmaktalar!...
Oysa islama göre yardım sadece Allah’tan dilenir. (Bkz:Fatiha:4)
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet imamlar-hatipler ülkesi oldu.
Atatürk ve “Türk” adını anmaktan çekinir hale geldik.
Ülkeyi yönetenler “Türk Milleti” sözünün bölücülüğe neden olduğunu, bu nedenle Anayasadan çıkarılacağını haykırır oldular.
Apartmanların bodrum katları kaçak kuran kurslarına ve cemaat toplantılarına hizmet ediyor.
İslam desen, islam bu değil…
Ancak yapılan her şey islam adına yapılıyor.
Herkes herkesi “Allah ile aldatıyor”.
…Ve pirim yapıyor.
Önüne gelen bir hadisle başlıyor söze.
Piyasada bu gün 1,5 milyon hadis dolaşıyor.
Oysa muazzez Peygamberimizin irat buyurduğu gerçek(mütevatir)hadislerin toplamı 300-500 ü geçmez.
Yöneticilerimiz Cumhuriyet düşmanlarını, Atatürk düşmanlarını açıktan bu ülkenin vazgeçilmez değerleri arasında sayıyor.
Sadece son 30 yılda onlarca seçkin diplomatımızı katleden, onlarcasını yaralayan, aziz Vatan topraklarını kendi haritalarında gösterme küstahlığında bulunan, ülkemizi soykırımla suçlayarak ecnebi parlamentolardan kararlar çıkartan, Azerbaycan topraklarının %20 sini 15 yıldır işgalleri altında tutan, Azerbaycan Türklerine karşı hayasızca soykırım yapan Ermeni başçılarını baştacı ederken, Atlantik ötesinden öyle irşat buyurdular diye Azerbaycan Türklerinin onur timsali bayrağını çöp istifi yapmaktalar.
Bebek katillerine bir madalya takılmadığı kaldı
Ülkemizi ayakta tutan iki sütundan biri olan “Ulus Devlet” ilkesi yavaş yavaş yıkılmakta.
Diğer sütun “Laiklik” ise çoktan potaya girmiş zaten.
Mustafa Kemal’in “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, müritler ülkesi olamaz” sözüne inat ortalık şeyh ve mürit kaynıyor.
Cumhuriyetin amaçladığı itiraz eden, sorgulayan, bağımsız, tepki koyan, örgütlenen ve talepte bulunan “birey” yerine , biat eden, tabi olan, etek öpen “teba”lar aldı ortalığı.
Ve ben nerede bir Atatürk posteri görsem, dalgın ve hüzünlü, öyle bakar oldum.
Gözlerim dolu dolu.
İç çekerek....
Ve utanarak!...