Görüldüğü gibi Türk milleti zengin bir edebiyatın mirasçısıdır.
Milleti millet yapan değerlerin varlığı gibi bu önemli kişilerde kültür
hayatımızda, hemen herkesin bildiği, tanıdığı yol göstericiler, ışık tutanlardır.
Eserleriyle, yaşam mücadelesiyle hayatı pahasına katkı sağlamış,
Azerbaycan’ın İstiklal şairi Ahmet Cevat’ta bunlardan biridir.
Azerbaycan ın millî şairlerindendir. Stalin'in emri ile 45 yaşında iken kurşunlanarak
şehit edildi. Türk Dünyası nın en etkili fikir adamı Gaspıralı İsmail Beyin Dilde, Fikirde
İşte Birlik prensibini benimsedi. Ziya Gökalp, Ömer Seyfeddin ve Ali Cânip Yöntemin
kullandığı yaşayan Türkçe nin, Türk Dünyası nın ortak dili olmasını savundu. Kendisi
de bütün şiirlerinde ve yazılarında bu dili kullandı.
Ona, Azerbaycanın Mehmet Âkif Ersoyu denilebilir. Türkiyede millî marş
gibi coşku ile söylenen “Çırpınırdın Karadeniz” şarkısının güftesi O na aittir. O, yalnız
Azerbaycan için değil, bütün ömrü boyunca Anadolu insanının acılarına da ağıtlar
yazmış, gözyaşı dökmüştür. Anadolu ya bağlılığını 1912 Balkan Savaşı nda, Trakya
Cephesinde bizzat savaşa katılmak suretiyle göstermiştir.
Ahmet Cevad (Cavad Ahundzade) 5 Mayıs 1892’de Gence yakınlarındaki
Şamhor bölgesinin Seyfeli köyünde doğdu. Ahund olan dedesi Güney Azerbaycan
göçmeniydi.
Altı yaşında babasını kaybetti. Annesi ile birlikte Gence şehrinde yaşayan
üvey kardeşlerinin yanına gitti. Onların maddi desteği ile 1906’da, Gence’de Şah
Abbas mescidi bünyesindeki medreseye girdi. İlk tahsilini Köy okulunda, molla
medrese ’de alan ve 7 yaşındayken Kur’an okumayı başaran Ahmed Cevad,
medresenin de en kabiliyetli talebelerinden biri olarak öne çıktı. Medresede Arap,
Fars ve Rus dillerini öğrendi. Yabancı diller dışında tarih ve edebiyatla ilgilendi. İlk
şiirlerini de medresede okuduğu yıllarda yazdı. Hocası, tenkitçi ve edebiyat tarihçisi
Abdullah Sur’un (1883–1912) değerli tavsiyelerini aldı.
Daha öğrenciyken şiirleri çevresinin ve öğretmenlerinin dikkatini çeker.
“Koşma” adlı ilk şiir kitabını 1916’da, “Dalga” adlı ikinci kitabını da 1919’da yayınlar.
Bu kitapları okuyucular arasında ilgiyle karşılanır.
1912-1913 yıllarında, Azerbaycan’da Türk ordusu için maddi yardım toplanır.
Birçok genç Türk ordusunda savaşmak için İstanbul’da kurulan “Kafkas Gönüllüleri
Birliği ”ne yazılırken, henüz 20 yaşında olan Ahmet Cevat’ta bu gönüllülerle Türk
ordusuna katılmıştır.
Ahmet Cevat, 1915’te Ermeni katliamına maruz kalmış Kars-Erzurum yöresine
yardım amacıyla düzenlenen “Kardaş Kömeği” adıyla bilinen faaliyetlere aktif olarak
katılmış, cephe vekili Hüsrev Paşa’nın yardımcısı ve sorumlu kâtibi olarak maddi
yardım dağıtmış, yaralı ve esir Türk askerlerin ziyaret ederek onların ihtiyaçlarını
karşılamıştır.
Hepimizin bildiği ya da duyduğu o meşhur “Çırpınırdı Karadeniz” şiirinde;
Çırpınırdın Karadeniz
Bakıp Türkün Bayrağına
Ah diyerdin hiç ölmezdin
Düşebilsem ayağına
İnciler dök gel yoluna
Sırmalar düz sağ soluna
Fırtınalar dursun yana
Selam Türkün Bayrağına
Dost elinden esen yeller
Bana şiir…selam söyler
Olsun bizim bütün eller
Kurban Türk’ün bayrağına diyerek, Türkiye’yi bütün dünya Türklüğü için bir
kurtarıcı ve toparlayıcı olarak görmüştür.
“Çırpınırdın Karadeniz”in müziği Azerbaycan’ın ünlü bestecisi Üzeyir
Hacıbeyli’ye aittir. Şiir 15 Kasım 1914’de Gence’de yazılır. Bu dönem Osmanlı
Devleti’nin son yıllarıdır. Böyle bir çöküş döneminde Türk’ün bayrağını övmek daha
cesur ve anlamlı olmaktadır.
Ahmet Cevat şiirleriyle, yazılarıyla bütün Türk dünyasında, özelliklede
Azerbaycan’da ve Türkiye’de sevilmiş ve meşhur olmuştur. Bugünkü Azerbaycan
bayrağının rengini, milli marşının müziğini ve ritmini Ahmet Cevat’tan almıştır.
1920’de Azerbaycan’ın Rusya tarafından işgalinden sonra, Ahmet Cevat için
zor ve sıkıntılı günlerde başlamıştır. Karşı devrimcilik gibi asılsız suçlamalarla
tutuklanmış ve askeri mahkeme kararıyla ölüm cezasına mahkûm edilmiştir. 1937’de
Sovyet yönetimi tarafından yargılanmadan kurşuna dizilerek öldürülmüştür. 1955’de
SSCB başsavcısı Ahmet Cevat’a karşı ileri sürülen bütün suçlamaların asılsız
olduğunu belirtmiş ve ölümünden sonra beraat kararı vermiştir. KGB baskısı altındaki
ailesi de ancak 1950’den sonra zindandan kurtulabilmiştir.
Böylece fırtınalı ve acı dolu bir yaşamının son meyvesi olan ve 1937’de
öldürülmeden önce yazdığı, çok güçlü bir özgürlük şiiri olan “Susmaram” şiirini
yazmıştır.
“Susmaram” Ahmet Cevat’ın yakın arkadaşını hapishane ziyaretine gittiğinde
ezberlettiği bir şiirdir. Bu şekilde olmasının nedeni; yazılı metin olarak elde tutulması
ve yakalanması ölüme neden olacak kadar büyük bir suçtur. Ahmet Cevat’ta
arkadaşının bu cezaya çarptırılmasını istemediği için arkadaşına;
“Ağaçlara bakarım, ben söyleyeyim, sen dinle, ama bunu ezberle, bugünler gelip
geçecek, güzel günler, hürriyet dolu günler geldiğinde bunu yazmaya döker,
oğluma ulaştırırsın ve yayınlatarak milletime hediye edersin” der. Bu şekilde
ezberleterek şiir bugünlere ulaşır. Bu şiir 2004 yılında Kültür Bakanlığı’na hediye
edilmek üzere teslim edilmiştir.
S U S M A R A M !
Men bir gulam, yük altında ezilmişem, gardaşım,
Sevinç bilmez bir mahkumam, ahu-zardır sırdaşım.
Damga vurub, zencirleyib tullamışlar zindana,
Karlı-buzlu cehennemler mesken olmuşdur bana.
Mene dinme, sus deyirsen, ne vahtacan susacam,
Buhranların, hicranların, mahbesinde galacam?
Niye susum, konuşmayım, insanlıkda payım var,
Menim ana vatanımdır talan olan bu diyar.
Niye susum, konuşmayım, Türk yurdudur bu toprak,
Oğuzların, elhanların vatanında kimdir, bak!
Bu dünyada azadlığı şan şöhretten üstün tut,
Alçaklığı, yaltaklığı rezilliyi sen unut!
Nece susum, konuşmayım, men eyleyim heyanet?
Hanı sevgi, hanı vatan, de harda galdı millet?
Men bir gulam, yerim altun, suyum gümüş, özüm aç,
Atam mahkum, anam sail, elim her şeye möhtaç.
Men Türk evladıyam, derin aklım, zekam var,
Ne vahtacan çiynimizde gezecekdir yağılar?
Ne kadar ki, hakimlik var, mahkumluk var, ben varam,
Zülme garşı isyankaram, ezilsem de susmaram!
Ruhu Şad Olsun
Ziya Zakir ACAR
Eğitimci-Araştırmacı-Yazar