Peygamber efendimizden sonra onun sünnetlerini ve ilahi ahkâmı hayata geçirmekle yükümlü olan imamlar birbiri ardınca dini koruma görevi almışlardır. Ancak halifelik sevdası yani hakim olma ve yönetme meselesi devamlı olarak insanların en zaaf gösterdikleri nokta olmuş, uğruna kanlar dökmüş, mallar harcanmış bazen de savaşlar olmuştur. Bu yüzden layık olan ve Allah’ın ve Resulünün seçtikleri kimseler kenara itilmeye çalışılmıştır. Ancak imamlarda hem zahiri hem de batini hilafet makamı olduğu için zahiri makam gasp edilse de gerçek ve batini makam alınıp-verilmeli olmadığı için kendilerinde kalmıştır. On iki imamın uygulamalarına baktığımızda kimsenin içinden çıkamayacağı sorunları çözüp hallettiklerini görüyoruz. Halifelik makamını işgal edenlerin bilgi ve güçlerinin çok üstünde olan sorunları onlar çözmüşlerdir.
Peygamber efendimiz Mekke ‘de İslam’ı hayata geçiremedi, Medinelilerin daveti üzerine Medine’ye hicret etti. Orada halkı İslam’a davet etti halk da kabul etti yavaş, yavaş İslam devleti kuruldu. İslam’ın hükümleri açıklandı ve uygulandı. Hıristiyanlar Hz İsa’nın doğumunu kendilerine takvim yılı ilan ettikleri - Miladi takvim olarak bizim de kullandığımız gibi dünyada bir çok ülke kullanmaktadır- Müslümanlar da O hazretin hicretini kendi takvimlerinin başlangıcı yaptılar. İşte bu gün ay hesabıyla hicri takvimi 1432nci yılı, güneş hesabıyla ise 1389ncu yıldır. Bu deyim şu şekilde kısaltılmıştır H.K yani Hicri Kameri H.Ş yani hicri şemsi. Kamer ay demek, şems ise güneş demektir. İmam Rıza’ın a.s dönemi 14 masum içerisinde çok özel bir dönemdir, bazılarını yanılgıya, bazılarını şüpheye salmaktadır. Ben makalenin kapasitesini aşmadan çok özet olarak açıklayacağım.
İmam Rıza (a.s) yaşadığı dönem Müslüman ülkesinin, topraklarının en geniş olduğu, maddi olarak bütçeye korkunç rakamlarda para aktığı bir dönem olmakla beraber, fikri akımlarında ortaya çıkıp çoğalıp yayıldığı dönemdir. Hatta o güne kadar İslam ülkesinde kendisinden konuşulmayan felsefe ilmi bile tercüme oldu. Kelam ve fıkıh mezheplerinin yaygınlaştığı neredeyse kişi başına bir mezhep düşecek duruma gelmişti.
Bir milleti her şeyden daha çok (ahlak bozukluğu, ekonomik bozukluk, otorite bozukluğu, askeri düzensizlik) tehdit eden şey fikri bozukluk ve ihtilafa düşmedir. Fikri bozukluk yani herkesin kendi başına buyruk bir şeyler çıkarması ve etrafına taraftar toplaması. İmam Rıza’nın (a.s) döneminde ise bunların hepsi vardı. Allah’ın kitabını kendi akıllarına göre yorumluyor, fikir ve düşüncelerini Kur’an-ı Kerim’e sunacaklarına, Kur’an-ı fikirleri doğrultusunda yorumluyorlardı. Kelam mezheplerinde Kaderiye, Cebriye, Müfevvize ve Mürcie gibi mezhepler türemiş idi. Fıkıhta ise gerçekten sayılmayacak kadar çok mezhep vardı ki daha sonraları gerekçesiz sadece dördünü resmiyete tanıdılar. Ayrıca Ehlibeyt mensupları arasında Gulat, vakifiye, İsmailiye, Zeydiyye gibi kendi başına buyruk gruplar türemişti.
Kur’an’ın gerçek ilmini taşıyan, Resulullah’ın (s.a.a) gerçek sünnetini bilen İmam Rıza (a.s) hem zamanın Firavunu Abbasi halifeleriyle, hem zenginliğin getirmiş olduğu şımarıklık ve ahlaksızlıkla hem de inanç ve fıkıhta çıkan bu kendi başına buyruk hareketlerle hem de dıştan gelen tehlikelerle mücadele etmesi gerekirdi. Bilindiği gibi eğer yanlış bir inanç İslam’a girerse çıkmasının çok zor olacaktı. Bu yüzden ne edip edip şartları bu hürafeleri yok etmek için kullanmalıydı. İmam Rıza (a.s) Müşebbihe düşüncesine şöyle cevap verip çürütmüştür: “İlahi! Kudretin açıktır, zayıf değildir. Fakat seni hakkıyla bilemediler. Seni takdir ettiler; ama kendini vasfettiğin şekilde değil. İlahi! Ben, teşbihle seni arayanlardan uzağım. Senin benzerin yoktur.”
Cebriyecilerin ve kaderiyecilerin iddialarını redderken de şöyle buyurmuştur: “Kim, Allah’ın bizim fiillerimizi yaptığını, sonra bu fiillerden dolayı bize azap ettiğini söylerse, cebriye dğşğncesini öne sürmüş olur. Kim Allah’ın yaratma ve rızk işlerini Hüccetlerine (a.s) bıraktığını iddia ederse, kadericiliği savunmuş olur. Cebriyeyi savunan kafirdir, kaderiyeciliğe inan da müşriktir.”
Bu konularla ilgili Efendimiz Resulullh’tan (s.a.a) nakledilen hadislerin uydurma olduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur: “Kelimeleri yerinden uzaklaştırıp tahrif edenlere Allah lanet etsin. Allah’a yemin ederim ki, Resulullah (s.a.a) bu şekilde söylememiştir. Tam tersine şöyle söylemiştir: “Allah, her gecenin son üçte birlik bölümünde dünya semasına bir melek indirir. Cuma gecesi ise, gecenin başlarında indirir ve ona şöyle seslenmesini emreder: İsteyen var mı, vereyim; tövbe eden var mı, tövbesini kabul edeyim; bağışlanma dileyen var mı, onu bağışlayayım?
….Bunu babam bana anlattı; o dedemden, o da atalarından Resulullah’ın(s.a.a) böyle buyurduğunu rivayet etmiştir.”
İmam (a.s) gulat ile ilişkiyi kesme konusunda da şöyle buyurmuştur:”Allah gulata lanet etsin. Heberiniz olsun, onlar Yahudidir, Hıristiyandır, Mecusidir, Kaderiyecidir, Mürciedir, Haruriyedir…. Onlarla oturmayın, onları tasdik etmeyin, onlardan uzaklaşın; çünkü Allah onlardan beridir.”
İmam Rıza’nın (a.s) tüm mücadele boyutlarını bu küçük makalede aktarmamız mümkün olmadığı için değerli okuyucuları ulaşabilecekleri iki kitaba müraccat etmelerini istirham ediyorum.
Birincisi: On dört masumdan nakledilen çok nefis hadisler içeren bir kaç defa da Türkiye’de basılan Merhum Harrani’nin yazmış olduğu çok değerli kitabı “ Tuhef’ul Ukul” dur.
İkincisi: Dünya Ehl-i Beyt Kurultayının hazırlatmış olduğu değerli kardeşim Vahdettin İNCE’nin o akıcı kalemiyle Türkçeleşen “Hidayet Önderleri” serisi 10ncu cilt.
Bu iki nefis kitapta İmam Rıza(a.s) ile ilgili doyurucu bilgiler elde edeceksiniz.
30 Sefer İmam Rıza’nın (a.s), lanetli Abbasi halifesi Me’mun tarafından zehir verilerek şehit edildiği gündür. O kurbet elde kimsesiz tek başına acılar içerisinde can veren Allah’ın hücceti imamımız için üzerimize düşen görev, onu iyi tanıma, ilminden yararlanmadır. Allah bizi o yüce masum imamlarımıza yakışan takipçi Şialarından etsin inşallah.
Arlan BAŞARAN
Iğdır Söğütlü Mah. Camii Hocası
Peygamber efendimiz Mekke ‘de İslam’ı hayata geçiremedi, Medinelilerin daveti üzerine Medine’ye hicret etti. Orada halkı İslam’a davet etti halk da kabul etti yavaş, yavaş İslam devleti kuruldu. İslam’ın hükümleri açıklandı ve uygulandı. Hıristiyanlar Hz İsa’nın doğumunu kendilerine takvim yılı ilan ettikleri - Miladi takvim olarak bizim de kullandığımız gibi dünyada bir çok ülke kullanmaktadır- Müslümanlar da O hazretin hicretini kendi takvimlerinin başlangıcı yaptılar. İşte bu gün ay hesabıyla hicri takvimi 1432nci yılı, güneş hesabıyla ise 1389ncu yıldır. Bu deyim şu şekilde kısaltılmıştır H.K yani Hicri Kameri H.Ş yani hicri şemsi. Kamer ay demek, şems ise güneş demektir. İmam Rıza’ın a.s dönemi 14 masum içerisinde çok özel bir dönemdir, bazılarını yanılgıya, bazılarını şüpheye salmaktadır. Ben makalenin kapasitesini aşmadan çok özet olarak açıklayacağım.
İmam Rıza (a.s) yaşadığı dönem Müslüman ülkesinin, topraklarının en geniş olduğu, maddi olarak bütçeye korkunç rakamlarda para aktığı bir dönem olmakla beraber, fikri akımlarında ortaya çıkıp çoğalıp yayıldığı dönemdir. Hatta o güne kadar İslam ülkesinde kendisinden konuşulmayan felsefe ilmi bile tercüme oldu. Kelam ve fıkıh mezheplerinin yaygınlaştığı neredeyse kişi başına bir mezhep düşecek duruma gelmişti.
Bir milleti her şeyden daha çok (ahlak bozukluğu, ekonomik bozukluk, otorite bozukluğu, askeri düzensizlik) tehdit eden şey fikri bozukluk ve ihtilafa düşmedir. Fikri bozukluk yani herkesin kendi başına buyruk bir şeyler çıkarması ve etrafına taraftar toplaması. İmam Rıza’nın (a.s) döneminde ise bunların hepsi vardı. Allah’ın kitabını kendi akıllarına göre yorumluyor, fikir ve düşüncelerini Kur’an-ı Kerim’e sunacaklarına, Kur’an-ı fikirleri doğrultusunda yorumluyorlardı. Kelam mezheplerinde Kaderiye, Cebriye, Müfevvize ve Mürcie gibi mezhepler türemiş idi. Fıkıhta ise gerçekten sayılmayacak kadar çok mezhep vardı ki daha sonraları gerekçesiz sadece dördünü resmiyete tanıdılar. Ayrıca Ehlibeyt mensupları arasında Gulat, vakifiye, İsmailiye, Zeydiyye gibi kendi başına buyruk gruplar türemişti.
Kur’an’ın gerçek ilmini taşıyan, Resulullah’ın (s.a.a) gerçek sünnetini bilen İmam Rıza (a.s) hem zamanın Firavunu Abbasi halifeleriyle, hem zenginliğin getirmiş olduğu şımarıklık ve ahlaksızlıkla hem de inanç ve fıkıhta çıkan bu kendi başına buyruk hareketlerle hem de dıştan gelen tehlikelerle mücadele etmesi gerekirdi. Bilindiği gibi eğer yanlış bir inanç İslam’a girerse çıkmasının çok zor olacaktı. Bu yüzden ne edip edip şartları bu hürafeleri yok etmek için kullanmalıydı. İmam Rıza (a.s) Müşebbihe düşüncesine şöyle cevap verip çürütmüştür: “İlahi! Kudretin açıktır, zayıf değildir. Fakat seni hakkıyla bilemediler. Seni takdir ettiler; ama kendini vasfettiğin şekilde değil. İlahi! Ben, teşbihle seni arayanlardan uzağım. Senin benzerin yoktur.”
Cebriyecilerin ve kaderiyecilerin iddialarını redderken de şöyle buyurmuştur: “Kim, Allah’ın bizim fiillerimizi yaptığını, sonra bu fiillerden dolayı bize azap ettiğini söylerse, cebriye dğşğncesini öne sürmüş olur. Kim Allah’ın yaratma ve rızk işlerini Hüccetlerine (a.s) bıraktığını iddia ederse, kadericiliği savunmuş olur. Cebriyeyi savunan kafirdir, kaderiyeciliğe inan da müşriktir.”
Bu konularla ilgili Efendimiz Resulullh’tan (s.a.a) nakledilen hadislerin uydurma olduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur: “Kelimeleri yerinden uzaklaştırıp tahrif edenlere Allah lanet etsin. Allah’a yemin ederim ki, Resulullah (s.a.a) bu şekilde söylememiştir. Tam tersine şöyle söylemiştir: “Allah, her gecenin son üçte birlik bölümünde dünya semasına bir melek indirir. Cuma gecesi ise, gecenin başlarında indirir ve ona şöyle seslenmesini emreder: İsteyen var mı, vereyim; tövbe eden var mı, tövbesini kabul edeyim; bağışlanma dileyen var mı, onu bağışlayayım?
….Bunu babam bana anlattı; o dedemden, o da atalarından Resulullah’ın(s.a.a) böyle buyurduğunu rivayet etmiştir.”
İmam (a.s) gulat ile ilişkiyi kesme konusunda da şöyle buyurmuştur:”Allah gulata lanet etsin. Heberiniz olsun, onlar Yahudidir, Hıristiyandır, Mecusidir, Kaderiyecidir, Mürciedir, Haruriyedir…. Onlarla oturmayın, onları tasdik etmeyin, onlardan uzaklaşın; çünkü Allah onlardan beridir.”
İmam Rıza’nın (a.s) tüm mücadele boyutlarını bu küçük makalede aktarmamız mümkün olmadığı için değerli okuyucuları ulaşabilecekleri iki kitaba müraccat etmelerini istirham ediyorum.
Birincisi: On dört masumdan nakledilen çok nefis hadisler içeren bir kaç defa da Türkiye’de basılan Merhum Harrani’nin yazmış olduğu çok değerli kitabı “ Tuhef’ul Ukul” dur.
İkincisi: Dünya Ehl-i Beyt Kurultayının hazırlatmış olduğu değerli kardeşim Vahdettin İNCE’nin o akıcı kalemiyle Türkçeleşen “Hidayet Önderleri” serisi 10ncu cilt.
Bu iki nefis kitapta İmam Rıza(a.s) ile ilgili doyurucu bilgiler elde edeceksiniz.
30 Sefer İmam Rıza’nın (a.s), lanetli Abbasi halifesi Me’mun tarafından zehir verilerek şehit edildiği gündür. O kurbet elde kimsesiz tek başına acılar içerisinde can veren Allah’ın hücceti imamımız için üzerimize düşen görev, onu iyi tanıma, ilminden yararlanmadır. Allah bizi o yüce masum imamlarımıza yakışan takipçi Şialarından etsin inşallah.
Arlan BAŞARAN
Iğdır Söğütlü Mah. Camii Hocası