Değerli basın mensupları; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (md.
23/3), "... çalışan herkesin, kendisine ve ailesine insanlık onuruna
yaraşır bir yaşam sağlayan ve gerektiğinde her türlü sosyal koruma
yollarıyla desteklenen adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır. "
Avrupa Sosyal Şartı (md. 4), "tüm çalışanların, kendileri ve ailelerine
yeterli bir yaşam düzeyi sağlamak için adil bir ücret alma hakkı vardır
ve akit taraflar, âdil bir ücret hakkına etkin bir geçerlilik
kazandırmak üzere çalışanların kendilerine ve ailelerine saygın bir
yaşam düzeyi sağlayacak ücret hakkına sahip olduklarını tanımayı
taahhüt ederler." demektedir.
Ayrıca Anayasamız (md. 49) da "... devlet, çalışanlarının hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için... gerekli tedbirleri alır." diyerek, hükümetlere çalışanların hayat seviyesini yükseltmesi için sorumluluk yüklemektedir. Bizler tüm dünyaya medeniyeti ve adaleti öğretmiş ve dünyadaki ilk toplu sözleşmeyi yapmış bir millet olarak artık; başka ülkelerin kanunlarını, başka ülkelerin uygulamalarını ve uluslar arası sözleşmeleri örnek göstermekten utanç duyuyoruz. Aslında gerek tarihimizden gerekse yüksek kültürümüzden aldığımız hasletler; devletimizin, "insanı yaşat ki devlet yaşasın" insan odaklı prensibinden yola çıkarak, tüm vatandaşlarımıza insanca ve onurlu bir yaşam sürebileceği imkanları sağlaması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Bütün uluslararası sözleşmeler ve Anayasamız hükümeti, çalışanlarına asgari geçim standartlarında bir ücret vermesi yolunda yükümlülük altına sokmaktadır. Oysa bu gün siyasi irade, vatandaşını devletine rakip ve sırtına yük olarak görmektedir. Bu sebepledir ki; hükümet kamu görevlilerine yapacağı maaş artışlarını enflasyon hedefinin bile altında belirleyip, yüzde 2,5 + 2,5 zamma layık görmekte;
Emeklilere ise yüzde 1,8 artış yaparken, vatandaşın ekonomik durumunu göz önünde bulundurmamaktadır. Bu artışlara gerekçe olarak ülkemizde yaşanan ekonomik kriz gösterilirken, işverenlerin ekonomik krizden etkilenmemesi için bütün imkanlar seferber edilmektedir. İşverenlerin desteklenmesi nedeniyle Merkezi Yönetim Bütçesi yıl sonunda 60 milyar TL açık verecektir. Siyasi irade bütçe açığını kapatmak için memur maaşlarından kısmakta, krizin tüm faturasını kamu çalışanlarına kesmektedir.
Memurlarımıza enflasyon beklentisi nedeniyle yıllık yüzde 5,2 zammı öngörenler; tüm vergileri, elektrik ve su fiyatlarını yüzde 10'un üzerinde artırırken hangi enflasyonu baz almaktadırlar? Merak ediyoruz. Yapılması düşünülen maaş artışının ortalama maaş alan bir kamu görevlisine aylık 33 TL, en düşük dereceli memur maaşına ise 25 TL'lik bir yansıması olacaktır. Bu maaş artışları ne ekonomik krizin memurlarımız üzerindeki olumsuz etkilerini gidermeye ne de uluslar arası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan insanca yaşama ve Anayasamızın da hükmü olan çalışanların yaşam seviyesini yükseltmeye yetmeyeceği açıktır.
Bu uygulamalar, uluslar arası sözleşmelerle, hukuk ve demokrasi ile; ve ekonomik gereklerle bağdaşmayan ciddiyetsiz ve acımasız bir tutumdur. Kamu çalışanlarını yakından ilgilendiren kararların kapalı kapılar arkasına çekilerek, onların temsilcilerinin önerilerine kulak tıkanılarak, tek taraflı olarak alınması, Uzlaştırma Kurulu'nun verdiği hiçbir karara uyulmaması 4688 sayılı Kanunla, hukuk devleti ilkesi ile nasıl bağdaşmaktadır? Bu soruya siyasi iradenin cevap vermesini bekliyoruz. Bu mübarek günlerde aldığı tek taraflı kararlarla memurlarımızı açlığa ve yoksulluğa mahkum eden siyasi iradeyi de Allah'a havale ediyoruz. Ekonomik krizin yükünü çeken memurlarımız, ailelerine insanca bir yaşam sağlayabilmek şöyle dursun, artık yaşam mücadelesi vermektedirler. Devleti temsil eden kamu görevlilerinin yaşam koşulları her geçen gün kötüleşmektedir.
2010 yılı için maaşlara yapılması düşünülen artış, kamu görevlileri ve aileleri için günlük bir simit parası bile etmemektedir. Buradan hükümete soruyoruz: Bizler, günlük bir simit parasıyla mı insanca bir ücrete kavuşacağız?
Herkesin en büyük arzusu iftar sofralarında, ailesi ve çocuklarıyla birlikte mutlu ve rahat bir şekilde başı öne eğilmeden, hiçbir eksiği olmadan orucunu açabilmesidir.
Ne yazık ki, kamu görevlileri iftar sofralarında başı önde, ailesi ve çocukları karşısında mahçup bir şekilde orucunu açmakta, yaklaşan bayram ihtiyaçlarını tedarik etmenin yollarını aramaktadır. Yapılması düşünülen maaş artışlarıyla birlikte iftar sofraları memurlarımız için bir sıkıntıya dönüşmüştür. Bizler burada simitle orucumuzu açarak, kamu görevlilerinin içinde bulunduğu zor koşulları kamuoyuna anlatmak amacındayız.
Evine ekmek götürebilmek, çocuğuna bir bayram hediyesi alabilmek için zorunlu ihtiyaçlarından fedakarlık yapan, gerektiğinde işine yürüyerek giden, gerektiğinde bütün bir günü bir kuru simitle geçiren kamu çalışanlarının feryadını dindirecek bir maaş artışı ne yazık ki gerçekleşmemiştir.
Kamu görevlileri işlerinde, iftar sofralarında, çocukları ise okullarda bir simitle günü geçirmeye mahkum edilmişlerdir. Yetkililerin memuru anlayabilmesi için dört başı mamur sofralardan kalkarak, bizlerle birlikte bir kuru simitle günü geçirmesini beklemekteyiz.
Konfederasyonumuzun bütün taleplerini görmezden gelerek, tek taraflı bir şekilde aldığı kararla kamu görevlilerini bir simide mahkum eden siyasi irade, yaşadığımız güçlükleri ancak bizim kuru simit soframıza geldiklerinde anlayabilir. Kamu görevlileri bir bayrama daha buruk girmektedirler. Temennimiz, yetkililerin bizleri anlamaları ve ekonomik krizin faturasını memurlarımıza kesmekten vazgeçip, memurlarımızın ve ailelerinin simit mahkumiyetine son vermeleridir.
Ayrıca Anayasamız (md. 49) da "... devlet, çalışanlarının hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için... gerekli tedbirleri alır." diyerek, hükümetlere çalışanların hayat seviyesini yükseltmesi için sorumluluk yüklemektedir. Bizler tüm dünyaya medeniyeti ve adaleti öğretmiş ve dünyadaki ilk toplu sözleşmeyi yapmış bir millet olarak artık; başka ülkelerin kanunlarını, başka ülkelerin uygulamalarını ve uluslar arası sözleşmeleri örnek göstermekten utanç duyuyoruz. Aslında gerek tarihimizden gerekse yüksek kültürümüzden aldığımız hasletler; devletimizin, "insanı yaşat ki devlet yaşasın" insan odaklı prensibinden yola çıkarak, tüm vatandaşlarımıza insanca ve onurlu bir yaşam sürebileceği imkanları sağlaması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Bütün uluslararası sözleşmeler ve Anayasamız hükümeti, çalışanlarına asgari geçim standartlarında bir ücret vermesi yolunda yükümlülük altına sokmaktadır. Oysa bu gün siyasi irade, vatandaşını devletine rakip ve sırtına yük olarak görmektedir. Bu sebepledir ki; hükümet kamu görevlilerine yapacağı maaş artışlarını enflasyon hedefinin bile altında belirleyip, yüzde 2,5 + 2,5 zamma layık görmekte;
Emeklilere ise yüzde 1,8 artış yaparken, vatandaşın ekonomik durumunu göz önünde bulundurmamaktadır. Bu artışlara gerekçe olarak ülkemizde yaşanan ekonomik kriz gösterilirken, işverenlerin ekonomik krizden etkilenmemesi için bütün imkanlar seferber edilmektedir. İşverenlerin desteklenmesi nedeniyle Merkezi Yönetim Bütçesi yıl sonunda 60 milyar TL açık verecektir. Siyasi irade bütçe açığını kapatmak için memur maaşlarından kısmakta, krizin tüm faturasını kamu çalışanlarına kesmektedir.
Memurlarımıza enflasyon beklentisi nedeniyle yıllık yüzde 5,2 zammı öngörenler; tüm vergileri, elektrik ve su fiyatlarını yüzde 10'un üzerinde artırırken hangi enflasyonu baz almaktadırlar? Merak ediyoruz. Yapılması düşünülen maaş artışının ortalama maaş alan bir kamu görevlisine aylık 33 TL, en düşük dereceli memur maaşına ise 25 TL'lik bir yansıması olacaktır. Bu maaş artışları ne ekonomik krizin memurlarımız üzerindeki olumsuz etkilerini gidermeye ne de uluslar arası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan insanca yaşama ve Anayasamızın da hükmü olan çalışanların yaşam seviyesini yükseltmeye yetmeyeceği açıktır.
Bu uygulamalar, uluslar arası sözleşmelerle, hukuk ve demokrasi ile; ve ekonomik gereklerle bağdaşmayan ciddiyetsiz ve acımasız bir tutumdur. Kamu çalışanlarını yakından ilgilendiren kararların kapalı kapılar arkasına çekilerek, onların temsilcilerinin önerilerine kulak tıkanılarak, tek taraflı olarak alınması, Uzlaştırma Kurulu'nun verdiği hiçbir karara uyulmaması 4688 sayılı Kanunla, hukuk devleti ilkesi ile nasıl bağdaşmaktadır? Bu soruya siyasi iradenin cevap vermesini bekliyoruz. Bu mübarek günlerde aldığı tek taraflı kararlarla memurlarımızı açlığa ve yoksulluğa mahkum eden siyasi iradeyi de Allah'a havale ediyoruz. Ekonomik krizin yükünü çeken memurlarımız, ailelerine insanca bir yaşam sağlayabilmek şöyle dursun, artık yaşam mücadelesi vermektedirler. Devleti temsil eden kamu görevlilerinin yaşam koşulları her geçen gün kötüleşmektedir.
2010 yılı için maaşlara yapılması düşünülen artış, kamu görevlileri ve aileleri için günlük bir simit parası bile etmemektedir. Buradan hükümete soruyoruz: Bizler, günlük bir simit parasıyla mı insanca bir ücrete kavuşacağız?
Herkesin en büyük arzusu iftar sofralarında, ailesi ve çocuklarıyla birlikte mutlu ve rahat bir şekilde başı öne eğilmeden, hiçbir eksiği olmadan orucunu açabilmesidir.
Ne yazık ki, kamu görevlileri iftar sofralarında başı önde, ailesi ve çocukları karşısında mahçup bir şekilde orucunu açmakta, yaklaşan bayram ihtiyaçlarını tedarik etmenin yollarını aramaktadır. Yapılması düşünülen maaş artışlarıyla birlikte iftar sofraları memurlarımız için bir sıkıntıya dönüşmüştür. Bizler burada simitle orucumuzu açarak, kamu görevlilerinin içinde bulunduğu zor koşulları kamuoyuna anlatmak amacındayız.
Evine ekmek götürebilmek, çocuğuna bir bayram hediyesi alabilmek için zorunlu ihtiyaçlarından fedakarlık yapan, gerektiğinde işine yürüyerek giden, gerektiğinde bütün bir günü bir kuru simitle geçiren kamu çalışanlarının feryadını dindirecek bir maaş artışı ne yazık ki gerçekleşmemiştir.
Kamu görevlileri işlerinde, iftar sofralarında, çocukları ise okullarda bir simitle günü geçirmeye mahkum edilmişlerdir. Yetkililerin memuru anlayabilmesi için dört başı mamur sofralardan kalkarak, bizlerle birlikte bir kuru simitle günü geçirmesini beklemekteyiz.
Konfederasyonumuzun bütün taleplerini görmezden gelerek, tek taraflı bir şekilde aldığı kararla kamu görevlilerini bir simide mahkum eden siyasi irade, yaşadığımız güçlükleri ancak bizim kuru simit soframıza geldiklerinde anlayabilir. Kamu görevlileri bir bayrama daha buruk girmektedirler. Temennimiz, yetkililerin bizleri anlamaları ve ekonomik krizin faturasını memurlarımıza kesmekten vazgeçip, memurlarımızın ve ailelerinin simit mahkumiyetine son vermeleridir.