Geçen Cuma günü, bir İlköğretim Okulundaki, Anneler Günü münasebetiyle hazırlanan etkinliğe davetliydim. Katılmak için salona girdiğimde salon tıklım tıklımdı. Bütün öğrencilerin anneleri oradaydı. Genci, yaşlısı, taze gelinler ve genç kızlarla dolup taşan büyükçe bir salon… Biz öğretmenlere de, en önde yerler ayrılmış, önde bir sıra biz öğretmenler, hemen arkamızdaki sıradan itibaren de yüzlerce anne sıralarda oturuyoruz.
Perde açılıp program okunduktan sonra, çocuklardan bazıları günün anlamını anlatan şiirler okudular. O küçücük yüreklerden ne kadar da duygu yüklü sözcükler dökülüyordu. Hele biri vardı ki; Dünyalar tatlısı, küçücük bir kız. Annesi daha bu gün ölmüş gibi, “Sol Yanım Acıyor Anne” adlı şiiri okurken sesi oldukça ağlamaklıydı. Salonda çıt yoktu. Herkesin üstüne derin bir hüzün çökmüştü birden bire. Buğulanan gözlerinden akan yaşlar birden sicime dönüştü. Peş peşe yuvarlanan gözyaşlarının bir anda içime aktığını hissettim. Bir ara göz göze geldiğimizde bendeki gözyaşlarını da gören o küçük yürekteki gözyaşları biraz daha hızlı akarak, ta gömleğinin yakasına kadar indi. Sonra, gözlerimin önüne Mardin’in Mazıdağı’ndaki Bilge Köyü o korkunç katliamı geldi. Üç yaşında, beş yaşında on yaşında yetim kalan çocukların acıları geldi. Onların sadece sol yanları değil, bir ömür boyu her yanları acıyacaktı. Kime anne diyecekler. Kim onların gözyaşlarını silecek, hangi anne kokusu onların annelerinin kokusu kadar güzel, hangi anne koynu, onların annelerinin koynu kadar sıcak olabilirdi bunda sonra… Bilmem dikkatinizi çekmiş mi! Koyun besleyenler, yaylaya gidenler daha iyi bilirler. Bazen annelerini kaybeden kuzular sağa sola koşuşturarak meler dururlar. Yüzlerce koyunun içinden kendi annelerini ararlar. Annelerini buluncaya kadar bütün koyunları koklayarak oradan oraya telaşla koşarlar. Annelerini bulunca da, ya hemencecik annesini koklar, memesine yapışarak sütünü emer açlığını giderir, ya da sağa sola zıplayarak annesini bulduğunun sevincini yaşar. Bilge köyün yetimlerinin melemelerini kim susturacak. Annelerine acımasızca sıkılan kurşunlar mı, yoksa o kurşunları sıktıran zihniyet mi? Hangisi ha… Hangisi…
Gözyaşlarımı sildim, gayri ihtiyarı geri dönerek salondaki annelere bakınca, onlarında birçoğunun gözleri yaşarmıştı. Neyse ki, o duygu yüklü şiiri gözyaşları içinde okuyan küçük kızı bulup tebrik ettikten sonra “Sen anneni çok mu seviyorsun” Diye sorduğumda, kelimeler boğazına düğümlenmiş gibi, bir iki yutkunduktan sonra, içini çekerek, “Benim annem ölmüş” değince, ben binlerce defa öldüm sanki! Bu ne acıydı Allahım. O küçücük kızın acısını, anne özlemeni hangi sözcük dindirebilirdi? Gözlerindeki o acı ve özlem dolu bakışa kim dayanabilirdi? Buruk bir duygu içerisinde, süre sonra oradan ayrıldım. Ayrıldım ayrılmasına ama yüreğim burkulmuştu bir kere, gözlerim hala ağlamaklıydı.
Bu defa, annem geldi gözlerimin önüne! Üstelik Pazar anneler günüydü. Yıllar olmuş öleli. Yokluk, yoksulluk, Çaresizlik içinde geçmiş bir gençlik, Varlık içinde torun torba sahibi iken de bir sürü hastalıkla boğuşan bir yaşlılık dönemi, ardından da yolun sonu…
Size çok samimi bir itirafta bulunayım. Altmışıma merdiven dayamışım. Gelin sahibiyim, damat sahibiyim, torun sahibiyim, çoluk çocuk sahibiyim. Bütün bunlara rağmen annemi çok özlüyorum. Onun sıcaklığını, yanaklarıma kondurduğu öpücüğü, dünyanın hiçbir sıcaklığına, hiçbir öpücüğüne değişmem. Bir başka sıcaklıktır anne koynunun sıcaklığı… O sıcaklığı hatırlamak bile insanın içini ısıtıyor, mutlu ediyor.
Gelin sizinle bir anlaşma yapalım! Ne dersiniz? Hemen bu gün, annesi sağ olanlar, gidip annesine sıkı sıkıya bir kez daha sarılarak, onu doya doya koklasınlar, öpsünler. Öylesine koklasınlar ki, o koku, onlara bir ömür boyu yetebilsin. Annesi sağ olmayanlar da gidip annesinin mezarına çöksün, mezarındaki toprağa sıkı sıkıya sarılsın ve annesinin sıcaklığını yüreğinin ta derinliklerinde hissetsin. O soğuk toprağı, annesini kucaklarcasına kucaklasın. Göreceksiniz ki, çocukluğunuzdaki anne sıcaklığı o topraktan fışkırarak sizin tüm benliğinizi ısıtacaktır. Annesi uzakta olanlar, ya da, annesinin mezarına ulaşamayanlar da, çocukluklarına geri dönerek, annesini hiç görmeyenler de, hayallerindeki annelerini yaratarak bir hayal dünyasında, annesine kavuşarak, onunla yeniden yaşasın. Geçmişi yeniden yaratsın ve çocukluğunu yeniden yaşasın.
Çocukluğunuzu yeniden yaşayın, annenizin size bağırıp çağırmasını kulaklarınızda, bütün benliğinizde yeniden hissedin. Giydiği elbiselerini hatırlayın, birlikte oturduğunuz sofrayı hatırlayın. Yürüyüşünü, gülüşünü, mutlu olunca yüzündeki tebessümü hatırlayın. Küçülüp yeniden büyüyün. Anneler günü geçti demeyin. Bu günü de anneler günü sayarak, annenize yeniden, bir kez daha koşun. Ya mezardaki annenize, ya da evdeki annenize koşun. Ben mezarlığa gidiyorum. Anneme… Ne olur siz de annenize koşun. Haydi, göreyim sizi…