Araştırmacı gazeteci yazar Serdar Ünsal’ın giriş konuşmasıyla başlayan programda programa gelenler birer dörtlük “ Heyder Baba Şiiri Okudular.”
Serdar Ünsal, programın açılışında şunları söyledi:”
Heydər Baba, ildırımlar şaxanda,
Sellər, sular şaqqıldayıb axanda,
Qızlar ona səf bağlayıb baxanda,
Salam olsun şövkətizə, elizə,
Mənim də bir adım gəlsin dilizə
Türk dünyasının ünlü şairi Şehriyar şiirinde benimde adım gelsin dilinize demiştir. Bizde Şehriyar’ı anmak yad etmek için toplandık. Muhammed Hüseyin Şehriyar (1906-1988), Güney Azerbaycan’da yaşamış, Azerbaycan Türkçesi’nin ve Türk dünyasının çağımızdaki en büyük şairlerinden biridir. Onun en büyük eseri Haydar Baba’ya Selâm şiiridir. Bu şiir, adını, Şehriyar’ın doğduğu köy ve köyün eteğinde kurulu olduğu Haydar Baba dağından alır.
İlk şiirleri, Tebriz’deki eğitim dönemi içinde, 1920 yılında Edeb dergisinde yayınlanan Şehriyâr, tıp eğitimini, fakülteyi bitirmesine birkaç ay kala, âşık olduğu Süreyya adlı kıza emniyet teşkîlâtının üst düzey yöneticilerinden birinin tâlip olması sebebiyle önce tutuklanıp, Tahran’ı terk etmek şartıyla serbest bırakılarak Nişâbur’a menfî olunca, yarım bırakmıştır. Kendi ifâdesiyle, “nakâm aşkının son görüşmesine hasrolunmuş son intizârı” olan “Behcetabad Hatiresi” adlı şiiri, o görüşmeye gelemeyen Süreyya için yazılmıştır.
Türkçe konusundaki bu uyanışı, annesinin, “Oğlum, deyirler sen böyük şâir olmuşsan, amma men senin dediyin şe’rleri başa düşmürem. Beş niye menim dilimde demirsen? Bir az da menim dilimde söyle ki, men de başa düşüm” talebiyle gerçekleşmiş ve bu talep ona hece vezniyle 76 beşlikten müteşekkil “Heyderbaba’ya Selam” adlı ünlü şiirini yazdırmıştır. İlk defa 1954 senesinde Tebriz’de basılan bu şiire, Türkiye’de ilk defa Türk Yurdu dergisinin 241. sayısında (1955) “Edebî Bir Hâdise” başlıklı yazısıyla Mehmed Emin Resulzâde değinmiş; kısa zamanda Türk coğrafyasının her yanına ulaşan şiir, Pehlevîlerin Farslık gayretiyle yasakladıkları Türkçe’nin, Azerbaycan tabiatının mûtena bir yükseltisine düzülmüş lirik ve pastoral bir sayhası olarak ölümsüzleşmiştir. Yayınlanır yayınlanmaz akisleri duyulmaya başlanan, yarattığı etkileşim içinde gerek Azerbaycan gerek tüm Dünya Türklüğünün meselelerinin tartışılmasına zengin bir katkı da sağlayacak şekilde Türkiye, Kuzey ve Güney Azerbaycan’da gerek Türkçe gerek Farsça manzum ve mensur mektuplarla yüzlerce nazîre yazılan “Heyderbaba’ya Selam”, İran’da Türkçe edebiyatın gelişmesinde çok önemli bir rol oynamış ve bir ekol, bir Şehriyâr Mektebi oluşmasını sağlamıştır
Şehriyâr’da kuvvetli Türkçü duyguların da tebellür ettiği görülmektedir: “Törk Övladı Geyret Vahtıdır” şiirinde, Azerbaycan ve Türkiye Türklüklerini ayıran Kiril ve Latin alfabelerine “şeytan elifbası” diyerek hücum etmiş, Türk gençlerine İslâm’da birleşip Türklüğün her iki dünyâsını da düzeltmelerini salık vermiştir. Çünkü onun nazarında Türkiye ve Azerbaycan Türkleri, yâni Oğuz çocukları, “dili, dini, ganı bir gardaş”lardır. O, “Türk’ün Dili” şiirinde, “Türk’ün meseli, folkloru dünyada tekdir” diyerek milletini tebcil etmiş; Türkiye’den doğup Kuzey ve Güney Azerbaycan’ı ikiye bölerek Hazar’a akan ve oradan Türkistan sâhillerine ulaşan Aras Nehri’ne, Kuzey ve Güney Azerbaycan’ı ayırdığı için sitem etmiştir. 1828’deki Türkmençay Anlaşması’yla bölünen Azerbaycan’ın tasasını her zaman duyan Şehriyâr, “Gelbim sen ile şad olu, sensiz de şad olmaz” diyerek Azerbaycan’ın diğer yarısına hasretini dillendirmiş, Tebriz’den Bakü’ye, “Ayrılığın daşın birden ataydıg / Canı cana malı mala gataydıg” mısrâlarıyla birleşme arzusunu dermeyân etmiştir.
Büyük Şehriyâr, Tebriz’de, Makberetüşşuârâ adlı şâirler mezarlığına defnedilmiş, ölüm târihi, anısına hürmeten Millî Şiir Günü ilân edilmiştir.
Allahverdi Şıktaş