IĞDIR’IN TURİZM POTANSİYELİ AKTİF HALE GETİRİLMELİ
Iğdır Şehri, manevi seyahatler, tarih, doğa açısından ciddi bir turizm potansiyeline sahiptir. Ayrıca Iğdır Anadolu’nun uç noktasında şehirleşme ve modernleşme açısından kendine has dinamiklerini yitirmeden sürekli ilerleyen bir şehirdir. Zengezur Koridoru açıldığında Iğdır’ın konumu daha büyük önem arz edecektir.
Iğdır’ın tanıtılması, şehrin maddi ve manevi kazanımlarını artırabilmesi yönünde, devlet kurumları ve yerel dinamiklerin ortaya koyduğu çok ciddi ve yeni açılımlar mevcuttur. Bu yeniliklerle beraber, şehrin tarihî, doğal, kültürel ve geleneksel zenginliklerinin; ayrıca sanayi, tarım, ticaret, eğitim, sağlık alanlarındaki birikiminin daha da önemlisi demokratik kültür ve bir arada yaşama tecrübesinin dünyayla paylaşılması gerekmektedir.
Bu açıdan bakılırsa Iğdır’ın yazılı ve görsel medyadan sanal dünyaya kadar kendisini sürekli ve güncelleyerek çeşitli araçlarla ifade etmesi gerekir.
Iğdır İlimizin sahip olduğu doğal güzelliklerinin, tarihi, kültürel ve folklorik değerlerinin özellikle büyükşehirlerde ve yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza duyurulması, bölgesel ya da ulusal düzeyde farkındalık oluşturulması ve bu vesileyle ilin turizm potansiyelinin geliştirilmesi amacıyla “il tanıtım günleri” şeklinde organizasyonlar yapılmalıdır.
Iğdır’ın tarihi misyonu ortadadır. Tarihi eserlerimiz oldukça fazladır. Ancak şehrin dışına çıkmayan yöneticiler yeteri kadar bilgiye sahip olmadığından bunların farkında değillerdir. Iğdır’ın Tarihi eserleri sadece merkezde bulunan bir kervansaray, bir kümbet değildir.
Yanı başımızda adata Şehrimizi koruyan başı dimdik göklere uzanan Dünyaca ünü bilinen Büyük ve Küçük Ağrı Dağı…
Eski Türk inançlarında dağlarda mukaddes ruhların yaşadığına inanılırdı. ‘Her dağın eteğinde, her tepede bir evliya yatırı olduğu inancı hala Anadolu’da canlı bir şekilde yaşamaktadır’’
Ağrı Dağı’nın dünya kültürü açısından önemli bir yere sahiptir. ‘’Göz kamaştırıcı, görkemli güzelliği ile beyaz duvaklı gelin gibi bütün bölgeyi kucaklayan Ağrı Dağı, kutsal kitaplara konu olan, sadece Türk kültürü açısından değil, dünya kültürleri açısından da önemli olan, farklı kültürleri bir araya getiren bir dağdır. Anadolu’ya adım atan her kültürün ilk durağı bu görkemli dağ olmuştur.’’
Orta Asya Steplerinin zirvelerinde tarihe adım atan atalarımız, başından dumanların eksik olmadığı dağları, başlangıçtan itibaren sırtlarını dayayabilecekleri bir mekân olarak görmüşlerdir. “Hemen Mevla ile sana dayandım, Arkam sensin kalem sensin dağlar hey” diyen Köroğlu’nun sazına ve sözüne yansıdığı gibi, Mevla’dan sonra dağlara sığınmışlardır.
‘’Tanrı Dağı’nın eteklerinden gelen Türk boyları Anadolu’da karşılarına çıkan bu dağa Yakut Türkçesi’nde ‘’Tanrı’’ anlamına gelen ‘’Ağr’’ adını vermiştir’’
Ağrı Dağı etrafındaki kültürün ve geleneklerin yaşatılması gerekmektedir. ‘’Ağrı Dağı etrafındaki bu büyük kültür geleneğini yaşatmak, gelecek kuşaklara aktarmak gerekir.
Ağrı Dağı, Türk Kültür Tarihinde çok önemli bir rol oynamasına rağmen, şimdiye kadar bilgi şöleni ya da diğer sosyal faaliyetlerde çok az değerlendirilmiştir. Ağrı Dağı, Kutsal Kitap Tevrat’ta ‘r-r-t’ olarak geçmekte ve ‘Hari Ararat’, yani ‘Dağlık Ararat’ olarak adlandırılmaktadır. Tevrat’ta geçen ‘r-r-t’ adı, M.Ö.9.-6. yüzyıllar arasında başta Doğu Anadolu bölgesi olmak üzere, Kafkasya ve Kuzeybatı İran bölgelerinde güçlü bir krallık kuran Urartu’nun İbranice adıdır. Bu yüzden ‘Hari Ararat’, yani ‘Dağlık Ararat’ adının Ermenice ile uzaktan veya yakından herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Bilindiği gibi Ermeniler Ağrı Dağı’na ‘Masi’, yani ‘Yüksek Dağ’ demektedirler. İranlılar Ağrı Dağı’nı ‘Nuh’un Dağı’ anlamına gelen ‘Kuh-i Nuh’ olarak adlandırmışlardır. Araplar ise Büyük Ağrı’ya ‘Cebelu’l Haris’, Küçük Ağrı’ya ise ‘Cebelu’l Huveyris’ demişlerdir.
Ağrı Dağı doruk ve eteğinde birçok vadi, çağlayan, pınarlar mevcuttur. Büyük ve Küçük Ağrı Dağı arasında Serderbulak Yaylası içinde ve yakınlarında birçok tarihi yapılar mevcuttur. Ayrıca Küçük Ağrı Dağı güneyinde büyük ölçüde ormanlar mevcuttur.
Ağrı Dağı güney yamacında Iğdır’ın eski yerleşim yeri olan adına Korhan, Korkan, Iğdır Kalesi denilen kaleler mevcuttur.
Diğer taraftan Aras Nehri kıyısında Oğuzlara başkentlik yapmış eski yerleşim yerleri mevcuttur. Dede Korkut Oğuz namelerinde Oğuz Ellerinin padişahlık merkezi “Ağca Kala” (Kars Digor) “Sürmelü” şehirleri bölgesinde İç Oğuz yurdundan gösterilen ve Kür kaynakları ile Yukarı Aras boyunda bulunan yerler belirtilmiştir.
Karakale ve yerleşim yerleri yaklaşık 200 dönümden fazlaca bir alanı kaplamaktadır. Karakale şehrinin sol yanından (kuzeyi) derin kalyonlar içinden akan Aras nehri geçmektedir. Güney kısmında geçerek adeta bir ada konumuna düşüren derin ve geniş vadi uzanmaktadır. Bu derin vadi kıvrılarak Aras nehri ile birleşmektedir. Bu vadi içerisinde derin mağaralar bulunmaktadır. Bu mağaralar incelendiğinde geçmişte sığınak yeri olarak kullanıldığı gözlenmektedir. Sel suları vadiden geçerek Aras’a dökülmektedir. Aras Nehri ile güney kısmında bulunan derin vadi arasında bulunan bugün yasak bölge kapsamında olduğundan dokunulmayan arazilerinde geçmişte bostan ve diğer ürünler yetiştirilebilen bu toprakların çok verimli olduğu kaynaklarda da belirtilmektedir.
Karakale’nin iç kale 17x8 m ölçülerinde olup, kuzey, doğu ve güney duvarlarının kalınlığı yaklaşık 1.45 m’dir. Batı duvarlarının kalınlığı ise 2 m civarındadır. İç kale düzgün siyah kesme taşlardan yapılmıştır. Ayrıca küçük moloz taşların da dolguda kullanıldığı görülmektedir. İç kalenin doğusunda bulunan duvarda dört adet pencere bulunmaktadır. Kalenin batı duvarları halen ayakta olup, üst kısımları yıkılmıştır. Kalenin derin bir vadi içinde akan Aras Nehri ile çevrelene Kale, güney ve doğudan da derin yarlardan oluşan bir dere yatağı ile çevrilidir. Kalenin güney yamaçlarında da iki adet gözetleme kulesi mevcuttur. Tarihi kaynaklarda Karakale’ye ait iki giriş kapısı bulunduğu belirtilmektedir. Kalenin doğu ucunda bir kapı olduğu tahmin edilmektedir. Karakale’nin dört bir yanının surlarla kaplı olduğu gözlenmektedir. Sur kalıntılarında yaklaşık 1.50 ile 2 metre arasında kalınlığı olduğu anlaşılmaktadır.
Karakale’nin kuzey ve doğu yamaçları doğal kayalıklardan oluşmaktadır. Karakale’nin bulunduğu arazilerde çok sayıda yerleşim yerleri kalıntıları mevcuttur. Kalenin her tarafında çok miktarda seramik parçalarına rastlanmaktadır. Karakale yerleşim yeri 1956 yıllarına kadar talan edilmiştir. Yapılar sökülmüş, hamam taşları ve diğer önemli malzemeler para karşılığı kamyonlara yüklenerek satılarak ticaret yapılmış. Karakale yerleşim yerinin güney batısında bulunan Sürmeli Köyünün mezrası Pirli köyü sakinlerinin kontrolünde bu satış işi yapılıyormuş. Karakale yerleşim yerinin 3 km doğusunda baraj yakınında bir sınır karakolu yapılmış Karakale’nin Aras Nehrine bakan yamacı doğal kayalıklar üzerine oturtulmuştur. Aras Nehri bu derin vadi içerisinden geçmektedir. Bu derin vadi Karakale Karakolu’nu geçerek Çalpala Köyüne (Iğdır Merkez) kadar devam etmektedir. Karakale yerleşim yerinin yaklaşın 4 km doğusunda Aras Nehri üzerine kurulmuş baraj bulunmaktadır. Bu barajdan Iğdır ve Ermenistan’a eşit su dağıtılmaktadır. Barajın yaklaşık bir km aşağısında “Serdarabat” Köprüsü bulunmaktadır. Köprü ismini Sahat Çukurunda bulunan eski Türk yerleşim yeri olan Serdarabat kentinin isminden almıştır.
Karakale tarihi yerleşim yerinden batıya doğru gidilince Sürmeli Köyü üzerinde Sürmeli Kalesi bulunmaktadır. Sürmeli Kalesi, derin Vadi içerisinde akan Aras Nehrinin hemen sağında bulunmaktadır. Batıya doğru devam edilince Aras nehrinin yatağı genişler.
Turabı köyünü geçtikten sonra özellikle Arpaçay ve Aras Nehrinin birleştiği yerden itibaren Aras vadisinden yükselen kayalıklar ve üzerinde inşa edilen kaleler bulunmaktadır. Bu kalelerin tespiti yapıldıktan sonra isimlerini ben koydum. Altınkayalıklar, Kartalkayalıklar, Kızılkayalıklar yan yana gözetleme kuleleri ile birlikte yükselmektedir. Halıkışla sınırına kadar irili ufaklı birçok kale ve gözetleme kuleleri yan yana sıralanmaktadır. Özellikle orta tarafta bulunan Kartalkayalıklar’da kartallar ve akbabalar çoktur. Kartallar Aras Nehri yamacında uçurumların üzerinde yuvalarını yapmışlardır. . Mekânlarına girmekten rahatsız olurlar ve başımızın üzerinde uçuşup dururlardı. Kalelerin zirvede bulunan kalıntıları halen mevcut. Yasak mıntıkada bulundukları halde defineciler tarafından büyük çapta tahrip edilmiştir.
Alp Arslan, Nahçivan’da ordusundan bir kısım kuvveti 12 yaşında olan oğlu Melikşah’ın komutasına vererek, veziri Nizamül-Mülki ve kardeşi Yakutî’yi de ona katarak Aras nehri boylarında bulunan sınır kalelerine taarruz ve bunların fethedilmesiyle görevlendirildi
Alp Arslan Gürcistan içlerine doğru ilerlerken, güney yanının korunması idi. Bu suretle Melikşah kuvvetlerinin ilk hedefi de Aras’ın güneyinde Iğdır, Sur-Mari, Tuzluca gibi kaleler olmuştur.
Alp Arslan ordusu Serdarabad ovasında toplanarak yeni hareketleri için düzenlenmiş ve yığınağını tamamlamıştır.
Alp Arslan’ın bu harekâtına paralel olarak oğlu Melikşah da evvelâ Ağrı Dağı İle Aras nehri arasındaki Sürmeli çukuruna girmiş ve buranın merkezi olan Sur-Mari, yani Sürmeli ve Iğdır kalelerine saldırmıştır.
Iğdır kalesi, çok şiddetli bir muharebeden sonra ele geçirilmiştir. Melikşah, sonra Babası Alp Arslan’la birleşmek üzere aldığı emre göre Serdarabad’da ana kuvvetlere katıldı.
Buraya giderken Yukarı Çıyrıklı kuzeyinde bulunan kaleleri fethederken yanında bulunan yaveri “Erdavut” şehit oldu. Anı Şehri Fethinden sonra burada bir türbe yaptırdı.
Iğdır halkı yıllarca bu türbeye giderek adaklar kesip ziyaret ederlerdi. Defineciler buraları da tahrip etmişlerdir.
Bu mekânların bir an evvel turizme kazandırılması gerekmektedir.