EKONOMİ İYİ DEĞİL
Asgari ücretler artınca 2023 yılına girmeden önce halk arasında “yılbaşından sonra fiyatlar oldukça yükselecek” deniliyordu.
Nitekim öyle de oldu.
Zaten fiyatların artmaması mümkün de değildi.
Zira hem işçi maaşları ve sigorta primleri hem de elektrik, su, doğalgaz, petrol ile bunlara bağlı olarak tüm ödeme kalemlerinde birkaç kat fiyat artışı gerçekleşmiştir.
Haliyle birbirini tetikleyen bu fiyat artışlarının en kötü sonucu ise ticaretin durdurmuş olmasıdır.
Geçmişte devalüasyon ve krizler olduğunda dahi ticaret vardı.
Ama şimdi abartısız söylüyorum, geniş bir iş alanını kapsayacak şekilde işsizlik hâkim.
Esnafın eli dönmüyor. Aldığını satamıyor, sattığını alıp yerine koyamıyor.
Şu anda sınır bölgelerinde kısmi bir ticaret var.
Bunun sebebi de TL’nin komşu ülke para birimleri karşısındaki değer kaybından kaynaklanıyor.
Komşularımız bavul ticareti yoluyla ülkemizden aldıkları ile kazanıyorlar ama ne acıdır ki biz satarken bile zarar ediyoruz. Çünkü satmak için aldığımız ürünlerin her gün fiyatı değişiyor ve çoğu zaman sattığımız ürünü alıp yerine koyamıyoruz.
İlginçliğin böylesi sanırım bir tek bizde var. İç piyasaya çalışan esnaf dövizin yükselişinden şikâyet ederken, dış piyasaya çalışan ihracatçılar da döviz yükselsin istiyorlar.
Sonuçta yurt dışından hammadde ithalatı yapan firmaların döviz kurunu bugünün borsa fiyatı üzerinden hesaplamadığını hepimiz biliyoruz.
İthalatçı firmaların yurt dışından aldıkları ham madde ve ürünleri mevcut döviz kurunun üzerinde hesap ederek fiyat belirlemekte ve üretici firmalarda aldıkları yüksek fiyatlı ürünlerden üretim yapıp halka sunmaktadırlar.
Yani birbirine bağlı olan fiyat artışlarına işçi maaşları, sigorta ve vergiler de eklenince içinden çıkılmaz bir durum oluşturmaktadır.
PARANIN ALIM GÜCÜ YOK
Rakamlar yüksek gözükse de alım gücü oldukça düşüktür.
Esnaf, rakamlar üzerinde yüksek ciro yapıyor gözükse de giderler eklendiğinde ay sonunda kasası sıfır çekiyor.
Hakeza işçi ve memur da yüksek oranda maaş alıyor gözükseler de aldıkları maaşla hiçbir yatırım yapamaz sadece yiyip doymakla yetinirler.
Mesela bir memur bu saatten sonra ek bir geliri yoksa, eşi çalışmıyorsa, çocuklarından çalışan yoksa ev veya araba alması imkânsız ötesidir.
Örneğin “konutta kredi faizleri düştü” açıklaması yapıldıktan sonra krediye müracaat eden kişi sayısı ile kredi alan kişi sayısı istatistiği çıksa ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
Krediye başvuran kişinin çift maaşlı veya maaşının ödeyeceği kredi, aylığının iki üç kat üstünde olması gerekiyor ki kredi almaya hakkı olsun.
Bunun dışında müracaat edenlerin hiçbirisine bankalar kredi vermiyorlar.
Tarım ve hayvancılıkta olduğu gibi köylüye hayvancılık kedisi verecek olan banka, şehirde kolay satılabilir ev, dükkân ipoteği istiyor.
Köylünün şehir merkezinde evi, dükkânı varsa köyde ne işi var diye sormazlar mı?
Ama maalesef soran yok, bankalara müracaat edip tarım ve hayvancılık ile ilgili kredi alacak olsa istenilen ipotekleri vermek zorunda.
Şu an küçük ve orta işletmeler bankadan kredi alacak olsalar eminim ki aldıkları krediyi iş yaparak geri ödeyemezler.
Yukarıda da belirttiğim gibi en büyük kriz işsizlik. Hiç kimse bir şey alıp satmıyor. İşyerleri yarı kapasitenin çok altında çalışıyor. Sigortalı işçi sayısı düşüyor. Sigortasız işçiliğe yöneliş giderek artıyor. Mültecileri ucuz işçi kapsamında çalıştıran firmaların sayısı giderek çoğalıyor.
Durum bence iç açıcı değil. Açıklanan paketler evrak üzerinde cezbedici gözükse de sahayla kesinlikle uyumlu değildir.
Seçime az kaldı, bu süre zarfında nasıl bir hamle yapılır bilemem ama sancılı bir dönemden geçtiğimizi söyleyebilirim.